Talebelerden bir tanesi hocasına gitti. Hocam dedi: “Bu zamanda bir evliya var mıdır acaba? Şu bulunduğumuz zamanda Allah dostu, evliya var mıdır hakikaten?” Hocası dedi ki: “Gel dışarı çıkalım sana göstereyim, var mı yok mu sen karar ver.” Talebesini aldı, pazara çıktılar bir kasaba girdiler. Kasaba dediler ki: “Yarım kilo et kes bana.” Mürşidi, hocası dedi ki: “Yarım kilo et kes bana.” Kasap, eti kesti. Ete baktı dedi ki: “Bu et çok yağlıdır. Ben bunu almam. Sen bana bir yarım kilo daha kes.” Kasap yarım kilo daha kesti. O eti de biraz karıştırdı, biraz baktı. “Bu et kemiklidir, ben senden bu eti almam.” dedi. Sorun çıkarttı, halbuki hiçbir sorun yoktu. İki ette de sorun çıkarttı. Kusura bakma ben senden bugün alışveriş yapmam, dedi. Kasap ne dedi? Bu günümüz kasapları olsa ne yapar? Hemen elindeki o demiri havaya kaldırır, “sen benimle alay mı ediyorsun be!” der. Bir iki savuruk yapar böyle. Vurmasa bile korkutur en azından. Günümüzdeki kasaplar böyle. Kasaplarda şimdi dine yakınlık biraz zayıfladı. Böyle bir müşteri geldiği zaman sabırla tahammül etmez. Bu kasap ne diyor bu adama? “Kardeşim kusura bakmayın bugün size layık bir et çıkartamadım. Hakkınızı helal edin, inşallah bir dahaki geldiğinizde daha güzel etler çıkartacağım size.” diyor. Peki, diyorlar kasabı terk ediyorlar. Gidiyorlar bir kumaşçıya. Kumaşçıya diyor ki: “Bana şu kumaşı indir, dört metre kes ver. Parasını sana ilerde vereceğim.” Kumaşçı âlime şöyle diyor, talebe de yanında: “Hop diyor! Böyle ticaret olmaz.” “Nasıl olur peki?” “Hangi kumaşı beğendiğini bana söyleyeceksin, ben o kumaşı indireceğim, sana göstereceğim. O kumaşı almaya karar verirsen kaç metre almak istediğini bana söyleyeceksin. Ve parasını ya hemen vereceksin ya da vereceğin tarihi bildireceksin. Ben de sana bu kumaşı keseceğim ve satacağım. Kesmek ve sana vermem ondan sonra olur. Bu işlemleri yapmadan böyle ticaret olmaz.” diyor. Peki, diyorlar o dükkanı da terk ediyorlar. Âlim talebesine diyor ki: “İlk dükkana girdiğimizde, şeriatta hakkı vardı. Eti kestirdik, o eti almak zorundaydık. Ama hakkını kabul etmedi, hakkını kullanmadı kasap. Ve bize bir veli gibi davrandı.” Normalde kasabın o eti ona vermesi gerekiyordu çünkü kestirdi almak zorunda. Ama o kusuru kendisinde aradı. Hakkı olmasına rağmen hakkı istemedi. Hakkını kime tevdi etti? Allah’a tevdi etti. Benim hakkımı senden Allah alır, dedi. Diğer esnaf ise şeriata, kitaba ve sünnete tamamen bağlı, hakkını bu dünyada istiyor. Ticaret böyle olmaz, diyor. Bakın ikisi de Müslüman. Ama birisi İslamiyet’i daha bir zirvede yaşıyor Muhammed Aleyhisselam ve sahabileri gibi, tasavvufi bir ahlakla. Birisi şeriat ahlakı ile yaşıyor. Hakkını bu dünyada istiyor. Evet bu dünyada hakkını isteme hakkına sahip misin? Evet sahipsin! Ama daha üst kaliteyi istiyorsan hakkını Allah’a teslim et. Allah senin hakkını, senin aldığından çok daha iyi şekilde alır. Bir Hadis-i şerifle bunu teyit edeceğim kardeşler! Muhammed Aleyhisselam buyurdu: “Bir kul, başka bir kula hakkını helal etmezse ahirette bir mislini ondan alacaktır.” Bakın, bu kesindir. Bu dünyada birisi sizin hakkınıza girdi ve sen ona dedin ki: “Ben sana hakkımı helal etmiyorum.” Böyle bir hakkımız var mı kardeşler? Var. Ahirette onun bir mislini alacak mıyız? Kesin alacağız. Kur’an ve sünnet bu vaatlerle doludur. Ama Muhammed Aleyhisselam’a dikkat edin şimdi. Lakin o kul; dünyadayken öbür kula, alacaklı olduğu kula hakkını helal ederse Allah alacağının on mislini ona hediye eder. Çünkü bu dünyada yaptığımız her iyiliğin