Şimdi ”İnternet geçmişini, arama geçmişini siliyor muyuz?” diye bir soru sorup delikanlıca cevap vermenizi rica etsem, ”Ağabey bir kere de olsa silmişliğim var.” diyenler bir elini kaldırsın. ”Ben silmiyorum.” diyenler elini kaldırsın. Ee bu ortadakiler nereye gitti? İnternet kullanmıyor olabilirsiniz. Ya internet geçmişini silmek sadece kötü şeyler yapınca değil yani. Değil mi? Başka şeyler için de insan geçmişini, ya benim nereye gittiğimi, gezdiğimi kimse bilmesin diyebilir. Ama ama ama Ramazan ağabey genelde internet ve YouTube arama geçmişini silme mevzusu çoğunluk itibariyle sıkıntılıdır. Değil mi? Kötü sitelere girilmiştir. Belki pornografik içerikler, belki erotik içerikler ve senden sonra bilgisayara oturan veya telefonun başına geçen kişi onu görmesin, bilmesin diye geçmişini silersin. Peki kardeşlerim, hatırlayın yani şu 13 yaşından, ergenlik yaşından başlayan serüveninizi bir hatırlayın. Maalesef o bilgisayarın başında veya televizyonun başında sıkıntılı şeyler yapılmıştır ki geçmişini insan silmek ister. Düşünsenize bilgisayarın başına oturmuşsunuz. Bir şeyler izliyorsunuz ama o anımızda bir kameraya, gizli bir kameraya çekiliyor. Bir tane hacker ne bileyim webcam’ine girdi. Hackledi. Görüntülerini alıyor senin sen de çok iğrenç bir şey, pornografik bir içerik izliyorsun ve izlerken değişik hallere giriyorsun. Belki de kendini tatmin etme cihetine bile giriyorsun. Düşünsene o anın kayıt altına alınmış. Kaydediyor, kaydediyor. Birisi belki sana şantaj yapacak. Sonra, 2 saat sonra bir bakıyorsun Twitter’da TT de bir video geziyor. Ekşi’de en üste çıkmışsın. YouTube trendleri zorlamaya başlamışsın. Senin videon ya. Düşünsene bilgisayarı bir açtın. Her yerde videon. WhatsApp tın tın tın… Sürekli bildirimler geliyor. Arkadaşların ”Ya ne yaptın sen? Rezil oldun.” Bütün görüntülerin, iğrenç utandıracak olan insanların bilmemesini isteyip geçmişini sildiğin görüntülerin ve kurcaladığın içerikler internette sağda solda geziyor ve arkadaşların sana mesaj atıyor. O an ki psikolojinizi bir düşünsenize. Yani utandıracak bir günahın vardı ve artık bunu herkes biliyor. Bütün Facebook’da ki arkadaş listen, Twitter’da seni tanıyan insanlar, Instagram’da her yerde geziyor. Telefonun susmuyor. Ziline basıyorlar. Yani yer yarılsa da içine girsem diyorsun. Niye? Utandıracak bir şey yaptın. Kardeşim peki şöyle bir düşünelim. Acaba insanın sadece kendisinin bildiği bir sır var mıdır? Asla yoktur! Her şeyi bilen vardır. Değil mi? Peki melekler bize nezaret ediyorlar mı? O zaman senin utandıracak bir günahı işlerken ”Kimse bilmesin ya” dediğin günahında aslında yalnız değilsin dostum ve utanman gereken melaikelerin seyri belki de her an seninle birlikte. Şimdi böyle düşündüğü zaman, insan şöyle bir duruyor. Ya kardeşim. Dünyadaki insanların bunu bilmesi seni ne kadar rahatsız etti. Yerin dibine girdin. Peki yarın ahirette Allah bu kusurlarını, hatalarını, günahlarını Settar ismiyle örtmezse yani senin burada yediğin naneler, yapmış olduğun zinalar, vurmuş olduğun rakı bardakları karşına çıkınca acaba orada yerin dibine yani ”Yer yarılsa dibine