Suratım tamamen şişmiş, kanıyor sürekli. Her tarafımdan kan geliyor. Uçak yere çarpıyor, zıplıyor, çarpıyor, zıplıyor. Sürüklenerek gidiyor, parçalanıyor. Beni koltukla birlikte fırlattı. Biraz ara verelim. Benim adım Adem Bileci. 1994 Van uçak kazasında sağ kurtulanlardan birisiyim. Ankara’da yaşıyorum. İşte böyle hayatımız daha devam ediyor. – Olaylardan biraz bahsedebilir misin? + Tabii. 29 Aralık 1994 tarihinde oldu. Askerdim. İzin dönüşü yapıyordum. Ankara’dan Van’a giderken çok sisliydi. Kar yağıyordu. İki kez inişe geçti. Birincisinde göle dalmış. Ben koridor tarafında oturuyordum. Camdan boynumu uzattım, baktım. Gölün, bizim hızımızla dalgalanışını gördüm. Ta öyle alçalmıştı yani. Onun farkına varmışlar, kuleden uyarmışlar. Göle tam çakılmak üzereydi, geri yükseldi. İkincisinde kuleye çarpacakmış. “Kule, üzerime geliyorsun.” demiş. Yine kalkış yaptı. Dağın içine girmiş, farkında değil. Direkt burnunun üzerine çakıldı. Dağın içine çakıldı yani uçak. O esnada her şey parçalanmaya başladı. Emniyet kemeri takılı olmayanlar, ilk çarpma anında fırlamaya başladılar. Uyuyanlar vardı. Onlar fırladılar. Ondan sonra cam kenarında oturan ablanın… Uçak parçalanmaya başlayınca cam parçalandı. Ablanın kafası oradan çıktı. Bir parça geldi, kafasını kopardı, attı. Ben bunu gördüm. Ondan sonra tamamen parçalanmaya başladı. Beni karşıya vuruyordu böyle. – Yani bu anlattıkların saniyeler içerisinde oluyor değil mi? + Tabii tabii. Bir kaç saniyenin şeyi bu yani. Ama uçak yere çarpıyor, zıplıyor, çarpıyor, zıplıyor. Sürüklenerek gidiyor. Bu esnada paramparça oluyor yani. Parçalanıyor. Beni koltukla birlikte fırlattı. Yukarıda bagaj bölümüne çarptım önce. Boşluğa düştüm. Koltuğun üzerine düşmüş olsam, belki de ben de ikiye bölüneceğim yani. Boşluğa düştüm. Tekrar fırlattığında… Gözümle gördüm. Allah tarafından, tam tavana yaklaşırken uçak bölündü böyle. Uçak bölündü, o tavan açıldı. Tam oradan fırlatırken zaten hem suratımı, hem omuzumu açılan bölümün bir parçasına vurmuşum yani. Beni epey bir ileriye fırlattı. Üzerime de bir… Büyük bir parça düşmüş. 2 metrelik falan bir parça düşmüş. Fırlattığı yerde ben, 15 dakika kadar baygın yattım. Kendime geldiğimde sağ tarafımı hiç hissetmiyordum yani. Uçak düşmeden hemen önce bir köyün üzerinden geçmiş. Bizi aramaya çıkmış köylüler. “İmdat, yetişin!” diye bağırmaya başladım ben. Orada bir tane 20-30 metre ilerimde bir kaya parçası vardı. Ben oradan… Bir host kurtulmuş. Sağlam adam. Kayanın arkasına yatmış, ağlıyor hüngür hüngür. Sesleniyorum. “Ya arkadaş, yardım et bana.” diyorum. “Şu parçayı üzerimden al, bir ayağı kalkayım ben.” “Patlayacak, patlayacak” diye yerinden kalkmıyor kayanın arkasından. Bir yarım saat öyle orada yattık. Köylüler ilk bana ulaştı. Üzerimdeki parçayı aldılar, beni ayağı kaldırdılar. Ondan sonra beni köye götüreceklerdi. Siz beni bırakın dedim. Ben ayakta durabiliyorum yani. Gücüm yerinde. Ama sağ tarafımı hiç hissetmiyorum. Kolum… Ben koptu buradan diyorum. Elbise tutuyor diyorum. Burası da tamamen kan içerisinde yani. Ayak izini takip etmeye başladım ama 5-6 adımdan sonra dermanım kesildi. Bu kemer takılı olduğu için bacaklarımı da kesmiş, yürüyemedim. Karda takıldım, yüzüstü düştüm. Bir yarım saat kadar da öyle yattım orada. Askerler gelmeye başladı. Bir komutanla iki