Allah Teâlâ Hazretleri, kıskançtır. Bizim gibi sıradan insanlar bir tarafa, yakın olan dostları ve peygamberleri; kalbi, o peygamberlerin ve dostların kalbi kendisinden bir gram kayarsa, başka bir tarafa kayarsa Gayretullah’a dokunur. Ve Allah o kula bazı sıkıntılar, bazı sınavlar verir. Allah kıskançtır! Resulullah aleyhisselam buyurdu: “Allah’tan daha kıskanç kimse yoktur.” Kulunun kalbi kendisinden başka bir şeye gittiği anda sıkıntılar ve musibetler verir. Nasıl anlatayım bunu? Allah’ın peygamberi Yusuf aleyhisselam. Yusuf aleyhisselam hapisteyken iki tane adam geliyor. Hatırlayın meseleyi. İkisi de rüya anlatıyor. Rüyaların tabirini veriyor Yusuf aleyhisselam. Bir tanesinin öldürüleceğini söylüyor, bir tanesinin de tekrar özgürlüğüne kavuşacağını ve tekrar krala hizmet edeceğini söylüyor. Özgürlüğüne kavuşan çok seviniyor. Rüyadan çok kısa bir zaman sonra serbest bırakılıyor. Diğeri öldürülüyor, asılıyor. Şimdi, özgürlüğüne kavuşan hapishaneyi terk ederken Yusuf aleyhisselama sarılıyor, hapishane arkadaşlarına veda ediyor. Veda ederken Yusuf Nebi diyor ki: “Efendinin yanına gittiğin zaman benden bahset.” Bu bizim için alelade bir sözdür, sıradan bir sözdür. Ama bir peygamber için çok sıkıntılı bir sözdür. Çünkü peygamberin güvenmesi gereken tek merci Allah Teâlâ Hazretleri’dir. Araya hiçbir aracı koymaz. Kalbi Allah’tan başka kimseden yardım istemez. Burada Yusuf aleyhisselam kimden yardım istedi? Rüyasını tabir ettiği kralın hizmetçisinden yardım istedi ve şöyle dedi: “Efendinin yanına gittiğin zaman, kralın yanına gittiğin zaman benim adımı an.” Yani ona Yusuf’tan bahsedecek, onun ne kadar ilim ehli bir insan olduğunu, peygamber olduğunu anlatacak, rüya tabirlerinde uzman olduğunu söyleyecek ki hapisten çıkartsın. Yusuf aleyhisselamın hesabı bu. Ama bunu söyledikten sonra Yusuf aleyhisselamın kalbi çok hüzünlendi ve hatasını anladı. Allah Teâlâ Hazretleri ne buyuruyor Kur’an’da: “Yusuf bunu söylediği için biz onu 7 yıl daha hapiste bıraktık.” Gayretullah’a dokundu! Kalbin Allah’tan başkasına meyletmeyecek. Bizim gibi dervişlerin kalbi Allah’tan başka her şeye meylediyor. Ama peygamberler, sahabiler ve onların takipçileri âlimler ve veliler bunların kalbi Allah’tan başka bir şeye meyletmez. Meylettiği zaman başlarına sıkıntılar gelir, imtihanlar gelir, sınavlar gelir. Bir örnek daha vereyim: İbrahim Nebi. Allah’ın selamı peygamberlerin üstüne olsun. İbrahim Nebi, Allah’tan bir çocuk istedi. Dedi ki: “Ya Rabbi yaşımız çok ilerlemiştir…” Rivayetler 120 yaşında olduğunu söylüyor bu duayı yaptığında. “…yaşımız çok ilerlemiştir, hanım da ben de yaşlıyız artık. Ama sen bize bir çocuk verirsen ben söz veriyorum bu çocuğu sana kurban edeceğim.” Bu söz ağzından çıktı mı? Çıktı. Ağzından çıkan kelimelere dikkat et derviş. Allah ağzından çıkan kelimeyle adamı imtihan eder. Ağzından çıkan kelimeyle sınav eder adamı. İbrahim Peygamber bu kelimeyi söyledi. İnsan