Konumuz, İncil’de Efendimiz (asm) olacak. Ağabey resmen Efendimiz (asm) burada vasıflarlarıyla zikrediliyor. Bugün ağabey konumuz, İncil’de Efendimiz (asm) olacak. Başlamadan önce şunu da söyleyeyim: Bu da çok klasiktir. Önceden söyleyeyim ki hani akla takılmasın. “Ağabey hem diyorsunuz İncil tahrif edildi hem de Tahrif edildi dediğiniz kitaptan delil getiriyorsunuz. Bak burada Hz. Muhammed (sav)’e işte işaretler var diyorsunuz.” Bunun önünü keselim ağabey. Bakın biz diyoruz ki Müslümanlar olarak: “Evet, İncil tahrif edildi.” Fakat bunu biz söylüyoruz. Bir Hristiyan bunun böyle olduğunu düşünüyor mu? Düşünmüyor. Diyor ki: “Hayır. Şu an hepimiz orijinal İncil’i okuyoruz.” Yani orijinal dediği İncil’e bakacağız. Tahrif edilmiş ya da edilmemiş. Tamam, o konuyu kapatalım. Şimdi ben öyle İncil hafızı falan değilim ağabey. Baştan sona okumadım. Risale-i Nur eserlerinde bahsedilen ayetlerin birkaç tanesini aldım. Bugün sizlerle de onu paylaşacağım. Şimdi başlayalım. İncil, Yuhanna 16. bab ve 7. ayeti şudur… İsa (as)’ın ağzından geliyor bu cümleler ağabey. “Tesellici size gelmez.” diyor. Önceden buna ağabey, şeytan diyorlardı. Şimdi bir kere, şeytan tesellici olur mu? Şeytan insana teselli verir mi ağabey? İnsanın dostu mudur? Senin ayağını kaydırmak için elinden geleni yapar. Şimdi teselli burada tutmuyor. Bir de İsa (as) diyor ki: “Benim gitmem size faydalıdır.” Bir dakika. Şeytan gelecekse, İsa (as)’ın gitmesi bize faydalı mı olur, zararlı mı olur? Zararlı olur ağabey. “Şeytan geliyor.” diyorsun. Ee? “Ben gidiyorum.” Şimdi bu tutmadı ağabey. Mesela yine Yuhanna İncil’inin 14. bab, 30. ayeti: “Tesellici.” dedi ve ne dedi? “Alemin reisi geliyor.” dedi. Ünvanından haber verdi. “Tesellici.” dedi. Şimdi bu alemin reisi genellikle popüler bir tartışma konusudur. Bu Hristiyanla falan konuşursanız, genelde burada çıkmaza girersiniz. Diyorlardı ki: “O alemin reisi şeytandır.” Benim elimde 2014 basım bir İncil var. Onda bizzat dipnot düşmüşler. Dipnot: “Alemin egemeni şeytan.” yazıyor. Yani ‘Dünya’nın egemeni.’ diye de çevirilerde geçer. Bir tane daha İncil var ben de. İki tane var. O da 2017 basım ağabey. Aynı yer yayıncılık. 2017 basımda o dipnotu kaldırmışlar ağabey. Yani “Dünya’nın egemeni şeytan.” diyorlardı, daha sonrasında o dipnot kaldırıldı oradan. E tabii akla şu da geliyor: Yani 3 yılda bu dine güncelleme mi geldi, ne oldu? Yani nasıl kaldırabiliyorsun sen oradan? Açık bir şeyse bu, gerçekten Hristiyan alemine ve bilindik bir şeyse, sen nasıl böyle bariz bir şeyi değiştiriyorsun bir de? Ya İsa (as) birinin geleceğinden bahsediyor, sen onu değiştiriyorsun. Çok açık bir meseleyi değiştiriyorsun. Şeytanı kaldırdılar? Ee ne oldu? Dediler ki: “O gelecek kişi kutsal ruhtur.” İşte kutsal ruh biraz daha şey hani, doğrudan itiraz edilemeyecek gibi zannediliyor ama yine özelliklerine baktığımızda ağabey, kutsal ruh tabiri de buna uymuyor. Biliyorsunuz İncil’de teslis inancı var. Baba, oğul, kutsal ruh. 3 tane yani. 3 tane ilahtan bahsediyorlar. Şimdi bunlar üçlüyorlar ya ağabey, tabiri diyorlar ki: “Burası kutsal ruh.” Bakalım “Kutsal ruh.” deyince yine dikiş tutturabilecekler mi? O, bu şablona uyacak mı, uymayacak mı? Yani “Dünya’nın o kötü hallerini, günahlarını falan hepsini iyiliklere falan çevirecektir.” diyor. Ben bunu misyonere sordum. Dedim ki: Kardeşim, bak burada böyle bir ayet var. Sen bana diyorsun ki: “Bu kutsal ruh.” Ama kutsal ruh dersek