Şimdi benim günlük hayatta yaşadığım olaylar ve sahneler, bu salonda bu masada oturduğum gibi sakin gerçekleşmiyor. Şu an bir ders işleyeceğiz Ve ben bu derse hazırlanıp geldim öyle değil mi, saatlerdir odadayım okuma yapıyorum, ders çalışıyorum ve zihnim nasıl? Zihnimi bunun zıddıyla meşgul edebilecek bir olay var mı? Hiçbir olay yok. Yani saatlerdir okumuşsun gelmişsin burda anlatıyorsun. Bu ne demek biliyor musun? Benim bu konu ile ilgili şu an için imtihan olmam çok zor demek. Ama ben bu bilgileri aldıktan sonra bunları aksiyona ve amele dönüştürme zorunluluğum var değil mi müslümanlığın şiarı ne olur bu? malumatı, muamelat’a dönüştürme şartı değil mi. Ayette de öyle geçiyor ya, amenu ve amilus salihati İnsan önce iman ediyor inanıyor ve onunla salih amel işliyor, öyle değil mi. Hatta Üstad salih amelin hayatı ve olmazsa olmazı olan İhlas için ne diyor, Ameliniz de rızay-ı İlahi olması lazım. Demek bu iş amel de görünecek bir iş. Şimdi ben çıktım sokağa, benim bu işlediğim iman derslerini sokakta da yaşay bilemem lazım, özellikle nerede yaşayabilmem lazım? Yani sokakta bir bahçede oturup tefekkür ederken bunda da bir problem yok. Elma düşündüm armut düşündüm portakal düşündüm bunlar Allah azze ve celle ile bir rabıta kurdum ilişkilendirdim yine bir problem var mı? bir problem yok. Demek ben bu bilgileri kriz döneminde kullanmak zorundayım. Benim bu bilgileri kriz döneminde kullanabilmem için biraz sonra işleyeceğimiz üç tane beynin, hafızanın, aklın çalışma sisteminden eritip kalpte ki iman potama akması lazım. Hangi bilgileri iman bilgilerini. Dışarda giderken birden çat dedi bir bisiklet geçerken bana vurdu bir araba geçerken bana vurdu, acaba bu bilgileri tam bu kriz zamanın da ben kullana bilecek miyim? Tam böyle koltuğum da oturmuş kahvemi yudumlarken bir telefon geldi Çok sevdiğim biri bu dünyadan göçmüş gitmiş. Acaba tam o esnada imana dair şimdiye kadar işlediğim ve çalıştığım bu bilgileri tam orada kullanabilecek miyim. Mesela tam namaza duracaksın, sabah namazına kalkmışsın ya da yatsı namazına duracaksın. İçerden bir ses, sünneti kılma ya da bugünlük tesbihat yapma, bu cümleleri ediyordur mutlaka. Şimdi bu cümleleri içeriden duyuyoruz Bunun acaba herkezi nedir? Kelam-ı nefsidir. Peki tam o anda Her insan buna aldanıyor mu, hayır her insan aldanmıyor. Buna mukabele edebilen adamlar var mı, var. Peki nasıl mukabele ediyor. Tam o esnada demek içerden başka bir ses daha geliyor -Kardeşim sabah namazının iki rekat sünneti dünya daki her şeyden daha hayırlıdır diye Efendimiz Aleyhisselam buyurmuştur. Peki bu sindirilmiş bir ses olarak geldiğinde ne yapıyorsun Hemen o sabah namazının sünnetine durabiliyorsun. Peki bu ses nerenin sesi? Bu ses vicdanın sesi. Vicdanın bu sesi sana telaffuz edebilmesi için önce bilmesi gerek, doğru mudur? Önce bilecek, akıla alacak akıl da sindirecek sindirecek kalpte ki iman potasında eritebilecek. Ondan sonra eğer bu cümleler bu sözler ve Risale-i Nur da yazan envai çeşit hakikatler Senin imanın olmuşsa, sana bir hayat katabilecek. Evet ya hu değil bu hal, ben kar da -20 derece de olsam kar ile abdest alıp yine o sabah namazının sünnetini kılabilirim. Ben zor koşullar altında olsam, her gün etim çiğnense yine gıybet etmeden durabilirim. Acaba senin iman sistemin ve iman sisteminde bulunan kullanman gereken malumatlar yani, şuuraltı müktesebatın acaba buna dayanıklı mı? Demek altta bir iman var ama dedim ya imanın bunu kullanabilmesi