yok ama böyle şeyler yapmıyoruz biz böyle konuşmaları evde normalde yapıyoruz. (teknik ekip) O zaman ev ortamı gibi olsun misafir gibi kapa kapıyı kedi çıkmasın 🙂 çay, ev ortamı gülüşmeler Mehmet Yıldız: Hoşgeldiniz abi tekrardan Hoşbulduk bu mevlevi ayinlerinde güzel bir şey vardır. veled devri ile başlar mevlevi ayini, postnişin efendi yaşlı, kemâle ermiş olan zât iner posta böyle bir devir yapar, ondan sonra herkes sıra ile onun önünde selam verir ve karşılıklı selamlaşırlar. postnişin olan zât en son nevniyâz denilen yeni bu işe girmiş olan kişiyle karşı karşıya gelir ve selamlaşırlar bu şu demektir. “Yeter ki bu yolda bulun. Bu yolun başı sonu yoktur. Başında da olsan sonunda da olsan yolla alakalı eğer istikametin o sırât-ı müstakîm üzere ise bu yolun sonundaki de başındaki de birbirine kavuşur. Ve bunlar hep iç içedir. Mezc olmuştur. Üstâd Bedîüzzamân Hz.’de Reşâdiye Otelinde orada kaldığı sıralarda o meşhur yazısında, kapısının üzerinde yazılı olduğu vakitlerde bazı husûsî talebeleriyle Celâleyn Tefsiri yapıyormuş. O Celâleyn Tefsiri yapılırken tabi mevzular farklı farklı, talebeler bakınca metinde göremedikleri yerlerden geliyo, dayanamamış birisi sabredememiş. -Üstad, tefsir dersi mi yapıyoruz? Başka bir şey mi yapıyoruz? Napıyoruz?” diye. Meşhur kendine mahsus o el hareketi ile asabiyetini, efendim celâlini gösteren hareketi yaptıktan sonra tespihi çıkartmış şöyle bak demiş emamesinden tutmuş şu ilk tane burdan başlarsan ilk tane demiş. Geldin geldin karşıdaki de son tane. Ben sizi burdan buraya geçiriyorum. Bu kadar yolu katetmeden size en güzel şekilde en rahat şekilde burdan buraya geçiyorum fakat siz hala “metinde şu var mı bu var mı” diyorsunuz diyerek celallenmiş. Yine gösteriyor ki aslında en son en başa, en baş en sona cüz küll’e, küll cüz’e, hilkat dairesinde tabi ki Allah için kast edilmez bu. Allah’us-Samed’dir. ama her şey birbirine muhtaçtır. o sebepten burda bulunmak bizim için bir ihtiyaçtır, elzemiyettir. böyle olması îcâb eder. Cenâb-ı Hakk hayırda buluşup büyüklüğü küçüklüğü gören değil. Büyüğüyle küçüğüyle yolu görenlerden eylesin. Amin, amin ecmaîn olsun. Şimdi Fatih abi size birazda sorularımız olacak. Şimdi bu sorulardan önce nereliydiniz Fatih abi ? Sizi tanıyabilir miyiz biraz ? Sorular esnâında sıra dışı bazı cevaplar alırsanız bunu coğrafî ve efendim. Mehmet Yıldız: Trabzonluluğa vurabiliriz bunu Fatih Hoca: Yok Vakf-ı Kebîr hani Trabzon’dan biraz daha farklıdır. Yani şeyden değil o lokasyon önemlidir yani Vakf-ı Kebîr yani. Mehmet Yıldız: Eyvallah Fatih abi Allah razı olsun Ben başlıyorum Fatih abi. Fatih Hoca: Başla. (Mehmet Yıldız)Ben çekeyim şöyle Fatih hoca: Evet çek. Benim işim çok kolay bilemediklerime bilmiyorum diyeceğim. Mehmet Yıldız: Eyvallah. Fatih abim başlıyorum. Mehmet Yıldız: Valla tam bu sıraya gelmesi de :)) Fatih Hoca: Evet ya Allah’tan. Mehmet Yıldız: Şuan Vakf-ı Kebîr sorusu çıktı karşımıza Fatih abi. Fatih Hoca: Evet yani kebir kısmı hatta bu Şimdi şu var, aslında gerçekten bir şeye sinirlenmek değil, konuştuğum insana sinirlenmiyorum insanların yolu bu kadar belli beyân iken bu insanların yolunu ket etmek kapatmak onları ayrı bir şeye, sanki hiç bu işler bilinmiyormuş yazılı, çizili, kayıtlı, senetli falan değilmişler din hakkında, insanlar hakkında her şeyi rahatça konuşabilirmişiz gibi bir havaya gelinmesi herhalde her