unutur ama Allah unutmaz. Yazdırdı Allah Teala. O hesap yapıldı. Allahü Teala 120 yaşında o peygambere çocuk verdi mi? İsmail Nebi’yi verdi. Bizim peygamberimiz İsmail Nebi soyundan gelmiştir. İsmail aleyhisselam doğdu, İbrahim aleyhisselamın kalbi çocuğuna kaydı. Çocuğu o kadar güzeldi ki çocuğunu çok sevdi. Gayretullah’a dokundu. Allahü Teala rüyasında dedi ki: “Çocuğunu kurban edeceksin. Sen bana söz vermiştin.” Bunun adı Gayretullah’tır. Kalbimiz Allah’tan başka şeylere kayarsa Gayretullah’a dokunur ve başımıza bazı sıkıntılar gelebilir. Buna dikkat edin kardeşler! Neden bu tasavvuf yolları var? Neden bu zikir bol telkin ediliyor bize? Neden bol bol salavat-ı şerife getirmemiz isteniyor? Kalp, dünya meta’ına kaymasın. Bu az önce zikrettiğim ev, araba, hanım, çocuk nimetlerine fazla kaymasın. En çok sevmemiz gereken şeyleri unutursak başımıza sıkıntılar gelir diye. Zikir bize bunu hatırlatsın. Zikretmek demek anmak demek, hatırlatmak demektir. Bir temsil daha getireyim. İbrahim bin Ethem diye bir zat vardır. Çok büyük bir Allah dostu, keramet ehli. Tasavvuf erbabı bir zattır. Bu zat sultanlığını bırakmıştır, derviş olmuştur. Bu hayırlı insanın derviş olduktan sonra yaptığı bir iş var. Ne yaptı? Saltanatını terk etti, hanımını terk etti, çocuğunu terk etti. Artık öyle bir meczup bir hale düşmüş ki, dervişlikte hanımı, çocuğu terk etmek var mıdır? Yoktur. Ama bu öyle bir aşka düşmüş ki hanımı, çocuğu, saltanatı terk ediyor, kayınpedere bırakıyor hanımını ,çocuğunu, yollara düşüyor. Nasıl bir aşka düşmüşse, Allah-u Âlem. Yıllar geçti aradan… İbrahim bin Ethem Hazretleri belde belde dolaşıyor ve insanlara İslam’ı tebliğ ediyor. Gittiği her yerde kerametler gösteriyor. Keramet velinin istemesiyle olmaz, Allah-u Teala’nın istemesiyle olur. Mucize, Allah’ın vermesiyle olur ama peygamberin özelliği mucize göstermek zorunda olmasıdır. Veliler keramet göstermek zorunda değildir, peygamberler mucize göstermek zorundadır. Aralarını böyle tefrik ediniz. Yıllar geçiyor; çocuğu, babası İbrahim bin Ethem aşkıyla hasretiyle yanıyor. Her tarafta onun menkıbelerini, onun hikayelerini duyuyor ama İbrahim bin Ethem’le görüşmemiş. “Ana bana müsaade et ben babamı bulacağım.” diyor. “Ne yapacağım edeceğim babamı bulacağım. Hasretim çok fazla. Herkes ondan bahsediyor. Uzaklaşmak istiyorum ama devamlı onun hikayelerini duyuyorum. Saltanatını Allah aşkı için terk eden bir adam… Ben bu adamı bulacağım.” diyor. Annesi izin verince seyahate çıkıyor. O belde, bu belde orda görüldü, burda göründü… İbrahim bin Ethem’i bir camide namaz kılarken buluyor. İbrahim bin Ethem namazı bitiriyor, kalkıyor. Tam camiden geriye doğru kapıya doğru giderken bakıyor karşısında bir genç çocuk. Anlıyor ki çocuk, kendi çocuğu. Yıllar geçmiş, çocuğunu bir kere görmemiş. Ama çocuğun kendisine bakışı ve içine gelen bir his, kan çekmesiyle çocuğun kendisine ait bir çocuk olduğunu anlıyor. Ve