Bizler zamana bağlı varlıklarız. Zaman ise bizi dünya ile bağlamıştır. Evet, biliyoruz ki zaman geçtikçe zamanla beraber her şey yaşlanmaya başlar Ama insanın içindeki enaniyet ise hiçbir zaman yaşlanmaz. Tam tersine gençleşmeye başlar. Peki insanlar bu yeryüzünde ne yapıyorlar? Ne kadar insan var biliyor musunuz? 7.5 milyara yakın insandan bahsediyoruz. 7.5 milyar insanın diğeri de tam ayağımızı bastığımız yerin altındalar. Yani bu dünyadan o kadar çok medeniyetler o kadar çok toplumlar geçti ki biz de bu dünyadan bir gün geçeceğiz. Ama gelin bu dünyadan geçerken , bu dünyada neleri aradığımızı, neler yaptığımızı ve neler de kaybettiğimizi konuşalım. Peki 7.5 milyar tane insan bu dünyada ne yapıyorlar. Bu yeryüzünde yiyorlar, içiyorlar, giyiyorlar, üretiyorlar ve tüketiyorlar. Evet, maddi ihtiyaçlarımızın yanında manevi ihtiyaçlarımız da var. Ama maddi ihtiyaçlarımızın en başında ise tabii ki de barınma ihtiyacı karşılanması gerekiyor. Peki insanlar nasıl barınmışlar? İşte hikaye böyle başladı. Evet, insanın barınma ihtiyacından bahsettik ve bu barınma ihtiyaçlarını insanlar bu mağarada gerçekleştirmişlerdir. Evet, bu insanlar şu an gördüğümüz bu mağaranın içerisinde bir kısmı belki burada yattı , belki birçok ihtiyacını bu mağara içerisinde geçirdi. Evet, bu mağara içerisinde yaşayan insanlar da aslında hem maddi ihtiyaçlarını karşıladılar hem de manevi ihtiyaçları da vardı. Peki onların manevi ihtiyaçları neydi. Tüm insanların içindeki gibi aslında mutlu olmak, sevmek, üzülmek, hüzünlenmek gibi ihtiyaçlardı. Peki biz bu çağda yani 21.yy’da sizce mutlu muyuz? Yani şöyle bir hayatına bak bakalım ne kadar mutlusun. Halbuki burada yaşasak hiçbirimiz mutlu olamayacağız. Ama bunların katbekat üstünde kocaman binalarda, camekanlı içleri muhteşem eşyalarla dolu yerlerdeyiz. Peki gerçekten mutlu muyuz? Sor bakalım kendine ne kadar mutlusun? Barınma ihtiyacından bahsettik değil mi? Görmüş olduğunuz şu küçücük evlerde de insanlar bir dönem yaşadılar. Ve medeniyeti kendi içlerinde taşıdılar. Bizler de 21.yy’da büyük büyük plazalarda, lüks lüks evlerde, içleri şatafatlı, gayet geniş evlerde oturuyoruz. Ama mutlu muyuz sizce? Gerçekten mutlu musun? Ne kadar çok lüks bir evde otursan da… …o manevi içinde ki mutluluk duygusu var ya onu yakalayamıyorsun. Çünkü sen mutluluğu plazada, lüks bir dairede aradın. Ama hakiki bir mutluluk, hakiki bir muhabbet Allah’ı tanımakta ve onu anmakta olur. Bediüzzaman da diyor ki: ”Bir adam zindanda dahi olsa Allah’ı tanıdıktan sonra saraydadır. Ama bir adam da sarayda dahi olsa Allah’ı tanımıyorsa zindandadır, bedbahttır.” Bu dünyada kardeşim ne kadar plazalarda da otursan lüks dairelerde de otursan Allah’ı tanımıyorsan hakiki muhabbeti, hakiki mutluluğu bulamazsın. Her sabah melekler nida eder ”Şu insanın işine şaşılır şu dünyaya ölmek için gelirler ama yıkılacak , harap olacak binalar inşa ederler.” Evet, eşyalarımıza, çevremize baktığımız zaman hepsi harap olup gidiyor. Şu anda görmüş olduğunuz evlerde de insanlar