için bilmesi lazım. Yani ne lazım abi, bir bilgi yığını lazım. Bu bilgi yığınına biz bugün şuuraltı müktesebatı diyeceğiz. Demek iman, benim burda bunu yapmam lazım diye bir cümleyi nerden çekip alıyor, şuuraltı müktesebatından. Şimdi bizim aklımızın zihnimizin, havsalamızın bellek çeşidi var. Bu bellek çeşidi tam 3 çeşit bellektir. Birincisine duyusal kayıt belleği diyeceğiz. İkincisine, kısa süreli bellek diyeceğiz. Üçüncüsüne de USB, uzun süreli bellek diyeceğiz. Bir, duyusal kayıt belleği. Şimdi duyu sal Tam böyle ismiyle müsemma düşün hiç zahmete girmeyelim. Duyusal kayıt belleği, kaç duyun var 5 tane duyun var. Demek duyusal kayıt belleği denen belleğin birinci bölümü, bizim 5 duyumuzla alakadar bir şeydir. Bunda, bu duyusal kayıt belleğinde hafıza yeteceği sınırsızdır. Yani, duyusal kayıt belleğine sınırsız sayıda bilgi girişi olabilir mi, olabilir. Bu gözle, kulakla, dokunma ile olabilir, koklama ile olabilir ama genellikle bizim gibi insanlar ders çalıştığında nasıl oluyor, kulakta var gözde oluyor ekseriyette, bunda biraz daha yoğunlaşa biliriz. Duyusal kayıt belleğinden bir insana hiç birşey yapmayıp sadece sokakta yürüyen bir insana yaklaşık gün içerisinde 2 milyon bilgi girişi olur. Buna koku, dokunma bunlar da dahil. Hani ismiyle müsemma dedik ya duyusal diyor Beş duyun var, beş’i de dahil o zaman. Bir günde insana 2 milyon bilgi girişi oluyor. Bu 2 milyon bilginin.. yaklaşık biz günlük 2 bin tanesinin farkına varıyoruz. Tam böyle yemek hazır oluyor o anda aç oluyorsun bir etkileşim oluyor. Dışarıda tonla insan görüyorsun, aa Süleyman, tanıdık olan gözüne çarpıyor öyle değil mi. Evdeyken bir çok ses duyuyorsun, inga aa bebek uyandı diye onun sesini duyuyorsun. Tam oda da çalışma yaparken gır gır bir ses duyuyorsun bir düşünüyorsun, aa bu ses benim çaydanlığın sesi demek çay olmuş falan diyorsun. Bu arada gününün çoğunu yazma ve çizme ile geçiren bir insan için bu 2 milyon rakamı 10 milyona çıkıyor. Ciddi, Ciddi rakamlar. Şimdi duyusal kayıt belleğinde bir tane dezavantaj var, nedir bu? Bir bilgi sana ulaştığında senin hafızan da kalma süresi 1 ila 3 saniyedir. Mesela biz şöyle olay yaşıyoruz derste Anahtar bir cümle oluyor, bu cümleyi tekrarlıyorum, tekrarlıyorsunuz. Dışarı çıkıp 2 dakika sonra sorduğumuz da 2 dakika önce çok güzel bir şekilde sunum yapabildiğin cümleyi Abi neydi diye hatırlayamıyorsun. İşte bu sebepleri neler acaba. Duyusal kayıt belleğini odanız da ki dolap gibi düşünün Alır koyarsınız. Bilginin işlenmesi burda var mıdır? Hayır yoktur. Sadece bilgi girer, bilgiyi alırsın bilgi doldurursun. O zaman duyusal kayıt belleğinden sonra, Kısa Süreli Bellek. KSB dediğimiz kısa süreli bellek var. Şimdi kısa süreli bellekte kapasite duyusal bellek gibi değil, sınırlıdır. Yani beyin de yaklaşık 7 ila 9 birim arasında lob açılır, manen böyle. Ve sen ancak onları o şekilde ezberleye bilirsin. Mesela benim kendi telefon numaram 7 den de 9 dan da büyük. Doğru mu abi? Şurda bir insan kafası var Gördünüz mü abiler, Ben ortasını koydum 8 tane. Mesela benim telefon numaram bu 8 haneye sığar mı koyuncu, buraya sığmazsa benim bunu ezberleyememem lazım. Beyin bu sefer ne yapıyor, öbek öbek ezberlemeye başlıyor. Mesela bir telefon numarası sallayalım 0555 555 55 55 diyelim. Bunu tek tek hıfz etmeye çalıştığın an da buralara sığması imkansız. Beyin bunu ne yapıyor öbek öbek ezberliyor. 0555’i tek bir öbeğe yazıyor, yuvarlağı dolduruyor. 