tane asker beni ayağı kaldırdı. Komutan dedi ki askerin tekine, “Bunu hemen kucakla, köye götürün.” dedi. Hemen beni içeriye aldılar. Büyük bir salon. Ortada büyük bir soba var. Sobanın yanına oturttular beni. Elimle ayağım, yüzüm ısınmaya başlayınca kanamalar tekrar başladı. Hatta o zaman çekindim yani utandım. Adamların halıları batacak diye ayaklarımı kapattım ki bacağımın üstüne, elbiselerime dökülsün kanlar diye. Adam “Ya bırak batsın. Canından kıymetli mi?” falan dedi. Suratım tamamen şişmiş. Yanaklarımı, alnımı görüyorum gözümle ben. Çenemi görüyorum. Dudaklarım böyle kanıyor sürekli. Her tarafımdan kan geliyor. Gece herhalde 3 civarı falan. İlk gelen ambulans, 4 tane cenazeyi almış, gidecek. “Bu ölülerin yanında gider.” dedi. “Gider misin oğlum?” dedi. “Giderim ağabey.” dedim. Zaten ayakta duracak halim yok. Ölülerin arasına geçtim. Van Devlet Hastanesi’nin bahçesine girdi ambulans. Hastanenin içine girdik. Daha içeriye girer girmez doktorun teki geldi, 5-6 tane iğne vurdu bana. O beni herhalde rahatlatmış, uyumuşum. Gözümü açtığımda bir odaya almışlar beni. 4 hasta yatıyorduk. Aynı uçak kazasından kurtulan. Nasıl söyleyeyim? Her şeyi düşünüyor insan yani düşüş anında. Bir de o sene ilk çocuğum olmuştu. Daha 6 aylıktı. İlk aklıma gelen ailem oldu zaten yani. Biraz ara verelim. – Ben tekrar sorayım. + Yok devam ederim. Uçağın düşeceğini anladığımız an zaten yani insanın aklına ilk önce ailesi geliyor. Ama bunu yani öyle bir hızlı anlıyorsun ki. Sanki beynin makine gibi çalışıyor böyle yani. Yaşadıkların gözünün önüne geliyor. Acaba ne olacak diye de düşünüyorsun o esnada bir de yani. Bir şey olacak mı bana? Ölecek miyiz? Uçak patlayacak mı? diye. Hepsi bir anda. Beyin yani acayip bir şekilde çalışıyor. Konuşmuyorsun ama hepsini hatırlıyorsun, söylüyorsun yani. Tüm yaşadıkların güzel şeyler, ailem falan hepsi bir anda aklıma geldi yani. Hep onları düşündüm. Kalıcı bir zarar oldu mu? Suratımda görüldüğü gibi galiba görünüyordur. Suratımda belirgin bir iz var. Tamamen orası açılmıştı. Dişlerimin çoğu paramparça oldu, kırıldı. 2 tane alttan, 2 tane üstten tüm çıktı. Sağ kolumda kırıklar vardı. Hatta bir kemik paramparça olmuş, ciğerime saplanmaya 1 milim kalmışmış. Doktor, “O saplanmış olsaydı, seni de kurtaramazdık. İç kanamadan giderdin.” diyor. Scapula kemiğiymiş. Onu tamamen aldılar ve orasında şu anda kemik eksikliğim de var yani. Bunlar oldu. Bacaklarım kesildi işte. Suratım bayağı bir dağılmıştı. Onları çabuk atlattık. Yalnız bu omuzumla dişlerim, suratım ömür boyu ben de kalıyor işte. Ee zaten uçağın ilk çarpma anında herkesin “Allah Allah, Bismillah…” Bas bas bağırmaya başladılar böyle. İlk söylenen sözler bunlardı. Uçağın zaten parçalanma sesleri, herkesi bastırmaya başladı. Çünkü kazan, ilk çarpmadan sonra top gibi zıplamaya başladı yani. Parçalanmalar o zaman başladı. Ana motor fırlamış, patlama o yüzden olmamış. Yoksa belki de hiç kimse kurtulamayacaktı. Ama dediğim gibi herkes, “Allah Allah!” diyordu, Besmele çekiyordu yani. Bu kesin yani. Ben bunu gözümle gördüm. İnsanın ilk aklına gelen, Allah. Ne olursa olsun. Ancak can korkusu geldiğinde, Allah aklımıza geliyor zaten. Ee hastaneden çıkışımda zaten uçakla dönüş yaptım Ankara’ya. Ama o zaman işte hem olayın tazeliğiyle birlikte bana bir doktor getirdiler. Uçağa binmeden önce kontroller yaptılar ve bir sakinleştirici iğne vurduktan sonra uçağa binebildim. Olaylardan sonra da tekrar bir kez daha hastaneye gidip geliş yaptım. 