Allah Teala Hazretleri buyurdu: “Fe men yuridillâhu…” “Allah kime dilerse, Allah kim hakkında dilerse, kim için dilerse” “en yehdiyehu…” “kimin hidayete ermesini dilerse” (En’am, 125) Hidayet kelimesi Kur’an’da çok geçer kardeşler. Türkçe’mizde de hidayeti kullanırız. “Ya! İsmail vardı bizim mahallede adam yirmi sene içti. Yirmi sene sonra bir sohbete gitti, adam hidayete erdi be! Adam ne vaaz veriyormuş. Yirmi sene içti adam, yirmi sene sonra hidayete erdi.” Dersiniz bunu. Türkçe’de kullanırız hidayet kelimesini. Ne demek hidayet? Doğru yol demektir. Arapça “doğru yol” anlamına gelir. Allah’ın istediği yol, Allah’ın emrettiği yol doğru yol demektir. Şimdi Allah’ımız burada diyor ki: “Allah kim hakkında doğru yola girmesini dilerse…” Biliyorsunuz, akidemizde, İslamiyet’te Allah herhangi bir şeye bakın, zerreden kürreye herhangi bir şeye “ol” demedikçe o harekete geçmiyor, o olmuyor. Hani bu kitap diyor ya bize Allah izin vermedikçe toz zerreleri bile harekete geçmez. Bakın toz zerreleri. Nedir toz zerresi ya? Camiye gittiğinizde biraz güneş çıktığı zaman, camlardan vurduğu zaman, namaza duracağınız esnada sağda solda toz zerreleri görürsünüz güneş ışığı ile beraber. Bunlara zerrecikler denir, toz. Bu toz zerrelerinden teki bile, bir tanesi bile Allah izin vermedikçe yerden havaya kalmıyor. “Hiçbir dişi hamile kalamaz.” (Fussilet,47; Fatır,11) Bu da başka bir ayettir. Hiçbir dişi hamile kalamaz Allah izin vermedikçe. Hayvanlardan ya da insanlardan ya da cinlerden hiçbir dişi Allah “ol” demedikçe hamile kalamıyor. Erkeğin spermleri ne kadar kuvvetli olursa olsun. Yahut da erkeğin para kuvvetti ne kadar kuvvetli olursa olsun. Allah o çocuk orada olsun demedikçe o olmuyor. Hidayet de aynen bu olaylar gibidir. Adam dört tane farklı dükkan açıyor, tutturamıyor. Dört ayrı dükkan, dört ayrı dal. Tutturamıyor, işi batırıyor. Neden? Allah “ol” demiyor, “yürü” demiyor. Senin işin buradan değil başka bir şey bakacaksın, diyor. Beşinci dükkanı açıyor. O beş dükkandan beş ayrı şube açıyor. İşleri yolunda gidiyor. Buna “ol” dedi bak, diğerlerine “olma” dedi. Buna “ol” dedi. Bütün iş Allah’ta bitiyor. Şimdi mesele şu; açtığım dükkan benim hakkımda hayırlı mı değil mi? Ben mi daha iyi bilirim o mu daha iyi bilir? Kim daha iyi bilir? Allah daha iyi bilir. Sen şimdi diyorsun ki ben bu dükkanı açtım. Burada benim işlerim çok güzel giderse ben zekât vereceğim, ben derneğe dergaha yardımda bulunacağım ben fakir fukaraya bakacağım. Bu niyettesin. Ama Allah sana bir zenginlik veriyor, bırak derneği dergahı, fakir fukarayı namazı bırakıyorsun! Bu dükkanda yaptığın iş senin hakkında hayırlı mıymış şerli miymiş? Ona göre dünyayı kazandığı için hayırlı gibi. Hâlbuki ahiretten uzaklaşıyor. Hâlbuki Allah’ın dininden uzaklaşıyor. Uzaklaştıkça ebedi yaşamını kaybetme ihtimali çok daha yükseliyor. Bu yüzdelerle alakalı. Allah’tan uzaklaştıkça dünyaya fazlaca bağlanırsın. Ölüm sana daha bir korkunç gelir. Kime ölüm çok korkunç geliyorsa dünyaya dört elle sarılmış demektir. Herkes kendisini check etsin. Kalbinde ölüme karşı bir soğukluk var mı? Korkunç geliyor mu? Korkuyor musun ölümden? Dünyaya dört elle sarılmışsın. Sende problem var! Dört elle sarılma ya. İki elle tut yeter. Niye dört el? Ayaklarınla da işin var. Yani tamamen bir direği kavramış gibi ayaklarınla, ellerinle kavramışsın dünyayı. Niye böyle