Kadın erkek eşitsizliği, erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi ilk tetikleyen şey bu oldu. Bir insanın tanrılaşma düzeyi ne derece doğru diye sorgulamaya… Kimi mesela? Hz. Muhammed’in. Tanrıya inanılabilir. Tanrı tamamen soyut bir şey ama somut bir şeyin tanrısal derece yükseltilmesi bana göre yanlış. Tabii ki de bu kanıt olarak sunulabilecek düzeyde bir şey. Yani reddedilemeyecek bir şey. Bence ne yapalım biliyor musun? Bir kelime-i şehadet getirelim. İmanımızı tazeleyelim. Hayatımıza öyle devam edelim. İsim neydi? Enes Mert. İnancın neydi? Deistim. Peki şunu sorayım. Önceden Müslüman mıydın? Yani küçükken, aileden gelen bir Müslümanlık vardı. Daha sonrasında kendi kararınla Deizmi seçtin. Böyle mi oldu yoksa? Aynen tabii ki. Ailemin yetiştirme tarzı Müslüman şeklindeydi. Bir şeyler araştırdıkça bazı şeyler ters geliyor. O yüzden daha kendi inancına doğru yöneliyorsun. Ben de Deistliğe doğru yöneldim. Anladım. Peki ne oldu yani? Kırılma noktası neydi? Yani Müslümanlığın gerektirdiği bazı eşitsizlikler dolayısıyla ters düşmeye başladı. Kadın erkek eşitsizliği, erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi ilk tetikleyen şey bu oldu. Daha sonradan bir insanın tanrılaştırma düzeyi ne derece doğru diye sorgulamaya… Kimi mesela? -Hz. Muhammed’in. Sonuç olarak hepimiz gibi yaşayan bir insanın tanrısal düzeye çıkartılması ne derece doğru olabilir? Böyle şeyleri sorgulamaya başladım. Tanrıya inanılabilir. Tanrı tamamen soyut bir şey ama somut bir şeyin tanrısal derece yükseltilmesi bana göre yanlış. Anladım, peki şöyle söyleyeyim. Dedin ki bir eşitlik yok. Bir tane erkek 4 tane kadın alabilirken 1 tane kadın neden 4 tane erkek alamıyor? Bu 1. idi. 2. neydi? Senin benim gibi bir insanın bu kadar büyütülmesi bu kadar kutsallaştırılması bana ters geldi dedin. Yavaş yavaş girelim o zaman. Dedin ya kadın erkek eşit değildir. Eşitlik demek adalet demek midir? Hayır, eşitlik adalet demek değildir. Atıyorum kadınların boks alanına bir erkeği ringe çıkaramıyoruz neden? Aynı sıklette olsa bile yani ikisi de 50 kg olsa çıkamıyorlar, neden? Tabii ki kadınla erkeğin anatomik yapısı farklı. Eşit değiller değil mi? Evet, anatomik olarak eşit değiller. Ama adalet çok ayrı bir kavram kanki adalet demek hak edene hak ettiğini vermek demek. Mesela senin ayakların yok. Bir tane ayakları olan çocuğum olsun. Sen de benim çocuğum ol o da benim çocuğum olsun. Ben bir kural koyuyorum. Eşit davranacağım diyorum. Her gün sırayla ekmek alamaya gideceksiniz. Kim ekmek alıp gelemezse de onu tekme tokat döveceğim diyorum. Senin 2 ayağın yok, diğerinin 2 ayağı var. Gidiyor geliyor rahat bir şekilde. Hiçbir şekilde vurmuyorum. Sana veriyorum aynı görevi. Sen bunu yapamıyorsun. Geldiğin zaman seni tekme tokat dövüyorum. Şimdi ben eşit mi davranmış oldum? Eşit davranmış oldum, niye? Uygulama, yaptırım neyse onu uyguladım ben size. Peki