Rabbimiz şöyle dedi: “Velev şâe rabbuke…” “Senin Rabbin var ya, senin Rabbin…” Senin diye hitap ediyor. Direk muhatap kim burada? İnsanlığa hitap etmiyor, bize hitap etmiyor. Senin diyor. Muhammed Aleyhisselam vahiy alan olduğu için direk muhatap Allah’ın peygamberi. “Velev şâe rabbuke…” “Senin Rabbin var ya eğer dileseydi…” Allah’ımız herhangi bir ayette ‘şâe’ irade etseydi, dileseydi, isteseydi tabirini kullandığı zaman, peşinden kudretini gösteren bir şeyler söyleyecek demektir. Şunu şunu yapardı, bunu bunu yapardı anlamında bir şeyler gösterecek demektir. Allah’ımız bu ayete öyle başlıyor. “Eğer Rabbin dileseydi…” Allah’ımız dileseydi, tek bir kelimesiyle bütün dünyadaki insanların tamamının Müslüman olmasını gerçekleştirebilir miydi? Gerçekleştirirdi. Bunda kimsenin şüphesi yok. Allah’ımız dileseydi… Yaşanılacak olan tek yer Dünya şu anda gezegenler içinde, bilinen, araştırılabilen yerler arasında. Hayatın bulunabildiği, hava ve suyun bulunabildiği tek yer Dünya. Dileseydi Mars’ı, Venüs’ü, Jüpiter’i, Satürn’ü, Uranüs’ü ve hatta Güneş’i yaşanabilir bir yer kılabilir miydi kılamaz mıydı? Sadece bir “ol” demesine bakar. Bu onun için çok basit bir şeydir. Ama Allah, sınav için sadece bu Dünya’yı seçti. Diğer gezegenleri sadece bu Dünya’nın birer uydusu, birer yardımcısı… Hayatını devam ettirebilmesi için bu Dünya’nın, diğer gezegenlerin atmosfer çekimlerine, yer çekimlerine, o dizayna ihtiyacı var. Onları bu şekilde kullandı ve hayatı sadece bu Dünya’da mevcut kıldı. İnsanları ve cinleri bu Dünya’da sınav etti ve kıyamete kadar da etmeye devam edecek. Eğer Rabbin dileseydi, insanlara öyle teknolojik bir bilgi verirdi ki on bin yılın sonunda ulaşabildiği şu teknolojik bilgiyi Allah dileseydi on ay neticesinde verebilir miydi? Allah bazı çalışan kullarına bir anda ışık verir. Hani buldum derler ya dahiler, yeni bir şey bulmuş. Adam telefonu keşfetmiş. Buna ışık denir. Allah Teâlâ onun peşinde çok fazla çalıştığı için, çok fazla odaklandığı için meleklerini yardımcı gönderir. Ne yapması gerektiğini bir kâfir bile olsa ona ilham eder ve adam telefonu bulur. Ve adam dokunmatik telefonu çözer. Bak bu bir icattır. Kim hangi işte uğraşırsa biz onu o işte başarılı kılarız, diyor Kur’an. Hangi işte çok uğraşırsa. Bir hırsız, bir bankamatik soyma konusunda ne kadar fazla odaklanırsa, o işte ne kadar fazla uğraşırsa Allah onu o işte başarılı kılar. Yapar. Kul hakkına girer ve sonunda cehenneme de atar. Çünkü bu işte iyi olmayı sen seçtin. Sen bu işte kendini iyi yapmaya çalıştın ve o bankamatiği soyma konusunda bütün kriterleri değerlendirdin. Google’daki bütün siteleri araştırdın ve hırsızlık olayını buldun ve bunun üzerine kafa yordun, çalıştın. Ben de tamam, madem bu kadar çok istiyorsun cehenneme girmeyi, kul hakkına girmeyi tamam dedim ve yarattım. Tercihi kul yapar, yaratışı Allah yapar. Bunu bir örnekle açıklayayım. Bir adam başka bir adama silah çekti, sıktı. Üç kurşun, dört kurşun ve dört kurşun da bu adamın vücuduna girdi, bak. Bu adam ne tercih etti? Öldürmeyi tercih etti. Sabredebilirdi. Öfkesi ve düşmanlığı ne kadar fazla olursa olsun, Allah’tan korkardı çünkü. Kur’an diyor ki: “Bir insanı haksız yere öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir.” “Ben Allah’tan korkarım. Bütün insanlığın vebalini alamam.” derdi. Sabrederdi ve vebali Allah’a bırakırdı. “Allah’ım bunun hesabını sen al. Benim bunda hakkım var.” derdi. Ama adam öfkelendi ve sıktı kurşunu. Tercihini yaptı mı? Yaptı. Şimdi ölüm yaratışını, öldürmeyi Allah yapacak mı yapmayacak mı? İşte bu Allah’ın elindedir. Kurşunun girme olayını, bedenine sokacak mı yoksa teğet mi geçirecek? Bu Allah’ın hükmündedir. On tane kurşun sıkarsın adamın tam karşısından üç metreden, on kurşun adamı teğet geçer. Bunlar yaşanmış olaylardır. Haberleri seyretmeniz yeterlidir. Yahut da on kurşun da vücuduna girer ve adam ölmez. Bakın, bu sefer kurşunların girmesini irade etmiş ama canı alanın sadece kendisi olduğunu bütün insanlığa bir kez daha ispat etmek için adamın canını almamış. Buna yaratış denir. Tercih bizden, hamleyi yapmak bizden yaratış Allah Teâlâ ‘dandır. Şimdi Allah’ımız diyor ki: “Eğer Rabbin dileseydi…” Ey Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem “…le âmene men fîl ardı kulluhum cemîân.” “…insanların tamamı, topyekûn bir şekilde iman ederlerdi.” Neredeki? “men fil ardı” “yeryüzündeki insanların tamamı toplu bir şekilde Allah’a iman ederdi. Eğer Rabbin dileseydi.” Ama Rabbin böyle olmasını dilemedi. Şimdi, sen de İslam’ı etrafındaki insanlara anlatmaya çalışan birisi olarak, peygamber mesleğine talip olmuş birisi olarak… Biliyorsunuz İslam davetçiliği peygamber mesleğidir. Peygamberlerimiz; yüz yirmi dört bin ya da iki yüz yirmi dört bin, iki tane rivayet vardır Hadis-i Şeriflerde. Bu kadar peygamber geldi ve herhangi bir tanesi insanlardan ücret aldı mı? Almadı. Sen de bir peygamber mesleğinin takipçisi olmak istiyorsan, insanları İslam’a davet etmek istiyorsan tesirin olması için ücret talep etmeyeceksin tıpkı onlar gibi. O zaman sen Peygamberin halifesisin, Kur’an’ın halifesisin, Allah’ın yeryüzündeki halifesisin demektir.
Tebliğ et!