yapıyorsun? Yapma bunu gerek yok! Her şeyi dengede yaşayacaksın. Müslüman hem dünya için çalışır… “Bütün gücünü, bütün kuvvetini ahireti kazanmak için sarf et…” ayettir. “Ama dünyadan da nasibini unutma.” (Kasas, 77) Bak Allah’ımızın söylediği sözü görüyor musun? Dengeyi kur diyor yani. Ben dünyayı terk ettim, sırf namaz kılacağım, sırf sohbet dinleyeceğim, sırf ilme verdim kendimi olmaz! Dengeyi kuracaksın. Bu ailenin geçime ihtiyacı var, helal rızka ihtiyacı var. Bu fakir fukaranın nimete ihtiyacı var, gıdaya ihtiyacı var. Sen çalışacaksın, fakir fukaraya zekât vereceksin. Bunun yanında ilmi gelişimini de sağlayacaksın. İki kanatlı bu işi yapacaksın. Ben yapabiliyorsam, buradaki dervişler iki tarafı da yapabiliyorsa sen de yapabilirsin bu çok basittir. Hem dünya hem ahiret. Şimdi, dünyayı kazanmak böyledir. Allah müsaade etmedikçe bu dünyayı kazanamazsın. Allah “ol” dediği zaman da bu dünyayı akın akın üzerine verir. Eyüp aleyhisselama vermedi mi? Dünyanın gördüğü en büyük sürüler Eyüp aleyhisselamda, en büyük servet Eyüp aleyhisselamda. En büyük zenginlerden bir tanesi kim? Süleyman aleyhisselam. Bak Allah birisine diliyor, zengin yapmak diliyor ve ona veriyor. Bir anda “ol” dedi mi oluyor. Eyüp aleyhisselama Allah gökten altın çekirge yağdırdı. Kütüb-i Sitte hadisidir. Altından çekirge yağdırınca Eyüp aleyhisselam elbisesini kaldırdı. Çekirgeleri toplayayım diye. Hani yukarıdan bir yerden bir para yağsa ne yaparsın? Elbiseni falan kaldırırsın, şemsiyen varsa ters çevirirsin. Toplayabildiğim kadar toplayayım dersin değil mi kardeş? Allah’ın peygamberi, dünyayı hiç sevmeyen bir zat Eyüp aleyhisselam elbisesinin önünü açınca Cebrail aleyhisselam diyor ki: “Allah Teala sana dedi ki:” Ey Eyüp! Altınlarla senin ne işin var? Sen bir peygambersin. Peygamberler altın, para, gümüş bunları sevmez ki. Sen bunları niye istiyorsun? Niye toplamak için can havliyle hamle yapıyorsun?” Eyüp aleyhisselam dedi ki: “Ya Rabbi senden gelen rahmeti istememezlik yapmam ki. Yapamam ki. Bu senden gelen bir rahmet. Neden istememezlik yapayım?” Allah verirse alacaksın. Anla ki seni, zenginlikle sınayacak, seni bollukla bereketle sınayacak. Sakın ters yapma. Ben bunu istemedim senden Allah’ım, deme! Allah’ın senin hakkında neyin daha iyi olduğunu sen ondan daha iyi bilemezsin. O bilir. Şu hâlde; Dünya için, dünyayı kazanmak için çalışıyorken şunu unutma! Benim hakkımda ne hayırlısıysa Allah bana onu versin. Bu duayı devamlı yapacaksınız kardeşler. Bak, ben çok zenginlik istiyorum değil ha. Hakkımda hayırlı olan ne ise sen biliyorsun. Senin ilmin ezeli ve ebedidir Allah’ım. Ben bir dakika sonrayı bilemiyorum. Bir dakika sonra başıma ne gelecek bunu bilmiyorum. Dolayısıyla sana akıl verecek durumda değilim, kulunum. Benim hakkımda ne hayırlısıysa sen bilirsin Allah’ım. Fakirlik hayırlısıysa, beni böyle sınayacaksan, nefsim böyle azıtmayacaksa, sabit duracaksa bana fakirlik ver. Yok, benim için zenginlik hayırlısıysa bana zenginlik ver. İşte bu dua, çok güzel bir duadır. Hidayette aynen bunun gibidir. Dünyevi kazanç ya da kayıp gibi. Hidayet ve dalalet, iki kelime vardır. Dalalette o, Ahmet çok dalalette. Yine Türkçe’de az kullandığımız. Osmanlı’da çok kullanılırdı. Bizim son zamanlarda gençlerimiz çok az kullanır. Sapık der gençler daha çok sapıttı o. Hâlbuki kelimenin orijinali dalalettir.
Tebliğ et!