adaletli mi davrandım? Adaletli davranmadım. Hak edene hak ettiğini vermen lazım. Yani o çocuk onu yapabilecek potansiyelde değilse seni ona öyle bir görevi yüklüyor olman adaletsizlik olur, doğru muyum? Şimdi potansiyel yükleme dedik, kadınla erkek fıtraten birbiriyle eşit değil aga. Yani sen de söyledin. Anatomik olarak da hiçbir şekilde eşit değiliz ama bu eşit olmamamız bir kusur veya bir eksiklik değil, doğru muyum? Çünkü neden anne baba ne oluyor? Evlendiği zaman birbirini tamamlıyor aslında baktığın zaman. Demek ki iki tarafında eksiklikleri var ki birbirini tamamlama söz konusu. Kadının fıtratını inceliyorum ben yani yaradılışını inceliyorum. Daha nazik, daha duygusal ama erkeğe bakıyorsun biraz daha böyle serttir. Babalarımızdan biliriz. Biraz kabadır, sabadır çok duygusal değildir diyeyim ben ona. Şimdi bu bağlamdan bakacak olursak erkekle kadının eşit olmadığını görüyorum. Bu arada hukukta eşitler. Bir mahkemeye çıksalar eşit muamele görürler. Suç ne ise ikisine de aynı ceza kesilir. Ama yaradılış olarak aynı olmadıklarından dolayı onlara göre hükümler değişiyor. Ben nasıl ki o ayağı olmayan çocuğa ona göre davranmam lazım, ayağı olana da ona göre davranmam lazım. Şimdi kadının fıtratı nasılsa kadına öyle muamele gerekiyor; erkeğin fıtratı nasılsa erkeğe de öyle muamele gerekiyor. Şimdi bu bağlamda bakacak olursak erkeğin evlilikteki görevi nedir? Genelde evini himaye etmesi, çalışması, getirmesi vs. değil mi? Kadının görevine bakıyorsun. Kadına İslamiyet aslında çok büyük bir görev veriyor çünkü erkeğin en mahrem yeri neresi? Evi değil mi? Hazinesi bildiğin yani. Bütün her şey orada saklanıyor. Ne olursa orada oluyor. Şimdi kadın aslında evde bir hazinedarlık yapıyor. Baktığın zaman kadın fıtraten biraz daha himaye edilmeye muhtaç, korunmaya muhtaç doğru muyum? Doğru. Çünkü nazik hemen kırılabiliyor. Çalışsa her işi kaldıramayabiliyor. Onun dışında hamilelik dönemleri oluyor. Değil mi? Veyahut işte farklı farklı dönemlerden geçebiliyor kadın. Bu bağlamda bakacak olursak kadın birinin himayesine girmekte muhtaç. Bak bu muhtaçlık genelde şöyle algılanıyor. Muhtaç deyince şey zannediliyor hani kadını hemen alçalttın, alçağa düşürdün, muhtaç değil çalışabilir. Ya ben o anlamda demiyorum. Yaradılışı daha nazik. Himaye edilmeye daha müsait diyorum. Ama erkeğe bakıyorsun. Erkek de himaye etmeye daha müsait. Ben sana şöyle söyleyeyim bir deprem oldu. Herkes sokaklara düştü. Bir tane himaye alanı var. Bir tane mağara mı diyelim ya da artık bir konteyner mı diyelim? Şimdi bu konteynera bir sürü insan yerleştirebiliriz değil mi? 100 kişi 200 kişi yerleştirebiliriz. Aynen. Ama bir adam aynı anda 3-4 konteynera girebilir mi? Giremez. Aynı anda nasıl girsin değil mi? Bir tanesine sığınmak zorundadır. Ne dedik? Kadın himaye edilmeye muhtaçken erkek himaye etmeye muhtaç. Erkek aynı o konteyner gibi 4 tane kadını bile himaye edebiliyorken