karşılığı kaç verilir kardeşler? Bire ondur. Her iyilik minimum bire ondan başlar, yedi yüze kadar çıkar ihlasımız nispetinde. İşte bu işte böyledir. Hakkını Allah’a bırakırsan Allah senden, senin alacağından çok daha güzelini senin amel defterine yazar. Yine fıkıhtan bir ölçüyle yakınlaştıracağım. Biliyorsunuz bir insan başka bir insanı kazaen öldürürse… Arabayla geri geri giderken yolda komşunun çocuğunu ezdin ve cinayet işledin. Bu cinayettir fakat kasti olarak değil. Arabayla çıkmak istedin, onu ezmek niyetinde değildin. Çocuk bir anda arabanın altına girdi ve ezdin. Allah bizi böyle bir sınavla imtihan etmesin. (Amin) Amin. Her gün o adamın yüzüne bakmak zorundasın. Çok acı bir şey! Başına gelmiş olan yakınlarım da var. Allah sabır versin. (Amin) Çocuğu kazaen ezdin ve öldürdün. Şimdi karşı taraftaki ailenin ne hakkı var? Üç tane hakkı var: Bir; kısas isteyebilir. Bu şeriattaki hakkıdır. Devlete der ki : “Benim adıma bu adamı öldüreceksin.” Çünkü kazaen bile olsa öldürdü. İki; daha bir müşfik olur, biraz daha yumuşak olur, fidye ister. Kısas sonra fidye. Kan parası. Buna halk arasında kan parası denir. Bir bedenin kan parası ne kadarsa, yüz devedir İslam’a göre, yüz devenin miktarı neyse buraya kadar bir kan parası isteyip, can hakkından vazgeçebilir. Bu ikidir. Üç nedir? Salıverir. Ben hak istemiyorum. Ben hakkımı Allah’a bırakıyorum der. Aaa işte bu! Bu çok az insanın yapabileceği bir şeydir. Bak paradan da vazgeçiyor candan da vazgeçiyor. Ben hakkımı ahirete bırakıyorum. Bu kardeş de kasti olarak yapmadı, benim çocuğumu kasti olarak öldürmedi. Ben mükâfatımı Allah’tan bekliyorum, derse bu diğer iki davranıştan çok daha üstün bir davranış olur. Güzellikle salıvermek. Kısas, diyet, af. Üç tane fıkhi kaide. Affı seçen kulu, Allah Teala çok sever. İşte bu iş böyledir kardeşler. Bu dini bilirsek, bu dini içimize sindirirsek dini zirvede yaşamak isteriz. İçimize sindiremezsek sahte Müslüman oluruz. Ve nasıl kaçabilirim, nasıl kurtulabilirimin hesabına gireriz. Bakın zekât zamanı geçti. Zenginlerin birçoğu zekâtını tam manasıyla verdi ama birçoğu da bizden yüzlerce fetva sordu. Nasıl kurtulabilirim, nasıl kaçırabilirim fetvaları sordu. Birçoğu da böyle yaptı. Şimdi kurban bayramı geliyor. Kurban Bayramı öncesinde yine yüzlerce soru gelecek bana, son bir hafta içinde yüzlerce soru gelir sadece kurbanla alakalı. Ve bunların yarısı nasıl gelir? Nasıl kesmeyebilirim? Şöyle şeyim var, ama şu kadar borcum var, ama babam kızmasın hocam, ama hanımdan fırça yemeyelim hocam. Müslümansın sen ya. Bak, Allah için kes kurbanını Allah sana on mislini daha dünyadayken verir. Yüzlerce defa bu kardeşiniz yaşamıştır. Allah’a hamdolsun, babadan kalan bir variyet olduğu için doğduğumuzdan beri hep zekât veririz, doğduğumuzdan beri hep kurban keseriz çok şükür. İnşallah ölene kadar böyle devam eder. (Amin) Ne kadar verdik, ne kadar kestik Allah bize daha çok verdi. Hani dervişe diyorlar ya; nasıl bu kadar zengin oldun sen? Derviş adamsın dünyayı sevmezsin ya! Derviş de diyor ki: “Allah bana verdi, ben insanlara yarısını verdim. Allah bana daha çok verdi, ben insanlara yine yarısını verdim. Allah bana vermeye devam etti. Ee, ben Allah’tan daha zengin değilim ki!” Ben ne verdiysem Allah bana daha fazlasını verdi. Ben de zengin oldum. Baktım zengin olmuşum! Bu iş böyle kardeşler. Allah ile alışveriş yaparsan zarar şansın sıfır. Ama Ahmet’le Mehmet’le, kullarla alışveriş yaparsan zarar şansın yüksektir. Çünkü kullar menfaatine uymadığı zaman yan çizebilir.
Tebliğ et!