Bıçakladığım yerde köpek bile olmazdı. Ben o an onun cesedinin çürüyüp gittiğini bile sanmıştım hatta. Yani öyle bir manzaraydı ki şimdiye kadar bile onu beynimden atamıyorum. İsmim Ali. Azerbaycanlıyım, 20 yaşındayım. 9. sınıf mezunuyum. Yaklaşık 10 aydır Türkiye’deyim. Türkiye’de cüzdancılık yapıyorum. Neden cezaevine girdin? Kendimden 17 yaş büyük birini bıçakladığım için cezaevine girdim. Şöyle ki: Facebook’ta tanıştık onunla. 1 ay, 2 ay arkadaşlık yapıyorduk. Benimle küfürlü şakalar yapmaya başladığı zaman, yapma dediğimde beni terslemeye başladı ve tartışmaya başladık. O an ben de onu görüşmeye çağırdım ve hesap sormak istedim. Görüşmeye çağırdığım zaman tenha bir yere götürüp, konuşmak istediğimde, bana el kol attı. Çıplak elle yenemeyeceğim için bıçaklamak mecburiyetinde kaldım onu. Adamı bıçakladığında ne hissettin? Otomatik bir bıçak vardı ben de. Düğme ile açılıyordu. Benim aklımda bir tek şu kaldı: Düğmeye bastığım zaman çak diye bir bıçağın açılma sesi kaldı. Sonra bir an rüzgar esti. Aklımda bir tek o kaldı. Başka hiçbir şey, nasıl vurduğum falan aklımda bile değildi. Adamı o an yerde kanlı bir şekilde yatarken gördüğüm zaman çok korktum ve kaçmaya başladım. Adamı öldürdüğünü düşündükten sonra ne hissettin? Aslında ben adamı öldürdüğümü düşündüm ama adam ölmemişti. Bunu da karakola gittiğim zaman anladım. O an hayat benim için durmuş gibiydi. Çok telaşlıydım. Biraz da korkuyordum ama karakola gittiğim zaman, adamın ölmediğini duyduğum zaman rahatladım. Suçu işledikten sonra kaçtın. Peki teslim oldun mu? 2 ay kaçak kaldım, aranıştaydım. 2 ay sonra mecbur gidip teslim oldum. Çünkü askerlik dönemim yaklaşıyordu. Polisler, askerlikten kaçak olarak yakaladığı zaman cezaevine vatan haini gibi giriyordun. Ben de vatan haini gibi girmeyi göze almayıp, böyle girmeyi istedim. Bıçakladığım yerde, şöyle söyleyeyim: Köpek bile olmazdı. Normalde hayvanın bile gitmediği bir yer. Çok tenha bir dağın başındaydı. Ben o an onun cesedinin çürüyüp gittiğini bile sanmıştım hatta. Ama karakolda ölmediğini öğrendim. Suç işleme ve cezaevine girmeni ailen nasıl karşıladı? Ailem çok kötü karşıladı. Benim babam yanıma gelip gidiyordu, hapishaneye. 3 aydır hapishanedeydim ama annemin haberi yoktu. Son zamanlarda annemin haberi oldu. Bir gün mahkemede babamı gördüm. Saçı sakalı uzamış, beyazlamış ve göz yaşları içindeydi. O an ağlamak istemedim ama ben de kendi göz yaşlarımı tutamadım. Yani ailem iyi bir karşılama vermedi bu işe. Cezaevine gireceğini oğrendikten sonra tepkin ne oldu? O an bir tepki veremedim. Şöyle söyleyeyim: Özgürlüğüm, sevdiklerim ve ailem benden alınmış gibi hissettim. Çünkü öyleydi. Her şey benden alınmıştı. Yani o an bir şey söyleyemiyordum birine. Tek başınaydım nezarethanede. Yarın hapishaneye gideceğim günü bekliyordum. Sadece gözyaşları içinde oturmuş ağlıyordum, o kadar. Daha o zaman da 17 yaşındaydım. İlk uyandığın gün gözlerini açtığında ne hissettin? Bir an nerede