“Hocam bu şeytanla nasıl mücadele edelim?” Bunu da anlatayım. Nasıl savaşılır onunla? Bununla nasıl bir dövüşe girelim? Kardeşler, biz bütün kardeşlerimize tavsiye ediyoruz. Şeytan dövüşebileceğiniz bir varlık değil. Kaçın! Kur’an diyor ki: “Fe firrû ilâllâh…” (Zariyat, 50) Allah’a firar edin, Allah’a kaçın. Bakın! Şeytanla savaşın, şeytanla dövüşün diyen bir ayet yok. Kaçın diyen çok ayet var. Kaçın! Biz ne yapacağız? Şeytanı gördüğümüz yerde, onun gölgesini hissettiğimiz yerde, vesvesesini işittiğimiz yerde: “Eûzu billahi mineş-şeytânirracîm.” Sinsi şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım, diyeceğiz ve sığınacağız, kaçacağız. Mücadele etmeyeceğiz. Neden Hocam? Niye mücadele etmeyeceğiz? O da Allah’ın kulu biz de Allah’ın kulu, döveriz hocam! Kardeşim hava cıva yapma! Dövemezsin! Biz bu işin ustasıyız. Şeytanla mücadele olmaz. Bunun dört tane sebebi vardır. Buraya yazdım, getirdim. Dört sebepten dolayı şeytanla mücadele edemezsiniz. Bu dört sebepten dolayı onu gördüğünüz, hissettiğiniz her anda, vesvesesini işittiğiniz her anda kaçacaksınız. Sebeplerden bir tanesi: O sizi görüyor. Ama siz onu göremiyorsunuz. Var mı aranızda şeytanı gören? Yok! Ee göremediğin bir düşmana karşı nasıl hava cıva yapıyorsun? Ben onu döverim ya, diyorsun. Bence sen bunu çok fazla Çin filmi izlediğin için yapıyorsun. Çin filmlerinde adam, üstat gözüne bağlıyor mendili. Elemana dövüşmeyi öğretiyor. Eleman geliyor, öbür öğrencisi geliyor, öbür öğrencisi geliyor. Çin filmindeki Kungfu üstadı, gözleri bağlı bir şekilde, aynı anda on kişiyi dövebiliyor. Bizim milletimiz de bu “Kara Murat” filmleriyle alay ediyor. Aaa Hocam böyle saçma şey olur mu ya? Kara Murat bir dalıyor, yüz kişiyi öldürüyor. Kara Murat gözü açık öldürüyor. Çin filmlerinde adam gözü bağlı, tek kollu kahraman! Tek koluyla adam yüz kişiyi öldürüyor ya! Seyrettim! Uzak Doğu dövüşçüsü olduğum için bir yerde, beş sene ben Uzak Doğu dövüşü yaptım kardeşler. Hocanızı pasife almayın! Genel kültürüm çok iyidir. Bu Çin filmlerini çocukluğumda çok seyrettim. Adamın gözü bağlı, tek elinde kılıç var, bir kolu da kopmuş. Yüz kişiyi öldürdü. Çin filmi! Çin filminde olduğu zaman inanıyorsun ama Kara Murat’ta, Osmanlı Fedaisi’nde olduğu zaman inanmıyorsun. Osmanlı torunu sende problem var! Sende problem var! Şimdi; adam Çin filmlerinde aynı anda yirmi kişiyi, on kişiyi, otuz kişiyi dövebiliyor. Bu ancak filmlerde olur. Gerçek yaşamda böyle bir şey olmaz. Gerçek yaşamda, düşman görebildiğin bir düşmansa onunla dövüşebilirsin. Kendini kıyas yapabilirsin. Göremediğin bir düşmandan ne yapacaksın? Kaçacaksın. Bunu bir misalle anlatayım. Bir futbol takımı düşünün. Dünya’nın en kaliteli, en iyi futbol takımı. Kim? Fenerbahçe. Latife yaptım, ciddiye almayın. Barcelona. Dünya’nın en iyi futbol takımı Barcelona. Şu anda en iyi futbolu onlar oynuyor. Şimdi, Barca’nın karşısına cinlerden bir grup gelsin. Cinlerin futbol takımı olsun. Cinlerle futbol maçı yapsınlar. Ya Hocam Barca’da süper adamlar var, bir topçusu üç yüz milyon euro falan. Kapışabilir mi cinlerle? Yenebilir mi cinleri? Yenemez! Niye, sebep? Görünmüyor