Avrupa kermes ve seminerlerimiz başlıyor. Ayrıntılı bilgi için bize WhatsApp numaramızdan ulaşabilirsiniz. Evet, geçenlerde çok ilginç bir telefon aldım. Mehdilik meselesiyle alakalı bir telefon aldım, size onu anlatacağım. Arkadaşlar, herkesin çok beklediği ve merak ettiği bir mesele. Efendimiz (a.s.m)’ın, geleceğini müjdelediği Mehdi kimdir? Gelmiş midir? Gelecek midir? Vasıfları nedir? Mehdi meselesindeki hadis-i şerifler sahih midir? Çok merak edilen bir mesele. Bunu ele alacağız bugün. Sizin de hani merak ettiğiniz böyle gözlerinizden anlıyorum. Şimdi arkadaşlar, geçen Ali aradı beni. Medrese de ilginç bir şey olmuş, Eskişehir’de. Bir tane genç bir tane çocuk gelmiş. Bir anda kalmaya başlamış bunlarla birlikte filan, gitmiyor. Sonra, birkaç gün sonra çocuk açıklamış. Demiş ki: “Ben buradan zuhur edeceğim, ben Mehdi’yim.” demiş. İlginç. Yani şey demiş: “Kırk gün kalacağım, buradan zuhur edeceğim.” demiş. Ali de bana: “Ağabey, ne yapalım, çocuk Mehdiliğini ilan etti.” diyor. “Gönderiyoruz gitmiyor, gönderiyoruz, git diyoruz gitmiyor. Ne yapalım ağabey?” diyor. “Yani ne yapmamız gerekiyor?” diyor. Ben dedim: “Ali sen manyak mısın oğlum?” dedim. “Ne oldu?” dedi. “Oğlum” dedim, “Mehdi, gelmiş, medresenize gelmiş. Elini öpün tabi olun.” dedim. Sonra eleman, mesela cuma namazı vakti, cumaya gitmiyor mesela. İlginç, ilginç bir Mehdiymiş yani. Ben de baktım dedim, Ali’ye birkaç taktik verdim “Kardeşim bu şekilde gönderin…” dedim, “Hani kalbini kırmadan.” Ya şimdi adamın bütün hayal dünyasında, adam Mehdi olduğuna inanmış. “Kardeşim sen mehdi değilsin” dediğinde de bilmiyorum zoruna gider mi gitmez mi ama bir şekilde durumu izah etmişler ve arkadaşı göndermişler. Ben de şunu fark ettim. Arkadaşlar, farkında mısınız bilmiyorum ama bu zamanda çok fazla Mehdi var. Yani hakikaten çok bereketli bir asır. Her tarafta Hz. İsa olduğunu iddia eden insanlar, her tarafta Mehdi olduğunu iddia eden insanlar var. Yani beklenilen birisinin elbisesine girmek, tabii herkesin istediği bir şey. Yani Efendimiz (a.s.m), Mehdi’yi övmüş, övmüş, övmüş, övmüş, övmüş. Sen de çıkıyorsun “Ben oyum” diyerek, bütün o senalara ve övgülere mazhar olarak, insanları arkana almak istiyorsun. Neden bu asır bu kadar bereketli? Neden bu asırda bu kadar çok Mehdi var onu anlatacağım size. Ama öncelikle, Mehdi kelimesini belki bilmeyenleriniz varsa… “Doğru yolda olan, insanları doğru yola ileten” manasına geliyor. Dini terminolojide de Efendimiz (a.s.m)’ın, ahir zamanda yani işte bu günahların çok olduğu ahir zamanda geleceğini müjdelediği, alemdeki bu fesat ve günahlara rağmen, Efendimiz (a.s.m)’ın eliyle gelen bu davayı, bu bayrağı dalgalandıracak olan zat, Mehdi olarak tanımlanıyor. Yani bir kurtarıcı Mehdi (as) gelecek, bu kurtarıcıyla birlikte alemi İslam’ın bir dirişi