girsem” diye böyle içinden feryad-u figan etmeyecek misin? Bakın bu söylediğim şey bir hadise dayanıyor. Allah Resulü (asm) buyuruyor ki: Cabir İbni Abdullah hazretleri naklediyor bunu. Düşün bak cehennemliksin… Ne oluyor? Öyle bir utandıracak hale geliyorsun ki yani Allah, melaikeler belki de orada insanlar… Yani o rezilliğini, yapmış olduğun nanelerin karşına çıkmasından dolayı öyle bir Allah’a karşı utanıyorsun ki diyorsun ki ”Cehennem emri gelsin de cehenneme gideyim.” Nasıl bir haleti ruhiye bu ya. Gideyim diyorsun bir an önce. Devam ediyor. ”…ta ki o rezillikten kurtulsun.” Demek ki dünyadaki insanların bilmesi bile… Ya düşünsene, hatalarını kusurlarını düşün. Herkes ”Ya ağabey şu sırrımı kimsenin bilmesini istemiyorum. Şu günahımı insanlar bilirse çok utanırım.” dediğin günahını bir hatırla ve onun yayıldığını düşün. Ne oldu? Böyle bir utanma haleti ruhiyesine girdin. Değil mi? İşte kardeşim biz o günahlarımızı affettirmezsek, biz o günahlarımızı işlemeye devam eder ve Allah da Settar ismiyle günahlarımızı hatalarımızı örtmezse rezilliğin zirvesini yaşayacağız. Seviyesi neymiş rezilliğin? “Artık cehennem emri gelse de şu haletten kurtulsam!” Ya nasıl bir utangaçlık seviyesi düşünsene. Hiç bu kadar utanmadık herhalde biz hayatımızda değil mi? Ya düşünsen kardeşim. Televizyon seyrediyorsun. Baban yanında. Affedersiniz bir öpüşme sahnesi başladı. Ne yapıyorsun? Tak kanalı değiştiriyorsun. Annen baban yanında. Annen baban yanında yok. Televizyon seyrediyorsun. Öpüşme sahnesi geldi. Hiç bir değişiklik yok, izliyorsun. Ah be canım kardeşim. Sen babanın yanında bulunmasından, babandan utandın da Allah’dan utanmadın veya şöyle bir Allah’a mı inanıyoruz. Allah her şeyi görmüyor haşa. Allah kainatta başka şeyleri idare ediyor. Allah bana mı bakacak. Böyle bir Allah’a mı inanıyorsun. Allah her şeyi görür, her şeyi bilir. Yaparak bile O’nun izni olmadan düşmez diye itikat etmiyor muyuz biz Müslümanlar? Her şeyi görüyor Allah. Sen babandan utandın, Allah’tan utanmadın. Şimdi belki de şunu diyoruz, ”Ya hakikaten ben niye böyle bir şey yaptım?” Kardeşim şeytana karşı yenik düşüyoruz. Bugün bu dersin amacı ne biliyor musunuz? Bu haletlerden, bu utandıracak günahlardan nasıl kurtulacağız. Onu anlatacağız. İki tane süper taktik var. Dersin sonunda inşâAllah onları vereceğiz. İkinci Lem’a da Bediüzzaman Hazretleri çok ilginç bir tespitte bulunuyor. Diyor ki: Recep ağabey düşünsene kendini. Bir gün ateist olduğunu düşün. ”Tövbe estağfirullah…” Hiç yakıştıramıyorsun değil mi kendine? Zaten bak, şöyle bir sıfata bakın. Yakışmıyor adama böyle yani Ateistlik böyle yakışmıyor yani ama emin ol ağabey senin gibi takkesinde, sarığında, namazında, abdestinde olup yolun sonunu farklı bir şekilde bitiren insanlar var. İsim vermeyeceğim. Bir tane hafız bir adam var. Ateistlerin üstadı olmuş. Bir tane müftü adam var. O da aynı şekilde ateistlerin yazı yazarken kaynak kitap olarak kullandığı kitapları yazmış. Bak müftülükten ateizme, hafızlıktan ateizme. Bu salondaki herkes, bu videoyu izleyen herkes bir gün ”Ben Allah’a inanmıyorum ya. Bana mantıklı