3 kez daha binmiş oldum yani. Uçağa binebiliyorum ama kalkış ve inişlerinde kesinlikle heyecan doruk noktada yani. Kalbim küt küt atıyor. Evet. Rüyalarımda görebiliyorum. Ama en çok da birileriyle anlatırken veya birileri “Suratına ne oldu?” diye sorduğunda falan aklıma geldiğinde tekrar aynı anı yaşıyorum yani. Kalbim tekrar hızlı hızlı atıyor. Gördüğüm, çektiğim acılar anında aklıma geliyor. Zorlukları aklıma geliyor yani. Hiç ona girmeyelim baba. – Hissettin mi? Evet. – Hissettin mi gerçekten? + Tabii. Ankara’ya ben uçağa binmeden 1 gün önce geldim köyden. Akşam, arkadaşlarımın evinde kaldım. Arkadaşlarımla oturduk, muhabbet ettik falan. Bunların ikisine de ben söyledim. “Ağabey, bu uçak düşer.” dedim. “Ama ben ölmem.” dedim. Bunlar gülüştüler tabii. Ben de tabii gülüyorum. Ben de gülmüyor değilim. Gülüyorum ama… “Ya sen de… Ne? Niye düşsün?” falan dediler. “Düşse bile sen, koskoca uçaktan nasıl sağ kurtulacaksın?” falan dediler. Ben dedim ki “Ağabey, bu uçak düşer, ben ölmem. Çünkü daha çekecek çilemiz var.” dedim. Aynen böyle söyledim ve gerçekleşti ama yani. Ee bildiğim kadarıyla 57 kişi öldü, 19 kişi kurtuldu diyorlardı. Yalnız, hastanede bayağı ölenler oldu. Onları gördüm. Hatta o ölenleri getirdiklerinde hastanenin bahçesine koydulardı ve çoğunu gelen kişiler tanıyabilmek için, yüzüğünden, ayakkabısından, elbisesinden tanıdılar. Tanınmayacak halde olanlar bile vardı yani. O kadar ağır ve şiddetli bir kazaydı. Evet düşünüyorum. Çünkü orada Allah izin vermemiş olsaydı zaten o parçalananlardan birisi de ben olacaktım veyahut da o uçak açılmayacaktı. Ben orada çarpıp kalacaktım. İçinde ben daha kötü duruma düşecektim belki de. İkinci bir şans verildiğine inanıyorum yani. Vatanımı seven güçlü bir askerdim. Terör çok yoğundu o zamanlar. Dağda görev unsurlarının içerisindeydim. Tekrar görev arkadaşlarımın yanına dönmek için ne gelirse… Elimden ne gelirse yapardım. Yeter ki ölmeyeyim, oraya gideyim diye her şeyi verirdim yani. İlk önce uçak tamamen duruncaya kadar kemerlerinin takılı olmasını muhakkak tavsiye ederim. Uçak parçalanmaya başladığı için, dediğim gibi Allah tarafından ben tam fırladığımda, tavan açıldı yani. Belki ilk fırlattığında kemerim takılı olmasaydı, direkt kaşıya çarpıp parçalananlardan olma ihtimalim yüksekti yani. Uçaklarda, benim bildiğim kadarıyla zaten dünyanın en güvenilir taşıma yollarından birisi. Her zaman da uçak düşecek diye bir şey yok. Milyonda bir olan bir şey ama Allah’ın izniyle inşaAllah olmaz. – Eklemek istediğiniz bir şey var mı? + Ağabey, tabii ki de var. Olayı anlatırken söylediğim gibi, sadece ölüm anında Allah’ı hatırlamayalım. Yani keşke ibadetlerimizi daha düzgün yapabilsek. Daha düzgün yaşayabilseydik diye düşünmedim değil. Yani ölüm, belli değil. Ansızın… İlla uçak kazası olacak değil. Yolda yürürken de ölürsün. Evde otururken, çorbanı içerken de ölebilirsin yani. En iyisi her zaman için, Allah’a olan kulluk borcumuzu düzenli bir şekilde yapalım. Gençlerimize, arkadaşlarımıza bu tavsiyemdir. Çünkü illa ki öleceğim zaman aklıma gelmesin. Ölmeden her şeyimizi, Allah’a borçlu olduğumuzu bilelim.
Tebliğ et!