555’i ikinciye yazıyor, 55’i üçüncü ye yazıyor 55’i dördüncüye yazıyor. Bizim beynimizin çalışması böyle olduğundan telefon numaralarını farkındaysanız bu boşluklarla yazarız sürekli. Demek o yazı çeşidimiz beynimizin mekanizması uyumlu olsun diye. Tabi kimisin de ciddi bir hıfz yeteceği vardır. Duyusal bellekten bilgiyi alır İlk 1, 3 saniye içerisinde, burada 11 haneli bilgiyi tek bir öbeğe yerleştirebilecek bir hafıza vardır. Özellikle biz bu hafıza çeşidine ne diyoruz, fotografik hafıza diyoruz. Merhum Said Nursi Hazretleri gibiler Şöyle bir gazeteyi alıp sayfayı çevire çevire gazetenin tamamını okudukları vaki. Nasıl bir hafıza yeteceği var onlarda Fotoğrafik hafıza. Burayı bilgisayarın Ram’i gibi düşünün Bizim edit yaparken işlem yapan yer bilgisayarın Ram’i doğru mu? Burası da bilgisayarın Ram’i gibi beynin işlem yapan temel mekanizması burasıdır. Kısa Süreli Bellek. Şimdi duyusal bellekten bili girdi. 2 milyon bilgi girişi var 2 binini seçebildim, ardından kısa süreli belleğe 2 binini birden atabiliyor muyum, atamıyorum 7 ila 9 arasında attım. Kısa süreli belleği, ben güzel bir şekilde bullandığım an da o bilgileri artık uzun süreli belleğe geçiriyor. Evet diyor bu bilgide ben bir anlam buldum, bir hatıra buldum, bir formül buldum, bir anı buldum diyerekten uzun süreli belleğe geçiriyor. Peki, ben şu an seninle konuşurken koyuncu sence hangi bellekten konuşuyorum, kısa süreli bellekten konuşuyorum. Yani kısa süreli bellek lazım olan ne kadar bilgi varsa, bizim ardiyemiz gibi Ne yapıyor, tekrar uzun süreli bellekten alıyor bilgiyi. Şu aşağıda ki tabloyu da, keçi boynuzuna benzeyen bir tablo var Zihninize çizerseniz güzel olur. Kısa süreli belleğe, çok önemli bilgi olan şey burası tefekkür makinasıdır yani bu üç bellek çeşidinden makina olarak kullandığın birisiyle konuştuğun zaman aklıma gelmiyor, aklıma geliyor dediğin olaylar var ya işte tam buralar bu kısa süreli belleğin işleridir. Bilgiyi işler bir tefekkür makinasıdır. Buranın tefekkürünü iyi sağlayabilmen için lazım olan en ince şey, aralıklı tekrardır. Yani bir insan şu an 500 defa ezberleyeceği cümleyi söylese ayrı, saat başı söylese çok daha maslahatlı ve faydalı olacaktır. Çünkü kısa süreli belleğin çalışma prensibin de aralıklı ve bol tekrarlar mevcuttur. Bilgi hayata transfer edilmek zorundadır. Ne demek bu, dışardayım krizli bir olay yaşadım o kadar imani bilgiler depom da var mı, var yılladır okuma yapıyorum ama kullanabilecek miyim? İşte o transfer edilip edilmeme Kısmını da birazdan birlikte görelim. Uzun Süre Bellek, burda kapasite sınırsız ama nasıl sınırsız biliyor musun? Yani hayatında hiç bir bilgisayar hard diskin de görmediğin yer yüzünde ki bütün ansiklopedileri toplasan içindeki bilgilerden fazla şekilde sınırsız bir yetenek ve kapasite var, Uzun Süreli Belleğin hard diskin de. Sürekli anlatıp duruyorlar ya insan belleğin de Şöyle şahaneler var efsaneler var, gerçekten az bile anlatıyorlar. İnsan beyni, henüz anlaşılamamış tahmin edilememiş, belki sınırları çok nadide insanlar tarafından zorlanabilmiş ki ben kendi hayatım da bunlara Enbiyalar veyahut Evliyalar diyorum. Öyle değil mi. Onlara baktığın da muazzam bir kapasite yeteceği var. Mesela Üstad Hazretleri 130 parça Risale-i Nur eserinde ki o ilginç ve ince bilgileri yazarken yanında sadece Kur’an’ı Kerim varmış, peki onca bilgi ve malumatı nerden alıyor acaba, demek Uzun Süreli Bellek dediğimiz Şuur altı muktesebatı muazzam bir şekilde kaliteli bilgilerle dolu. Şimdi