insanı, insansa şayet belli bir ruh halinde sıhhate sahipse üzülmesi, sinirlenmesi hatta asabiyet-i diniye de diyebilirsiniz. veya asabiyet-i insaniye de beşeriye de diyebilirsiniz. Olması îcâb eder. Tıpta ve psikolojide hatta psikiyatrinin de konusu bu bir insanın çocuğuna saldırıldığında, eşine hakaret edildiğinde mukaddesat olarak onun önem verdiği şeyleri rahatlıkla konuşulduğunda tepki vermiyorsa en az şiddetli tepki veren hastalık kadar bir hastalık ismi altında incelenir. insanlarımız bu kadar önemli bir sahada kan kaybederken, Allah ve peygamber hakkında bu kadar gamsız davranmak ve o arada mimiklerimle belki simamla ilgili bu ekrana yansıyorsa asla ama asla bizden bişey öğrenmek talebinde bulunan insanlara değil, diyelim böyle kalsın. Mehmet Yıldız: Allah razı olsun Fatih abi. (sorunun devamı) diye bizim teknik ekip yazmış Fatih Hoca: O Kudüs’e giderken olan, x-ray cihazında şey vardır, havalimanında ikinci kontrolü pasaporttan geçtiniz tekrar bir son kontrol yaparlar.Tam böyle x-ray cihazından geçiyorum, grubu şey yapmışım, 48 dk. var. Bir de özele gideceğim. Yani 10-15 dk yürüme mesafesi özel güvenlikten de bir daha geçiriyorlar uçağa binmeden çok kritik bir saat, ellerindeki böyle eldivenleri çıkarttı bir abla “ay hocam hocam” dedi, şeyin yanından, eşyaların aranma yerinden çıktı. “Çok çok küçük bir sorum var.” dedi. Abla soru küçük olabilir ama cevabı büyüktür dedim. (gülüşmeler) Yok yok yok falan deyip güldüler. O arada da şöyle bilmiyorum kamera çekiyorsa o ekranda bakan böyle hani sandalyeye bağlı tipler var ya şu vaziyette duruyolar. O da böyle bakıyor ne soracak diye yanından gitti kız, bir yandan da bavullara bakıyor ekrandan hocam dedi “bana kaderi anlatır mısınız?” dedi. (gülüşmeler) şimdi bak risale-i nuru gözüne getir tamam küliiyatı kaderi anlatıyoruz bak şimdi, abla dedim ya o sırada hadi beni geçtik, o ekranın karşısında böyle duran adam “yav abla naptın” dedi ya (gülüşmeler) mevzuya muttali yani , dedim naptın abla ya dedim tamam, abla dedim şu kadarını söyleyim, Allah Teâlâ’ya hiçbir sahada sürpriz yapamamanın adı kaderdir, dedim. tüm yazılım programlarıyla Allah Teâlâ’ya hiçbir şekilde sürpriz yapamazsın. Ama burdaki tercihinden sen sorulucaksın Gide gide niye bu programı seçtin? veya niçin bu programı şey yaptın? veya seçtiğin için aferinler, bahşayişler alacaksın. Bununla alakalı da şurdan şu bahsi de oku dedim. Teşekkür etti. Şimdi kısa zamanda gelen sorular derken, bir kısa zamanda, canlı yayında gelen sorular var. Onlar zaten hemen aaa hakikaten bunun hemen verilmesi lazım derseniz cevabı belli şeyler Çünkü çok şükür yeni bir din uydurmadığımız için aslında aslında insanların ramazanala alakalı sordukları soruları toplasanız bunlara konu teşkil eden cevap olarak konu teşkil eden kitaptaki tekabül eden sayfa 9’dur, 10 değildir yani. 9 sayfayı da ezber yapmadan televizyona çıkılmaz zaten. Bir kere bu var. Ama bir de abuk sabuk sorular var. Anormal sorular var İşte kediyi öpmek orucu bozar mı? tarzında (gülüşmeler) Çok ısrar yani hakikaten diyanet 30-40 soru aldık. dedim ki bu kurgu bir soru yani doğru bir soru değil. dedim korkmuyor musunuz bu soruyu bana sormaktan? Yönetmene öyle dedim yani korkmuyor musunuz yani bana bu soruyu yöneltmekten ? az çok tanıdınız beni. bir baktılar abi sen kötü bir şey yapmazsın dediler ama peki gönder dedim bende o arada