Karantina sürecinde evde nasıl vakit geçirmeliyim, nelere dikkat etmeliyim? Eve kapandığım halde beni bekleyen bir tehlike var mı? Bu videoda sizin için cevapladık. (Kalemle çizme sesi (sürtünme)) (müzik sesi) Korona virüs salgını sebebiyle dünya genelinde yüz binlerce insan hastalandı. Virüs kiminde kalıcı hasar bırakırken pek çok ülkede binlerce ölüme sebep oldu. Dünya genelinde ekonomik ve sosyal etkileri o kadar büyük oldu ki açıkçası pek çoğumuz bunu ön görememiştik belki de. Daha önce tecrübe etmediğimiz bir yaşam şekline geçiş yaptık. Virüsün hızlı yayılmasına engel olabilmek için karantina uygulamaları yapılıyor. Sokağa çıkma yasakları uygulanıyor, her kes bu süreçte haftalardır evlerinde. Bu da beraberinde bir takım zorlukları getiriyor. En büyük zorluk ise alışkanlıklarımızın değişmesi. Dışarı çıkıp gezmeye, dolaşmaya, arkadaşlarımızla buluşmaya o kadar alışmışız ki, evde kaldığımız zamanı belki de hapis gibi hissedenlerimiz de oluyordur mutlaka. Dolayısıyla evde geçirilen sabır döneminde süreci iyi yönetemeyen kişiler maalesef süreçten zararlı çıkabilir. İnsan ruhu büyük bir amaç ve gaye üzerine yaratılmıştır. Rabbini bulmak ve ebedi hayatına hazırlık yapmak gayesi ruhunun daima aradığı bir hakikattir. Ruhun da gıdası bu arayıştadır. Kur’an da geçen “Kalpler yalnızca Allah’ı anmakla tatmin olur.” ayeti bize aradığımız cevabı veriyor. Eğer insan bu amacı bulamazsa derin bir ruhi boşluk ve depresyona düşer. Rabbini tanımayan insan ruhundaki bu arayışı tatmin edemediği ve o boşluğu dolduramadığı için kendini başka şeylerle oyalayarak meşgul etmeye çalışır. Zaten batıl olanın, hak olmayanın da böyle bir özelliği vardır. Sen kendini hak ile meşgul etmezsen, batıl seni işgal eder. (gümbürtü) İnsan aradığı cevabı bulamazsa kendini nefsani şeylerle meşgul etmeye hatta kendini sarhoş etmeye çalışır. Ta ki düşünmekten kurtulsun. (Gümbürtü sesi) ve buna yalnızlık da eklenirse şeytan devreye girer. Yalnız kalan insan şeytana adeta oyuncak olur. Ve insanın bu savunmasız halinden istifade eden şeytan insanı günahlara iter. Üstad Bediüzzaman der ki: “Sıkıntı sefahatin muallimidir.” İnsan boş kaldıkça şeytan doldurur derler. Evet ibadetle, ilimle meşgul olmadıkça, dizi film izledikçe, bilgisayar oynadıkça bir süre sonra ruh kararmaya başlar. Ve insanı içten içe sıkar. İnsan onda boğulur, nefes almak ister. Eğer ibadetle, nefes de alamazsa yavaş yavaş günaha meyli artar ve Allah muhafaza bazı müstehcen videoların veya görüntülerin ağına düşer. (Giyotin sesi ve çınlama) Zaten bu izlenilen diziler ve filmler adeta buna hazırlık için düzenlenmiş tuzaklar gibi. İnsan düştükçe düşer ve sonuçta fırsata çevirebileceği bu zamanları aleyhine çevirir. Evet aslında bir açıdan bakıldığında bu süreç bir fırsata dönüştürülebilir. Evde kaldığımız bu süreç zaman bulamadığımız nice hedeflerimiz için bize sunulmuş bir fırsata da dönüşebilir. Hangimizin ruh detoksuna ihtiyacı yoktu ki? Şehir hayatı ve koşuşturmaca bizi yormuştu. İşte sana fırsat, değerlendiresin diye önünde. Rabbine yakınlaş, konuş Rabbinle. Derdini ona dök. Hani hep bahanen di ya. Zaman bulamıyorum diyordun. Fırsat olsa neler yaparım da vakit yok diyordun. İşte vakit. Haydi! Dizinin, filmin karşısında uyuklaşanlar gibi olma.