burada saklama süresinde problem var mı hayır saklama süresi de sınırsız. O yüzden adı Uzun Süreli Bellek demek saklama da bir problem yok ama senin tefekkür makinan da problem varsa onu getirmede bir problem var. Yani o bilgiler orda mı hep orda şuur altı müktesebatından duruyor mu duruyor, ama sen o bilgileri geri getirebilmek için tefekkür makinanı güzel kullanmak zorundasın. İçselleştirme, iman olarak akması yani. Biz uzun süreli belleğe şuur altı muktesebatı diyeceğiz. Uzun Süreli Bellek, 3’e ayrılıyor Birincisi, anısal bellektir. Anısal bellek dediğimiz kısım muazzam bir şey, unutulması çok zor bir şey. Aradan yıllar geçse ben size desem ki, Ya Uğur hatırlıyor musun 3 yıl önce bir ders yapmıştık. Desem. Hatırlaman çok zor değil mi, tam bu derste Ben elimde ki cam şişeyi kafanda kırsam senin bir de yetmez gibi çat diye kafa atsam Bir de alıp tavanda ki ışıkları patlatacak kadar seni havalara fırlatsam. Bir de elektrik versem senin bu günü Bak doğduğun günü unutursun, hastaneye şuursuz düşer serum yer herşeyi unutursun, annenin babanın adını unutursun bu günü unutamazsın. Neden, Çünkü anı kadar kuvvetli bir hatırlatıcı yoktur. Dersler de karşılıklı konuşmamız, meseleyi içselleştirmeye çalışmamız. Lan Sinan bu unutulur mu oğlum, diye birbirimize çıkışmalarımızın sebebi, hiç bir şey dersten önemli değil biz de anısal olarak bunun yer etme zorunluluğudur. Demek USB de, Uzun Süreli Bellekte en kuvvetli bellek çeşidi anısal bellektir. Anısal bellek dediğimizin diğer adı aslında Otobiyografi dir. Yani benim, bir yaşantı alanım var bir yaşam tarzım var bir Fenomenolojik alanım var. Ben öğrendiğim bilgileri ne kadar kendi otobiyografimle özümsersem o kadar aklımda kalır. Mesela, Adanalı Nuri’nin bana söylediği bir cümleyi ve Nuriyi hatırlamam için benim Adana da ki bir hatıram ile seni birleştirirsem zihnim de bu çok kalıcılık gösterir. Anlata bildim mi demek istediğimi. Mesela biz Tarihçe-i Hayatta Üstad hazretlerinin hayatını okuyoruz. Afyon vesair bir kaç şehri gezdik ya ben sürekli o gezdiğim hatıralar ile okuduğum yerleri birleştirmeye çalışıyorum. Afyon hayatını okuduğum da Afyonda ki hatıralarımla birleştirdiğim anda o bilgi çok ciddi mana da kalıcılık sağlıyor. 1. Anısal bellek dedik 2.si Anlamsal bellektir. Anlamsal bellek aslında akademik bellek demektir. Denklemler, formüller bunun gibi manalar içerir bazı kütleri içerir, terimseldir. Bunun da aslında USB de yeri vardır. Ama bunu geri çağırmak biraz daha zahmetlidir. Anısal yani hatıra belleği kadar kolay değildir, teorik bellek çeşidi. O yüzden teorik mana da öğrendiğimiz şeyleri Yine kendi hayatımızdan belli parçalarla özümsersek çok daha rahat olur. Mesela, ülfet alışkanlık gibi bir manası vardır. Bir insan ülfetin kelime anlamını Ya hakikaten aldığım telefondan 3 ay da sıkıldım, gibi bir hatıra ile bağlaştırır ise unutması daha zor olur. 3.sü ne, İşlemsel bellek denir. İşlemsel bellek bu da unutulmaz. Psikomotor olaylardan oluşur. Mesela şimdi bana 10 yıl araba vermeyin 10 yıl sonra verin ben o araba kullanmayı unutmam Veyahut bisiklet kullanmayı da unutmam, nasıl unutmuyorsun arkadaş yani bu sende meleke olmuş ama nasıl unutulmuyor. İşte uzun süreli bellekte yeri var ama ne şekilde yeri var Psikomotor tavırlar da işlemsel bellek olarak yeri var. Bu bilgilerden sonra ben ana meseleme geleyim. Dışarıdayım geziyorum, Ankaraya ödül almaya gittik. Tam araba da dar bir alanda dar alan da bir şeyleri çözmeye çalışmak