İbrahim bin Ethem içinden şöyle diyor. “Ya Rabbi, yıllardan beri kalbim senden başka hiçbir şeye kaymadı. Senin sevginin önüne hiçbir sevgiyi getirmedim. Allah’ım şimdi bana verdiğin güzel bir nimet olan bu evladım karşıma geldi. Benim kalbimin sevgisi bu evlada kaydı. Ya Rabbi, kalbimin senden başka hiçbir şeye gitmesini istemiyorum. Bundan dolayı ya benim canımı al ya evladımın canını al.” diye dua ediyor içinden İbrahim bin Ethem. Çocuk camide düşüyor, ölüyor. Neden? Kalbim O’ndan başka bir şeye kaymasın diye. Bu Gayretullah’tır. Allah-u Teala’nın sevdiği kullara vermiş olduğu bir şeydir. Kendi sevgisi o nispette yüce olur ki kul, gözünü attığı her yerde Allah’ın işaretlerini görür. Üstadım İhramcızade Hazretleri anlatıyor: “Şeyhim Mustafa Haki’ye ziyarete gittim. Annem onun ihvanı olduğu için sohbetine götürdüm. Tokat’a gittim.” diyor. Sivas’tan Tokat’a gitmiş üstadımız. “Ziyaretine gittim. O güne kadar tarikat bağlantım yok, medrese eğitimi gördüm. Ziyarete gittim. Bir baktım Şeyh Efendi sohbete başladı. Ama ben gördüm ki Şeyh Efendi’nin, Mustafa Haki Efendi’nin tam göğsünde “La İlahe İllallah” yazıyor. Tam göğsünde! Yanımdaki dervişlere dedim ki: “Kardeşler. Bu bir gömlek midir gömleğin üstüne yazılan bir yazı mıdır? Şeyh Efendi’nin göğsünde “La İlahe İllallah” yazıyor.” Kardeşler dedi ki “Böyle bir şey yok, gömlek giyiyor. Şeyhimiz gömlek giyiyor, yazı yok. Sen herhâlde şaşırmışsın yanlış görüyorsun kardeşim.” dediler. “Bu görüntüyü Allah Teala bana gösterdi.” diyor. “Gittim onu Şeyh Efendiye söyledim. Efendim siz sohbet yaparken ben size bakıyorum devamlı göğsünüzde tevhidi görüyorum, La İlahe İllallah tevhidi görüyorum.” Nakşi yolunda zikrullah Allah lafzıyla başlar. 7 yıl boyunca derviş “Allah” çeker. 7 yıl sonra neyi çeker? Zikrin en üstünü. “La İlahe İllallah” Bu, dünyanın gördüğü en büyük zikirdir! Efendimiz aleyhisselamın hadisiyle sabittir. “Peygamberlerin tamamının bugüne kadar söylediği en büyük zikir ”La İlahe İllallah”tır.” “Bütün hayırlı ameller ahirette Mizan’ın bir kesesine konsa, bir kefesine konsa, ”La İlahe İllallah” diğer kefeye konsa tevhit ağır gelir.” Bu da başka bir Hadis-i Şerif’tir. İşte bu veli zat, bu şeyhimizin üstadı Mustafa Haki Efendi bu tevhidi demek ki göğsüne öyle bir indirmiş ki, dışarıdan bakan gönül ehli, Allah’ın perdesini kaldırdığı bir adam tevhidi göğsünün üstünde görebiliyor. Üstadım ne diyor? “Bana şeyhim dua etti, sırtımı sıvazladı, bir baktım yazı gitti.” diyor. Demek ki onda fazla olan bir muhabbet, bir aşk vardı. Bir iki perde kalktı, o perdeler tekrar geriye indi. Bu, herkese verilecek bir şey değildir. Allah’ın seçtiği, sevdiği kullara verilir. Bizim gönlümüz birçok şeye kayabilir, Allah Teala hemen başımıza musibetler vermez. Ama dostlarının gönlü en ufak bir şeye kayarsa Allah başına sıkıntılar ve musibetler verir. Mevla Teala Hazretleri kendisine yakınlaşmayı bize nasip etsin. (Amin)
Tebliğ et!