olacak ve bütün bu fitnelerin önünün kesilmesi konusunda çok büyük bir adım atılmış olacak. Herkesin böyle beklediği bir şey. Ümmet-i Muhammed şu anda gerçekten çok zor günler yaşıyor ve bir çıkış istiyoruz, bir düzeliş istiyoruz. O yüzden Mehdi’yle ilgili çok ciddi bir beklenti var. Acaba geldi mi? Gelecek mi? Geldiyse insan ne istiyor? Tabi olmak istiyor değil mi? Yani Efendimiz (a.s.m)’ın bu kadar övüğü bir zat. Peki sahih hadisler var mı? Evet var. Mesela birkaç tanesini sizinle paylaşayım. Bir de şunu söyleyeyim, Mehdi meselesi akideye dahil değil. Yani birisi Mehdiliğini ilan etti, gerçekten de Mehdi, sen de onun Mehdiliğine inanmadın, ne oldu? Dinden mi çıktın? Hayır. Sadece onun feyzinden istifade edememiş oldun. Bir gün Avf b. Malik’e , Allah resulu (a.s.m) diyor ki: “Çok karanlıklı ve şiddetli bir kısım fitneler gelir. Derken fitneler birbirini takip eder, o kadar ki bu ehl-i beytimden Mehdi denilen bir zat çıkıncaya kadar devam eder. Sen ona ulaştığında tabi ol ki hidayette olanlardan olasın.” buyuruyor Efendimiz (a.s.m). Başka bir hadis. Ebû Saîd el-Hudrî rivayet ediyor: “Resulullahtan sonra önemli bir olayın meydana gelmesinden korktuk ve bunu Resulullaha sorduk (a.s.m). O da, Hz. Mehdi’yi müjdeledi.” Büyük bir olay çıkmasından korkuyorlar. Efendimiz nasıl cevap veriyor? Mehdi’nin çıkacağından bahsediyor. Başka bir hadis. “Sizden kim o güne yetişirse, karlar üzerinde emekleyerek de olsa ona katılsın.” Mehdi (a.s.m)’dan bahsediyor. Evet, arkadaşlar neden bu kadar çok Mehdi var? Neden bu asır bu kadar bereketli? Burada şimdi mesela içinizde böyle şey var mı? Yani yarın öbür gün böyle Mehdi olabilirim, böyle bir şey hisseden var mı? Yok değil mi? Herkes ne olduğunu biliyor, Mehdi’nin ne demek olduğunu biliyor, kendisinin ne olduğunu tanıyor. Ama senin benim gibi insanlar belli bir yaşa geldiği zaman… Bak, senin kıldığın kadar namaz kılan, hatta cuma namazını bile kılmayan adamlar beli bir yaşa ve belli bir yere gelince, Mehdiliklerini ilan ediyorlar. Neden bu kadar bereketli bir asırda yaşıyoruz? Arkadaşlar öncelikle meczuplar var. Kafa tam yerinde değil. Bunların kendini Mehdi ilan etmesiyle ilgili çok vaka var. Ee bu normal. Adamın zaten kafası yerinde değil, Allahu alem, adam mesul de değil. Ama onlara tabi olanlar mecnun değilse, aklı başında insanlarsa tabii ki onun Mehdi olmadığını anlamaları lazım. Adam mehdiliğini ilan ediyor ve “Ben Hz. İsa’yım.” diyor. Adam mecnun, kafası yerinde değil. O yüzden onun için çok bir sıkıntı olmayabilir. Bazen de şöyle oluyor arkadaşlar. Biz deli deyince böyle, yani tam böyle delirmiş adamı düşünüyoruz. Hal ve hareketleriyle böyle deli olduğu belli olan birisini hayal ediyoruz. Ama bazen insanlar… Akıllı gözüken deliler vardır, bilmiyorum hiç denk geldiniz mi? Yani adam böyle mantıklı