olduğumu bilemedim. Evde sanıyordum ben kendimi. Gözümü açtığım zaman etrafımı tanıyamadım. Etrafımda yabancı insanlar, işte dört duvar, kapılar kapalı, pencere falan yok. Neden buradayım? gibi kendime sorular sormaya başladım. O an arkadaşlar bana su verip beni kendime getirmeye çalıştı. Cezaevine ilk girdiğinde nasıl karşılandın, seni döven oldu mu? İlk girdiğimde döven olmadı. Şimdi şöyle bir şey var: Cezaevinde bir yanlış yapmadığın zaman dövenler olmuyor, kavgalar olmuyor. Ben de bir yanlış yapmadığım için şimdiye kadar cezaevinde hiç kavga etmedim. Ama bazı insanlar var ki ilk girişten bile yanlış yaptığı için dövülebiliyorlar. Kaldığımız koğuşa bir arkadaşımız geldi. Arkadaş çok dikbaşlılık yapmaya başladı. Herkesi terslemeye başladı, işte kendini büyük gibi göstermeye başladı. Herkesi idare etmek istedi. O an herkes onu dövmeye başlamıştı. Gördüğüm çok kötü bir manzaraydı. Çünkü sandalyeyi çocuğun kafasına vurarak, kafasını kanatmışlardı. Cezaevinde bir günün nasıl geçiyordu? Bir günümüz geçmiyordu diyebiliriz yani. Sabah uyanıyorsun, bir terslik olduğu zaman, işkenceni görüyorsun yine, dayak yiyorsun. Terslik yapmadığın zaman sadece odada oturup televizyona bakıyorsun. Televizyon da bazen kapandığı zaman duvarlara bakmak mecburiyetinde kalıyorsun. İnsanlar birbiriyle çok az konuşuyorlar. Onun için de zaman geçmiyor hiç. Saat cezaevinde yok. Saat yasaktır. Hatta namaz kılan insanlar bile gezintiden sabahları pencerelerden bağırarak ezan okurlar. Kendileri ezan okurlar. Diğer insanlar da namaz vaktinin geldiğini anlar. Onun için kimse saatin kaç olduğunu bilmez. Televizyondan baktığın zaman bilebilirsin ama kimse de umursamaz zaten. Çünkü kimilerinin gidecek bir yeri yok, görüşecek bir kimsesi yok. Onun için de saat kimsenin umurunda değildir orada. Cezaevindeyken başından geçen en kötü olaylardan birini anlatır mısın? Bir gün gardiyanlarla tartıştım. Çok terslenmeye başladım gardiyanlara. O an gardiyanlar beni hücre yerine deli odasına kapattılar. Hapishanenin içinde hastane var. Hastanenin bir deli odası var. Odalar lastiktir. Elimizi, kolumuzu böyle arkaya kadar bağlarlar. Deli bağlaması. Odaya ataralar, aç sussuz orada kalırız. O an kendimi duvarlara vurarak kendimi oradan çıkarmak istemiştim ama günlerce orada kaldım, çıkamadım. Hapisteki herkes belalı tipler midir, hiç iyi insan yok mudur? Aslında herkes belalı bir tip değildir. Çünkü yanlışlıkla gelenler de vardır. Bilerek gelenler de vardır. Bazıları da hapishaneyi sever, evi gibi görür. Onun için gelmek ister oraya. Yani şöyle söyleyeyim: Benim tanıdığım bazı insanlar vardı içeride. Namazı, niyazı yerinde, dinine bağlı insanlardı. Yanlışlıkla otomobil kazasıyla falan gelen insanlardı çoğunlukla yani. Bilerekten hapishaneye düşen insanlar değildi. Bazı insanlarsa hapishaneye girmek için polisleri bıçaklayan insanlardı. Karakollara bomba atan insanlar bile vardı. Normal mahkuma göre çocuk mahkum olmanın avantajı var