çok zahmetli gerçekten. Yürüyemiyorsun, edemiyorsun, çay içemiyorsun, muhabbet edemiyorsun. En fazla yapabildiğin şey kornaya basmak o da kim anlar dışarıdan otobandasın kornaya basıyorsun kim anlayacak. Şimdi tam o esnada birisi böyle mücadelesi kuvvetli olmayan bir şey söylese bana dese ki – Abi şu yolda da bir risale okuyalım – dese Şuur altı müktesebatımın sağlamlığı ölçüsünde ben bunu kabul ederim ya da bundan kaçarım. Şuur altı müktesebatın da bu bilgiler katman katman üst üste duruyor. Şimdi benim Risale okumam sürekli yaptığım bir şey ya, diyelim ki Risale okumuşum Yemek yedim, su içtim, arkadaşı aradım yine Risale okudum, yine benzer şeyler oldu. Şuur altımın iki katman üç katman altında Risale okumak mevcud Birisi bana araba da dese ki Mehmet Risale okuyalım. Nefsim de araya girse sallasa iki üç katman altta zaten Risale okuma var bir problem yok, tam böyle arabayla giderken nefsimin çok ağrına gidecek bir olay yaşasam ki yaşadık. Birden çok üzüldüğümüz bir olay yaşadık. Tam yolda giderken gır gır işi şamata yapmaya çalışıyorum biraz nefes alalım manasında. Hani şu karbondioksitimizi atalım manasında demek o kadar hak da yok. 3 saat 4 saat boyunca araba da onu nasıl edelim bunu nasıl edelim, ona buna zarar olmasın diye saatlerde telefonda görüşme yapıyoruz. Şimdi bu daha ciddi bir sallantı demek aslında insan için öyle değil mi, bir imtihan yani bu onların imtihanı olduğu gibi benim imtihanım. Tam o esnada bağırıp kızıp bir yerleri mi kıracağım yada sağlıklı ve isabetli bir davranışta bulunabilecek miyim, bunu kararını nasıl vereceğim biliyor musun? Şuur altı muktesebatı az önce Risale okuma gibi az sallanmıyor bu sefer, daha çok sallanıyor. Ve daha çok sallandığın da benim o bilgilerim artık üç değil belki otuz kırk katman aşağı inecek kadar yıkılıyor. O aşağıya indiği anda otuz kırk katman altında da hala hakikat saklıysa Ben o kriz olayıyla muhteşem bir şekilde baş edebilrim. Ama ben Risale okusam, Namaz kılsam, hakikatle uğraşsam 5 katman yaptım altıncı katmana gıybet koydum 7 8 9.. ördüm karıya kıza baktım haram baktım gözümle zina işledim, devam ettim. Bu sefer kulağımın gereksiz olduğu günümün malayani ve boş geçirdiğim, şarkılar türküler ve gereksiz muhabbetlerle doldurdum, Fenerbahçeden bahsettiler. Galatasaraydan bahsettiler. Ulan şu arsalar da pahalanmış dediler. Yeni şunların modelleri çıkmış dediler doldurdum. Yani ben bir olay yaşadığım an da, sağlam bir olay yaşadığım an da kırk katman boyunca şuur altım inip kırk katmanın altına kadar hepsin de hakikat çıkması gerekirken üç katman hakikat var, yolda bir şeylerden bahsetmişiz dördüncü katman da birden o harama nazar etmişim ya yıkılıyorum ve daha derin katmanlara inemiyorum artık ve ben başıma gelen bu krize mukabele de bulunamıyorum. Mukabele de bulunamadığından dolayı da sürekli şuur altını böyle saçma salak dolduran insanlar da asla İslam birinci mesele olamıyor. Sebebini anladın mı? Çünkü bir iki tane geliyor burdan sohbetten cümle duyuyor, bir katman çıktı iki katman çıktı. Bir telefon açıyorlar abi Çek’in yazıldı diyorlar. Bir deprem yaşıyor şuur altında elli katman aşağıya iniyor. Elli katmanın tamamında arkadaşlarıyla dünya ve istikbal endişesi uğruna ettiği boş ve malayani sohbetler var, asla İmani bir dayanak mevcut olmuyor. Anlaşıldı mı, çok iyi oturdu mu? Adam kapıdan geliyor sohbet dinliyor. Sohbetten çıkıyor, belki sohbette on tane katmanı güzel doldurmuş. O esnada adama diyorsun ki, Abi