konuşabiliyor ama akli muhakemesi yerinde değil. Bu gibi durumlarda da insanlar aldanabiliyor ve arkalarından gidebiliyorlar. Mesela bununla ilgili Kırkıncı Hoca’nın hatıratında çok enteresan bir yer denk geldi. Okuyorum size hatırayı aynen. “1960’lı yıllardı. Her halinden meczup olduğu anlaşılan bir zat üst üste iki gün gelip akşam namazını medresemizde kıldı. Fakat tesbihata durmadan çıkıp gitti. Arkadaşlara o zatın kim olduğunu sordum. Tanımadıklarını ve ilk defa gördüklerini söylediler. Aynı kişi, 3. gün akşam namazına yakın yine medreseye geldi ve bana Malatya’dan geldiğini, mürşidinin fevkalade bir makama sahip olduğunu söyledi. Ben de kendisine: “Senin mürşidin kutup mu?” diye sordum. Çok yüksek bir makam, evliyalıkta. “Hayır” dedi. “Peki Gavs mı?” dedim. Yine “hayır” diye cevap verdi. “O halde senin mürşidin Mehdi’dir.” dedim. “Hayır, ondan da ileri.” deyince, ben de “Ümmet-i Muhammed içinde Mehdiyetten daha ileri bir makam bilmiyorum. Mürşidinin makamını söyle de bilelim.” dedim. Bunun üzerine, “Bunu sana bir sır olarak söylüyorum. Benim mürşidim, Hz. İsa’dır.” dedi. Ahir zamanda, biliyorsunuz, Hz. İsa (as)’ın geleceğine dair hadis de var. Hatta, Efendimiz (a.s.m) şöyle buyuruyor: “Ahir zamanda İsa gelecek, şer’imle amel edecek (şeriatımla amel edecek) diye birçok hadis var. Neyse. “Ben hiçbir şey söylemedim. Akşam namazında Osman Demirci Hoca, Hacı İshak, Hacı Musa, Mehmet Şercil ağabey geldiler. Namazdan sonra misafiri onlarla tanıştırdım ve bana söylediklerini onlara da anlatmasını istedim. Onlar meseleyi öğrenince hayrette kaldılar ve benim ona ne cevap vereceğimi merak etmeye başladılar. Ben kendisine dedim ki: “Benim şimdiye kadar sana ne zararım dokundu?” Çok ilginç bir şey söylüyor Kırkıncı Hoca. “Benden ne kötülük gördün? Adam birden hayret etti ve “Estağfirullah hocam. Senden ne kötülük görebilirim ki?” dedi. “O halde niye benim imanımı tehlikeye atmaya çalışıyorsun.” dedim.” Şimdi, şer’an Hz. İsa olmayan birisine Hz. İsa demek, tehlikeli bir şey. Adam peygamber değil ama sen onun peygamber olduğunu söylüyorsun. Yani her ne kadar Hz. İsa (as) geldiği zaman yeni bir dinle gelmeyecek. Efendimiz (as)’a tabi olacaksa da yine de Hz. İsa olmayan birisine “Bu İsa’dır” demek, adamın imanını biraz tehlikeye sokabilir. “O halde niye benim imanımı tehlikeye atmaya çalışıyorsun.” dedim. Adam iyice şaşırdı. Bu kez kendisine şunu sordum: “Mürşidinin annesini, babasını tanıyor musun?” “Elbette tanıyorum.” dedi. “Çocuğu da var mı?” “3 oğlu var.” diyerek cevap verdi. “Peki hiç düşünmedin mi? Hz. İsa’nın annesi, Hz. Meryem’di. Babası yoktu.” Babasız dünyaya gelmişti Hz. İsa. “Kendisi hiç evlenmemişti. Dolayısıyla çocuğu da yoktu. Bu hakikatler ortadayken, sen nasıl olur da mürşidine, maazallah Hz. İsa diyebiliyorsun? Bu ne acip bir