Corona virüs’ü çok hızlı bir şekilde yayılıyor bütün Dünya’ya ve ülkemizi de girdi. Bu konuyla ilgili korkunç bir bilgi kirliliği var arkadaşlar. Birinin söylediği birini tutmuyor. Biz de böyle bu konudaki uzman insanların analizlerine bakarak hangi bilgi doğru, hangi bilgi yanlış, ne yapmak lazım, gerçekten korktuğumuz kadar var mı? Hani bir grup diyor ki “Ya o kadar korkacak bir şey yok. Sonuçta bu kolay kolay öldürebilen bir şey değil.” diyor. Ama öteki tarafta bakıyorsun çok ciddi tedbirler alınıyor. Hani bakıyorsun bazı şehirlerde marketleri boşaltmış insanlar. Bütün bunları böyle bir analiz edip korkulacak bir şey var mı, yok mu? Onu konuşacağız. Türkiye’de uzun süredir yoktu biliyorsunuz. Hatta bu konuyla ilgili 50 milyon nüfusun üzerinde olan bir Kongo ve bir de Türkiye varmış virüsün bulaşmadığı derken geceleyin açıklandı. Türkiye’de bir vaka olduğundan bahsedildi. Bu vakayla ile ilgili olumlu bir haber var. Tüm temas ettiği kişiler, kontrol altında tutuluyormuş bu kişinin. Çünkü bir girdiği zaman oradan çok hızlı bir şekilde yayılabiliyor ya. Bir de 14 gün kuluçka dönemi var. Yani hastanın hasta olduğunu anlamadığı bir dönem var. Ve bu kişi, çok az kişiyle temas ediyormuş. Yani bu işin sevindirici tarafı. Ve böyle dışarıya çıkmayan birisi, o bakımdan iyi olduğunu söylüyor haber sitelerinde. Bir yandan üniversiteler… Mesela Kadir Has Üniversitesi, 23 Mart’a kadar eğitime ara vermiş. Bahçeşehir Üniversitesi’nde de artık eğitimi internet üzerinden yapacaklarını söylemişler belli bir zamana kadar. Liseli kardeşlerimizin beklediği, okullar tatil olacak mı, olmayacak mı? meselesi de henüz belli değil. Biz de Sözler Köşkü’ndeyiz. Ya bu sadece bir YouTube kanalı değil Sözler Köşkü. Biliyorsunuz aynı zamanda bir medrese burası. Burada kalan 35-40 tane kardeşimizle, işte ne yapabilirizi konuştuk biz de. İçeriyi sterilize etmek için, dezenfekte etmek için bazı maddeler sipariş verdik. Havalandırmamızı, her şeyimizi şu anda dikkat etmeye çalışıyoruz. Az önce öğleleyin çorba saatimiz vardı mesela… Böyle birkaç denedim arkadaşları. Eğitimleri almış mı diye. Elimi uzattım böyle “Ağabey…” işte şöyle yaptılar falan. Yani el sıkışmamaya da, sarılmamaya da almışmamız lazım ve Dünya’da durum gitgide kötüye gidiyor. Birazdan size bir istatistik okuyacağım. Yani güncel Corona virüsü’yle ilgili durumun anlatıldığı bir internet sitesi var arkadaşlar. Ama ondan önce biliyorsunuz İran Sağlık Bakanı Yardımcısı, Corona virüs’ü olmuştu. Bugün aldığım habere göre İngiliz Sağlık Bakanı’nın Yardımcısı da Corona Virüs’üne yakalanmış. Ve bu kişi perşembe günü başbakanlık konutunda, İngiltere Başkanı Boris Johnson tarafından verilen bir resepsiyona katılmış. Yani İngiltere’nin en üst düzey insanlarının katılmış olduğu toplantıda, Corona virüs’lü birisi vardı. Yani iş nereye gidecek? Şu anda tam kestirilemiyor. O veriyi sizinle paylaşayım. Onaylanan rakam 121.061 kişi, şu an bu videoyu çektiğimiz saat itibariyle virüse yakalanan. Bunlardan 66.216 tanesi tedaviye cevap vermiş, iyileşmiş. 