Evet Osman, selamun aleyküm. – Aleyküm selam ağabeyim. + Zor, çok zor sorular var kardeşim. Arkadaşlarla oturduk, 7 kişi kişi, 8 kişi Osman’ı köşeye sıkıştıracak, onun hakkında merak edilen zor sorular… Bir de bizim öğrenmek istediğimiz bazı meseleler var hocam. Bazı defterleri açacağız. Kusura bakma yani. Sorular biraz ağır gelirse yanlış anlama lütfen. – Ağabey biz yani senin zor sorularına alışığız ya biliyorsun. Onların üstesinden nasıl geldiysek bunların da gelmeye çalışacağız inşâAllah. Evet yani hatırlıyor musun bu Kur’ân taklid videolarını yaparken bir gün çekim esnasında ansızın içeriye dalıp sana bir kıraat okutmuştuk? O videonun da, Abdussamed’le ilgili yapmış olduğun 45 saniyelik kıraatın da bir kurgu olduğunu söyleyenler var. Bakalım bu görüşmede Osman Bostancı aynı kıraati tekrar yapabilecek mi yoksa “Ya sesim müsait değil, ortam müsait değil ağabey.” falan diyecek mi? Geleceğiz hocam. Rahat ol. – Ağabey, nefes egzersizi yapmam lazım o zaman hafiften. Bunu daha önce söylemeliydin. + Bunlar şey… Yayını izleyen kardeşler, bu nefes egzersizi yapmam demek şu demek: Yani okuyamazsam mahçup olmayayım diye bir ön hazırlık yapıyorum demek. Ya biz de senden hani insan gibi şeyler istemediğimiz için, zor şeyler istediğimiz için olabilir yani. – İnşâAllah ağabey. Deneyeceğiz. + Nasıl başladı, YouTube macerası nasıl başladı? Sen Kur’ân kursunda gençlerle ilgileniyordun. Dedik beraber bir video yapalım. Seninle biz bayağı da video yaptık. Yürümedi yani. Normal… İhlassız mı okuyordun? Artık neyse anlamadım. Sonra bir gün dedik ki senin böyle bir yeteneğinin olduğunu keşfettik. Dedik Osman, Sudeys’i yapabilir misin, Şureym, Mahir, Abdussamed… Sonra senden dinleyelim. Macera nasıl devam etti hacı ağabey? – Ağabey biliyorsun şimdi bunun bir backgroundu var. Biz gençlerle Köşk’e geliyorduk mesela. Namaz kılıyorduk orada. Siz de tam umreden gelmiştiniz. Dedim ki ben onlara Mahir mi olsun, Sudeys mi? Ondan sonra bunlar anlamadı tabii ilk önce ne olduğunu. Ben namazda böyle ilk rekatta Sudeys sonra Mahir yapınca, dedi: “Ya… Ondan sonra seninle de iletişime geçince dedik böyle bir nasıl olabilir? diye böyle başladı yani ilk serüven. Ama şöyle bir şey söyleyeyim. Ben hiç böyle bir reaksiyon beklemiyordum. Şu an ben baktım 5.1 milyon izlenmiş ağabey o video yani. + Allah-u Ekber ya. – Düşünebiliyor musun yani? Ve elimde öyle linkler var ki Facebook’ta falan. Bazıları 10 milyonun üstünde. Hâlâ saklıyorum onları hatıra… + Araplar falan yüklemişler kendi kanallarına. Onları diyorsun. – Endonezya’dan var mesela. Hani şu an ağabey çok takipçilerim deme kelimesini sevmiyorum ama takip eden insanların %25’inden fazlası şu anda benim sosyal medyada Endonezya’dan. + Yani elhamdulillah kardeşim ya. Valla buralara gideceğini hayal edemezdik ya. – Bir de biliyorsun ağabey seri yaptık. Yani 1 2 3 şeklinde yaptık ve üçünde de çok güzel reaksiyon geldi yani. Hep milyonun üzerinde izlenmeler oldu. Ya inanıyorum. Bugün bir tane daha çeksek, zannediyorum ki kardeşlerimiz yine aynı teveccühü gösterirler. + Yani taklid edilecek imam kalmadı ama. Sıkıntı bu. – O da doğru. + Peki. Şimdi bir sürü mesaj geliyor sana; İngilizce, Arapça, Türkçe. En çok aldığın böyle ortak bir eleştiri var mı? Herkesin o noktaya değindiği böyle. – Ağabey şöyle