iddia, nasıl bir safsata?” Adam, benim bu konuşmamdan çok mahçup oldu ve hemen tövbe etti. Daha sonra kendisine: “Mürşidin, kendisi mi Hz. İsa olduğunu söylüyor?” diye sordum. “Hayır.” dedi. “Kendisi katiyen kabul etmiyor. Yalnız, arkadaşlarımızdan birisi…” Şimdi dikkat edin. “Arkadaşlarımızdan birisi, rüyasında onun Hz. İsa olarak görmüş.” dedi. Bu kez ona: “Peki hiç rüya ile amel edilir mi? “Hem de biraz önce söylediğim hakikatler ortadayken…” dedim. Şeytanın bir rüya ile bu kadar insanı nasıl ifal ettirdiğine (kandırdığına), hakikatleri nasıl gizlediğine hepimiz hayret ettik. Evet, sonra da diyor ki: “Zaman zaman kendisini yahut mürşidini Hz. İsa veya Mehdi olduğunu iddia edenler oldu ve bundan sonra da hep olacaktır.” diye bitiriyor. Anladınız mı bu asır neden bu kadar bereketli, Recep? Çünkü görmüş olduğu rüyalara itimad ediyorlar. Peki, bir soru soruyorum beyler. Şeytan, rüyalarımıza müdahale edebilir mi? Edebilir değil mi? Efendimiz (a.s.m)’ın kılığına giremez ama şeytan senin, benin veya başka mübarek zatların kılığına girebilir. İşte, insanların Mehdi olması da böyle oluyor. Birçoğu rüyada bunu alıyor. Tamam, peygamberlerin rüyası vahiy olarak kabul edilir. İbrahim (as)’ın, İsmail (as)’ı kurban etmeye girişimi de aslında bir rüyayladır, onların rüyalarına itimad edilebilir. Ama ehl-i hakikat, eğer peygamber değilseniz… Ehl-i hakikat ne diyor? Rüyayla amel edilmez. Edersen ne olur? Şeytan, rüyalara müdahil olabildiği için seni çok yanlış şeylere inandırabilir. Belki yüz tane doğru söyler, arada bir tane yalan, yanlış sıkıştırır ve en tehlikeli yalan hangisiydi beyler? Yüz tane doğrunun arasına sıkıştırılan yalan. Doğru, doğru, doğru, doğru, doğru, doğru, doğru, doğru, doğru, doğru, yalan, doğru, doğru, doğru, doğru. O arada kaynayabiliyor. İşte şeytan da rüyanda sana bir takım doğru şeyler gösterebilir, seni doğru yönlendirebilir, rüyaların tık, tık, tık, tık çıkabilir. Mesela Efendimiz (a.s)’ın vahyin başlangıcında görmüş olduğu rüyalar, ertesi gün aynen yaşanıyordu. Rüyada Efendimiz (a.s) bir şey görüyor, ertesi gün yaşıyor, görüyor, yaşıyor, görüyor, yaşıyor. Uzun bir süre böyle devam ediyor. Sen de şimdi Enes, rüya görmeye başlıyorsun, sonra ne oluyor? Ertesi gün onun çıktığını görüyorsun. Olabilir. Peygamber olmaya gerek yok illa, rüyada Cenab-ı Hakk’ın sana bir takım şeyler önceden göstermesi için. Bak doğru, doğru, doğru. Yavaş yavaş Enes, kendini bir şey zannetmeye başlıyorsun. Biraz daha, biraz daha, biraz daha da böyle takvalıysan Kur’an-ı Kerim okumaların güzel, ibadetlerin güzelse şeytan diyor: “Buna nereden gol atabilirim? Kızlarla işi yok, Huzeyfe gibi kötü alışkanlıkları yok, işte bunun gibi bunu yok, şunu yok, nereden gol atabilirim? Bu adama enaniyetten gelebilirim veya bu adama Mehdilikten gelebilirim, kendini