ki adamlar. Kime çalım atacak, nasıl verkaç yapacak? Pas verdiğini düşünecek, arada cin var, görmüyor. Ve çok hızlı! Göremediğin futbolcularla nasıl oynayacaksın? Göremediğin topçularla maç yapamayacağın için göremediğin düşmanla da dövüşemezsin. O zaman ne yapacaksın? Erkekliğin onda onu kaçmaktır kardeşim. Kaçacaksın! Çocukken bize hep abilerimiz öyle söylerdi. Erkekliğin onda dokuzu kaçmaktır. Müslümanlığın onda onu kaçmaktır. Allah’ın haram kıldığı her şeyden kaçacaksın. Allah’ın, bunlar senin düşmanın dediği her şeyden kaçacaksın. Onda onu kaçmaktır. Kaç kardeşim kurtul! Yok ben dövüşürüm hocam deme, hava cıva yapma. Kaç! İkinci madde nedir? Şeytan hiç uyumuyor ama biz uyuyoruz. Şimdi, mahallende bir tane düşmanın var. Adamın bir hastalığı var. Adam yirmi dört saat boyunca uyuyamıyor. Dünyada bin kişide birinde bir hastalık var şu anda. Bakın ne kadar büyük bir nimet içinde olduğunuzu düşünün! Nedir bu hastalık? Uyuyamama hastalığı. Adam bütün gece uyuyamıyor. Yatağına yatıyor, iki saat üç saat gözlerini dinlendiriyor. Kafasında binlerce düşünce… Uyku hapı alıyor, iğne vuruluyor ama uyuyamıyor. Müslüman; sen kafayı bir koyuyorsun yastığa, mışıl mışıl sabah namazına kadar uyuyorsun. Bu Allah’ın verdiği bir nimettir. Şimdi; bu nimet, şeytana karşı bizim eksikliğimizdir. Bizde bulunan bir eksikliktir. O hiç uyumaz. Hiç uyumaz! Dolayısıyla çok fazla zamanı var, çok fazla saati var. Gece gündüz bizim hakkımızda plan yapıyor. Bunu nasıl tuzağa düşürebilirim? Sabah namazına nasıl kaldırmayabilirim? Nasıl işine doğru giderken kadın, kız gösterebilirim? Şehvetini nasıl kabartabilirim? Hanımına karşı nasıl yalancı yapabilirim? İşinde nasıl aldatabilirim? Gece gündüz plan, plan, plan… Devamlı tuzak kuruyor kardeşim. Neden? Zamanı çok fazla. Senin bu kadar zamanın yok. Şeytan hakkında tuzak kurmuyorsun. Sen, onun kurduğu tuzaklara karşı sığınmaya çalışıyorsun. O uyumadığı için ve sen uyuyan bir insan olduğun için ne yapacaksın? Onunla mücadeleye girmeyeceksin. Çünkü büyük avantajları var. Su uyur, düşman uyumaz sözü ceddimiz Osmanlı’nın bir sözüdür. Su; dinlendiği, durduğu ve uyuduğu yerler vardır. Ama düşmanın uyuduğu yer yok. Nefis uyumuyor, şeytan uyumuyor. Üçüncü madde ne? O şeytan, atası olan İblis’ten… Şimdi bizim atamız kim, insanoğlunun atası? Adem. Şeytanın atası kim? İblis. Oradan türedi bütün şeytanlar. Bu şeytanlar, bu her birimizin doğumuyla beraber dünyaya gelen bir şeytan; gece gündüz, atası olan İblis’ten insanın zaafiyetlerini öğrendi. Üstadı olan İblis’ten bizim eksik noktalarımızı öğrendi. Aranızda var mı herhangi bir üstattan şeytanın zaafiyetlerini öğrenen? Şeytanın zayıf noktalarını, zayıf karnını öğrenen, bu ilimlerin peşinde koşturan bir kardeş var mı? Yok! Aramızdan kimse şeytan hakkında bir araştırmaya girmedi. Böyle bir şey yok! Hiçbir peygamber şeytan hakkında, onun zaafiyetlerini anlatan bir şeyler söylememiştir. Söylediği tek şey şudur: “O bize düşmandır, ondan kaçın! Ondan Allah’a sığının.” Bütün peygamberler bunu söylemiştir. Dolayısıyla gece gündüz, üstadı olan İblis’ten senin hakkında bilgiler almış. Senin zayıf