söyleyeyim. Bundan biraz üzülüyorum. Hani biraz nefsime ağır geleni söyleyeceğim. Bazıları diyor ki mesela: “Ya çok yapmacıksın. Çok yapmacık geliyor tavırların.” Kendimi sorguluyorum. Aslında bu mesajlara biraz da teşekkür borçluyum çünkü bunlar kendimi sorgulattırıyor bana. Diyorum ki ya Osman gerçekten böyle misin? Sonra bakıyorum niyetlerime mesela. Kendimi nefis muhasebesine çekiyorum. Tabii ki bunları hep almıyorum. Böyle mesajlar gelmiyor ama doğrusu bunları sorguluyorum çünkü gerçekten yapmadığım bir şeyi söylersem, bunun Allah katında büyük bir… .diyor “كَبُرَ مَقْتًا عِندَ اللَّهِ…” Yani (Bu Allah katında büyük bir günahtır. Yapmayacağınız şeyleri söylemeyin.) + Yani ortak bir şey yakalamak zor tabii. Herkese beğendirmek zor. Çünkü وَلَا الضَّٓالّ۪ينَ meselesinde bile ümmetin ikiye bölündüğü bir ortamdayız yani. Mesela bazen şey yapıyorsun sen… Farklı kıraatten okuyorsun. Normalde o da geçerli. Ama eminim linç ediyorlardır değil mi? Kıraatte farklılıklar var. – Şöyle söyleyenler de var yani: “Sen bozdun biraz. Önceden daha iyi okuyordun.” Halbuki farklı bir makamda, farklı bir kıraatte okuyorsunuz. “Ama sanki bu daha iyiydi. Yok yok artık iyi okuyamıyor.” Mesela Kudüs’te namaz kıldırmıştım, Mescid-i Aksa’da. Onun yorumlarını okurken şunu gördüm: “Ya bir insan namaz kıldırırken niye kendini videoya çeker ki?” + Niye acaba? – Ya ağabey, normal bir camide değiliz. Mescid-i Aksa’dayız. Ve o kamerayı ben koymamıştım. Yani bir ağabeyimiz koymuş hatıra kalması hasebiyle. Ben de sonradan gördüm kamerayı. Kameradan da haberim yoktu. Ama böyle yorumlara ben kızmıyorum. + Ama genel itibariyle olumlu mu yorumlar, yani yüzde kaçı olumsuz? – Ağabey %10 bile değildir belki o olumsuz… + Şey var mı? Bu videolarla böyle hayatı değişenler, ne bileyim hafızlığa başlayanlar veya çok etkilendim diyenler? – Çok ağabey. Ben şunu oranlayabilirim. Yani ayda en az 3-4 tane… “Ağabey, o taklid videolarıyla ben 3 yıl önce…” Biliyorsun 3 yıl oldu. Hatta 4’e gidiyor. 2016’da çekmiştik. Her ay yani 2-3 kişiden kesinlikle mesaj geliyor. “Ağabey o videoları gördüm, hafızlığa heves ettim. Şu an bitirdim. Sana teşekkür etmek istiyorum.” diye. Ağabey hiçbir şey tarif edemez ya o mesajın güzelliğini. + Elhamdulillah ya. Elhamdulillah. Yani okuyuşuna falan belki laf atabilirler de, tabii Allah’ın kelamını okuduğun için ona bir şey söylerse zaten adam dinden çıkıyor. Öyle bir koruman da var yani. Biz mesela anlatıyoruz. Adam, “Acaba doğru mu, ya bu böyle değil mi?” falan diyebiliyor da, sen de diyemiyor. Derse zaten direkt dinden çıkıyor. – Ama tabii şeklimizi eleştirenler var. Yani kıraatteki tecvidleri, mahreçleri eleştirenler var. Biz onlara tabii teşekkür mahiyetinde onları dikkate alarak kendimizi düzeltiyoruz yani çünkü insan eleştirildiğinde nefis yapıyorsa, bu kibrin alametidir ağabey. O yüzden ben eleştirilmekten asla gücenen, kızan bir insan değilim. Çok mutlu oluyorum. + O zaman biraz daha soruların dozajını arttıralım. Hocam, TRT’ye katıldınız. Çok güzel bir Kur’ân-ı Kerim yarışması oldu. Derecen neydi senin, kaçıncı olmuştun? – Finalde üçüncülük nasip oldu ağabey. + Neden birinci olamadın Osman? Hani böyle şey olur ya, genelde üçüncü, dördüncü olanlar jüriye hatayı atar. İşte “Bu böyle, kardeşim orada şu var, bu var…” – Ağabey