mı? Hiçbir avantajı yok. Aslında çocuk mahkum olmak daha zor. Çünkü çocuk yaşında 15, 16, 17 yaşındayken daha hayatının baharındasın. Normalde o yaşta birinin ailesinin; annesinin, babasının yanında olması gerekir. Ve sen dört duvarda gün ışığına hasret, ailene hasret uzakta bir yerdesin yani. Cezaevinde seni etkileyen hiç unutamadığın bir olay oldu mu? Şöyle söyleyeyim: Haftada iki gün telefonla görüşmemiz vardı bizim. Telefon odasına çıktığım zaman, telefonla konuştum. Gardiyanın beni koğuşuma geri götürmesini bekliyordum. Kafamı sola döndürdüğüm zaman bir baktım küçük bir çocuk boynunu kesmiş ve kanamış bir halde yerde yatıyordu. Hiç kimsenin ne doktorların, ne gardiyanların umurunda bile değildi. Yani öyle bir manzaraydı ki şimdiye kadar bile onu beynimden atamıyorum. Hapishanede hiç işkence gördün mü? Çok işkence gördüm ama en kötüsü şuydu: Elim ve ayağım birbirine bantlanmış, bağlanmış bir şekilde tavana asıldım. Tavanda sallanırken bir taraftan duvara değiyordum, duvardan geri dönerkense tekme atılarak yeniden duvara atılıyordum. En kötüsü buydu ama onların haricinde sabunla dövme veya yaş betonun üzerinde geceleme gibi işkenceler çok gördüm. Mahkemede yara izlerini göstermeyelim diye çorapların içine sabun koyuyorlar veya jopun üzerine ıslak havlu sararak onlarla dövüyorlar. Çünkü sabun ve ıslak havlu jopu büktüğü zaman iz yapmıyor, yara yapmıyor. Mahkemede de gösterme gibi bir şansımız da olmuyor. O yüzden kimse bizim işkence gördüğümüzü bilmiyor. Koğuşta en ağır cezayı alan kimdi, hangi suçtan dolayı almıştı? Bir arkadaş vardı, kendi annesini öldürmüştü. Namus belası demişlerdi buna. Aslında bir iftira nedeniyle annesini öldürmüştü. 16 yaşındaydı. 7 yıl 6 ay falan hapis cezası almıştı. Mahkemeye tekrar kağıt verdiği zaman, suçunun aşağı indirilmesini istediği zaman, hapishane bunun suçunu 10 yıl falan yapmıştı galiba. Cezaevinde başka ilginç cezalar duydun mu? Şöyle söyleyeyim: Bir insan vardı, askerde kavga etmişlerdi, vatan haini gibi bir arkadaşını vurduğu için hapishaneye atılmıştı. Onu hapishanenin hastanesinde görmüştüm. Konuştuğum zaman aksayarak yürüyordu. Ayağına ne olduğunu sorduğum zaman, işkence yapıldığını söyledi. İşkenceyi anlattığı zaman kanım birdenbire dondu ve çok korkmaya başlamıştım o an hapishaneden gerçekten. Dikenli teli ayağının bir tarafından sokup diğer tarafından çıkardığını söylüyorlardı. Cezaevinden hiç kaçmaya kalktın mı? Şöyle anlatayım: Ben bir gün bir rüya gördüm. Bizim gezinti yerimiz vardı, üstümüz dikenli tellerle ve demirlerle kapalıydı. Bulutları falan hiç göremiyorduk. Onları tekmeyle falan kırıp, arkadaşlarımla oradan atlayarak kaçtığımızı gördüm gece rüyamda. Sabah kalktığım an elimi üzümü yıkamadan direkt oraya gittim ve parmaklıklara baktım öyle. Denemek içimden geçti. Sonradan bi düşündüm ki orayı kırsam ikinci kattan zaten atlayamam, atlasam bile zaten aşağıda köpekler beni yer, kurşunlarlar. Çok plan yazdım, çok plan bozdum. Yani