noktalarını iyi biliyor. Nasıl saldıracağını iyi biliyor. Sen onun hakkında hiçbir şey bilmiyorsun. Böyle bir düşmana karşı niye mücadeleye girmek istiyorsun? Niye hava cıva yapıyorsun? Aa Hocam diyor, şeytana vuruyorum kırbacı, veriyorum kırbacı… Bir ıslık çalıyorum, diyor… Bak! Kardeşim mesaj yollamış, esnaf arkadaş. Islık çalıyorum hocam, şeytanı getiriyorum. Sonra euzu besmele çekiyorum, şeytanı kovuyorum. Devamlı onunla oynuyorum, diyor. Bana hava atıyor. Yani şeytanı kamçılıyorum hocam diyor. Kardeşim dedim, cevap yazdım. Sabah namazına kalktın mı o gün? Ya kalkamadım hocam, diyor. Kim vurdu kamçıyı? Kamçıyı kim vurdu? Şeytan vurmuş, vermiş sana kamçıyı, vermiş sana kamçıyı, senin haberin yok. Sen zannediyorsun ki ben onunla oyun oynadım. Şeytan senle oyun oynamış haberin yok. Kamçıyı yiyen burada sensin. Delikanlı, esnaf kardeş… Dolayısıyla senin hakkında, zayıf noktaların hakkında bilgi sahibi olan bu şeytanla mücadeleye girme kardeşim. Bunu bir misalle anlatayım. Daha yakından anlayacağız inşallah. Trafikte öfkelendin. Şu anda Müslüman kardeşlerin en büyük sıkıntısı trafik. Birçoğu trafikte kendini kaybediyor. İnsanlıktan çıkıyor. En halim selim insan, en yumuşak insan trafikte gözleri dönüyor. Trafikte öfkelendin. Karşı taraftaki adamla burun buruna geldin. En çok kavga çıkan mesele… Tek kişilik geçiş var, tek arabalık geçiş var. Burun buruna geliyorsun. Tam yolun ortasında, biri geri gidecek. Ama kim? İşte burası şeytanların en sevdiği yerdir. Orada aynı anda, o anda elli tane şeytan buluşur. İkisi birbirine gaz verir. Sen ondan daha kuvvetlisin, sen ondan daha üstünsün falan. Şimdi, Arabadan bir indin. Karşı tarafta da adam arabadan indi. Geri adım atmadın. Vitesi geriye atmadın. Adama doğru yürürken bir baktın ki reklamlarda çıkan tekvando hocası. Posta koydun adama, hadi geri adım at şimdi. Posta koydun, adam otuz yıllık tekvando hocası. Üstat, dövüş ustası. Şimdi bu adamla dövüşebilir misin sen? Ve sen biliyorsun bu adamın iyi bir dövüşçü olduğunu, reklamlarda gördün sen bu adamı. Sağlık reklamlarına çıkmış. Bir ilaç tavsiye ediyor. Tekvandocu… Kiremite vuruyor kırıyor, tahtaya vuruyor kırıyor. Sen de bu adamla rast geldin trafikte. Eyvah! Dün akşam bu adamı haberlerin arasında reklamlarda gördüm ya! Yandık şimdi, dedin. Geri adım da atamıyorsun. Ne olacak şimdi? Şeytan otuz yıllık tekvando hocası gibidir. Bununla dövüşemezsin. Bu misalden anlayın Allah aşkına. Esnaf kardeşim anlatıyor. Hocam, diyor. Her zamanki mesele, bir tane ciple karşı karşıya geldik. Hemen bu gibi olaylarda, bana akıl veriyor şimdi. Bana tecrübesini anlatıyor. Bu gibi olaylarda; ilk hamleyi yapan, sert davranan sözünü geçirir, diyor. Ben bir hışımla arabadan indim, kapıyı açtım. Ne oluyor ya falan? Kardeşim alsana arabanı geriye. Dedim, postayı koydum karşı tarafa. Karşı taraftaki adam dedi ki: “Kardeşim git arabana bin ya. Hadi!” Camları siyah bir cip, büyük bir araba. Ama ben de esnaf olduğum için bir posta koydum, diyor. İri yarı da bir arkadaş bu. İki adım daha attım ileriye, bende geri vites yok hocam, diyor. Adam bir indi arabadan. Kapıyı açtı, arabadan