Şimdi, Fas’ta yaşayan bir Müslüman bilim adamı, Rabat Üniversitesi’nde Prof. Dr. Abdülmecid Belabid diye bir adam. Yanına aldığı birkaç ekip arkadaşıyla beraber iki yıl boyunca tohumları -başaklı tohum ve başaksız tohum- diye ayırıyor ve iki yıl boyunca her gün gözlemliyor, deney yapıyor. İki yılın sonucunda bir bakıyor ki, başaksız tohumların protein oranlarında ilk yıl yüzde 20, ikinci yıl yüzde 32 azalma tespit ediliyor. Bir senede yüzde 20 protein azalıyor. Protein azaldığı zaman, protein bittiği zaman çürümeye başlar hemen. Bize gıdayı veren, bize enerjiyi veren proteindir. Gıdaların içindeki proteindir. Şimdi, tohumları başaklarından ayırdığımız zaman ilk bir sene geçince bir baktık diyor, bir daha baktık, inceledik. Yüzde 20 protein miktarı düşmüş İkinci seneyi bekledik, bir baktık yüzde 32 daha düşmüş. Ne oldu? Yüzde 52’si gitti. Daha bir iki sene daha beklese, çürüyecek. Ama tohumuyla beraber sakladığımız başağı kontrol ettik. Yüzde 0. Kayıp miktarı, bozulma miktarı, protein kaybı miktarı, yüzde 0. Bakın, iki yıl burada tohum bozuluyor, çürümeye başlıyor, yüzde 50’si gidiyor. Burada iki yıl başağıyla beraber gizlenen tohum, sıfır çürüme. Bu ilahi bir bilgi değil midir? Yusuf Aleyhisselam nereden bilecek ziraatçı değil ki. Bilim adamı değil ki, mikroskobu falan yok, hiçbir araştırma aleti yok, nereden bilecek? Vahiy aldı. Bir peygamber vahiy aldığı zaman, o bilgi Allah’tan geldiği zaman, Allah bütün kâinatı aletsiz yaratan olduğu için her şeyin işleyiş tarzını en iyi o bilir. En iyi o bildiğinden dolayı ne, ne kadar, daha fazla, daha kolay, daha çok dayanır; yine Allah bilir. Allah bileceği için bu bilgiyi Allah, vahiy mahsulü olarak Yusuf Aleyhisselam’a söyledi, Yusuf Aleyhisselam da tohumları daha önce hiç uygulanmamış bir şey. Tohumları başağıyla saklama yöntemini, Mısır halkına, Mısır sultanına bildirdi ve ‘Yap’ dedi. Yaptı. ‘Amon Ra’ denilen, puta tapan rahipler bile, Mısır’ın putperest rahipleri bile Yusuf Aleyhisselam’ın ne kadar hayırlı ve düzgün bir adam olduğunu belirtileriyle anladıkları için; Onu yalanlasalar bile, onun peygamberliğini, onun salih bir adam olduğunu yalanlasalar bile, sözüne itibar ettiler. Ve halktan yardım olarak, biliyorsunuz; eski rahipler, Hristiyan papazları, Yahudi hahamları ve Şamanist rahiplerin tamamının en önemli özelliği ne? Ortak özelliği ne? Halktan ‘yardım’ adı altında, kendilerine devamlı bağış alırlar. Devamlı kendilerine para alırlar. İslam davetçilerinin en önemli özelliği ne? Onlar, peygamberler gibi sıfır bağış, sıfır para isterler. ‘Bana hiçbir şey vermeyeceksiniz, Allah’a vereceksiniz.’ derler. Özellikleri budur. Diğer bütün din adamlarına karşı, Müslüman din adamlarının özelliği budur. Para istemezler. ‘Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak beni yaratana aittir.’ ayeti, onların sancağıdır. Şimdi, bu rahipler buğdayları sakladı silolarda. Yine silolar kiraladılar, ambarlar kiraladılar, buğdayları sakladılar. Ama Yusuf Aleyhisselam’a: ‘O kadar da değil ya, böyle saçma bir şey olur mu? Mısır’da görülmemiş bir şekilde, hem bu adam ziraatçı falan da değil. Dolayısıyla bu bilgi uydurmadır.’ dediler. Buğdayları başaklarından ayırarak sakladılar. Buğdayları başaklarından ayırdıktan sonra, yüzlerce tonluk buğday iki yıl içinde kurtlandı ve çöp oldu. Yusuf Aleyhisselam’ın buğdayları hâlâ orada başakların içinde duruyor. Tek başak düşünebiliyor musunuz? Bakın, bir tohum atıyorsun toprağa o tohumdan bir tane başak çıkıyor. O başağın içinde de ortalama yüz tane buğday çıkıyor. Bugün yediğiniz o hamur işi börekler mörekler var ya… Ben Arnavut’um börek hastasıyımdır. Biz Arnavutlar böreğe bayılırız. Tabi ben yarım Arnavut olduğum için diğer Arnavutlar gibi full yağlı börek yiyemiyorum, bana fazla geliyor. Çok az yağlı olacak benim yediğim börek. Pırasalı börek, ıspanaklı börek, kabaklı börek. Oo! Müthiştir. Bu lezzeti tatmanızı isterim kardeşler. Bütün bu hamur işleri nereden geliyor? Bu buğdaylardan geliyor, bu buğdaylardan. İşte Allah’ın peygamberi Yusuf Aleyhisselam bu tespitini krala bildiriyor. Ve bir bilimsel bulguyu da bütün ümmete, kıyamete kadar gelecek olan bütün ümmete, bildirmiş oluyor. Şimdi, sonra gelen ayette ‘Sonra bunun ardından bir yıl gelecek ki insanlar o yılda yağmura kavuşturulacak.’ diyor Yusuf Aleyhisselam, krala. Yedi sene bolluk, yedi sene kuraklık sonra on beşinci sene geliyor. O on beşinci sene, yağmur yağdıracak Allah. Müthiş bir yağmur yağdıracak ve ‘İnsanlar bolluğa kavuşacaklar.’ diyor Allah’ın peygamberi, Yusuf Aleyhisselam. Şimdi, kralın rüyasında ne vardı? Yedi inek vardı sadece; yedi semiz inek, yedi kurak inek, on dört sene demektir. On beşinci sene yağmurun geleceği var mı kralın rüyasında? Yok. Kimden geliyor bu bilgi? Bu bilgi, kralın rüyasında değil direkt Yusuf Aleyhisselam’a verilen bir vahiy. Bu vahyi veriyor, Yusuf Aleyhisselam diyor ki ‘Bir sene sonra, yani on beşinci senede Allah-u Teala öyle yağmurlar verecek ki kuraklık bitecek. Bizim yapmak istediğimiz tek mesele, o on dört yıllık sıkıntılı dönemi atlatmak, geçirmeye çalışmaktır diyor. Ve Allah… Açlıktan bir kişi bile, civar ülkelerdeki insanlar bile geliyor; Mısır sultanından, hükümdarından buğday talep ediyor. Bu olayın akabinde, ikinci bolluk döneminden sonra kıtlık dönemi içinde halk açlık çekmeyince, civar etraftaki birliklerden, toplumlardan da insanlar gelip buğday isteyince ve sultan da hükümdar da bunu karşılayabilince, Yusuf Aleyhisselam’a olan inancı, sevgisi, muhabbeti çok artıyor ve en sonunda şehadet getiriyor. Mısır’ın sultanı, Yusuf Aleyhisselam’ın bir tedbiri karşısında, şu mucizesi karşısında, şaşkına dönüyor, şehadet getirip Müslüman oluyor. ‘Benden ne istersin?’ diyor, Yusuf Aleyhisselam’a. Siz olsanız ne istersiniz? ‘Bana bir saray yaptır, dört tane cariye, en kral atlar benim emrimde olsun, şu kadar altın isterim.’ Yusuf Aleyhisselam bir tek şey istiyor. ‘Ne kadar put varsa bu ülkede, ne kadar put varsa, bir tane bile put kalmasını istemiyorum, hepsini yıkmanı istiyorum. Eğer biraz senin nazarında hatrım varsa bunu yap.’ diyor. Hükümdar bir tane bile put bırakmıyor, putların tamamını yok ediyor ve Mısır Müslüman oluyor. En eski Müslüman olan ülkelerden bir tanesi Mısır’dır kardeşler. Yusuf Aleyhisselam’ın dinine tabi oluyor. Allah’ın verdiği bir mucize, bir bilgiyle bir kavmin hayatı kurtuluyor ve bu kavim toplu bir halde yıllar içinde Yusuf Aleyhisselam’a tabi oluyorlar, peygamberliğini kabul ediyorlar. Daha sonraki meseleyi biliyorsunuz babası ve ağabeyleri kendisini ziyaret ediyor, o bolluk yılları içerisinde kendisini ziyaret ediyorlar ve kavuşuyorlar. ve böylece Yakup Aleyhisselam’ın sınavı, imtihanı bitiyor. Efendiler! Bu kişi, Allah’ın peygamberi Yusuf nebidir. Muhammed Aleyhisselam’dan sonra Müslümanların en çok sevdiği peygamberlerden bir tanesi. Sebebi? Ahsenü’l kasas denilmesi Kur’an’da. Onun hikayesine, hikâyelerin en güzeli denmesi. Daha Yusuf suresinin hemen başında, hikayelerin en güzeli tabiri geçer onun hikayesi hakkında. Sizden ricam, yarın dükkanınıza gittiğinizde ‘Yusuf suresi meali’ açın o bilgisayarda. Yusuf suresi mealini okuyun. Kısadır zaten. Yirmi dakikada bitirirsiniz. Mealini okuyun, o hikayeyi Allah’ın lisanından, Allah’ın ağzından bir dinleyin, Allah’ın kelimeleriyle dinleyin. Rabbimize karşı olan muhabbetiniz, aşkınız; peygamberimize karşı olan sevginiz, o nispette artsın.
Tebliğ et!