kaçmayı çok istedim ama hiçbir zaman kaçamadım. Hiçbir zaman cüret bile etmedim. Kaçmaya çalışanlar oldu mu? Benim zamanımda olmadı ama duyduğum üzere 2012 yılında iki kişi hapishaneden kaçmak istemiş. Bir kişi çöp kutusunun içinde saklanmış. Hapishanenin çöp kutusu çöpü fazla almak için çöpleri eziyor. Biri onun içinde ezilerek ölmüştü. Diğeriyse dikenli tellerdeki elektrikten ölmüştü. Cezaevindeyken “Artık yeter!” dediğin oldu mu? Oldu. Artık yeter dedim, bıktım her şeyden. İntiharlara kalkıştım. Kendimi kesmeye kalkıştım. Sürekli işkenceler, ne bileyim dayaklar, sıkılmalar falan. Çok sıkıldığımız için artık herkeste bir depresyon vardı. Bir ara kendimi jiletle kesmeye başladım, kollarımın ikisini de kestim. Arkadaşlar elimden aldı jileti. Kanlı bir şekilde gardiyanlar gördü, hiçbir şey yapmadı yardım falan. Kendimiz sildik bez ile falan. Düzelttik, sardık. Geceleri tek başına ağlıyordum, hep isyan ediyordum. İşte arkadaşlarla hep konuşuyorduk birbirimizle ama hepimiz depresyonda olduğumuz için hiç kimsenin birbirine bir hayrı dokunmuyordu. Cezaevinden çıktığın ilk gün nereye gittin? Cezaevinden çıktığım ilk gün babam beni aldı. Kapıdan çıktığım… Zaten şehre indiğim zaman bir garip olmuştum. Yani bir zamanlar gezip büyüdüğüm o sokakları tanıyamadım. Unutmuştum onları bile. Annem teyzemlerdeydi. Teyzemlere girdiğim zaman, kapıdan içeriye girdiğimde annemin beni pencerenin kenarında beklediğini gördüm. Annem o an ağlayarak, sevinç gözyaşlarıyla üzerime koştu ve bana sarıldı. Öyle bir sarıldı ki annem bana, yeniden doğmuş gibi bir hale geldim. Sanki cennete girmiştim. Sanki Allah bana cennetini bahşetmişti. Öyle bir his geçirdim. Çocuk mahkumlar dışarı çıktığında hayata nasıl bi giriş sağlıyor? Hayata geri dönüş sağlamak çok zor oluyor çocuk mahkumlar için. Çocuk mahkumlar çünkü çocuk yaşta o işkenceleri, o hayatı, o atmosferi, o dört duvarı gördüğü zaman, hiçbir şey aklından silinmiyor. Kalıcı olarak hafızada kalıyor. Ben mesela ilaçla psikolojik tedaviler görüyorum şu an hafızamdan bunları silmek için. Şimdi bile silemiyorum. Hâlâ etkisi ben de bile kalmış durumda. Çocuklar daha çok hayata geri dönüş sağlamak için bir iş arıyorlar, kendilerine bir meslek edinmeye çalışıyorlar. Ama herkes tarafından dışlanmaya başlıyor. İşte hırsızdır veya hapishane çocuğudur, sokak çocuğudur diye dışlanmaya başlıyorlar. Çok az bir kitle geri dönüş sağlıyor. Onların da yanında ailesi veya başkaları yanında durup, ellerinden tuttukları zaman geri dönüş sağlıyor. Şu an neler yapıyorsun, eski hayatınla şu anki hayatın arasındaki fark nedir? Eskiden alkol, uyuşturucu, gasp, hırsızlık öyle suçlarla yaşıyordum. Böyle para kazanıyordum. Arkadaşlarım öyle tiplerdi. Şimdi tam tersiyim. Şimdi bir meslek ediniyorum, cüzdancılığı öğreniyorum. Az birşey öğrendim zaten. Yavaş yavaş ustalaşmaya çalışıyorum. Gelecekte aileme dair veya kendime daha yararlı biri olmak için çalışıyorum yani. Yani Allah’ın en büyük