buna, bu hiçbir şekilde buraya uymuyor. Neden uymuyor? Şöyle düşünün ağabey: Sözler Köşkü’nde biz şu an burada toplanmışız. Çok büyük yanlışlar, hatalar yapıyoruz. Böyle kötü yoldayız diyelim, öyle farz edelim. Ve birisi diyor ki: “Birisi gelecek. Sözler Köşkü’nün bu kötü hallerinin hepsini çevreleyip iyi bir hâle getirecek. Şimdi birisi bedenen gelmediği için yani şöyle cismani bir şey gelmediği için bunu yapabilir mi ağabey? Mümkün değil yapamaz. İmkansızdır. Ben hatta bunu anlayamamıştım. Yani bu kadar açık bir şeyi nasıl kabul ediyorlar? diye. Şunu sormuştum: Kutsal ruhun bir bedeni var mı? demiştim önce. Yani bir bedene mi sahip? “Yok. Adı üstünde, ruh.” Kendisi ruh dedi. Bir bedeni yok. O zaman ağabey, bu şablona da uymuyor. Çünkü niye? Yani Dünya günahlar içinde. Ee? Birisi gelecek, bunu sevaplara çevirecek, hayırlara çevirecek, insanlara teselli verecek bir de. Teselli vermek, konuşmakla olur doğru muyum ağabey? Nasıl teselli vereceksin sen bana? Benimle bizzat konuşman lazım. E ruh bunları yapabilir mi? Mümkün değil ağabey. İşte böyle mantıksızlıklar var. Bu tabir yine hiçbir şekilde kutsal ruha da uymuyor, şeytana zaten hiç uymuyor. Böyle kalıyoruz. Ve hatta bakın bir özelliğinden daha bahsedecek. Diyor ki: Anladınız mı ağabey? Bakın çok dikkatli dinleyin burayı. “Hakikati irşad edecek. Kendisinden söylemiyor.” Konuştukları kendine ait değil yani. “Bil cümle, işittiğini söyleyerek gelecek nesnelerden size haber verecek.” Görüyor musun olayı? Çok açık. Peki kutsal ve ilahsa, nasıl kendinden söylemiyor? Anladın mı? Sen ilahsın. Ee? Senin reyin falan yok. Yani hiçbir şey söyleyemiyorsun, duyduğunu söylüyorsun, gelecekten haber veriyorsun ki öyle bir şey zaten yok. Hani nerede haberler falan? Hiçbir şey çıkmıyor. Ağabey resmen Efendimiz (asm) burada vasıflarlarıyla zikrediliyor ve İsa (as)’dan sonra bir kurtarıcının geleceği, bir peygamberin geleceğini de şu ayetler gerçekten kâfi bir şekilde bizi ikna ediyor, beni ikna ediyor yani. Yani şu an bunu duyan birisi Hristiyan kalamaz ağabey. Mümkün değil yani. Sen Hristiyan olsan, şu ayetleri görsen, Hristiyan kalabilir misin? Gerçekten İsa (as)’dan sonra hiç kimsenin gelmeyeceğini söyleyebilir misin şu ayetlerden sonra? Sonra kutsal ruh, şeytan gibi şeylerle kendini avutabilir misin? İmkansız ağabey. Avutamazsın. Mantığa, akla hiçbir şeye uymuyor bu söylenilen şeyler. Ben size desem ki, az sonra kapıdan birisi gelecek. İsmini söylemiyorum ama. Vasıflarını söylüyorum. Diyorum ki: Sarı saçlı olacak, siyah bir ceket giyecek, işte şurada papyon, şurada da kırmızı bir gül olacak, uzun boylu olacak gibi tabirler yapıyorum. O içeriye girdiği zaman, ismini bilmesen, “Tamam, bu oymuş.” dersin doğru muyum? “Evet bak tarif ettiği adam geldi, içeriye girdi.” dersin. Şimdi buradaki vasıfları sen Efendimiz (asm)’a yerleştirince uyuyor mu, uymuyor mu? Bal gibi de uyuyor ağabey. İnsanlara hakikati irşad eden, alemlerin reisi olan değil mi? Her asırda bakın. Sadece geldiği asır değil, geldikten sonraki her asırda ona tabi olanlar, hakiki manada tabi olanlar… Yani sadece “Ben Müslümanım.” deyip onun yolundan gitmeyenler değil, gerçekten Kur’ân’ın mantığıyla tabi olup hareket edenlere bakıyorsun ağabey, her asırda saadet asrı yaşamış. Kendi şahsi hayatında olsun, topluluk hayatı olsun, Osmanlı gibi devletler falan… Tâbiûnlar hakikaten getirdiği şeyle insanları hakikate irşad etmiş, insanları şirkten