Mehdi zannettirebilirim.” Şeytan, kılığa girebiliyor. Ne oldu? Enesin rüyasında şeytan, mübarek bir insanın kılığına girdi. Enes de biraz böye takvalı takılıyor. Başıyor girmeye, takvalısın zaten iyisin. Rüyanda çok mübarek şeyler gördüğünü düşün. Yani uçuyorsun, kaçıyorsun, uçuyorsun, kaçıyorsun. Bir iki tane de böyle kerametvari halet olabilir. Başka? Rüyanda da mübarek zatları görüyorsun. Düşünsene Hz. Ali, Hz. Ebubekir, Hz. Osman, bunun gibi sahabeler böyle yanyanalar ve diyorlar ki: “Enes, ahir zaman bataklığında, Allah’ın resulü vasıtasıyla müjdelemiş olduğu Muhammed Mehdi sensin. Alem, seninle kurtuluşa kavuşacak. Artık sen, Kur’an’dan almış olduğun tebliği insanlara anlat ve Mehdiliğini ilan et!” Böyle manevi bir rüya gördüğünü düşün. Değil mi? Şu an biraz daha yürüsem Enes diyecek ki: “Ağabey Mehdi değilim ama fena da değilim.” filan diyecek herhalde. Şimdi ne oldu? Artık Enes, yavaştan yavaşa ikinci rüya, üçüncü rüya, dördüncü rüya, beşinci rüya, altıncı rüya… Enes şu an gitti. Mehdi oldu. Yani Hz. İsa olmaya doğru böyle gidiyor böyle yavaş yavaş. Anlatabildim mi? İlan edecek. İşte bu yüzden arkadaşlar, bereketli bir asırdayız. Bu yüzden çok Mehdi var. “Peki ağabey bu dersle ilgili bizim almamız gereken kritik, hayati bilgi nedir?” diyorsan. Kardeşim, rüya ile amel edilmez. Bak burada diyor ki: “…rüyaya itimada ehl-i hakikat taraftar değiller.” Neden olduğunu söylerken de diyor ki: “Çok rüyalar var ki, sureti dehşetli, zararlı, mülevves iken, tabiri ve mânâsı çok güzel oluyor.” Yani rüya bazen çok kötü gözükürken, tabiri çok güzel oluyor. Ama Cuma bunu bilmediği için ümitsizliğe düşüyor. “Rüyamda bunu gördüm, bana bunlar yapıldı, demek ki ben kötü birisiyim, bak işte kalbim perişan olmuş.” gibi, çok kötü şeyler olacağına inanmaya başlıyor. Bu sefer muvazeneyi kaybediyor. “Rüyanın sureti ile mânâsını hakikatin mabeybindeki münasebet bulunmadığı için lüzumsuz telaş eder, meyus olur, keder eder” diyor. Yani beyler, rüya bahsi böyle. Yani rüyanızda ne görürseniz görün arkadaşlar, şuna bakacaksınız. Mihenge vuracaksınız. Rüyada bir mesaj yok mudur? Vardır. Yusuf Suresi’nin mühim bir kısmı rüyayı anlatır. Ama sen o rüyanın mânâsını yanlış okuyabilirsin veya şeytan senin rüyana karıştığı zaman onu hakikat zannedebilirsin. Peki ne yapacağız ağabey? Kardeşim öncelikle seni, hayıra teşvik eden bir şey varsa rüyanda, mesela ne gibi? Yunus, bu aralar baya gaflettesin diyelim. Ne oluyor? Rüyanda ak sakallı dedeler geliyorlar. Sana şöyle bir sarılıyorlar. Diyorlar ki: “Yunus, Kur’an okumalarını iki katına çıkar. İnşaAllah hafız olacaksın sen.” Mesela bunu aldın, bunu sana bir şey kattı değil mi? Artı… Bunu alabilirsin, bunda bir problem yok. Ya bununla amel ettiğin zaman zaten Kur’anda anlatılan, hadiste anlatılan bir şeyi yaşıyorsun. Anladın