hediyesi zaten benim annemdir. Annemin kalbine o sevgiyi beslemiştir, sevgiyi vermiştir. Annem bana o kadar bakmış, büyütmüş. Babam o kadar bakmış, büyütmüş. Onları bana geri verdi ama Allah benden onları alarak, beni bir imtihana çekti ve onların kıymetini daha iyi bilmem için beni seçtiğine inanıyorum. Ve onların şimdi kıymetini daha iyi biliyorum. Her şeyime geri döndüm. Sevdiklerimin şimdi yanındayım. İstediğim her şeyi yapıyorum. Geziyorum, dolaşıyorum, onlarla zaman geçiriyorum. Bir taraftan namaza kılmaya başladım. Köşk’ün videoları sayesinde. İslami bilgimi arttırmaya başladım. Benim bir sevgilim vardı. Aldatılmıştım, terk edilmiştim. Ailemle de tartışmıştık üstelik. Onunla da tartışmıştık. Her şey o kadar üstüme geldi ki bir gün intihar etmeye karar verdim. Artık yaşamak istemiyorum dedim. Metronun önüne attım kendimi. Metro tünelden çıktığı zaman Allah korudu, metro bana değmedi. Metroyu durdurdular. Elektiriği kapattılar. Polisler beni yukarıya kaldırdı. Haberlere bile çıkmıştım o zaman. Yani alkolün etkisinden, bir taraftan da sıkıntıdan bunu yapmıştım. Bir daha intihara teşebbüs etmek istedim. Ben intihar etmek istediğim zaman bir gün Fatih ağabeyin videosunu izledim, Köşk’ün bir videosunu. O da aramıyordum Köşk’ün videolarını. YouTube’da takılırken, müzik falan dinlerken birdenbire karşıma çıkmıştı benim. Fatih ağabeyinin bir sözü var ya “Gözlerimizi kapatalım hayal edelim, balkondan atlıyorsun. Annen oradan koşuyor. Benim oğlum olmasın, benim oğlum olmasın.” O an onları ben hayal ettim, onun dediği gibi. Bir an bunu yapıp kendi anneme bu acıyı çektirmektense, hayatta kendi acımı çekmeyi kabul ettim. Son olarak, süreci yaşamış biri olarak bizi izleyenlere ne söylemek istersin? Bizi izleyenlere şunu söylemek isterim: Hapishane iyi bir şey değildir. Bazı insanlar hapishaneye güzel söylerler, güzel bir yer gibi gösterirler. Devlet yemeğini, içeceğini veriyor, kalıyorsun. Yatacak yerini veriyor. Böyle diyen insanlara da rastladım. Güzel bir yer gibi tanıtır ama hapishane o değildir. Hapishanede kazandığın saygı hiçbir şeydir yani. Dostluk hiçbir şeydir. Hapishanedeyken gardiyanların sana söylediğini yapmak zorundasın. Yat dedikleri zaman yatarsın, su iç dedikleri zaman içersin, yemek zamanı geldiği zaman yemeğini yersin. Onun için meyil etmeden önce, insanlar bu hapishaneyi sevmeden önce, çok istemeden önce bunları bir düşünmesini isterim ben. Yani insanlar bunu düşünsün. İçerideyken başıma neler gelecek? Suçu işlediğin zaman bunun gerisi var yani. Allah’ın size en büyük hediyesidir; sevdikleriniz, aileniz. Onları gözü yaşlı bırakıp, kendinizi dört duvarda veya başka yerlerde mahvetmeye hiç değmiyor. Yani kimin içinse kendini de mahvediyorsun, aileni de mahvediyorsun. Yani suçu yaptığımız zaman cezayı çeken aslında biz değil, bizim ailemiz oluyor. Çünkü bizden, kendi evlatlarından hasret kalıyorlar. Biz onları bizden ayrı koyarak onlara öyle ceza vermiş sayılıyoruz.
Tebliğ et!