Halife Harun Reşit, bir de kardeşi var onun biliyorsunuz Behlül Dâna. Allah dostu, birisi alabildiğine maneviyatçı, ahiretçi; biri alabildiğine dünyacı, saltanat ehli bir halife. Harun Reşit diyor ki kardeşine: “Sana bir vazife vereyim mi?” “Ver. Ne yaptıracaksın bana?” diyor. “Sen çarşı ağası olacaksın.” Bilirsiniz şimdi zabıtayı -çarşı ağası- onlara zabıta deniyor. “Bu vazifeyi sana verdim.” diyor. Behlül Dâna çarşıya çıkıyor, fırıncıya giriyor. Diyor ki: “Ver bir ekmek.” Ekmeği alıyor, tartıya koyuyor, 150 gram eksik. Bu ne demektir kardeşler? Kul hakkı. İslam’ın en titiz olduğu şey, kul hakkı, 150 gram eksik. Şimdi fırıncıya soruyor tarttıktan sonra, diyor ki: “Geçimin nasıl? Hâlinden memnun musun? Hayatın nasıl gidiyor? Hanımınla aran nasıl? Ailenle aran iyi mi?” Neyi sorduysa Behlül Dâna, fırıncı diyor ki: “Çok berbat. Hiç huzurum yok, hiç mutluluğum yok. Hayatım berbat gidiyor. Hanımla her gün böyleyiz, kavga gürültü. Çocuklar beni takmıyor, saygı duymuyorlar. Hayatım berbat!” “Peki.” diyor, çıkıyor ordan başka bir fırıncıya gidiyor. Bir ekmek alıyor, tartıyor. Bu sefer 50 gram, 100 gram fazla geliyor ekmek. Diğer gittiği fırıncıya diyor ki: “Hanımınla aran nasıl? Yaşamın güzel mi? Bereketin var mı? Muhabbetin var mı?” deyince adam diyor ki: “Her şey güzel elhamdülillah. Huzurluyum, mutluyum, ibadetimi de yapıyorum, paramı da kazanıyorum, hanımım da bana karşı çok müşfik, şefkatli. Her şey güzel gidiyor, huzurluyum.” diyor. Behlül Dâna dönüyor abisine. “Abicim ben bu vazifeden sıkıldım, bu vazifeyi benden al.” diyor. “Ya daha bir gün dayanamadın. Sana bir vazife verdim, hemen sıkıldın. Çocuk musun sen?” “Bu vazifeyi yapmaya hacet yok. Çünkü çarşının pazarın bir sahibi var. Bu sahip, yanlış yapan, kul hakkına girenin vicdanını sızlatıyor, hayatına öyle sıkıntılar veriyor ki hep huzursuz hep mutsuz. O çarşının bir sahibi var, bir zabıtası var. O zabıta kul hakkına girmekten korkan sağlam Müslümanların kalbine öyle bir mutluluk ve huzur veriyor ki, adam dünyadayken cennette gibi. Öyle bir zabıta varken, o Allah varken benim gibi bir zabıtaya ihtiyaç yok, gerek yok.” diyor. Bakın! Allahü Teâlâ Hazretleri, bizi İslâm fıtratı üzerine yarattı. Bütün insanlar doğumuyla beraber -hayata girişiyle beraber- Müslüman’dırlar ve iyiliklere meyyaldirler. Kalbimiz, ruhumuz ve aklımız; ilk olarak bizi her zaman iyi şeye sevk eder. (Bir çocuk konuşuyor, Kerem Hocamız uyarıyor.) O çocukla biraz konuşmanız lazım kardeşim, ses çıkartmaması gerekiyor. Akıl, ruh ve kalp her zaman bizi öncelikle iyi şeye sevk eder, iyiliğe sevk eder. İlk gelen Rahman’dandır. Akla ve kalbe ilk gelen her zaman Rahman’dandır. Sonra o şerefsiz şeytan fitne sokuyor, şeytan işi bozuyor. İkinci sözü duyduğun zaman, şeytan olayı bozduğu zaman, aklın karışıyor. Ve doğruyu yapacakken yanlışı yapmaya başlıyorsun. Arkadaşın sana mesaj gönderiyor: “Arkadaşım akşamleyin sohbet var geliyorsun değil mi?” -Merak etme kardeşim, oradayız beraber gideceğiz ilim meclisine. Sonra şeytan geliyor diyor ki: “Yav, akşamleyin maç var, maç var akşam, ne işin var senin sohbet meclisinde?” diyor. “Büyük takım gelecek, büyük takımla maç yapacaksın, İspanya’ya gidiyorsun.” diyor. Akşam kalıyor Şampiyonlar Ligi’ni tercih ediyor. Bak! İlk gelen Rahman’dan, ikinci gelen şeytandan. İspanya’ya gidiyor, 6 tane yiyor, geliyor. Önümüzdeki hafta boynu bükük yine bize geliyor. Bir de yediği tarihte 6 Kasım. Tesadüfün bu kadarı olur. Niye kardeşim, niye burada ilim meclisi varken uzak yaşama, ebedi hayata, bir menfaat varken, sen niye geçici olan menfaate nefsin isteğine gittin? Çünkü şeytan geldi, fitne soktu ve aklı zayıf olduğu için, ilmi zayıf olduğu için, aldandı, kandı. Vicdan denilen bir mesele var. Bir günahı işlediğin zaman kalp titremeye başlar. Kalbin titrer. Buna vicdan denir. Kalbi tırmalar günah. Bak, Allahü Teâlâ seni daha günah işlediğinde, yanında hoca falan yok, seni uyarmıyor, “Bu haram.” demiyor. Vicdanın seni uyarıyor, titremeye başlıyor hemen. Bir günah işliyorsun, bir gıybet yapıyorsun, birine öfkeleniyorsun, bağırıp çağırıyorsun, arkasından konuşuyorsun, atıp tutuyorsun. Kalbin tırmalıyor, daha kalbin bile seni ikaz ediyor. Bu fıtrattır. “Her doğan çocuk, İslâm fıtratı üzere doğar. Sonra annesi ya da babası onu Yahudi yapar, Hristiyan yapar ya da Mecusi yapar.” Bu Hadis-i Şerif’tir. Dolayısıyla kardeşler, Allahü Teâlâ Hazretleri hepimizi sınav ediyor. Çünkü doğru, hakikat ortaya çıksın diye.
Tebliğ et!