4.368 kişi de vefat etmiş. Daha tedavi gören kısmının tabii ki istatistiği verilmemiş. Onun dışında bir grafik var burada. Arkadaşlardan rica edelim, onu da yansıtsınlar montaj yaparken ekrana. İşte Çin’de büyüme nasıl, diğer ülkelerde nasıl? Onu anlatıyor. Mesela Çin, evet 80.967 kişi bu virüse yakalanmış. 2. sırada İtalya geliyor. Yani Avrupa’nın en turistik şehirlerinden bir tanesi. 10.149 kişi enfekte olmuş. Ondan sonra İran geliyor, 9.000 kişi. Kore geliyor daha sonra. Kore Cumhuriyeti 7.755 kişi. Fransa, Almanya, Amerika… Gidiyor… Yani Türkiye’de şu an 1 kişi var. Bu arada şunu da söyleyelim arkadaşlar. Hani “Türkiye’ye girdi virüs.” diye böyle panik yapacak bir durum yok. Şu an Türkiye’de salgın halinde bir şey yok. Sadece 1 tane vakaya rastlandı. Bizim şuna bakmamız lazım: Virüs nereden bulaşıyor, nasıl bir tedbir alınabilir, korktuğumuz kadar, büyüttüğümüz kadar büyük bir şey mi? Öncelikle ağız, burun ve göz. Bu üç yerden virüs size bulaşacaksa bulaşabiliyor. Hasta kişiler… Yani etrafınızda öksüren, hapşıran insanlara böyle biraz mesafeli durmanız… Mesela gülme ve konuşma sırasında da bu sıvılar çıktığı için, buna da biraz dikkat etmemiz gerekiyor. 2 metre uzakta duruyorsan birisiyle, ondan enfekte olamıyorsun. Açık havada maske takan insanlar var, kapalı havada takanlar da var. Kapalı havada takanlar “hadi belki” diyeceksin ama açık havada bunun hiçbir manası yok arkadaşlar. Açık havada rahat bir şekilde yürüyebilirsiniz. Herhangi bir problem yok. Corona virüsü’nün belirtileri; ateş, öksürük, nefes darlığı, ishal, bulantı ve kusmalar yaşıyorsanız, bütün bu özellikleri taşıyorsanız yine Corona virüsü’ne yakalandığınızı göstermez. Bir uzmana danışmanız gerekiyor ama bunlar Corona virüsü’nün belirtileri. Peki nasıl korunacağız? İşte hastalardan kaçınmak, birincisi tabii ki. Bu el sıkışmama, sarılmama meselesine alışmamız gerekiyor. Uzmanlar, el temizliğine çok önem veriyorlar. “Elinizi sürekli yıkayın. 20 saniye boyunca yıkayın.” diyorlar. Başladın sabunla yıkamaya, 20 saniye boyunca bunun sürmesi gerekiyor. Hatta kollara kadar 3-4 defa yıkanması gerektiğini söylüyorlar. Ve “tuzlu su lavajı yapılmalı” diyor. İşte yarım litre suyun içine 4-5 çay kaşığı tuz ekliyorsunuz. Ağzınızı ve burnunuzu 2-3 defa çalkalıyorsunuz. Bunu yapmanın nedeni şu: Virüs size yapıştığı zaman, 4-5 saat vaktiniz var. 4-5 saat zarfında bu temizliği yaparsanız, virüs size bulaşmamış oluyor. O yüzden uzmanlar sık sık bunu yapmamız gerektiğini söylüyor. Yani biraz abdesti de andırıyor. Hani abdest alan kardeşlerimiz, namaz kılan kardeşlerimiz bu