kurtarmış, gelecek nesnelerden haber vermiş değil mi? Ahir zaman alametleri, kıyamet alametleri vs. Gelecekten haberler; İstanbul’un fethidir, odur, budur… Bir sürü tabirler tam tamına uyuyor. E şimdi senin şunu demen lazım değil mi? “Bak, kapıdan giren adam işte.” Bizzat sana tarif etmiş. Vasıflarıyla göstermiş yani. İsmi de geçiyor ama isimlerde belli başlı tahrifler var. O da ayrı mesele. Şimdi ağabey bir ayet daha okuyacağım. Bu yine İncil’de geçen bir ayet. Bu da çok hoş bir ayet. Önce şunu sorayım: Ağabey, bir peygamber boş bir cümle kullanır mı, boş konuşur mu? Konuşmaz değil mi? Mantıksız yani. Bir peygamberin ağzından hikmetsiz, saçma sapan şeylerin çıkacağını düşünebiliyor musun? Çıkmaz. Doğru muyum? Şimdi bakın. İsa (as)’ın ağzından yine. İncil’de geçen tabirler: “Böylece sahte peygamberleri meyvelerinden tanıyacaksınız.” Yani özetle: İyi bir ağaçtan kötü bir ürün, kötü bir ağaçtan iyi bir ürün gelmez. “Sahte peygamber çıktığı zaman da sen onu ürünlerinden tanıyacaksın.” tabirinde bir şey var. Ne dedik ağabey? Doğru muyum? Peki İsa (as)’dan sonra bir peygamber gelmeyecekse, Direkt şunu diyemez miydi? “Benden sonra çıkacak herkes yalancıdır, sahte peygamberdir.” Değil mi? Bunu dese, kesip atardı yani. Bu daha mantıklı ve kestirme bir yol. Ama İsa (as) bir metot veriyor sana ağabey. “Onu meyvelerinden tanıyacaksınız. Bak sahteler böyledir, doğru peygamber de böyledir.” çıkıyor buradan işte yani. O zaman “İsa (as) son kurtarıcıdır, vay efendim ondan sonra kimse gelmeyecek gibi tabirler, hiçbir şekilde buna uymuyor ağabey. Demek ki Efendimiz (sav)’e işaretler mevcuttur. Bizzat vasıflarıyla da zikredilmiştir. Şimdi burada hâlâ çıkıp da, “Vay efendim bir peygamber gelmeyecek.” falan gibi tabirler, buraya da uymuyor. Bunlar benim uydurduğum şeyler değil ağabey. Şu an gidin bir İncil varsa ya da internetten bakarsanız, bahsedilen bu ayetler apaçık bir şekilde ortada. Yani İsa (as) yeryüzüne yine nüzul edecek ama yani şu an bilmiyorum Hristiyanların şu hareketlerinin asla ve asla razıyla… Bakın bütün peygamberin ortak noktası ağabey, tevhidi anlatmaktır. Bu konu şaşmaz. Yani Adem (as)’dan bu zamana kadar, her zaman tevhid anlatılmıştır. Yani Allah’tan başka ilah olmadığı yani la ilahe illallah kelimesi aynı zamanda Bediüzzaman hazretlerinin tabiriyle: “Lâ Şafiye illallah’ı da içine alır.” diyor. Çünkü Allah bütün esmaları içine alır. Yani olay sadece farklı bir dine inanmak değil. Atıyorum, şifayı sen ilaçtan biliyorsun. Bu zaten tevhide zıt bir konu. Şerik gibi. Yani Allah var ama bak bu da şifa veriyor. İsa (as)’ın da olayı mutlaka budur ağabey. Tevhiddir. Allah’tan başka hiçbir ilahın olmaması. Bunlarla bağlantısını kesen bir İsa (as) sizce haşa “Ben oğluyum.” diye bir din getirebilir mi yani? “3 tane vardır.” falan gibi tabirler… Apaçık bir şekilde tahrif edildiği açık ama dediğim gibi madem tahrif edildiğini konuşmayacağız, yine ben İncil’le muhattap olduğum zaman, İncil ve Tevrat hatta Zebur… Bunu Risale-i Nur’un Mektubat On Dokuzuncu Mektup eserinde, daha farklı ayetlerle de inceleyebilirsiniz. Hatta Hüseyin-i Cisri diye bir alim var. Böyle Zebur, Tevrat… Hepsini koyuyor önüne ağabey. Efendimiz (asm)’a işaret eden 114 tane işaret buluyor ağabey. 