yaşadı, medeniyetler yaşadı ve onlar da birtakım eşyalar, yiyecekler, mallar biriktirdiler. Şimdi soruyorum; hangi birisi burada var! Hangi biri ebediyete kadar yaşamış! Hangisi topladığı malı buralarda biriktirebilmiş! Hiçbirisi Kuran’ın ifadesiyle Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor; “Yeryüzünde dolaşıp bakın, önceki kavimlerin akıbetlerini görün.” Evet, onlarda da bir akıbet görünüyor. Onların da bize vermiş oldukları hikayeler burada mevcut. Yani demek istiyorum ki kardeş, topladığın o eşyalar var ya… …hani kalbini bağladığın tüm bu mallar, …hepsi helak olup gidici. Ahirette ise seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde… …bu dünyadaki topladığın hiçbir esere kıymet verme çünkü hepsi fani. Burada gördüğümüz gibi. Burada da insanlar yaşadı ve hepsi faniydi, gitti. Sanıyor musun ki ebediyete kadar yaşayacaksın, Sanıyor musun ki topladığın bütün mallar seni kurtaracak? Hayır! Hepsi zeval ve fenaya maruz. Ebü-Derda şam hutbesinde bir keresinde şöyle söylemişti: “Siz, dinde kardeşlerimiz, mahallede komşularımız ve düşmanlarımıza karşı da yardımcılarımızsınız. Fakat neden böyle utanmaz, sıkılmaz hareketlerle karşıma çıkıyorsunuz? Yemeyeceklerinizi biriktiriyor, oturmayacağınız evler yapıyorsunuz, …ulaşamayacağınız şeyleri istiyorsunuz. Evet, sizden önceki topluluklar da böyleydi; topluyorlar ve daha da çok toplamak istiyorlardı. Ne yazık ki gelecekle ilgili isteklerle hayallere dalıyorlardı ve ev yaparak dünyaya iyice bağlanıyorlardı. Topladıkları yok oldu gitti. İstedikleri aldanış ve evleri de kabir oldu. İşte onlar Ad kavmine mensup insanlardır.” Aden ve Amman arasını mal ve evlatlarla doldurmuşlardı. Akabinde Ebü-Derda’nın dudaklarında alaycı ve kaygılı bir tavır ortaya çıktı. Koluyla gaflet içerisindeki bütün topluluğa işaret ederek keskin bir alayla haykırdı; “Ad kavminin mirasını iki dirhem karşılığında benden kim satın almak ister? ” İşte Ebü-Derda’nın bu söylemiş olduğu söz bugün bizlere çok büyük örnekler… …hikayeler gösteriyor. Biz de acaba o toplumlar gibi mal biriktiriyoruz… …ulaşamayacağımız hedeflere mi yöneliyoruz? Eğer böyleysek büyük bir hüsrana uğramak muhtemeldir. “Güzel değil batmakla gaib olan bir mahbub. Çünkü: Zevale mahkûm, hakikî güzel olamaz. ” Bir matlûb ki, gurûbda gaybûbet etmeye mahkûmdur; kalbin alâkasına, fikrin merakına değmiyor. Evet, ne zaman güneş batsa… …ateşlere atıldığı halde yanmayan Hz.İbrahim (a.s.) geliyor aklımıza. Ne demişti İbrahim a.s: “La uhibbul afilin” Yani “ben batıp gidenleri sevmem” Evet kardeşim, sen de aynen bu güneşin battığını gördüğün gibi… …sanma ki bir gün o lüks evin, sevdiklerin, kalbinle bağladığın her şey ebedi kalacak. İşte bu güneş gibi hepsi batacak kardeşim. O halde gerçek muhabbeti kime göstereceksin, gerçek mutluluğu nasıl bulacaksın? Gerçek mutluluğu bunların hepsini yaratan ve beka sahibi olan Allah’ta bulacaksın. O halde neden yönünü ona dönmüyorsun… …neden bunun için çabalamıyorsun? Sakın zevale mahkum olanlara yönelme. Allah’a emanet olun!
Tebliğ et!