indi. Camları bir açtı, yan camları, diyor. İnerken de adam hani sıkıntı çıkmasın, kavga olmasın diye arabanın camlarının düğmesine basmış. Camlar bir indi. Arka tarafta üç tane takım elbiseli adam… Siyah camlar bir indi. Üç tane takım elbiseli adam. Ama ben postayı koymuş bulundum. Şimdi, nasıl R yapacağım hocam, diyor. R! Bak bunu da öğrendim o esnaftan. R yapamam hocam, diyor. R; meğer geri adım demekmiş, geri vites. Şimdi ileri yaptım, V yaptım. Şimdi R yapmam lazım, adamları gördüm, diyor. Hemen adamın yanına gittim yumuşak bir yüzle şöyle dedim: “Abi sizde mi oruçlusunuz ya?” (Gülüşmeler…) Geri adım yapmamış ama anormal bir patinaj yapmış. Anormal bir viraj almış, bak yanına gidiyor: “Aa abi sizde mi oruçlusunuz ya?” Hani Ramazan ya… Sen bakma benim böyle dengesiz davrandığıma, ben oruçlu olduğum için sana bunu yaptım, demiş. Paçayı yırttım hocam, orada yoksa beni kopaç edeceklerdi, diyor. Arnavut deyimidir kopaç yani pelte gibi… Pelte gibi beni paramparça yapacaklardı hocam, diyor. Bir espiri yaptım, adam güldü. “Hadi kardeşim işine git.” dedi, diyor. Ben de işime gittim. Yine başka bir esnaf anlattı. Girmeyecektim buraya ama şimdi geldi bir kere aklıma yapacak bir şey yok kardeşler. Kusura bakmayın. Esnaf yine aynı mesele, bak! Allah rızası için rica ediyorum. Bu gibi tek şeritli yerlerde karşı karşıya kaldınız mı hocanızı hatırlayın. Hocanızın suratı karşınıza gelsin. Geri adım atın kardeşim. Geri adım atan siz olun ya! Sevap var bu işte. Kazanan siz olursunuz. Heh ileri adım attın, burnun dağıldığı zaman hocanı yine hatırla. Karşı taraftaki adam üç dört kişiyle daldığı zaman hocanı hatırla. Esnaf arkadaşım anlatıyor yine. Bu biraz dengesiz bir esnaf. Karşılaştık hocam, diyor. Bu da yüz yirmi, yüz otuz kilo bir adam. Yolun ortasında denk geldik, adam geri adım atmıyor. Selektör yapıyorum, kornaya basıyorum geri adım atmıyor. Ben de geri adım atmıyorum. İnatlaştık hocam, diyor. Kontağı kapattım, arabanın önüne geçtim, sigarayı yaktım. Arabanın kaportaya oturdum. Ben arabanın kaportaya oturunca bu adam da aynı şeyi yapmaz mı! Geçti arabanın karşı tarafına kaportaya oturdu. Onda sigara yoktu hocam. Anladım ki bu sigara içmiyor. Benim kadar sinirli olamaz, diyor. Adamın çıkarttığı mesaja bak. Ben sinirliyim, sigara içiyorum. Bu sigara içmiyor, benim kadar sinirli olamaz. Bu benim için bir avantaj hocam. Ben bir adım öndeyim psikolojik baskıda, psikolojik savaşta, diyor. Bak şeytanın akıl verdiği adam böyle bir adamdır işte. Sana mübalağa etmiyorum hocam, on beş dakika bakıştık, diyor. Adamla sevgililer gibi bakışıyorlar, kesişiyorlar ya! On beş dakika, iki araba; kaportalarda oturmuşlar, birbirlerine bakıyorlar. On beş dakika! Baktık! “Kardeşim arabanı niye geri almıyorsun?” “Sen al.” diyor. “Sen al ya! Ben almam. Ben öfkeli bir adamım.” Böyle birbirleriyle konuşuyorlar. En son bizim esnaf ne demiş? Bak kardeşim benim bir huyum vardır: Kan görmeden bırakmam. (Gülüşmeler…) Şimdi bu söz aklı başında bir adamın sözü mü? Bu psikolojik sıkıntı… Bu sözü söyleyen adamın psikolojik sıkıntıları vardır. Kan görmeden bırakmam. Yani ne demek bu? Sana öyle