namaz kılman lazım, haklısın kılmam lazım diyo. Niye on katman dolu. Yani sen onun nefsini sarsacak bir cümle ediyorsun nefsi bir iki katman sarsılıyor ama altı hep iman dolu niye bir saat boyunca ders dinlemiş burda. O adam diyorsun Abi bak Ramazan geliyor Ramazanını da şöyle kuranını tam okuyarak bir hatim ederek değerlendir. Nefis pek istemiyor 4 5 katmanı sallıyor ama on katman vardı dimi cepte. Ya tamam sen haklısın sıkıntı yok, diyor. Ondan sonra dışarı çıkıyor, ev derdi iş derdi istikbal endişesi, nefsin diğer arzuları doluyor katman katman. O arada bir tane sohbet izliyor yine 2 3 katman güzellik geliyor. Ondan sonra böyle nefis neyin merkezi, lezzet merkezi dünyevi lezzetler almak için dikkatini de sürekli oraya veriyor, dünya cihetiyle belli başlı başka katmanlar doluyor. O arada twitter dan güzel bir söz duyuyor, bir katman bile etmiyor yarım katman. Koyuyor köşeye, Tam kriz dediğimiz bir olay yaşıyor bir an da Patron aramış işten atmış onu Rezzakın Allah olduğunu anlaması için yüz katman sağlam gitmesi gerekiyordu. Ama daha üçüncü katman da yine dünyayı kattığından bütün dünyası yıkılıyor tevekkül mekanizması kalmıyor. Allah azze ve celle ile meseleleri asla intisab ettiremiyor. Demek bir insanın kriz ile yaşadığı bir olaya mukabele de bulunabilmesi için sürekli ama sürekli Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol… Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol. Yatsa kalksa Sussa, müslümanın susması tefekkür manasında sussa tefekkür etse, yatarken bir şey okusa kalksa bir şey okusa, yolda vakit geçirirken kendine yarayacak bir hakikati dinlese, vücudunun ve zihninin en yorulduğu an da evrad cihetinde Kur’an Cevşen okusa, o insan o katmanları ne kadar sağlamlaşır, belki binlerce katman sağlamlık yaşar. O esnada değil dışarıda afaki yaşadığı bir olay Azrail as gelip senin canına ben bugün talibim dese, ya hu bende zaten buna hazırdım. Perde-i gayb açılsa yakınım daha ziyadeleşmeyecek şekilde katmanlarım doluydu. der, Hz Ali gibi. Şimdi ders aldım burdan çıktın, malayani boş işle uğraşma katmanın sıkıntıya giriyor. Burda doldurdun yirmi otuz katman, dışarı çıktın instagrama girdin yalnızsın yani bir adamın imanı da gerçekten en güzel yalnızken belli yoluyor. Allah orda var mı yok mu tam orda çıkıyor. Tam o esnada gözünü haramla doldurdun, ne oldu 3 5 katman bu sefer o hakikatin üzerine haram bindi. Sonra geceyi uyumadan 2 sayfa daha okudun, iki katman daha hakikat bindi. Bir kriz yaşadın deprem yaşadın, beklenmedik bir olay yaşadın. Birden sevdiklerinle imtihan yaşadın, Ailenle imtihan yaşadın. Nefsinle imtihan yaşadın, bir sallandı üçüncü katmanda harama bakmışsın, buna mukavemet edebilecek imanının o bilgiyi çekip ya hu böyle yapalım diyebileceği. Bilgiyi nerden çekiyordu iman, şuur altı müktesebatından şuur altı müktesebatında yani uzun süreli belleğinde bu katmanları tam sağlam bir şekilde inşa edebildin mi edemedin mi? Oldu mu? Hani beni pür dikkat dinle derler ya. Ne kadar pür hakikat o katmanları doldurursan işte o gün senin hayatında birinci mana ancak İslam olacaktır. Ve ne zaman o katmanları saçma salak zevklerinle eğlencelerinle doldurup ne olduğu belli olmayan bir şuur altı müktesebatına sahip olursun. O gün İslam birinci değil, hiçinci melselen ve davan olacaktır. Sübhaneke la ilmelena illa ma allemtena inneke entel alimul hakîm ve âhıru da´vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîn El Fatiha maassalavat.
Tebliğ et!