kadın bir himayeci pozisyonunda olduğundan dolayı aynı anda 4 erkekle evlenemiyor kanki. Bu adaletten kaynaklıdır. Yani hak edene hak ettiğini vermek. Potansiyelden diyelim daha doğrusu. Erkek buna daha potansiyeldir. Bir de şunu söyleyeyim. Genelde İslamiyetin 4 tane evliliğe sanki farzmış gibi teşvik ettiği düşünülüyor. Hayır. İslamiyette fazlar vardır, sünnetler vardır, vacipler vardır, mübahlar vardır vs. vs. Bazen de ruhsat vardır. Ruhsat nedir biliyor musun? Zor durumda karşına çıkarsa böyle yapabilirsin. Günlük hayatta her gün yapmana teşvik edilmemiş. Şimdi ayette de 4 eşe kadar müsaade etmiş fakat gidin 4 kere evlenin bu sizin üzerinize farzdır dememiş. Hatta Allah ayette ”Onlar arasında adaleti gözetemeyeceğinizi düşünürseniz tek bir tane ile yetinin.” diye teşvik etmiştir ve başka bir ayette zaten ne kadar çabalarsanız adaleti tam olarak sağlayamayacağımızı da söylemiştir. Ve İslamiyette şöyle bir şey var kanki. Mesela senin 2 tane hanımın var ya. Bunlara çok adaletli davranabilmen lazım yoksa onun hakkına girer cehennemde yerini bile hazırlayabilirsin. Nasıl yani? 2 tane eşin var. Ona 2 saat mi ayırdın, ona da 2 saat ayıracaksın. Birine sevgi gösterdin, diğerine sevgisizlik gösterdin. Böyle bir şey yapamazsın. Tam adaleti gözetmen lazım ki bu da çok zor değil mi şimdi? Böyle saymaya başlayınca. Aynen, doğrudur. Günümüzde 1 tane evlilik bile ne kadar kolay sonlanıyorken hani 2-3 tane… Çok zor. -Zor. Yani İslamiyet aslında bunu sınırlamış. Bir ruhsat vermiş sana. Sana emredip de onun peşinden düş dememiş mesela yani. Ki zaten bu açık bir emir olsaydı her yerde 4 eşli Müslümanlar görür olurduk. Değil mi? Bu meseleyi anladın mı şimdi? Anladım. Daha iyi oturmuştur. Mantık olarak daha uygun. 2. konuya geçeyim. Mesela dedin ki ya Hz. Muhammed (a.s.v) onu kutsallaştırma vardır. Burada şu kaçırılıyor kanki. Mesela bir şeye neden değer verilir? Mana ifade etmesi lazım değil mi? Aynen. 1 kalem. Çok basit bir şeydir değil mi? Ama bu kalemi sana annen verirse ve bu hatıradır dese. Ve annen vefat etti diyelim. Bu senin için iyice değer kazanır değil mi? Doğru. Şimdi ben o kalemi alıp kırsam senin tepkin bana normal bir kalemi kırdığım gibi bir tepki olur mu? Olmaz. Ne olur? Bana bir sinirlenirsin, bana bir kızarsın. Ne yapıyorsun sen? O bana annemden hatıraydı dersin. Ama baktığın zaman ben şunu diyebilirim, diğer kalemler gibi basit bir kalem. Niye bu kadar önem veriyorsun kardeşim, desem mantıksız olur değil mi? Doğru. Efendimiz (a.s.v)’a da bir değer yükleniyor ama bu değeri neden yüklüyor Müslümanlar? Burayı kaçırıyoruz. Yani bir şeye değer veriyorsan evet maddi cihetinden baktığın zaman o da senin benim gibi bir insan aynı kalemin diğer kalemler gibi olduğu ama ona yüklenen mana çok farklı hatta Allah ayette ”Eğer beni seviyorsanız ona uyun ki Allah da sizi sevsin.” demesini istiyor Efendimiz (a.s.v)’a. Müslümanların zaten