114 işaret. O kitaplardan. Ve Üstad hazretleri diyor ki: “Tahriften sonra bu kadar varsa, tahriften önce ne kadar vardı sen kıyas et.” Yani bu mesele böyle ağabey ve biz burada kendimize de ders, pay çıkarmamız lazım. Şimdi bizim bunlardan haberimiz yoktu büyük ihtimalde birçoğumuzun. E ben de Sözler Köşkü’ne gelip bu eserleri okumadan önce, elbette böyle şeylerden benim de haberim yoktu. Nereden olsun? Yani öyle bir eğitimle büyümedim. Bakın, ihlasa bakar mısın ya. Kore’den kalkıyor adam, Türkiye’ye geliyor. Bak Türkiye’ye geliyor. Ne için? Dinini yaymak için. Sen anne-babana söyle bakayım “Ben işte Amerika’ya gideceğim İslam’ı anlatmaya.” ne diyor sana? Değil mi yani bak hemen biz de yelkenleri indiriyoruz. “Annem- babam kızıyor.” falan diye değil mi? Ya da ne bileyim, sohbete geleceksin “Ya bana şu kızdı.” Sohbet, sohbet. Anladın mı yani? Allah’ın emri dairesinde bir alan. Daha oraya gelirken zorluk çıkıyor, adam Güney Kore’den kalkıp geliyor ülkemize. Ee? Türkçe’yi öğreniyor bir de üstelik. Ee? Bir de batıl bir dini… Şu ayetleri çatır çutur dışarıda anlatıyor. Bunları anlatmıyor tabii de. Yani belli başlı ayetleri; sevgidir, şudur, budur… Bunları çatur çutur anlatıyor ve ben bu sahneyi gördükten sonra artık rahatça oturabiliyorsam ağabey, ne bileyim hiçbir şey yapmıyorsam hakkınızı helal edin ama yani iğneyi biraz çuvaldızı kendimize batırmamız lazım ağabey. Biz ne yapıyoruz? Biz daha namazı anlatamıyoruz yanımızdaki çocuğa yani. Biz bir kere ne kadar anladık ki anlatabilelim değil mi? Ne kadar büyük eksikliklerimiz var yani. O yüzden ağabey bizim bu işin bir ucundan tutmamız lazım. Yani sen oturduğun zaman başkası oturmuyor anladın mı? Yani adam Güney Kore’den de gelir… Sadece Güney Kore değil. O sadece bir tane örnek. “Ben Rusya’dan David.” falan bir sürü yani böyle bu tarz isimde insanlar da gördüm. Tek Güney Kore değil yani adam Rusya’dan da geliyor, farklı ülkeden de geliyor. Sen bu senaryoyu görüyorsun, biliyorsun, bu adamlar senin; çocuğun, evladın, gelecek nesil dediğin insanlarla bu arada dışarıda muhattap oluyor. Bizimle de muhattap oluyor. Ve fikrini değiştirmeye çalışıyor. E biz ne yapıyoruz ağabey? Biz sohbete zor geliyoruz yani. Değil mi? Baksana yani nasıl bir duruma düşmüşüz? Belki namazı zor kılıyoruz. Ya da işi bahane diyoruz, onu bahane ediyoruz. Bir tefsir bile açıp okumuyoruz yani. Olur mu böyle ağabey? E ne kadar olur? Bizim de ağabey bir işin bir ucundan tutmamız mutlaka şarttır. Dışarıdaki adam dursa, biz de duralım. Anladın mı? Yine durmamız gerekmez de dışarısı durmuyor ağabey. Öyle değil yani ortam şu an. “Hani ben böyle yerlere gelmiyorsam ortada duruyorum.” Yok. Ortada durmuyorsun. Kendini bu alanda geliştirmiyorsan dışarıda ya bir günah seni çekiyor… Adamın illa “Gel günaha girelim.” demesine gerek yok. Karşına çıkardığı reklamlar, televizyonda izlediğin o kötü ahlaklı diziler teşviktir. Anladın mı? Sana onu göstererek seni o amele teşvik eder. İlla “Gel bunu yap.” demesine gerek yok yani. Bu da onun bir teşviğidir. Hatta belki daha etkilidir değil mi? Hal diliyle özendirir seni yani. Bir hayat gösterir sana televizyonda, çocuğun da bunu izler, sen de bunu izlersin. Ondan sonra özenirsin. Bak sana gel demedi ama hal diliyle çok güzel örnek oldu bir nevi. İşte bunlardan biraz uyanmak lazım ağabey. Biz demiyoruz Dünya’yı yaşamayalım, her şeyi bırakalım falan yok. Günde 1 saat 2 saat herkes bence tefsire veyahut bir sohbete vakit ayırın ağabey. Haftada bir de olsa problem yok. Yeter ki düzenli olsun, yeter ki bir şeyler öğrenip bir şeyler katabilelim. Peki ağabey hakkınızı helal edin.
Tebliğ et!