gelmiyor.” diyebilir ki ahir zamanda kişinin evinden imanla çıkıp döndüğünde imansız olacağına dair hadisler var. Yani bu işler biraz hızlanmış. Peki nasıl oluyor? Bir gecede mi oluyor? Bak sarığında, namazında, abdestinde yattı. Sağına dönerek yattı. Sabahleyin uyandı veya işe gitti geldi. Allah yok mu dedi? Hayır. Nasıl oluyor biliyor musun? Yavaş yavaş oluyor. Kurbağa deneyini biliyor musunuz? Çok ilginç bir deney. Kurbağayı, bunu büyük bir kap olarak düşünün. Kurbağayı çok sıcak 80-90 derece gibi bir su düşünün. Onun içine atıyorlar. İçine düşer düşmez refleksle zıplıyor, çıkıyor. İkinci deneyde de İbrahim ılık suyun içine koyuyorlar kurbağayı duruyor. Derecesini açıyorlar ısıtıyorlar, ısıtıyorlar. 10, 20, 30, 40… Dereceye açıyorlar ve hayvan yavaş yavaş ısındığı için kasları gevşiyor ve orada ölüyor, sıçrayamıyor. Değişikliği bir anda yapmak istersen ortalık karışır. Yavaş yavaş yaptığında kimsenin ruhu duymaz. İşte kardeşim şeytanın da seninle ilgili planı şu. Şimdi Ramazan ağabey arkada diyor ki ”Ya kardeşim Fatih o kadar da değil.” Ağabey sana şeytanın ateist yapmak için vereceği ilk olayı söylüyorum. Teheccüdlerini önce bıraktıracak çünkü sen üst seviyedesin. Senin ikindinin sünnetleri sallanacak. Yatsının sünnetlerini kılmayacaksın. Sabah namazına kalkamadığında anla ki yavaş yavaş şeytanın programına dahil olmuşsun, ilerliyorsun. Rûhu’l Beyân tefsirinde ilginç bir şey anlatılır. Şeytan evvela kulu küfre ve şirke sokmak istermiş ama bunda muvaffak olamayınca onu büyük günahlara, ona da muvaffak olamazsa başarılı olamazsa küçük günahlara, onu da yapamazsa ne yaparmış biliyor musun? Onu boş işlerle uğraştırırmış. Sanki burada biraz böyle nefisler yakalandı. Onu da yapamazsa ne yaparmış biliyor musunuz? Onu hayrı çok olan işlerden hayrı az olan işlere sevk edermiş. Bak düşünsene. Şeytan sana hayırlı bir iş yapmanı söyler mi? Söyler. Niye? Büyük hayrı olan bir şey vardır. Sen oradasındır. Seni yavaş yavaş buraya alır. Sonraki amacı ne? Boş işler. Sonra? Küçük günahlar, büyük günahlar. En sondaki amacı ne? Seni küfre ve şirke sokmak istiyor. Peki burada Üstad neyi anlatıyor. Her bir günah içinde küfre giden bir yol var. Küçük gördün günahı. Kızın elini tuttun değil mi? Ne var dedin. İşte kardeşim hadiste diyor ki Efendimiz (asm), ”Günah kalbe işleyip siyahlandıra siyahlandıra ta imanın nurunu çıkarıncaya kadar katılaştırıyor.” Her bir günah neymiş Recep ağabey? Kalbi siyahlandıran bir nokta… Nokta, nokta, nokta, nokta vs. Şu an simsiyah oldu. Nur-u iman çıktı. Şu an da Davut kardeşim Allah’ın olmama fikri sana mantıklı geliyor mu? Çok saçma geliyor değil mi? Yani şu kainatın nasıl bir yaratıcısı olmaz ya. Yağmur yağıyor gök kuşağı çıkıyor böyle sütun halinde. Bir sürü renk var orada ya. İçinden geçebiliyorsun. Ya bu belli ya. Burada bir simetri var. Burada bir estetik var. Bunun bir yaratıcısı var ya. En ufak bir şey. Buradan anla kardeşim ya. Bir bebeğe bakıyorsun, bir kedi yavrusuna bakıyorsun ”Nasıl Allah’ı kabul etmiyorlar ağabey?” diyorsun değil mi? ”Ağabey anlayamıyorum ya. Nasıl inkar eder bir adam?” diyorsun. Mantıklı gelmiyor. Değil mi? Ne oluyor biliyor musun? Siyahlana siyahlana nuru iman çıkınca mantıklı gelmeye başlıyor. ”Tabii canım ya. Ne Allah’ı kardeşim. Her şeye Allah diyor bunlar da ya” diye mantıklı gelmeye başlıyor. Oradan yürümeye başlıyorsun. Yani burada bir şu olay var. Gadab-ı ilahiyi celb etmek olayı var. Hani artık kalbi mühürlenenler sırrı var ya …بَلْ۔ رَانَ عَلٰى قُلُوبِهِمْ… Yani düşünsene. Ne iş yapıyorsun? Öğrencisin. Öğretmenin senden bir şey istiyor. Yapmıyorsun. Bir daha istiyor. Bir daha, bir daha… Elli kere söylüyor patron ”Getir şu dosyaları” diyor. Ne olur en son? ”Tamam ya” der. Değil mi? İşte bizim de girmiş olduğumuz günahların bir sınırı var. O sınırı zorlayınca, belli bir noktadan sonra kalbimiz simsiyah kesiliyor. Şimdi sormamız gereken nokta ne biliyor musun? O sınıra yakın mıyım? O sınırı zorluyor muyum? Ağabey bak bu işin şakası yok. Öteki tarafta tamam bak şöyle düşünebiliyoruz. ”Ya kardeşim günahkar bir Müslümanız ama elinde sonunda işte cennete gireceğiz filan. İmanlıyız elhamdulillah ya.” Bunda biraz teselli var ama ötekinde hiç bir teselli yok. Ne oldu? Düşünsene Uğur. ”Uğur imansız öldü.” cümlesi yeterince korkutucu değil mi? Peki Uğur böyle bir ihtimal senin için var mı? Seni için var mı kardeşim? Peki nasıl oluyor bu iş? Diyor ki: Şimdi adam kötü bir şey yaptı. Ne yaptı? Atıyorum mastürbasyon yaptı. Peki melekler bunu biliyor mu? Şimdi bak. Utanıyor, çekiniyor. İçinde bilinçaltında şöyle bir şey oluşuyor. Utanıyor ya. ”Keşke melekler olmasaydı. Keşke Allah bunu görmeseydi.” Çünkü her o işi yaptığında ne var? Bir vicdan azabı var. Azap rahatsız ediyor. Rahatsız ediyor. İçki içiyor. Nefsi pişman oluyor. Kumar oynuyor, pişman oluyor. Allah görüyor. Allah biliyor. Sürekli bu vicdan azabının rahatsızlığından dolayı belli bir süre sonra ”Of şu günaha girsem de sonunda pişman olmasam, vicdanım beni rahatsız etmese” diye içeride duygular uyanmaya başlıyor. Sonra da Google’da gezerken Allah’ın olmadığına dair delildir, şudur budur haşa bir şeyler çıkıyor karşısına. Şu an hangi pozisyonda Recep ağabey? Allah’ın olmadığı fikrini benimsemek için içeride bir duygu şu anda uyandı. Karşısına çıkan adam da diyor ki ”Ya kardeşim Kur’an-ı Kerim de çelişkiler var. Saçmalıklar var.” ”Kur’an barış diniymiş. Ee ayette ne diyor? O kafirleri nerede bulursanız öldürün diyor.” ”Nasıl barış dini bu ya?” diyor. Adam orada anlatıyor videoda. Bu da doğru mu, yanlış mı? Ayetin makamı ne? Nüzul sebepleri ne? Onları araştırmadan… Niye karşıt görüşlerini araştırmıyor? Çünkü bunun doğru çıkmasını istiyor. Halbuki savaş ayeti. Savaşta ne yapacaksın? Kafir sana geliyor. Elinde kılıcı var. ”Gel kardeşim ya gel. İslamiyet çok güzel. Kes beni de kes. Beni de şehit et.” mi diyeceksin? Sen de nerede bulursan öldüreceksin ama o tarafa bakmıyor. Ben bir ateiste sordum. Ya dedim kardeşim şu ateist forumlarında gezdiğin kadar ona cevap veren sitelerde gezdin mi dedim. Delikanlı gibi söyle. ”Gezmedim ağabey.” dedi. Anladın mı? Onun doğru çıkmasını istiyor. Tehlikeli olan şey ne? İşte bu günahlar. Bu vicdan azabı bizi oraya doğru götürebiliyor