Efendimiz (a.s.v)’a benzemesindeki gaye, amaç, onu sürekli sevmesindeki sebep Allah’ın bizzat onu sevip ona benzemeye teşvik etmesi. Ee bu da çok normal. Şimdi bir okulda örnek bir öğrenci vardır. Öğretmen herkese ”Bu öğrencime benzerseniz sizi severim.” diyebilir mi? Diyebilir. Şimdi kainatta da kainatı en iyi anlayan kainatı en iyi okuyan, ahlakta en iyi üst düzeyde olan ki bunu düşmanı da söylüyor dostundan ziyade düşmanı da söylüyor böyle bir zatı Allah göndermiş ve buna benzeyin demiş. O yüzden ona olan muhabbet tamamen Allah’ın emretmesinden ileri geliyor yani altında bir mana var. Boşu boşuna bir muhabbet değil. Böyle muhabbet ettiğin zamanda bunda bir problem olmuyor. Doğrudur. Doğru muyum? Şimdi oldu mu kafandaki sorular biraz daha? Yani daha oturdu evet. Şunu da söyleyeyim kanki mesela kitapta anlayamadığımız yerler olabilir, değil mi yani? Kur’an-ı Kerime baktım, şunu anlayamadım bunu anlayamadım diyebilirim. Ama Kur’an-ı Kerim’in bir insan tarafından mı yazılmış yoksa Allah mı göndermiş buna bakmak için kitaptaki detaylardan ziyade bu kitabı bir insan yazmış olabilir mi veya yazmış olamaz mı diye bakmak daha mantıklı değil mi? Doğrudur daha mantıklı. Ama anlamadığım yerler var şimdi ağabey dersen tamam oralara da bakarız. Ayrıca bakarız diyelim ki beşer çıkarmış. Bu sefer benim onu incelememe gerek var mı? Ne olur? Yaratıcının indirdiğine tam kanaatim gelir. O saatten sonra ne olur? Şurada ne var? Bunun sebebi nedir, diye araştırırım. Ben sana şöyle söyleyeyim. Kur’an-ı Kerimi bir insan yazmış olamaz. Bunun ispatını yapsak akli ve mantıki bir şekilde o saatten sonra kabul etmekte biraz daha kolay gelir değil mi? Olabilir. Yani tamamen kapalı konular değil bunlar yani tamamen reddedilecek bir konu değil din. Anladım. Bir de sana şöyle söyleyeyim beni kim yarattıysa hiçbir dine mensup olmadan da bazı özelliklerini ben çıkarabilirim, doğru muyum? Olabilir aynen tabii. Ne gibi mesela? Atıyorum şu an bunu tasarlayanın bütün özelliklerini bilmesem şu üzerimdeki montum derim ki: İnsanı tanıyor. Bunu yapmayı biliyor. Bunu yapmayı tercih etmiş mesela yeşil renk kullanmış koyu bir yeşil haki rengi kullanmış, iradesi var ve bunu yapabilecek potansiyele, kuvvette de sahip. Aynen. Bir de mantıklı hareket etmiş, neden? Bak cebi şuraya koymuş diyorum. Hikmetli deniyor buna yani faydasız başı boş hareket etmemiş. Bak cebi buraya koymuş, şurada da oluyor tabii. Oraya da koyabilirim ama sırtımda olmuyor mesela. Aynen doğru. Hikmetli hareket ediyor. Kainata da baktığım zaman hiçbir yerde artık yaratıcısı kimse bak direkt Allah demedim artık kimse bakıyorum ki hiçbir yerde başı boş hareket etmemiş. Değil mi? Hiçbir organı da boşuna yaratmamış. Şu an göz için biliyorsun bunun bir dalı var tıpta. Başı boş değil ne bileyim bir toz tanesinin bile faydaları var. Mesela yağmur kütleler halinde düşmüyor. O toz buna vesile oluyor. Bu bir