jüri yapmadı ya falan diyormuşum. + Osman niye yediler seni ya? Ben seni birinci olarak görmek istiyordum. İhlassızlığından mı diyeceğim… – Yani Rabb’imiz bilir. Kalpleri Rabb’imiz bilir ağabeyciğim. Ona bir şey diyemeyiz. Ama şöyle söyleyeyim: Bence üçüncülük bir başarıdır, ikincilik bir kaybediştir, birincilik ise zaferdir. Neden? Çünkü dördüncü olmak yerine üçüncü olmak dereceye girmektir. Ama ikinci olmak, birinci olamamak olduğu için bir kaybediştir. Ben olaya böyle bakıyorum. Yani bardağın dolu tarafından… + Peki nereden kaybettin yani neden jüri seni seçmedi? Hata mı yaptın? Veya birinci çok mu iyiydi, Allah vergisi mi vardı adamda? – Ağabey şöyle: Bence burada hocalarımızın yaşları, ardından eğitim geçmişleri etkiliydi çünkü birinci olan hocamız ile benim aramda şu an 10 yaş fark var. Ve bu yarışmaya 3 yıl önce katıldığımı düşünürsek, ben yani 20’li yaşlarımın başındaydım. Ve tecrübesizdim. Yani şu anda katılsam farklı bir derecede olabilir mi? Allah bilir. Ve şöyle demek istiyorum: Şu yaşanmışlığı… Fatih Çollak hocamız var biliyorsunuz. Türkiye’de zirve isimlerden bir tanesi. Yarışma sonrası beni yanına çağırdı. “Gel.” dedi. “Ağzına sağlık. Teşekkür ederim.” dedi. Sonra bana kendi puanlama listesini gösterdi. Dedi ki: “Birinciye 99 verdim, ikinci olan kardeşe de 98 vermiştim, sana da 97 vermiştim.” dedi. Yani hocam şunu demek istedi: “Ben kafada sıralamayı belirledim aslında.” dedi. Ve ilk 3′ e girenler arasında ben birinci okumuştum. Yani hocamız o kadar güzel isabetli puanlamış ki diyeyim ve sonra böyle söyledi bana. Dedim hocam 100 niye vermediniz kimseye? “100 Kur’ân’ın hakkı. Benden hiç kimse 100 alamaz.” dedi. + Güzel söylemiş ya. Elhamdulillah kardeşim. Evet sorular devam ediyor. Abdullah Altun’la beraber YouTube’da çok güzel bir şey yakaladınız. Ama Abdullah Altun’un videoları daha çok izleniyor. Ben onu fark ettim. Ne hissediyorsun? Abdullah’ın videoları daha çok izlenince böyle duygu olarak ne hissediyorsun? Sizi çok kıyaslıyorlar çünkü. Biliyorum ve biz Abdullah kardeşimle çok sık görüşürüz. Her zaman yorumlarda da böyle latife yaparız. Kalpleşiriz yani çaktırmadan. Hatta düğününde de ben bulunmuştum. Kendisi zaten hemşehrim oluyor. Yani ben İznik’liyim, o İnegöl’lü. Bursa’lıyız yani ikimiz de. + Ya aranızda böyle bir rekabet var zannedenler var. Anlatabildim mi? Bunun olmadığını söylemen için bu soruyu pasladım sana. – Kesinlikle, kesinlikle yok. Niçin? Çünkü biz şahsi bir şey peşinde değiliz. Biz Kur’ân-ı Kerim’e hizmet etmeye çalıştığımız için… Mesela yarışmada biliyorsun biz hafta finalinde Abdullah kardeşimle beraber yarışmıştık. Ve orada birincilik bana nasip olmuştu. Abdullah’ın bir sözü var. Dedi ki: “Osman, ha sen birinci olmuşsun, ha ben. Sıkıntı yok kardeşim.” dedi ve sarılmıştık orada. Şimdi ben de şöyle demek istiyorum buradan: Yani Abdullah’ın videosu 10 milyon izlenirse, ben bundan çok mutluluk duyarım. Çünkü dinlenen Kur’ândır. Bunu okuyan da benim kendisini bildiğim, tanıdığım bir kardeşimse ben çok daha mutlu olurum. Ve biliyorum ki Köşk’ün videosunda galiba Abdullah’ın 11 milyonluk bir İnşirah Suresi var. Yani müthiş bir rakam. Ben 11 milyonluk kardeşimin izlendiği bir videonun Kur’ân olmasıyla ayrı sevinirim yani bunun kendisinin okumasına çok daha ayrı sevinirim. O