Allah’ımız buyurdu ki: “Ve kâlel meliku’tûnî…” (Yusuf,54) Melik dedi ki: Mısır’ın sultanı melik dedi ki: “u’tûni” Onu bana getirin. Kimi bana getirin diyor, kardeşler? Allah’ın peygamberi Yusuf Aleyhisselam’ı bana getirin, diyor. Tabii peygamber olduğuna inanmıyor. Yusuf Aleyhisselam nerede o anda? Yusuf Aleyhisselam zindanda. Kendisine bir zina iftirası atıldı. Hizmetini yaptığı, Mısır’ın melikinin vezirinin karısı tarafından. Karısı kim? Züleyha. Sonradan Müslüman oluyor. Allahu Teâlâ Yusuf Aleyhisselam’a vahiy gönderiyor, bu kadınla evleneceksin. İhtiyar bir kadın! Yusuf Aleyhisselam da Allah’ın emri gereği o kadınla evleniyor. Züleyha, Yusuf Aleyhisselam’dan murat almak istiyor. Nefsini onunla tatmin etmek istiyor. Çünkü muhteşem bir güzellik vermiş Allah Teâlâ Hazretleri. Dünyadaki insanların yarısının güzelliği Yusuf Aleyhisselam. O kadar güzel bir insan! Kadınlar ona hayran hayran bakıyor. Ergenlik dönemi geçiyor, gençlik dönemi geçiyor. Yirmi yaşlarında, yirmi iki yaşlarında artık çok alımlı, çok güzel bir delikanlı oluyor. Böyle olunca evin hanımı Yusuf’tan murat almak istiyor ve bir tuzak kuruyor. Yedi kapının kilitlenmesi ve onunla baş başa kalma tuzağını, zaten farklı sohbetlerimde anlatmıştım. Bunları geçiyoruz. Daha sonra Yusuf’a sahip olamayınca, Allah’ın peygamberi ondan kaçınca, zina etmekten korkup o kadından kaçınca kadın arkasından gömleğini yırtıveriyor. Daha sonra kocasına yakalanıyorlar. Fakat kadın orada bir iftira atıyor. Diyor ki: “O bana sahip olmak istedi, ben kaçtım.” Gömlek nereden yırtılmıştı? Önden mi arkadan mı? Arkadan yırtıldı! Arkadan yırtıldığı için kim masum oluyor burada? Kaçanın kim olduğu belli. Gömlek arkadan yırtılıyorsa biri arka taraftan kovalıyor demektir. Gitme gitme! Kovalıyor demektir. Kadın, Allah’ın peygamberini kovaladı. Övgüler ve selam, Yusuf Aleyhisselam’ın üzerine olsun. (Amin) Amin. Tabii kendisine inandıramıyor. Mısır’ın ikinci adamı da bunu gururuna yediremediği için Yusuf Aleyhisselam’a atılan bu iftirayı ister istemez kabul ediyor. Ve onu zindana attırıyor. Zindana attırınca, Allahu Teâlâ Hazretleri Yusuf Aleyhisselam’ı oradan çıkartmayı murad edince ne yapıyor? Cebrail Aleyhisselam’ı ona gönderiyor. Allah’ın peygamberi Yusuf’a peygamberlik nerede geldi? Bakın! Peygamberlerin %99’una peygamberlik kırk yaşında gelir. Kırık yaş, fiziğin ve ruhun en kuvvetli olduğu zirve yaştır. Bütün peygamberlere, neredeyse %99’dur, kırk yaşında gelir ama iki tane peygambere otuzlu yaşlarda gelmiştir. Kim? Bir tanesi, İsa Aleyhisselam; bir tanesi, Yusuf Aleyhisselam. Allah’ın selamı o ikisinin üzerine olsun. (Amin) Yusuf Aleyhisselam’a peygamberliği vermeyi murat ettiğinde Cebrail Aleyhisselam’ı ona gönderiyor. Allah’ın tebliğ meleği, vahiy meleği Cebrail! Ona diyor ki: “Bir dua edeceksin. Sana bir dua öğretiyorum.” Bakın, etrafınızda bazı insanlar vardır size dua öğretirler. Ve bunun karşılığında sizden ücret talep etmezler. Bu bir melek vazifesidir. Herhangi bir Müslüman kul, sana bir şey beklemeden bir duayı öğretiyorsa bu bir melek vazifesi demektir. O adamı çok sev! O kadını çok sev, abla! O insandan uzak durma! Hiçbir menfaati yok. Sana bir dua öğretiyor, senin çıkış yolunu bulabilmen için sana anahtarı veriyor ve diyor ki: “Kapı bu! Anahtarı sana veriyorum, buradan sonra benim işim bitti. Kapının deliğine anahtarı sen koyacaksın ve anahtarı sen çevireceksin.” Dua öğretmek demek, bu demektir. Cebrail Aleyhisselam diyor ki: “Sen şimdi bir dua yap, ey Allah’ın peygamberi. Duanı da şöyle edeceksin: ‘Allah’ım; senden, senin katından bir rahmet bekliyorum. Ve hiç ummadığım bir yerden beni rızıklandırmanı istiyorum.’ İçeriden çıkamıyor! İçeriden çıkamıyor, çıkamamasından sonra peygamberlerin vekili Cebrail Aleyhisselam geliyor ve ona bir dua öğretiyor. Yusuf Aleyhisselam bu dua ile dua yapınca ne oluyor? Kral bir rüya görüyor. Bakın! Bu duaya kadar kral rüya falan görmüyor. Allah dilerse bir adamın işini yapsın, bir rüya verir onu ikaz eder. Onu uyandırır. Dilerse Allah bir adamın gönlünü yapsın, özlemini rüyada giderir. Hayatında hiç görmediğin adamı, sana rüyanda gösterir. Sarılırsın oturur muhabbet yaparsın, sohbet yaparsın. Bu hafta pazar günü sabah namazından sonra Abdülmetin Hoca’nın kabrine gittik. Allah ona rahmet etsin. (Amin) Mücahit bir vaiz idi. Çok az bulunur vaizlerden. Şu anda ülkemizde iki elin parmaklarını geçmez böyle vaizler. Allah sayılarını arttırsın. (Amin) Osmanlı zamanında olduğu gibi, sahabe zamanında olduğu gibi kaliteli vaizler çıkarsa halkta kaliteli olur. Bütün iş hocalarda, vaizlerdedir. Kelleyi koltuğa almış kaliteli vaizler, bir Timurtaş Hoca gibi… Aaa. Onun gibi bir adam gelmemiştir! Bu ülkenin görüp göreceği en büyük vaizdir. Ben daha iyisini işitmedim. Bunun gibi adamlar çoğalırsa ne olur kardeşler? Halk çoğalır, halk İslam’a yönelir, halk İslam’ı kolay bir şekilde öğrenir. Öğrendiği zaman da kalbi ve ruhu onu yaşamaya endeksler. Zaten İslam’ı yaşadığı zaman da otomatikman kuvvetlenir. Teknik olarak, ilmi olarak, ruhi olarak, kalbi olarak, imani olarak her taraftan kuvvetlenir. Kuvvetlendiği zaman da ne olur? Dünyanın her tarafına İslam’ın işaretlerini götürür. Sahabe gibi, Osmanlı gibi. Allah’ın selamı onların üzerine olsun. (Amin) Pazar günü namazdan sonra gittik Abdülmetin hocanın vaazına. Ben iki ya da üç tane vaazını, çalıştığım yerdeki yan camiye geldiği için orada canlı bir şekilde seyrettim. Fakat iş güç koşturma bir türlü görüşmek nasip olmadı. Kabrine gittik, orada biraz Kur’an okuduk, peşinden de dua yaptık bütün kabristandaki mevtaya. Eve geldim yattım. Allah rüyamda, Abdülmetin Hoca’yı yanıma getirdi. Bizi ziyarete geldi. Çok sağlam bir şekilde sarıldı bize. Tanıyan kişiler diyor ki: “Hocam, bizi gördüğü anda hemen sarılırdı. Musafaha değildi adeti. Adeti direkt sarılmaktı. Fakat sarıldığı zaman da çok sıkı sarılırdı.” derlerdi onu anlatırken. Rüyamda bu mübarek hocamız bize çok sıkı bir şekilde sarıldı ve şöyle dedi: “Vaiz dediğin beyaz tenli olur zaten.” Esprili, güler yüzle bir latife yaptı, bir espri yaptı orada! Hâlbuki vaizin sarı tenlisi, siyah tenlisi, beyaz tenlisi önemli değildir. Yeter ki İslam’ı anlatsın. Hepsinin başımızın üzerinde yeri vardır. Muhammed Aleyhisselam’ın veda hutbesini hatırlayın! Bir vaizden bahsediyor. Size siyah tenli, saçları kıvırcık çirkin bir köle bile gelse ve İslam’ı anlatsa ona tabi olun. Onun sözlerini dinleyin! Bakın, verdiği tabire bakın! Siyah, kıvırcık saçlı, çirkin ve bir köle! Toplum statüsü köle! Emir alan birisi demektir. Böyle bir köle bile gelse ona tabi olun, emrini tutun. Çünkü o İslam’ı anlatıyor. Muhammed Aleyhisselam’ın ölçüsü bu. Dolayısıyla, beyaz vaizin siyah vaizden bir üstünlüğü var mı kardeşler? Yok! Peki buradaki mana ne? Buradaki mana hocanın latifesi, esprisi. Yani bizi orada sevindirmek istiyor, mutlu etmek istiyor, nazire