veya tövbeye de sevk edebiliyor. Allah muhafaza küçük günah diye küçümseme kardeşim. Onlarda birikince büyük günahlar oluyorlar. Birinci kuralımız ne? Nasıl kurtulacağız? Ne yapacağız? Öncelikle delikanlı olacağız. Günaha girdin. Eğer şunu söylersen ne yaptın? İşte zina yaptın. Eğer şunu söylersen dinsiz oluyorsun. Dinden çıkıyorsun. ”Ya kardeşim zina da günah mı ya? Siz de abartmayın. Kötü niyetli değiliz.” ”İki sarıldık, iki öptük diye kızı hemen işte bu yasaktır. Bu haramdır, bu günahtır. Bırakın bu işleri ya.” ”Allah benim kalbimi biliyor kardeşim.” Bak bunu yapma kardeşim. Çünkü Kur’an’da, hadiste, çıkartılan manada açık bir şekilde günah olduğu belli olan bir hükmü sen reddedersen Kur’an’da geçen bir ayeti reddettiğin için, Kur’an’a inanmadığın ve dinden çıktığın mevzusuna gider iş. Eğer nefsine mağlup oluyorsan şunu söyle: “Evet ya haramdı ve günaha girdim yani Allah affetsin.” Bak bu yine Müslüman kaldık. Şu an günahkar bir Müslümanım. Öncekinde dinden çıkmış bir adamım. Birinci kural neymiş. Delikanlı olacağız ve ne kadar olursa olsun… Mastürbasyon olabilir, başka bir günah olabilir ne olursa olsun nefsimize yenik… Adam namaz kılıyor, mastürbasyon var hayatında bir yandan. ”Ya kanka ben bu illetten kurtulamıyorum. O zaman namazı niye kılayım ki.” diyor. Ya böyle bir şey yok. Dinde böyle bir tarif yok. Her Müslüman hayatında bir takım günahları var. Peygamber misin? Sen peygamber misin? Emin misin? Şimdi ağabey o zaman günahkar bir adamsın sen değil mi? Sen günahkar mısın? Sen günahkar mısın? Ne ara girdin günaha? Yaş kaç? 11. Sen günahkar mısın köşede saklanan? Gülüyor. Yüzünün masumluğundan belli yani çocuğun günahsız olduğu. Şimdi o zaman bizim hatalarımız olacak. Bak burada beş vakit namaz kılıyordur herhalde bütün kardeşlerimiz ama hepimiz de günaha giriyoruz değil mi? Kiminde gıybet var, kimi maalesef yalan. Kimi şu, kimi bu. Var. Demek ki mesela sen Nişantaşı’na gideceksin. Yanlış bir yola girdin. Ne diyorsun? ”Yanlış yola girdim. Geri döneyim” mi diyorsun? Başka bir yol kovalayıp tekrar girmeye mi çalışıyorsun? Bunda da böyle, yola devam edeceğiz ne olursa olsun. Şeytan sana günahı kabul ettirmiyor ”Ya mastürbasyon da günah mı ağabeyciğim. Ne alakası var ya.” Amacı ne biliyor musun? Tövbe ettirmemek. Şimdi günah olduğunu kabul etmeyen bir adam tövbe eder mi? Etmez. Niye etsin? Günah olduğunu kabul etmiyor. O yüzden ne diyor? ”Ya ne günahı ağabey. Sonuçta niyetim kötü değil. Kalbim temiz. Şudur, budur.” diyor. Birinci kural neymiş? Delikanlı ol. İkinci kural şu. Kardeşim günaha girmiş olabilirsin ama ne olur anlatma ya. Günahına şahit tutmuş oluyorsun ama günahın en zevkli tarafı nedir biliyor musun? Bunu anlatmaktır. Genelde şöyle olur. Emre gayri meşruyu bırakmış. Gelmiş Allah yoluna girmiş. Eski hayatını anlatıyor. Diyor ki ”Ya kanka benim eskiden hayatım çok kötüydü. Bildiğin gibi değil. Ya karılarla kızlarla geziyoruz, tozuyoruz.” ”Ya o alkol dediğinin bütün çeşitlerini içtim. Bana ne anlatıyorsun? Ben nasıl bir hayattan döndüm.” Yakıyorsun kendine Emre? Dur ya. Şahit tutma ya. Öteki tarafta nasıl olacak