girdik yayına sosyal medyada patladığımız bir gündür o gün ondan sonra dedim ki kediyi öpmek orucu bozmaz. Ama bak kediyle ne tür bir ilişkin var (gülüşmeler) yani neler yaşıyorsun, haleti ruhiyeniz nedir orayı bilmem dedim yani, normalde kediyi öpmek orucu falan bozmaz. Bu çok dikkatlerini çekmiş insanların en çok aldığım sorular ramazanda oruçla alakalı değil, metabolik balans diye bir diyete girdim ben ramazanla, oruçla, dinle,imanla alakalı 600 soru geliyorsa 700 soru nasıl zayıfladın sorusuydu bu gına getirmek, sinirlenmek falan ya şu kilomu merak edeceğin kadar şu ayeti merak etseydin dediğimde aa hoca sinirlendi diyorlar. halbuki hocanın sinirlenmesi ile alakası yok ona üzülme var bir acizlik ifadesidir sinirlenme, bir acizlik işaretidir. ya niye sen bunu merak ediyorsun ya. Geçen kitap imzalarken şuraya yazdım “metabolik balans” kitabı imzalatan şey şirket de, kitap evi de bir anlam veremedi “hocam bu ne” sen dedim orda dursun göreceksin birazdan hikmetini. kitap imzalıyorum “hocam nasıl zayıfladınız” (gülüşmeler) ya bıktım artık çünkü bıktım. İnsanların kendilerine lazım olmayacak şeylerle uğraşmasıi ma la yağni uğraşması ve dedikodunun çokluğu bir yerde cehaletin ölçüsüdür. bugün enformasyon fazlalığıyla bizi getirdikleri nokta cehalettir. bu sizi sağır yapıyor. Kulağınızı tıkamak değil tam tersine bir sürü ses yapıp arada ki esas sesi dinlemenize mâni oluyorlar sahurdu, seherdi vs. derken aslında hepimiz aynı şey ile uğraşıyoruz. Mehmet Yıldız: Şehirde yıldızlar çok görülmez ya Fatih abi yıldız olmadığından değil de ışık kirliliğinden aynen öyle de hakikat bilgi kirliliğinden bulunamıyor ya tam herhalde öyle bir mana Fatih Hoca: Aaa çok güzel, şahane müthiş bir şey bunu kabınıza atsana (gülüşmeler) bakıyım orda mı (gülüşmeler) Mehmet Yıldız: Fatih abi ben devam ediyorum kısmıda son sorumuz. Fatih Hoca: Bu baya uzun Burda hayat hikayesini anlatmak lazım. Ama şu var. Mesnevi okumalarını ilk hani Mesnevi eseri okumasını nerde duydunuz derseniz beş yaşındayken evimde duydum. açılırdı mesnevi. bostan, gülistan, Ahmediye Muhammediye, onlar okunurdu bizim evde ilk kendin mesnevi okumaya ne zaman başladın diye sorarsanız. İlkokul dört Tahir Büyükkörükçü’nün hakiki vechesiyle Hz.Mevlâna ve Mesnevi isimli kitabı Tezkiretü’l-Evliya ve Müslüman Çocuğun Din Kitabı beş altı kitap vardı başucumda onları okurdum hep küçükken ilkokul dört sonra lise yıllarında geceleri Seyyid Kutup sabaha kadar uyumayarak Seyyid Kutup okuyordum. Bir saat iki saat uyku uyumak için, uyuklamak için mesnevi okuyordum 50-60 sayfa 50-60 sayfa mesnevi okuyup yatıyordum. Uykumu getirsin diye. Sonra bazı şeylerle tanışınca şuanda mesneviyi üç sayfadan fazla okuyamıyorum ciddi uykusuzluk yapıyor. Yani bazen bir beyit odanın içerisinde volta attırıyor. Mesnevi ile tanıştığımı zannetmiyorum, tanımaya çalışıyorum. Allah muhakkak nurunu tamamlayacak. Biz onu söylemiyoruz ama, Allah muhakkak nurunu tamamlayacak. Bizim tartıştığımız nokta bu değil o nuru tamamlarken bende orda olacak mıyım ? meselesidir. bizim bugün ki telaşımız budur. Yoksa din Allah’a aittir ve muhakkakk tamamlanacaktır. Allah bizi o tamamlama esnaında ve fırsatında mahrum olanlardan eylemesin vesselam. Âmin, Âmin. Mehmet Yıldız: Biz teşekkür ediyoruz tekrar geldiğiniz için. Fatih Hoca: Sağolun Mehmet Yıldız: Allah razı olsun. Eksik olmayın.
Tebliğ et!