Bir seyahat uçağına biniyorsunuz. Kontroller tamam ve kalkış yapılıyor. Yurt dışına ilk çıkışınız olacak ve gidilecek yer Amerika Yolculuğun 11 saat olduğunu duyunca bari biraz uyuyayım diyorsunuz. Tam 4,5 saat sonra müthiş bir gürültü ile uyanıyorsunuz. Her taraf duman ve siz kan kokusu alıyorsunuz. Gözünüzü açacak haliniz yok. Ve tekrar bayılıyorsunuz. Bu sefer kuşların cıvıltısı uyandırıyor sizi uyandığınızda yaralarınız sarılmış, yeni kıyafetler giydirilmiş, çok güzel bir koku var etrafınızda. Hiç tanımadığınız hatta aynı dili bile konuşmadığınız insanlar var. Ve işin garip tarafı bu insanlar size yardım ediyor. ”Ama neden beni tanımadıkları halde bu insanlar bana yardım ediyor?” diye merak ediyorsunuz. Yani benim ismimi bile bilmeyen bu insanlar benim dediklerimi anlamayan bu insanlar neden bana hizmet ediyor? Kimdir bunlar? Ve merak edip araştırmak istiyorsunuz o kişiyi yanınıza biri yanaşıyor? Ve diyor ki: ”Bu kağıtta yazanları seni yaralı haldeyken kurtaran senin ihtiyaçlarını karşılayan ve bunca insanı senin hizmetine sunan senin merak ettiğin O zat gönderdi. Ve şöyle söyledi: -Eğer bu kağıttakileri yaparsan seni daha güzel bir yere göderecekmiş. Siz de daha o zatı tanımadan kağıdı yırtıyorsunuz. ”Beni o uçakta bıraksaydınız da ölseydim.” diyorsunuz. ”Banane istediği kadar bana yardım etsin. Ben O’nun dediklerini yapmam. Zaten beni daha güzel bir yere de gönderemez.” diye itiraz ediyorsunuz. Ama garip bir şey var. Bunca yaptığınız saçma hareketlere rağmen insanlar hala size yardım etmeye devam ediyor. İstediklerinizi yapıyor ve ihtiyaçlarınızı karşılıyorlar. Bu sefer birinin sizi dürtmesi ile uyanıyorsunuz ve gelen ses babanıza ait. Meğerse gördüğünüz her şey rüyaymış Babanız sizi sabah namazına kaldırmaya çalışıyor. Ama kalkmak istemiyorsunuz. Şimdi biraz düşünün o an ki kalkmamanız rüyanıza benzemiyor mu? Sizi küçücük bir sudan yaratan ve Dünya’ya geldiğinizde bütün istek ve ihtiyaçlarınızı karşılayan. Bunca hayvanları ve bitkileri sizin hizmetinize sunan O zatın yine sizin iyliğiniz için sizi daha güzel bir aleme göndermek için size verdiği namaz gibi bir ibadeti ”Hayır! Yapmam.” diyorsunuz. ”Çünkü beni daha güzel bir aleme göndermeye gücün yetmez. Keşke beni yaratmasaydı.” diye haykırıyorsunuz. Ama bu sefer rüyanın sonu ölümle bitiyor. Ölümle uyandırılıyor. Peki tanısaydı hayır der miydi O’nunla tanışmaya? O’nun huzurunda eğilmeye peki bu nankörlük niye? Yoksa hatırlamaz mı insan Peki bu nankörlük size yapılsaydı? Çocuğunuz havale geçiriyor. Ve hemen en yakın arkadaşınızı arıyorsunuz. ”Bizi acilen hastaneye bırakır mısın?” diyorsunuz. Arkadaşınız ”Maalesef arabam çok yakıyor. Şuan da müsait değilim.” diyerek. Telefonu yüzünüze kapatıyor. Ve hastaneye yetişemeden çocuğunuz ölüyor. En yakın dostum dediğiniz arkadaşınız hakkında artık ne düşünürsünüz? Peki bu nankörlüğü unutur musunuz? Sizin elli altmış senelik bir Dünya hayatında bir kere çağırdığınızda gelmedi diye kin beslediğiniz belki öldürmeği hayal ettiğiniz bir nankörlüğün siz şuan daha büyüğünü yapıyorsunuz. Her gün beş vakit sizi huzuruna çağıran Allah’a karşı Siz de ”Gelemem.” diyorsunuz. Siz de nankörlük yapıyorsunuz. Peki ya sizce zamanı yaratana ”Zamanım yok.” demek nankörlük değil mi? He bir de işin şu tarafı var. Rabbimize karşı ihmal ettiğimiz o secde varya Bizi başkalarına karşı bin secdeden kurtarır. Şimdi kalk ayağa git bir abdest al. Ser seccadeni. Ve deki ”Kırılsın kalbim umrumda değil. Nasılsa çare Rabbim de. Hem dermanla dert aynı kişideyse o derde dert mi denir? O dert O’na kavuşmak için bir vesile. Sonunda huzur iki kelime değil mi? ALLAH AZZE VE CELLLE Dünya’da bu hakikatlere muhtaç binlerce insan var. Bunlardan biri sizin çevrenizde de olabilir. Paylaşıp onlara da ulaşmasını sağlayabilirsiniz. Allah razı için El-Fatiha.
Tebliğ et!