noktada 1-0 avantajlı. Ağız, burun, el, kol böyle bir andırıyor. El temizliğine neden çok önem veriliyor? Şimdi virüs size üç yerden giriş yapabiliyor; ağzınızdan, burnunuzdan ve gözünüzden. Direk belki ağzınıza temas eden bir sıvı olmayabilir. Ama virüslü kişinin teması sonucunda, cansız bir cismin üzerindeki şeye siz elinizle temas edip, elinizi ağzınıza, burnunuza, yüzünüze, gözünüze götürdüğünüzde virüs size bulaşabiliyor. Yani demem o ki eliniz temiz değilken, yeni yıkanmış değilken, ağzınıza, burnunuza, gözünüze temas etmezseniz, enfekte olma riskinden korunuyorsunuz diyebiliriz. Öksürük, hapşırık olduğu zaman peçeteye yapın arkadaşlar veya yoksa dirseğinize yapın ama elinize asla yapmamanız gerekiyor çünkü hapşırıyorsun, ona bulaşabiliyor. Maskeyle ilgili bir yanlış anlaşılma var. Ya o bizim taktığımız maskeler, çok bir işe yaramıyormuş yandan hava alabildiği için. Ancak bu hasta olan kişinin takması durumunda faydalı olabilir, ki bunu zaten uzun süre takmayı, sabahtan akşama kadar takmayı kimse tavsiye etmiyor. Yani Sağlık Bakanlığı da tavsiye etmiyor. Gençlerle ilgili bir sıkıntı yok gibi bir şey. Belli bir yaş üzerindeki insanlarda genellikle risk taşıyor. Mesela 0-9 yaş arasında, 0 ölüm. 10-19 yaş arasında %0,2. Bu size bulaşma ihtimali değil. Olur da size bulaşırsa ondan dolayı ölme ihtimaliniz %0,2. 20-29 yaş arasında yine %0,2. 30-39 yaş arasındaysanız eğer, yine %0,2. 40-49 yaş arasında %0,4’e çıkıyor. Yine çok düşük bir oran. 70-79 yaş arasındaysanız yani yaşlı düzeydeyseniz %8. 80 ve üzerinde %14,8. Yani gençler için çok bir tehlike gözükmüyor ölüm açısından. Ama yaşlılar için böyle bir risk var. Ve ölümlere baktığımız zaman çoğunun altında başka sıkıntılar var. Yani başka tıbbi problemleri olan insanlar… Yani metabolizması zayıf olan insanları virüs yıkıyor. İşte ileri yaş, şeker, kanser, kronik akciğer hastalığı, kalp-böbrek hastalığı gibi hastalıklar olduğu zaman ölüm vakaları daha da fazla oluyor. Ya korkmalı mıyız, ne kadar tedbir almalıyız? sorusunda da Mektubat kitabında kayıkla ilgili çok enteresan yaşanmış bir hikaye anlatılıyor. Onu sizinle paylaşayım. Ve daha sonra konuyu bir yere bağlayacağım. Bediüzzaman hazretleri, bir zatla birlikte Eyüp’e gitmeye karar veriyorlar ve kayıkla gidecekler. Ama kayığa binmek istemiyor yani karşıdaki kişi. “Korkuyorum; belki batacağız.” diyor. Kayıkla karşıya geçmeye korkuyor. Bediüzzaman hazretleri ona korkuyla ilgili bir ders veriyor. Diyor ki “Bu Haliç’te tahminen kaç tane kayık var?” Adam “Belki bin var.” diyor. “Senede kaç kayık gark olur? (batar)” “Bir iki tane. Bazı sene de hiç batmaz.” diyor. Sonra devam ediyor. “Sene kaç gündür?” İşte “Üç yüz altmış gündür.” Diyor ki sonra “Senin vehmine ilişen ve korkuna dokunan batmak ihtimali, üç yüz altmış bin ihtimalden birtek ihtimaldir. Böyle