yapıyor. Allah selamet versin. Rüyada, manada görüşmek nasip oldu ama inşallah Rabbim, cennette görüşmeyi nasip eder. (Amin) İnşallah. İşte bu, Allah’ın rüya yoluyla eğitim vermesidir. Rüya yoluyla terbiye etmesidir. Muhammed Aleyhisselam buyurdu ki: “Benim vefatımdan sonra haberi sadık olarak salih rüyalar kalacaktır ümmetime.” Salih rüya, sadık rüya, doğru rüyalar… Allah, Yusuf Aleyhisselam’ı oradan çıkartmayı diledi. On yıldan sonra çıkartmayı dileyince ne yaptı? Kralın, bu bahsi geçen melikin kalbine bir rüya verdi. Rüya özetle… Yedi tane inek gördü rüyasında. İnekler semiz, şişkin. Her taraf yeşillik. Yiyorlar, içiyorlar, inekler gittikçe büyüyorlar. Yedi yıl böyle geçti. Yedi sene sonra inekler öldü. Kurudular, bir deri bir kemik kaldılar ve en sonunda öldüler toprağa karıştılar. Ve her taraf kurak bir hâle geldi. Bataklıklar, kuraklıklar. Bu rüyayı gördü kral. Rüyasını bütün kahinlerine, bütün sihirbazlarına, bütün ilim adamlarına, vezirlerine anlattı. Bu rüyayla alakalı yüzlerce tabir işitti onlardan. Fakat tatmin olmadı. Hiçbirisinden tatmin olmadı. Allah, rüyanın manasını kimin kalbine verdi? Peygamberi Yusuf Aleyhisselam’ın kalbine verdi. Melikin yanındaki o adam, o hizmetçisi, sâkisi, ona şarap dolduran kişi… Melik kim? Putperest! Puta tapan bir kral. Mısır’ın resmi dini putperestlikti. Amon Ra denilen bir baş putları vardı. Bir de onun yardımcı putları. Aşk putu, güneş putu, ateş putu falan. Bilirsiniz bu çok tanrılı dinleri. Kralın yanında sâkiliğini yapan, ona şarap dolduran adam zindandan çıktı. Yusuf Aleyhisselam’a rüya tabir ettirdi. Ve zindandan çıktı. Yusuf Aleyhisselam çıkmadan önce ona dedi ki: “Sen şimdi efendinin yanına, ona hizmet etmeye gideceğin zaman onun yanında benim adımı an!” Bakın bu çok ince bir mesele. Allah’ın peygamberi, Allah Teâlâ’ya güvenmiyor. Oradan bir an evvel çıkmak için… Üç sene kalmış hapiste. Üç sene içinde oradan çıkmak, hapisten kurtulmak için diyor ki “Sen krala hizmet etmeye gideceksin ya, kurtulacaksın ölümden. Arkadaşın idam olacak, sen idam olmayacaksın. Krala gittiğin zaman benden bahset ona! Nasıl bir rüya tabircisi olduğumdan bahset, beni de buradan çıkartsın.” Allah’ımız buyuruyor ki: “Sırf ondan bunu istediği için biz onu orada yedi sene daha tuttuk.” Bakın! Allah’tan başkasından bir şey isteyeceğiniz zaman kırk defa düşünün öyle isteyin! Yedi sene! Sadece bir tek söz. Efendinin yanında beni an. Ona benden bahset, dediği için. Yedi sene daha hapiste kaldı Yusuf Aleyhisselam. Toplam on seneye tekabül etti. On sene sonra Allah Teâlâ dedi ki: “Senin burada pişmen yeterlidir. Yaşın otuz olmuştur. Artık çıkıp, Mısır’a İslam’ı anlatma vaktin gelmiştir.” dedi. Ve krala bu rüyayı verdi. Rüyasının tabirini yaptıramayınca sâkinin aklına da bunu hatırlattı. Kardeşler! Bir şeyi unuttuğumuz zaman bunu bize, iki yöntem vardır: Bir, şeytanın unutturduğu meseleler. Hayırlı şeyleri, şeytan unutturur. İki, Allah’ın unutturduğu meseleler. Acıları, sıkıntıları, kötü anıları Allah unutturur. Acımızı hafifletmek için. Buna, Allah o meseleyi unutturmuştu. Yedi sene sonunda Allah, unuttuğu o meseleyi hatırlattı. Aaa, ben hapisten çıkmadan önce orada Yusuf denilen salih bir kişi vardı. Rüyamı tabir ettirdim. Ondan daha iyi bir rüya tabircisini ben nereden bulacağım, nasıl ben unuttum ya? Hatta gelmeden önce konuşmuştuk. Bana demişti ki: “Efendinin yanında beni an! Ama ben unutmuştum.” dedi.
Tebliğ et!