mı? Yeni bir icad değil. Ama Tarık, rüyanda görmüş olduğun şey, ehl-i sünnet çizgisine uymuyorsa, yani Kur’ana, hadise, icmaya, kıyasa uymuyorsa, diyeceksin ki “Rüyama şeytan karıştı.” Fatihciğim, bir rüya düşün. Manevi bir ortam, böyle Stade De France gibi kocaman bir yer ve orada mübarek ak sakallı dedeler var böyle. Rüya böyle maneviyat kokuyor, böyle şey misk-ü amber hacı kokusu geliyor böyle burnuna, öyle bir rüya. Yürüyorsun bir anda böyle, ak sakallı dedeler etrafını sarıyorlar. Diyorlar ki: “Fatih, MaşaAllah, barekallah sana. Çok güzel gidiyorsun. Ama bazı noktalarda yanlışların var. Etrafındaki insanlar, seni yanlış yönlendiriyorlar. Namaz 5 vakit değildir. Namaz 3 vakittir. İki vakti aslında, sünnete uygun olmadığı halde kılıyorsunuz. Bu yanlıştır Fatih. Hemen bu hatandan dön.” dedi ve bütün ak sakallı dedeler tasdik etmeye başladı. Manevi bir havayla şöyle bir uyandın. Ne yapacaksın? Yatsıyı mı eksilteceksin sabahı mı eksilteceksin? Yatsıyla sabahı çıkardın mı gerisi kolay zaten. Bak bu rüya, şeytani bir rüyadır. Bununla amel edemezsin. Arkadaşlar, rüyanın çeşitleri olarak farklı şeyler anlatılıyor. Ama genel itibariyle şöyle anlatılır. Nefs-i rüya olabilir, şeytani rüya olabilir, rüya-yı sadıka olabilir (doğru rüya olabilir). Yani gerçekte olacak bazı olayları görebilirsin. Yani mesaj olan kısım rüya-yı sadıka’dır. Üstad hazretlerinin, “Rüya üç nevidir” diye anlattığı kısımda da اَضْغَاثُ اَحْلاَمٍ ayette belirtilen bu tabiri kullanıyor. اَضْغَاثُ اَحْلاَمٍ Yani tabire değmeyen karışık rüyaları anlatır. Bunlar, mânâsı varsa da bir ehemmiyeti yok. Nasıl oluyor biliyor musun? Şimdi, buradaki tasnife göre üçüncü kısım rüya, rüya-yı sadıka (doğru rüya). Mesela Efendimiz (as)’ı rüyada görüyorsan, sadık rüya. Efendimiz olmazsa sadık rüya olabilir mi? Olabilir. Yine doğru rüya olabilir. Ya bir de tabii şey var, istihareye yatmak meselesi var. Arkadaşlar, öncelikle bir meselede arada kaldığımızda önce ne yaparız? İstişare ederiz. Ehil olan insanlarla bunu konuşuruz. Tabii ki istihareye de yatılabilir. İstihareye yatmak sünnettir. Ama şuna dikkat etmek lazım. İstiharede çıkan sonuç, eğer İslam’a uymayan bir şeyse tabii ki uygulamayacaksın. İstihareden çıkan sonuca göre de hareket etmek zorunda değilsin. Anlatabildim mi? İstiharede bir sonuç çıktı, buna uymazsam günah mı? Hayır. İstihareyle amel etmek zorunda değilsin. Ama kalbin bir tarfa doğru meyleder. Yani sana bir yol gösterebilir istihare. Ama çıkan sonuç ehl-i sünnet çizgisine uygun değilse, haram, helal noktasında sıkıntılıysa istihareye göre amel edemezsin. Zaten haram, helal gibi mevzuda istihareye yatamazsın. Atıyorum, içki müptelasısın Yasin. Bırakamıyorsun, içki içeyim mi, içmeyeyim mi diye istihareye yatamazsın. Anladın mı? Haram yani. Şimdi, bu mevzuda