bilmiyorum ama Yani Cenab-ı Hak nasıl müdahale edecek bilmiyoruz ama şunu biliyoruz. Günahımıza şahit tutmadığımızda Allah’ın bunu örtme ve affetme ihtimali çok daha fazla. Sen anlatınca ne oluyor biliyor musun? Günah biraz meşrulaşıyor ve yayılmaya başlıyor. ”Oğlum bak ben de bir tane video vardı izliyordum. Şöyle oluyor, böyle oluyor.” diyor. Yayılıyor. Bazıları düşünüyor ”Ya ben niye böyle sıkıcı bir hayat yaşıyorum? Ben niye şöyleyim? Ben niye böyleyim?” diye yayılmaya başlıyor ve sen de böyle böbürlenerek anlatınca, hani normalde günahı affetmesi için Allah’ın nasıl bir halete girmemiz lazım? Pişman değil mi? Üzgün ama sen üzgün, pişman değilsin. Sen bunu anlatıyorsun rahat rahat. Anlatmayın. O yüzden mesela işi bilen arkadaşlar ne yapar böyle geçmiş hayat açıldığında? Kardeşim kötü, günahkar bir hayatımız vardı dersin. Genel bir mana verirsin geçersin. Evet kardeşlerim. Kurbağa deneyini öğrendik. Allah muhafaza yani. konu neydi? İlk başta ne söylemiştim size? İnternet geçmişini silmek değil mi? İş kötüye gidiyor Allah muhafaza. Yani o pornografik görüntülerden Allah’a sığınırız. Yani Ümmet-i Muhammed’i Allah korusun çünkü iş kötüye gidiyor. İlk başladığında “Çokta kötü bir şey değil. Kendi kendime günaha giriyorum.” diyor olabilirsin ama iş nereye doğru gidiyor biliyor musunuz? Kabul etmeyebilirsiniz bunu. Sapıklığa doğru gidiyor. Yani tatminsizlik oluyor. Önce normal bir görüntü izliyorsun. Sonra daha fazlası, daha fazla. E hep aynı şey. Bu sefer çocuk pornosuna kayıyorlar affedersiniz. Yani ismini anamayacağım başka tarzda şeyler de var. Artık tatmin olmayınca daha fazla, daha fazla, daha fazla derken adam cinsel bir sapığa dönüşüyor. Adam o kadar alışmış ki kendini tatmin etmeye, evlendikten sonra da mutlu olamıyor. Niye biliyor musun? İzlediği filmlerdeki kadar güzel bir kadına sahip olmayınca, onun daha önce tatmin duygusu farklı noktalara çıktığı için karısıyla tatmin olmayabiliyor. Çok var biliyor musunuz evli olduğu halde kendini tatmin eden ve erken boşalma gibi başka sıkıntılarla evliliğini zehir eden. Bunları konuşmazsak ayıp. Konuşmazsak daha büyük ayıplar olur. O yüzden her şeyi konuşuyoruz burada arkadaşlar veya ne oluyor biliyor musun? Erken boşalma problemi yaşadığı için karısıyla birlikte mutlu bir cinsel hayat yaşayamamasından kaynaklı olarak aile içinde geçimsizlik başlıyor. İş çok kötü noktalara gidiyor. Yani mesela Müslümanlıkla hiçbir alakası olmayan bu kendini tatmin etme alışkanlığından bıkan, bunun vicdan azabını yaşayan Hristiyanlar, Ateistler internette ”NoFap”diye bir akım kurmuşlar. İşte ben 40 gün boyunca yapmadım. Ben 50 gün boyunca yapmadım. İşte kendi aralarında taktik veriyorlar ha şey değil, günah diye değil! Hani, o duyguyu tattıktan sonra arkasından gelen acı, vicdan azabı… Ateist de olsan da var, deist de olsan da var, Hristiyan olsan da var. Ya böyle bir ruhi bir bunalıma sokuyor insanı, anlatabildim mi? İşte, bundan kurtulmanın çaresi nedir? Şimdi yavaş yavaş ona geliyoruz hacı ağabey. Çok güzel bir hikaye var. Sizinle onu paylaşayım. Kızılderili hikayesi. Kızılderili reisi oturuyor, yanında