bir ihtimalden korkan, insan değil, hayvan da olamaz.” Yani üç yüz altmış bin ihtimalden bir ihtimalden korkarak bir insan yaşayamaz. Hem ona dedim: “Acaba kaç sene yaşamayı tahmin ediyorsun?” Hani ecelinle öldün. “Ben ihtiyarım. Belki on sene daha yaşamam ihtimali vardır.” diyor. Dedim: “Ecel gizli olduğundan, herbir günde ölmek ihtimali var. Öyle ise, üç bin altı yüz günde hergün vefatın muhtemel. İşte, kayık gibi üç yüz binden bir ihtimal değil, belki üç binden bir ihtimalle bugün ölümün muhtemeldir. Titre ve ağla, vasiyet et” dedim. Aklı başına geldi…” Daha sonra titreyerek kayığa biniyor. Ve sonra ona bir ders veriyor. Diyor ki “Cenâb-ı Hak havf (korku) damarını hıfz-ı hayat (hayatı korumak) için vermiş, hayatı tahrip için değil. Ve hayatı ağır ve müşkül (zor) ve elîm ve azap yapmak için vermemiştir. Havf (korku) iki, üç, dört ihtimalden bir olsa, hattâ beş altı ihtimalden bir olsa, ihtiyatkârâne bir havf meşru olabilir. Fakat yirmi, otuz, kırk ihtimalden bir ihtimalle havf etmek evhamdır, hayatı azâba çevirir.” Şimdi bu virüsün size bulaşma ihtimali nedir? Çok düşük. Hadi bulaştı. Öldürme ihtimali nedir? %0,2. Şimdi böyle bir ihtimalden korkup, titreyip insan yaşayamaz. Allah, korku damarını hayatı koruyalım, tedbir alalım diye vermiş ama hayatı azaba çevirip, kendimizi evlere kapatıp, bütün yaşamımızı berbat edip, sıkıntılı, psikolojik bir sürece girelim diye değil. Yani maalesef bu konuda abartılı şeyler Twitter’da görüyorsunuz. Tamamen kendini hayattan soyutlayan insanlar ki şu anda zaten ülkemizde 1 vaka görülmüş arkadaşlar. Ama ne var? Tedbirimizi alalım. Hani güzel bir söz var ya. Biz hazırlığımızı kışa göre yapalım, yaz gelirse ne güzel. Eğer hâlâ korkuyorsan, “Ağabey ne olacak Corona virüs’ü, bulaşır mı?” falan işte “Evladım var. ne olacak, ne bitecek?” Böyle lüzumsuz bir telaş yapıyorsan, şu istatistiğe bak. Türkiye’de saatte 12 kişi, yılda 100 binden fazla insan sigaradan ölüyor. Peki o insanlar sigarayı içmeyi bırakıyorlar mı? Yani daha yüksek bir ihtimalle öldürüyor sigara. Yılda 4 bine yakın kişi, trafik kazasından ölüyor. Ve bu da günde 18 kişi oluyor. Şu an Türkiye’de bir kişi bile ölmedi. Trafik kazasından her gün 18 kişi ölüyor. Peki araba kullanmayı, otobüse binmeyi bırakıyor muyuz? Hayır. Yani şunu demek istiyorum sana kardeşim: Sen zaten daha riskli işler yapıyorsun her gün ve başına hiçbir şey gelmemiş. Türkiye’de günlük 450-500 kişi kansere yakalanıyor. Kanser, şu anki Corona virüs’ünden daha tehlikeli. Dünya Sağlık Örgütü, alkollü içkilerin neden olduğu hastalık ve kazalar nedeniyle her yıl Dünya’da 2.5 milyon insanın hayatını kaybettiğini söylüyor. Yani orana vurduğumuz zaman Corona’dan ölme ihtimalimiz çok daha küçük. Yani kanserden ölme ihtimalin, trafik kazasından ölme ihtimalin, sigara içiyorsan sigaradan