zaman sana Abdullah Altun’nun taklidini yap dediğimde de “Onu mu yapacağım ya!” demezsin. – Şimdi… Çok enteresan bir soru oldu bu. Genelde böyle eski hocaları taklid ediyoruz ya. Aslında olabilir. Neden olmasın? Yapabiliriz yani. Ama onun ses tonu böyle tok. Daha böyle davudi bir sesi var onun. Bilmiyorum. İstersen pas geçebiliriz burayı, deneyebiliriz de yani. Yani onun için çok dinlemem lazım. Belki başka bir zaman. Sana şunu sormak istiyorum: Bazen YouTube’da başka okuyan imamları izlerken, “Ya bu beni aşar. Bunu yapamam.” dediğin oluyor mu? Ağabey mesela Abdussamed’in bazı kayıtları var. Bazen dinliyorum. Mesela böyle Kıyamet Sûresi var, işte Vedduha’yı okuduğu bazı yerler var. Mesela daha geçen gün babamla dinliyorduk. Biz yaparız öyle bazen. Ya gel baba. Şunu bir dinleyelim. Hani nasılmış bir bakalım diye. Babamın böyle gözleri doldu. “Ya böyle gelmez ya bir daha.” dedi Hakikaten ama nasıl okuyor ağabey böyle… + Yani ondaki yapılamaz şey ne? – Bence sesin tonu. Ki bu Allah’ın vergisi yani. İnsanoğlu evet kendini geliştirerek belli bir seviyede o tona ulaşabilir. Ton dediğim şunu kast ediyorum: Mesela şu bir tondur. اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ Bir de şu da tondur: اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ Mesela bu yüksek bir tondur. Abdussamed’in kalibre aralığı çok fazla ağabey. Biz bunlara oktav da diyoruz. Musiki de mesela kaç oktav? 3 oktav, 2.5 oktav. Hani mesela derler ya “İbrahim Tatlıses’te 5 oktav ses var.” Şu demek oluyor: Sesin perdelerini, 5 ses aralığında da gösterebiliyor ağabey. Mesela benimkisi 2.5-3 arası bir şey. Ama düşünün İbrahim Tatlıses’in benim 2 kat daha yani. Hani şarkıcıdan bir örnek verdik ama Abdussamed’in bence 6-7 falandır. + MaşaAllah ya. Peki. Abdussamed’le ilgili yapmış olduğun bir kıraati okumuştun. 45 saniye civarındaydı. Onun montaj olduğu konusunda söylentilere bir cevap vermek adına o 45 saniyelik kıraati şu an senden rica etsek okuyabilir misin, hatırlıyor musun? – Kehf Sûresi’ydi zannedersem yani yanlış hatırlamıyorsam. Başlatayım kronometreyi de. – Su da yok yanımda. Gafil avladın beni ağabey. + İstediğin zaman başla. اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ وَالشَّمْسِ وَضُحٰيهَاۙۖ وَالْقَمَرِ اِذَا تَلٰيهَاۙۖ وَالنَّهَارِ اِذَا جَلّٰيهَاۙۖ وَالَّيْلِ اِذَا يَغْشٰيهَاۙۖ وَالسَّمَٓاءِ وَمَا بَنٰيهَاۙۖ وَالْاَرْضِ وَمَا طَحٰيهَاۙۖ وَنَفْسٍ وَمَا سَوّٰيهَاۙۖ + Kardeşim maşâAllah, barekAllah. Bir şey soracağım. Osman, nefes aldın mı arada? – Yok ağabey. Nasıl alayım? Görmüyor musun, tek nefes gidiyor. + Çok güzel ya. Hani böyle günlük hayatın içinde Kur’ân’ın manasıyla birlikte ezberlediğin için, günlük hayatta oraya böyle çıkışlar yakalamak, tefekkür yakalamak çok güzel. – Aslında biliyorsun ‘Kur’ân her yerde’ diye bir hashtag var. Bir dava diyeyim. Kendim edindiğim bir dava. Hani insanoğlu bakabilirse, Kur’ân her yerden ona böyle haykırıyor. Ama Allah yine diyor ki yani: “وَلَهُمْ اٰذَانٌ لَا يَسْمَعُونَ بِهَاۜ” A’raf Sûresi 179. (Onların kulakları vardır, duymazlar.) “وَلَهُمْ اَعْيُنٌ لَا يُبْصِرُونَ بِهَاۘ” (Gözleri vardır, görmezler.) “لَهُمْ قُلُوبٌ لَا يَفْقَهُونَ بِهَاۘ” (Kalpleri vardır, akletmezler) “اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ” (Onlar gafillerin ta kendisidir.)
Tebliğ et!