bir dalarım ki hani, kan çıkmazsa devam ederim, bırakmam. Ya kardeşim sen ne ayaksın ya? Ne kadar bilgisayar oyunu oynuyorsun sen ya? Sapıtmış, kaybetmiş kendini. En sonunda ne olmuş? Adam dalmış be! Dalmış! Dövmüş herifi. Hocam, itiraf ediyorum, kan görünceye kadar devam ettim vurmaya. Vurdum, vurdum, adamın burnu kanamaya başladı. Ondan sonra arabasına attım, diyor. -Sonra, dedim. “Arabayı ben geri çektim.” diyor. (Gülüşmeler…) Rahatladım hocam, bir rahatladım. Sonra arabayı geri çektim, adama acıdım, diyor. Bu olaylar olmadan önce arabayı geri çekseydin ne olurdu? Adam polise şikayet etse, polis gelse alır. Bir dava açsa iki ay içeriden çıkamazsın. Değer mi yani? Değer mi? Bir de bana ballandırarak anlatıyor. Hocam bir rahatladım, bir rahatladım. Bütün fenalıklarım gitti diyor ya! Ne stres kaldı ne sıkıntı kaldı. Çekler dönmüş umrumda değil. Adamı dövdüm ya rahatladım, diyor. Şeytan! Şeytan! Allah’ın rahmetiyle sizi kandırmasın kardeşler. Bak kandırmış adamı işte. Esnaf! Dolayısıyla bu şeytan böyle bir şey. Zayıf noktalarımızı biliyor. Biz, bizim zayıf noktalarımızı bildiği için onunla kavgaya, mücadeleye girmeyeceğiz kardeşler. Dört madde dedim. Bir tane daha madde var. Onu da okuyalım. Onun kaybedeceği hiç bir şey yok. Ama bizim kaybedeceğimiz çok şey var. Kalem kurudu. Allah kaleme yaz dedi. Kalem, şeytanın ebediyen ateşte olduğunu yazdı. Bu kitap diyor ki: “O şeytan rahmetten kovulmuştur, ebediyen ateştedir.” Bu ne demektir? Tıpkı Ebu Leheb’e söylediği gibi geri dönme şansı yok. İşi bitti şeytanın. Kaybedeceği bir şey var mı? Yok! Bizim var mı? Her şeyimizi kaybederiz. Bu şeytanla yaptığımız inatlaşmada imanımızı kaybedersek her şeyimizi kaybederiz kardeşler. Onun istediği olur, bizim istediğimiz olmaz. Şimdi, adam uyuşturucu satıcısı. Ailesi yok, hanımı yok, çocuğu yok. Anasıyla, babasıyla bağları kopartmış, terk etmiş. Uyuşturucu satıcısı yahut da terörist. Şimdi bu savcımızı öldüren teröristler, anasıyla babasıyla bağını kopartmış. Anası babası diyor ki: “Sen o terör örgütüne gittiğin için ben seni evlatlıktan reddettim.” Bu adamın kaybedeceği bir şey var mı? Ne karısı var, ne kızı var, ne işi var. Ne vatana, millete bir faydası var. Hiçbir şey yok! Anasıyla babasıyla da bağı yok. Bu adamın kaybedecek hiçbir şeyi yok. Peki biz yapabilir miyiz böyle bir terör eylemini? Yapamayız. Müslümanız. Vatana karşı sorumluluklarımız var. Anamıza babamıza karşı sorumluluklarımız var. Evliyiz, çocuklarımız var. Bizi bağlayan çok şey var. İşte iman da bunun gibidir. Biz ahireti istiyoruz, biz ateşten korkuyoruz. Dolayısıyla kaybedeceğimiz çok şey var. Ama bu şerefsiz şeytanın kaybedeceği hiçbir şey olmadığı için kafa göz bize dalar. Dolayısıyla ne yapacaksın? Uzak duracaksın kardeşim. Uzak duracaksın! Bak Allah ne buyurdu: Allah buyurdu: “Hemen çık oradan, hemen oradan in. Çünkü sen kovuldun. Kıyamete kadar lanetim senin üzerinedir.” (Sâd, 77-78) Bu ayette şeytanın kurtulamayacağına dair Allah’ın vermiş olduğu bir sözdür. Kur’an’da geçen bir sözüdür. Dolayısıyla kaybedeceği hiçbir şey yok. Allah bizi muhafaza etsin kardeşler. (Amin) Amin.
Tebliğ et!