ölme ihtimalin çok daha yüksek. Corona’dan ölme ihtimalin çok daha düşük. Biz tedbirimizi alalım. Allah’ın izniyle çok korkulacak bir şey yok. Ama şunu da söyleyelim: Tamam. Bu virüs sana bulaşsa da seni öldürmez ama hani zatüre olmak ister misin? Günler boyunca evine kapanıp, çok ciddi bir enfeksiyon geçirmek ister misin? Böyle bir hastalığa yakalanmayı da kimse istemez. O yüzden bu tedbirleri alalım. Ha bu virüs sana bulaşırsa da yani bir gribal enfeksiyon geçirir gibi bir hastalık geçirip, bundan Allah’ın izniyle kurtulacaksın. Ya bence biz daha çok şuna bakalım: “Ben ölecek miyim, ölmeyecek miyim, hayatta kalacak mıyım, virüs bana bulaşacak mı, bulaşmayacak mı?” Kardeşim, bugün veya yarın sana virüs bulaşabilir. Bulaşmasa bile günün birinde sana bir virüs bulaşacak. Ya kanserden öleceksin, ya trafik kazasından öleceksin, ya ecelinle gideceksin, ya kalp krizi geçireceksin. Yani korkuyoruz ya, “Ya ölürsek ne olur, virüs kaparsak ne olur?” Ya o virüsün neticesi ne? Ölüm. O ölüm zaten bir gün bize gelecek. Bizim ona hazırlıklı olmamız lazım. Hani biz kışa göre hazırlık yapalım derken aslında şunu da kastediyorum: Biz a’mal-i salihayla, takvayla Rabbimizi razı edecek bir vaziyette bir hazırlık yapalım. Kur’an’ımızı okumayı bilmiyorsak öğrenelim, Kur’an’ımızı okuyalım, namazlarımızı, ibadetlerimizi, kaza namazlarımızı yerine getirelim. Ne oldu? Corona virüs’ü 3 gün sonra geldi. Nereye gidiyorsun? İnşâAllah cennete. Ne oldu? Corona virüs’ü gelmedi, başka bir virüs çıktı. Ebola tekrar geldi. Ne olduk? Ebola’dan gittik. Tamam. Nereye gidiyorsun? Allah’ın izniyle cennete. Ne oldu? Adam ölmedi. Kanserden gitti. Tamam. Nereye gidiyorsun? Cennete. Yani biz hazırlığımızı kışa göre yapalım, ölüm bize ne zaman gelirse, alacak Azrail (a.s) götürecek. Ama eğer manevi virüslerimiz varsa, hayatımızda daha tövbesini etmediğimiz günahlar var veya bu günahlara ısrarla devam ediyorsak kardeşim, ebedi virüsler hepsinden daha tehlikelidir. Dünyevi virüs seni öldürür. A’mal-i saliha, takvayla Rabbini razı ettiysen seni virüs cennete götürür, daha iyi bir yere götürür. Ama eğer manevi virüslerin varsa yani o günahlar, o kebairler, sen bir sebepten dolayı öldükten sonra ebediyen seni öldürecek. Ebediyen cehennemde o virüsler seni rahatsız edip, sana manevi hastalıklar verecek. Bence “Corona virüs’ünden nasıl enfekte olmayabiliriz veya nasıl tedavi oluruz”a dertlendiğimiz kadar, 5 kat, 10 kat, 100 kat daha fazla “Ya bu manevi virüslerden, manevi hastalıklarımdan nasıl temizlenebilirim, nasıl namazımı 5 vakit oturtabilirim”e, buna dertlenmemiz lazım. Çünkü bu virüs gelmese de başka bir virüs canını alacak senin kardeşim. Ama bu virüs eğer sana bulaşırsa yani hayat-ı ebediyeni kaybettiysen, ebediyen azap çekip, ebediyen ölmek, her gün ölmek ihtimalimiz var.
Tebliğ et!