faydası, bunun gibi 10-15 tane faydasını dizeriz böyle. Her yerde fayda gözeterek hareket eden bir yaratıcı diyelim biz ona. Bu yaratıcı eğer bir din veya bir rehber göndermezse bu biraz abes oluyor neden biliyor musun? Kulağı vermiş, kulağın duyabileceği şeyleri yaratmış. Dili vermiş, dilin tat alabileceği binlerce meyveyi yaratmış. Aklı vermiş ama aklın sorabileceği hiçbir şeye cevap vermemiş. Her yerde hikmetini gördüğüm zat böyle hikmetsiz ve abes bir iş yapar mı? Dil bir de basit bir organ. Yemek yemem 10-15 dakikalık bir işim ama zihin ”Ben nereden geldim? Burada ne yapacağım? Vazifem nedir? Nereye gidiyorum?” bu sorular daha önemli sorular. Ben de diyorum ki bütün bu her şeyi bu kadar hikmetli tasarlayıp cevap veren bir zat elbette bir rehber gönderecektir. Düşünsene sen bir müze açıyorsun. Oraya birilerini davet ediyorsun ve hiçbir rehber koymayıp ne yapacaklarını onlara söylemiyorsun. Mantıksız olur değil mi? Yani doğru. O zaman bir rehber göndermesi en uygunu. Ben bunu nereden çıkardım bak kainata bakıp sadece bir rehberi çıkardım, direkt Kur’an demedim ama bir rehber gelmesi. Bunlara da cevap vermesi en mantıklı, en makul olanı. Şimdi bu rehbere ben neden Kur’an-ı Kerim diyorum? Ben neden İslam dedim? Neden bunu seçtim? Çünkü bir sürü semavi din var vs. Bunu uzun uzun da konuşuruz da ben basit örneklerle anlatmaya çalışacağım. Kur’an-ı Kerim’i incelediğim zaman bazı ayetler karşıma çıktığında bunun bir insanın yazamayacağını söylüyorum. Mesela Rum Suresi var. Estauzubillah… الٓمٓ۠ غُلِبَتِ الرُّومُۙ ف۪ٓي اَدْنَى الْاَرْضِ وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَۙ Yani ”Rumlar yenildiler, yerin en alçak bölgesinde ve yenilgilerin ardından onlar yeneceklerdir (galip olacaklardır).” diyor. Şimdi Rumlar ve Persler tarihte bir savaş yapıyor kanki. Bu savaşta Rumlar öyle bir yeniliyorlar ki dini değerlerini satacak derecede ileri gidiyorlar yani haçlarını vs. satıyorlar. O kadar malup yani şu an günümüzde Suriye’nin düşmüş olduğu durum gibi. Hem de devlet vuruyor hem şey vuruyor. Bu durumdayken ayette diyor ki Rumlar yenilgilerinin ardından yeneceklerdir ve şey değil ha yenebilirler, olabilir değil. Net bir ifade. Yeneceklerdir. Şimdi 7-8 yıl içerisinde bir savaş daha gerçekleşiyor. Rumlar ile Persler tekrar savaşıyor ve o savaşta yeniyorlar. Ve ayette bir detay daha var. Diyordu ki ayette: ”Fi ednal ard” geçer. Edna en alçak demek. Ard da arz yani yeryüzü demek. Yerin en alçak bölgesinde savaş nerede geçiyor biliyor musun? Nerede? Suriye, Ürdün civarında Lut gölünün oralarda gerçekleşiyor ve orası deniz seviyesinden 395 m aşağıda yerin en alçak bölgesi olarak şu an biz bunu biliyoruz. Şimdi ben sana desem ki bu üniversitede en kısa boylu çocuk kim desem ne yaparız? Tek tek ölçeriz değil mi? Hıhı. Ondan sonra karar veririz bu en kısasıdır, bu en alçaktır boy olarak diyorum yani. Şimdi yerin de en alçak yerini