(Gümleme sesi) Kalk! Ser seccadeni ve huzura koş. O seni bekliyor zaten. Musibetle ve imtihanlar sana atılmış bir kement gibi seni ilahi aşka çeken vesilelerdir. Eğer imtihanlar olmasa hatırlar mıydın Rabbini? Unutmuştun değil mi? İşte sana fırsat! Yüzünü dönme vaktin gelmedi mi? Her şeye vakit ayırdın ama vakti verene ayıracak vaktin olmadı. (Kuvvetli gümleme sesi) Ama hala geç değil. Yönel Rabbine, aç yüreğini. Göreceksin kalbine huzur dolacak. Her göz yaşın aktığında, her damlasında hüzünlerin sevince dönecek. Biliyorum belki de yüzüm yok ona koşmaya diyorsun. Merak etme. O zaten senin her halini biliyor. Kalbindeki o sızıyı da biliyor. Senin samimiyetle huzuruna gelmeni bekliyor. Gell kulum!! Gell seni affedeceğim! Geç kalmadan gel diyor. Ne kadar günahın olursa olsun o seni tövbenle kabul ediyor. Söyle; bu kadar sonsuz merhamet seni çağırırken gitmemek, Rabbine olan sevgine ihanet değil midir? Öyleyse gel açalım ellerimizi ve yalvaralım. “Ey bu yerlerin hâkimi, senin bahtına düştüm, sana dehalet ediyorum ve sana hizmetkârım ve senin rızanı istiyorum ve seni arıyorum. Ey Rabbi Rahimim ve ey Hakık-ı Kerimim, benim su-i ihtiyarımla ömrüm ve gençliğim zayi olup gitti. Ve o ömür ve gençliğin meyvelerinden elimde kalan elem verici günahlaar, zillet verici elemler, dalalet verici vesveseler kalmıştır. Ve bu ağır yük ve hastalıklı kalp ve hacâletli yüzümle kabre yakınlaşıyorum. Hususan benim gibi nefs-i emmareyi taşıyanların şu dünya çok gaddardır, mekkârdır, bir lezzet verse bin elem takar çektirir. Bir üzüm yedirse yüz tokat vurur. El emaaan, el eman. Ya Hannan, Ya mennan beni günahlarımın hacâletinden, utancından kurtar. Beni günahların ağır yüklerinden halâs eyle. Günahların çirkin yüzünden ve mâsiyetin vahşi şeklinden ve o mekânın darlığından bütün kuvvetimle nidâ ediyorum. El Emaaaan, el eman Ya Rahmaaan, Ya Hannaan, Ya Mennaan, Ya Deyyan, Beni çirkin günahlarımın arkadaşlıklarından kurtar. Yerimi genişlettir. İlahî, senin rahmetin melceimdir. ve Rahmetllil âlemîm olan Habîbin (s.a.v.) senin rahmetine yetişmek için vesilemdir. Senden şekva değil, belki nefsimi ve halimi sana şekva ediyorum. Eğer ki Kemâl, Rahmetinle onu kabul etsen mağfiret edip, rahmet etsen zaten o senin şânındır Çünkü Rahman ve Rahimsin. Erhamürrâhiminsin. Eğer kabul etmezsen senin kapından başka hangi kapıya gideyim? Hangi kapı var? Senden başka Rab yok ki dergahına gidilsin. Senden başka hak Mâbud yoktur ki ona iltica edilsin.” Selametle. Altyazı M.K.
Tebliğ et!