Bundan 100 sene önce, 100 kilo buğday veren, 1 dönümlük yer şimdi, bir ton veriyor oldu. 50 kilo kiraz yetişir yetişmez denen ağaçtan, 50 kasa, kiraz çıkabiliyor. İnsanoğlu, araba, tekerlek, motor kelimesini bile, bilmezken şimdi, uzaya, uzayın derinliklerine keyif için yolculuk yapabiliyor. İnsanoğlu harçlık diye bir kavram, yani beş kuruş on kuruş cebimde harçlığım bulunsun, dediği günlerden çocukların bile maaşa bağlanabildiği bir zamana geldik. Haramlar, helal gibi oldu desem, yerinde olmaz, helalden daha cazip oldu. Bu dünyanın, bu şekilde kendisini sunması, Resûlullah Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem Efendimizin, haber verdiği şeylerdendir. Size, fakirlikten korkmuyorum, dünyanın yeşilliği ve güzellikleri ile size açılmasından korkuyorum buyurmuştu. Sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz. O gerçekleşti. Keşke dünyanın bu büyük açılımı, daha iyi kulluk, daha güzel insanlık, ve daha üstün bir Müslümanlık yaşama nedenimiz olsaydı. Çünkü dünyayı da yaratan Allah, bizi dünyanın nimetlerinden istifade etmek için yaratan da, Allah’tır. Dünya esasen haram değil. Ama açılınca, ölçülerini kaybeden insanlar, onu harama dönüştürüyorlar. Ne yazık ki. Daha iyi insanlık, daha iyi Müslümanlık, oluşturacağı yerde bu dünyanın açılımı, bizi Müslümanlığımızda da, insanlığımızda da, adım adım geri çekti. Ve kötülükler, eşi benzeri görülmez şekilde çoğaldı. İnsan katliamı, böcek katliamından daha ucuz hale geldi. Fitneler başını aldı gitti. Müslüman ve İslam, garip hale geldi. Hatta, camiler bile minareleri binalardan yüksek olduğu halde, şehirlerin garip yuvalarına döndü. Müslümanlık, camide bile konuşulursa sıkıntı oluşturur hale geldi. Müslüman olduğunu vehmeden insanlarda bile, Allah’ın kitabındaki bazı ayetler bu zamana uygun mu değil mi oldu. Resûlullah Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem Efendimizin çoluk çocuk tarafından bile, hadislerine dil uzatılabilir oldu. Müslüman, Allah rızası için bir iş yaptığı zaman, bir genç kendisini Allah’a ve Peygamberine ve şeriatına adadığı zaman, aşırı gitmiş, bir örgüte kaymış olarak kabul edilebildi. Allah’ın hakimiyeti diye bir söz, sadece mezarlıklarda geçerli bir söz oldu. Toprağın altında, söz sahibi olan Allah ama madenlerine değil, ölülerinde söz sahibi olan Allah. Haşa, diye anlaşıldı. Bütün bu tabloyu insanoğlunun ve Müslümanlığın geldiği bu garip, itilmiş, sanki yok gibi, hatta zararlıymış gibi, algılanan bu tabloyu değerlendirdiğimizde, gözümüzde başka bir tablo canlanıyor. O tablo da Nuh Aleyhisselam’ın oğlu ile yaptığı son konuşmadır. O, tufan başladığında, Nuh aleyhisselam oğluna demişti ki: لَا عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِ اِلَّا مَنْ رَحِمَۚ Yavrum, tufan başladı, bugün Allah’ın koruduğundan başka korunacak kimse yoktur. Gel iman et bu gemiye gir dediğinde, سَاٰو۪ٓي اِلٰى جَبَلٍ يَعْصِمُن۪ي مِنَ الْمَٓاءِۜ diye cevap verdi. Ben, tepeye yüksek bir yere çıkarım, su beni boğamaz, korur beni tepeler, dedi. Yüksek kayaların, Allah’ın, tufanından, azabından koruyabileceğini zannetti. Zavallı çocuk. İşte şimdi, لَا عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِ Allah’ın bu kıyamete yakın belası, fitnesi, azabı, ismini ne dersek diyelim, dünyanın açılımı, fitnelerin çoğalması, nimetlerin başımıza bela olması, insanlığın erimesi, İslamiyet’in garip kalması, adına ne dersek diyelim. Bütün bunlarda, لَا عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِ Allah’a sığınmaktan başka hiçbir çarenin kalmadığı bir andayız. O zaman Nuh Aleyhisselam’ın zamanı su ile tufan olmuştum. Yani su, insanlığı, boğmuş, dünya denize dönmüş idi. Bugün, aynı şekilde, internet, medya, sosyal medya, ve ekonomi, ticaret merkezleri aynı mantıklı, ama şekli değişik tufan’a döndü. Büyük bir tufan yaşıyor insanlık. İnsanlar, doğurdukları çocukların geleceğinden endişe ediyorlar, o çocukların onları kendilerini de dünya hayatında dahi helak etmesinden endişe ediyorlar. Bir endişe, bir korku, bir stres, bütünü içerisinde güya, huzurlu, mutlu, hayatlar yaşıyoruz. Kendi kendimizi, aldatmaktan başka hiçbir ismi olmasa gerek bunun..
Tebliğ et!