Mü’min kardeşlerim, bugün belalara karşı bütün insanlardan daha fazla tedbir almakla yükümlü olan Müslümandır. Bir virüs endişesi varsa, bunu ilk defa müslüman tedbir alarak önlemek için uğraşan insandır. Çünkü bilir ki Müslüman, virüs denen şeyi de yaratan Allah’tır, benimle virüsü karşılaştıracak olan da Allah’tır, tedbir almamı isteyen de Allah’tır, ben de Allah’a itaat sözü vermiş olan kulum, tedbir alıyorum der. Ve böylece Mü’min, üzerine düşeni yapar. Mü’min’e, temiz olun, virüs sana bulaşmasın, demeye gerek yok. Tedbirli ol, virüs sana bulaşmasın demeye, hacet yok. Mü’min zaten öyle insandır. Mü’min’e bir sağlık kuralı öğretildiğinde, ona itaat eder. Doktorun sözünü, müftünün sözü gibi dinler. Mü’minlik böyledir. Buna rağmen kardeşlerim, Allah’tan afiyet istiyoruz. Efendimiz Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem Allah’tan afiyet isteyin buyuruyor. Allâhümme innî es-elükel âfiyete fiddünyâ vel âhirah Allahümme innî es’elüke’l ‘afve ve’l âfiyete fî dînî ve dünyaye ve ehlî ve mâlî böyle dua ederiz. Allah’ım dünya ve ahirette senden afiyet isterim. Ne demek afiyet? Dertsizlik demek, sıkıntısızlık demek. Allah’ım dünyam, dînim, çocuklarım, evim konusunda, senden afiyet isterim. Duamız böyle bizim. Dua budur. Bunu isteriz Allah’tan. Ama, Ebu Ubeyde İbnu’l-Cerrah radıyallahu anh şu toprakların üzerinde yürürken daha, Allah, Cebrail’i vasıtasıyla, ona, sen cennete gireceksin diye söz verdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e, etten, kemikten duvar gibi oldular. dünyada Allah’ın rızasını kazanıp, öyle yaşadılar. Ama Amvas taununda, şehit oldu. Bir taunda, vebada, Rabbine kavuştu. Demek ki, bu musibetler, belalar, kafirler içindir, bizde ne işi var? diyemeyiz. Allah, onları helak etmek için yok etmeyi murad etmiş olabilir, Mü’min’i de, tertemiz yapıp huzuruna almak için yok etmeyi murad etmiş olabilir. Allah’ın işine, kul karışmaz. Kul tedbirini alır, ağlar sızlar belki, dualar eder, ilaçlar kullanır, işine karışmaz Allah’ın. Buna biz tevekkül deriz. Teslimiyet deriz. Bugün, bu işleri, çok fazla karıştırarak burnumuzu yanlış yerlere sokuyoruz. Oradan virüs kapacak burnumuz da, bir daha ıslah olmayacağız. Birileri kalkıp diyor ki, bu, Allah’ın azabıdır gâvurlara. Öbürü de diyor ki, bu Allah’ın azabıdır sözü yanlış. E Allah’ın rahmeti midir diyeceğiz? Azabı değilse rahmetidir o zaman diyelim. Olur mu öyle? Bu nesidir Allah’ın? Şimdi onu konuşma zamanında değiliz. Bu azab olduğu kesin. Çünkü Müslim’de Resûlullah Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem efendimiz Aişe anamıza buyuruyor ki, bu vebaları, taunları, Allah eski milletlere azab olarak gönderiyordu, Allah’ın kaderinde vardı bunlar. Dünya onun. Virüsü de o yaratıyor, Everest Tepesi’ni de o yaratıyor, okyanusu da o yaratıyor. Suyu da yaratıyor, mikrobu da yaratıyor. Allah bu, Celle Celâlühü. Eski ümmetlere, azab için bunu koydu Allah kaderine. İimdi Mü’min’e geldiğinde, Mü’min için mağfiret olur, günahlardan kurtulmak olur, cennet kazanmasına vesile olur, buyuruyor. Artık bu dünyada olmayacak buyurmuyor ama! sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz.
Tebliğ et!