da bir tane çocuk var. Yani onun torunu var. Konuşuyorlar, muhabbet ediyorlar. İki tane kurt köpeği var önlerinde. Biri siyah unutmayın, biri beyaz. Konuşurlarken, boğuşuyorlar hayvanlar. Bu hayvanlar da sürekli boğuşurmuş Ramazan ağabey. Dedesi, sürekli göz önünde tutuyor bu hayvanları. Çocuk da anlayamıyor. “Ya bizim kulübemizi korumak için bir tanesi yeterken, neden iki tane var ve neden bir tanesi siyah ve neden bir tanesi beyaz?” diye dedesine soruyor. “Onlar birer simgedir yavrum.” diyor. “Biri.. siyah olan kötülüğü temsil eder, beyaz olan da iyiliği temsil eder. Aynen bu köpekler gibi bizim içimizde de sürekli iyilik ve kötülük savaşı vardır. Hangisi galip gelir? Ben de bunu hatırlamak için, bu hayvanları sürekli gözümün önünde tutuyor ve bunu düşünüyorum.” Sonra çocuk diyor ki: “Onların arasında bir savaş varsa, kazananı ve kaybedeni de olmalı.” Dedesine soruyor: “Dede sence hangisi kazanıyor bu savaşı?” Sürekli bizim içimizde de iyilik-kötülük savaşı var ya. Cevap veriyor dede, diyor ki: “Ben hangisini beslersem, savaşı o kazanır.” diyor. Bizim de içimizde bu savaş var mı ağabey, iyilik-kötülük? Hangisini beslersin kardeşim? O kazanacak. Amali salihayla, teheccüdle, beyaz olanı beslersen o kazanacak. Günahlarala siyah olanı beslersen, o kazanacak. Ama o köpeklerden bir tanesi kazanacak, bir tanesi kaybedecek. Bu arada köpek tasavvufta neyi temsil eder? Rüyada özellikle nefsi temsil eder, değil mi? Peki ne yapacağız ya? İyi güzel anlatıyorsun da. Arkadaşlar, ihlası elde edersek bütün manevi problemlerimizi çözeriz. İhlas nedir? Allah’a karşı samimiyettir, Allah’a karşı yakınlıktır, takvadır, amali salihadır. Bediüzzaman hazretleri burada iki tane metot veriyor. Diyor ki: Ölümü hatırlamak, insanı ne yapıyor? İhlası kazandırıyor, birinci olay bu. Biz bazen ne yapıyoruz biliyor musun ağabey? Hani, “Bunu evlerde denemeyin” diye böyle yazarlar ya. Bunu denemek zorunda değilsiniz. Gece saat 12, 1. Diyorum ki “Çocuklar hadi bir yere gideceğiz.” “Nereye gideceğiz ağabey?” Yani bir de birisi “Bir yere gideceğiz.” deyince neyi düşünürsün. “Eğlence mekanları desen götürmez, deniz kıyısı mı?” filan. “Atlayın arabaya” filan. Gidiyoruz işte, İzmir’de Işık kent mezarlığı var. Yanaşıyorum mezarlığa. Gece 1’de de kimse olmuyor, bekçiler bile olmuyor. Yanaşıyoruz, “Hadi bakalım çocuklar”, 8 – 10 tane. “Hadi iniyoruz.” İçeri girerken kurallarımı sayıyorum: “Konuşmak yasak, aklına süper bir espiri gelir paylaşamazsın, sadece içeride ben konuşabilirim, durumu kaynatamazsınız kabul mü?” Kabul. Bir giriyoruz ağabey içeriye gece 1’de. Bakın gündüz mezar ziyaretleri gibi değil, kimse yok. Köpekler bir yandan havlıyor, ortam çok yani gotik bir tema var. Simsiyah her yer ve mezar taşları, ölüm yılları yazıyor. Mezarların ortasına giriyoruz. Liseli, üniversiteli çocuklar. Yani şu anda etrafında üst üste gömülmüş, 10 binden fazla ölü var. Ortadasın, ortam sessiz, köpekler havlıyor. Evet ya, buraya gömmüşler Ahmet amcayı. Mehmet amaca burada bak, Ayşe teyze burada. “Aa bak, 80 doğumlu, 84, 90 doğumlu, 2000 doğumlu çocuk var orada.” filan. Orada bi uyanıyorsun böyle. “Evet…” diyorsun ya “Ben de öleceğim.” Bir de orada bir tane çukur buluyoruz. Ertesi gün gömülecek biri muhtemelen. Onun başında bir kabir sohbeti yapıyoruz. Hani benim o kabir sohbeti var ya, 3 milyon tıklanan. Tavsiye ederim, mutlaka izleyin. Onun gibi bir sohbet yapıyoruz ama şöyle yapıp direkt damardan veriyoruz. Çok ağır, bağıra çağıra inletiyoruz kimse yok. Kardeşim, bir gün seni, beni buraya gömecekler! 