da.. Yani Mehdi meselesi evet çok merak edilesi ve öğrenilmesi gereken bir mesele. Herkes bekliyor. Ama arkadaşlar, bazen görüyorum bu noktada ifrat eden arkadaşlar oluyor. Yani adam, iman hakikatleri var önünde, iman hakikatlerini öğrenmesi gereken binlerce, milyonlarca mesele var. Belki de öğrenmediğinde imansız öleceği bazı bilgileri almaktan uzak duruyor, bütün gün böyle Mehdi meselesini araştırıyor. Yani biraz da Mehdi meselesi böyle tabiri caizse magazinsel bir mesele ya. Mehdi kim? Hz. İsa kim? İşte bunu araştırıyor, şöyle bakıyor, bakıyor. Hatta bunula ilgili de Zübeyir Gündüzalp’e birisi soruyor. Bir tane Van’daki bir tarikat şeyhini soruyor. İşte onun Mehdi olduğuna inanıyorlar, diyorlar Zübeyir ağabeye. Zübeyir ağabey de şöyle bir cevap veriyor: “Kardeşim” diyor. “Eğer o zat Mehdiyse, onun Deccal’ı kim?” diyor. Yani onun Mehdi olmadığını böyle ispat ediyor. Yani bir Mehdi varsa, elbette savaşacak. Maddi veya manevi bir şekilde artık, neyse. Nasıl olacak bu? Karşısında bir Deccal olması lazım. Deccalı yok, Mehdi. Öyle değil. Bütün savaş, manevi savaş Mehdiyle Deccal arasında. İsa (as)’la bir de büyük Deccal’ın savaşı var. Yani bir İslam Deccalı var, bir de büyük Deccal dediğimiz deccal var. Bunların savaşı, Hz. İsa ve Hz. Mehdi’yle olacak. Ha bu meselede de böyle bütün gün bunları araştırıp, en ehemmiyetli meseleleri bırakan böyle kardeşlerimiz olabiliyor bazen. Kardeşim, şöyle düşün. Hz. Mehdi geldiğinde seni yeni bir dine çağırmayacak. “Yani daha önce bu kadar 5 vakit namaz kılıyordunuz, artık 6 vakit.” demeyecek. Mehdi seni kendine çağırmayacak. Hz. Muhammed (a.s.m)’ın eliyle gelen o yola seni sevk edecek. Yani Mehdi’yi tanısan da 5 vakit namaz kılacaksın, tanımasanda. Kur’an-ı Kerim’i Mehdi’yi tanısan da okuyacaksın, tanımasanda okuyacaksın. Anlatabildim mi? Bunda bir problem yok. Hatta Üstad hazretlerine de birisi soruyor: “Ya Mehdi kimdir?” diye. Safi kalp birisi. O da diyor ki: “Kardeşim sen çalış, Mehdi geldiği zaman seni vazife başında bulsun.” diyor. Mehdi geldiği zaman sence ne isteyecek senden Enes? “Dava-yı Kur’aniye için, iman davası için mücadele et, koştur. İslam’ın davasını her yerde anlat.” Bunu yapmanı isteyecek, ibadetlerini yapmanı isteyecek, günahlardan uzak durmanı isteyecek. Tamam, sen de bu şekilde hareket edebilirsin. Yani böyle beklemek için özel bir yer yok kardeşim. “Hani gidelim işte, ne bileyim Sultan Ahmet Camii’sinde filan yerde bekleyeyim.” Böyle yapabileceğin bir şey yok. Ama hani bu konuda böyle çok fazla bu işin böyle magazinsel boyutuyla araştırmak yerine, Mehdi geldiği zaman sana zaten yapacağını tahmin ettiğin şeyleri yaparak, yani Dava-yı Kur’aniye için, İslam için mücadele ederek, ibadetlerinde, takvanda devam edersen Mehdi geldiği zaman da seni vazife başında bulur kardeşim.
Tebliğ et!