söyleyebilmek için de ne yapmak lazım? Her yeri ölçmek lazım dünyadaki. O zamanların teknolojisiyle bu mümkün mü dünyanın her yerini ölçüp de böyle bir bilgiyi vermek? Mümkün değil, değil mi baktığın zaman? Şunu söylemek daha mantıklı geliyor bana kainatın yaratıcısı zaten en alçak bölgeyi de biliyordu. Rumların da zaten 7-8 yıl içerisinde geleceklerini, galip olacaklarını biliyordu. Bunu kitabında bildirdi diyeceğim. Ya da diyeceğim ki bir tane insan çıktı. Dünyanın her yerini ölçtü bildi burası en alçak dedi. Üstüne bir de gelecekten haber verdi. Bir de düşünsene sen peygamberlik iddiasındasın ve düşünsene yalancı birisin. Yalancı bir insan 7-8 yıl sonradan kesin olacakmış gibi o kadar düşmanın içerisinde bu kadar rahat konuşabilir mi? Yani doğru. Olacak mı olmayacak mı? Ne olacak? Ne bitecek? Konuşamaz ama net bir şekilde konuşuyor. Hiçbir pervası yok. Hiçbir utangaçlığı yok. Bak su içmesine kadar takip edilen birisinden bahsediyorum. O kadar detaylı takip ediliyor ve düşmanları davasını her an iptal etmek için orada bulunuyor. Açık bir şekilde söyleyebiliyor. Hiçbir korkusu yok ve olay da tam olarak gerçekleşiyor. Ve mevzuda zaten yerin en alçak bölgesinde geçmiş. En azından bu bize biraz kanaat vermiyor mu bu kitabın bir insan tarafından yazılamayacağına dair? Tabii ki. Tabii bu bir kanıt olarak sunulabilecek düzeyde bir şey. Yani reddedilemeyecek bir şey. İslamiyeti kabul etmek öyle çok zor bir şey değil kanki. Neden biliyor musun? Aklında başka sorular da olabilir bilemiyorum, onları konuşuruz. Ben bu dini sorgulama işine girdiğimde garantisini veriyorum ki her sorunun cevabı var ağabey. Yeter ki araştıralım yeter ki bakalım. Ama şunu düşünebilirdik. 2 sorunun cevabını bulamadığımda demek ki bunun cevabı yok da diyebilirdik ama bu biraz samimi bir sorgulama olmazdı, değil mi? Her yere bakıp detaylıca araştırıp ondan sonra kabul edelim. Okulda ne kadar devamsızlık yaparsan yap yine öğrencisindir değil mi? Aynen. Ama okuldan atılman çok kötü bir olaydır. Aynen. Aynen öyle de mesela bazen İslami şeyleri yaşayamıyoruz veya bazı sorular hâlâ çıkabilir diye İslamdan tamamen çıkmak okuldan atılmak gibi daha kötü. Ama belli başlı hatalarımız vardır benim de hatalarım var. Değil mi? Bu hatalar olduğu halde İslamın içinde kalıp buradan devam etmek belki ileride onu da düzeltirim belli olmaz, bu daha mantıklı. Benim tavsiyem İslamı kabul edip araştırmalarına devam etmen diyeyim. Sen ne düşünüyorsun? Benim de düşüncem o yönde. Bence ne yapalım biliyor musun? Bir kelime-i şehadet getirelim. Bir imanımızı tazeleyelim. Hayatımıza öyle devam edelim. Bak belli değil şuradan şuraya gittiğimizde ne olacağı. Biliyor musun kelime-i şehadeti? Aynen. Söyler misin? Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedu enne muhammeden abduhu ve resuluhu. İşte bu kanki ya. Artık böyle sorgulamaya devam etsek daha mantıklı. Gel sarılalım.
Tebliğ et!