100 sene sonra hepimiz bu toprağın altındayız. Bu çukura gireceksin. Ahmet kardeşim, alacaklar seni bu çukura atacaklar. Sevdiklerin, yakınların gelecekler küreği kapacaklar. Hatta küreği kapmak için kendi aralarında yarış yapacaklar. Üzerine toprağı atacaklar bir kez daha, bir kez daha ve üzerinde bir dağ oluşacak, kim yardım edecek sana. Annen mi? Nerede arkadaşların? Delikanlıydınız! Kavgaya beraber giderdiniz, nerede kim kaldı? Bir tek Allah kaldı ama aranız kötü. Ne olacak? Hadi! Dünyadayken ellerini açmıyordun Allah’a, şimdi mi aklına geldi? Uyanın beyler! Böyle bağıra bağıra sohbet yapıyoruz ağabey. Sonra diyoruz ki: Hadi bakalım. Gidiyor muyuz? Hayır. Dur, dur, dur. Daha yeni başlıyoruz. Ahmet, şu tarafa ağabeycim. 100 metre devam et. 10 dakika sonra kapıda ol. “Ya ağabey gitmesem.” Çoğu istiyor. Ama bazen böyle “Ağabey beraber gitsek falan.” Tek başına. Herkes mezarlığın bir ucuna bir dağılıyor ağabey. Tavsiye ederim yani. Küçük kardeşlerime demeyeyim ama büyük ağabeylerimize, gidin. Hatta bugün gidin. Ne oluyor biliyor musun? Mezar kapısından çıkarken değişmiş bir insan olarak çıkıyorsun. Şu an ben size ölümü anlatıyorum ya, kimse üzerine alınmıyor. Ben de üzerime alınmıyorum. Orada öyle değil işte. Orada görüyorsun yani, “tamam ya burası” diyorsun. “Yeryüzünün en doğru söyleyen insanları, bu mezar taşları işte” diyorsun. Orada anlıyorsun. Burada istediğin kadar anlat. Peki, ihlası kazanmanın ikinci sebebi nedir İbrahim? Bu çok tefekküri. Diyor ki: Yani, şu eserleri okuyup öyle bir tefekkür penceresi yakalıyorsun ki, baktığın her şeyde Allah’ı intikal eden bir tefekkür. Buluta bakıyorsun, gökkuşağına, çiçeğe bakıyorsun, insan gözüne bakıyorsun. Sürekli Allah’ın onu yaratmış olduğu gözüyle bakıyorsun. Tefekkür. Sonra …diyerek devam ediyor. Yani, öyle bir tefekkürü yakalıyorsun ki, o anda Allah’ın hâzır ve nâzır olduğunun farkındalık içindesin. Yani şöyle düşün: Tam günaha gireceksin, Allah’ın o anda seni gördüğünü… Atıyorum, ne yaptık? Koyduk buraya. Birazdan içeceğiz. “Kardeşim” diyorsun. “Getir bakalım bardağını” vuruyorsun, o anda bi aklına geliyor. Allah şu anda beni görüyor, Allah şu anda beni biliyor. Ya, yapamazsın ya veya televizyon kanalına çıktı bir şey. Ya baban girdiğinde kanalı değiştiriyorsun oğlum sen. Allah’ın o anda hâzır, nâzır olduğunun farkında olsan, korkarsın, yapamazsın, anlatabiliyor muyum? Peki bu nasıl olur? Bu tefekkürle olur. Tefekkür nasıl kazanılır? İlimle kazanılır. O yüzden bizim size tavsiyemiz, sohbetleri dinlemekten ziyade tefsirleri okumanızdır. Diyelim ve dersimizi bitirelim. Allah rızası için, Efendimiz (a.s.m)’ın ruhu için El- Fatiha maassalavat.
Tebliğ et!