Müslümanların başına ne musibet gelirse, ne sıkıntı gelirse Müslüman şunu diyecek: “Allah beni benden daha çok seviyor.” Müslüman kardeşim şuna emin ol, Allah seni senden daha çok seviyor! Çünkü sen Allah’ın başyapıtısın, şu yeryüzündeki başyapıt! Melek var, cin var, şeytan var, hayvan var, zerreler var, bitkiler var, meyveler var, yiyecekler var, yıldızlar var, gezegenler var, galaksiler var… Ama sen… Başyapıt kim başyapıt? Galaksiler, güneş, yıldız hayır! Allah’ın yeryüzündeki başyapıtı insandır. Sen Allah’ın yeryüzünde yarattığı en güzel varlıksın. Kur’an eşref-i mahlukat demiyor mu bize? Bize eşref-i mahlukat yani yaratılmışlar içinde en şereflisi… Bu yaratılmışlar içinde güneş de var, ay da var, hayvan da var, melek de var, cin de var, insan da var. Demek ki biz en şerefliyiz, en kaliteliyiz, en üstünüz. Şu hâlde, başyapıt olduğumuz için Allah bizi bizden daha fazla seviyor. Binnetice; başımıza ne sıkıntı gelirse gelsin, ne olursa olsun, olmuş olan bizim hakkımızda en hayırlı olandır, en hayırlı olandır. Bakın bunu bir misalle yakınlaştıracağım, çok daha iyi anlayacaksınız inşaallah. Dedemiz Yavuz Sultan Selim Han. Allah ona rahmet etsin. (Amin) Şiileri dünya üzerinde rezil eden Sultanımız. Şia, biliyorsunuz tarih boyunca hep Müslümanlarla savaştı. Dedemiz Yavuz Selim Han da doğuya sürdü. Bütün padişahlar batıya sürmüştür. Cihadı batıya doğru üç tanrıcılar yapmışlar. Yavuz Sultan Selim Han doğuya doğru yapmıştır. Oğlu Kanuni de doğuya sefere çıkmıştır ama hep yönü batıya dönüktür, en çok batıya sefer yapmıştır. Şiilerle yaptığı bütün savaşları kazanmıştır dedemiz Yavuz Sultan Selim Han. Yanında bir nâibi var, bir akıl danıştığı zat, salih bir Allah dostu “Hasan Can” Allah ona da rahmet etsin. (Amin) Ne zaman bir yere otursalar, “Hasan Can hadi bana bir iki nasihat ver.” derdi. Bütün sultanların başarısının arkasında bir Allah dostu vardır, bir âlim vardır, bir sadık vardır. Bütün padişahlara bakın, nasıl bu insanlar dünyaya hükmetti? Çünkü arkalarında âlimler var. Yaptıkları her meselede, her çıkartacakları kanunlarda âlimlere danışıyorlar. Kim âlimlere danışırsa başarılı olur. Çünkü âlimler keyfi nasihat etmez, İslam’a göre nasihat eder. “Hasan Can, canım sıkıldı bana bir hikaye anlat bir ibret alayım.” Hasan Can hikayeyi anlatmaya başlar. “Sultanım, bir dönem bir hükümdar var idi bir beldede. Tebdili kıyafet yaptılar, nâibini yanına aldı, çıktılar avlanmaya. Nâibinin bir özelliği vardı. Hangi meseleyle karşılaşırlarsa karşılaşsınlar nâibi derdi ki: ‘Her şeyde bir hayır vardır.’ Bakın halk arasında da bu tabir çok kullanılır değil mi? Özellikle ihtiyarlarımız çok kullanır. “Her işte bir hayır vardır, her şeyde bir hayır vardır.” Bu tabiri çok kullanırlar. Hükümdarın nâibi ne kötü olay olursa olsun, “Her şeyde bir hayır vardır.” nasihatını sultanına söylüyor. Sultanı da: “Evet evet, öyledir” diyor, geçiştiriyor. Tebdili kıyafet yapıyorlar, ava çıkıyorlar. Fırtına bastırıyor, bir kulübeye sığınıyorlar. Kulübede ateş yakmaya çalışırken nâibin elindeki odun parçası fırlıyor, sultanın gözüne giriyor, bir gözü kör oluyor. Sultan ağlıyor, inliyor, gözünden kanlar fışkırıyor, tek gözü görmüyor. Nâib diyor ki: “Her işte bir hayır vardır sultanım.” Sultan da diyor ki: “Sen benimle alay mı ediyorsun be? Senin kelleni alırım defol git burdan.” diyor. Nâib korkuyor, çekiniyor, kulübeyi terk ediyor, gidiyor sarayın yolunu bulmaya çalışıyor. Sultan kulübede bir ya da iki gün daha duruyor, o göz ağrısıyla. Kanlar falan durunca bir ya da iki gün sonra kulübeden dışarıya çıkıyor, sarayın yoluna doğru gitmeye başlıyor. Yolda haramiler sultanın yolunu çeviriyorlar. Gel bakalım buraya, diyor yakalıyorlar bunu. “Seni reisimize götüreceğiz. Reisimizin kabul olmasını beklediği bir dileği vardı. Dileği kabul oldu fakat adakta bulunmuştu, ilk yolda yakaladığım canlı ne olursa olsun onu Allah’a kurban edeceğim, diye dilekte bulunmuştu. Ve dileği kabul oldu. Şimdi sen adak oldun; reisimize götüreceğiz, seni kurban edeceğiz.” Koca hükümdar, önce gözü kör oldu peşinden kurban edilecek. Haramilerin başı, reis bunu kurban edecek. Bir götürdüler reis dedi ki: “Yatırın bunu!” Ama bir baktı tek gözü kör. “Ya aranızda medrese okumuş biri var mıdır?” dedi. Yok. Haramilerde bir tane medrese okumuş olsa zaten diğerlerinin tamamını çevirir. Yok. “Ama benim bildiğim, dedemden, nenemden gördüğüm, gözü kör olan kurbandan kurban olmuyor.” Reis böyle dedi. “Bundan kurban olmaz, Allah bizim kurbanımızı kabul etmez. Salın gitsin bunu, başka bir tane canlı bulun.” dedi. Sultanı tek gözü kör olduğu için saldılar. Sultan geriye saraya gitti. “Hemen bana o nâibi geri getirin, o nâibi geri getirin onun sözü ortaya çıktı.” dedi. Nâibi aldılar getirdiler. Sultan dedi ki: “Bana hakkını helal et kardeşim. Sen bana böyle böyle dedin, yoldayken başımdan böyle böyle bir şey geçti. Eğer bu gözüm kör olmasaydı kellem gitmişti.” “Sultanım, bakın beni kovmanızda bile bir hayır var. Eğer ben de sizin yanınızda olsaydım sağlam olduğum için kurban edilen ben olacaktım. Ama siz beni kovdunuz, bunda bile bir hayır var, benim de kellem yerinde duruyor elhamdülillah.” dedi nâib. Müslümanlar, bu dünyada başlarına gelen bütün sıkıntılara ve musibetlere bu pencereden bakarlar: “Allah benim için en iyisini istiyor.” Sen Muhammed Aleyhisselam’ın hadislerine iman etmedin mi? Allah’ın peygamberi diyor ki: “Mü’minin haline şaşarım. Onun başına ne sıkıntı ve musibet gelirse günahlarına kefaret olur, anasından doğduğu gibi tertemiz olur ve Allah onun derecesini arttırır, cennetteki derecesini arttırır. Mü’minin haline şaşarım.” Yani zarar yok kardeşler. Müslümansan başına iyilik geldiği zaman da şükrediyorsun, başına kötü bir şey, sınav, imtihan geldiği zaman da hamdediyorsun, sabrediyorsun ve karşılığında hep iyilik var. Bu ticarethanenin, İslam ticarethanesinin zarar etme ihtimali yok, ihtimali yok.
Tebliğ et!