Allah’ımız bu sefer yine bir soru daha soruyor. Bak, yukarıda ne diyordu: ”İşitmeyecek misiniz? Bak, size örnek getirdim.” diyor Allahu Teala. ”İşitmeyecek misiniz?” diyor. Bu ayette ne diyor, bu sefer diyor ki: ”Görmeyecek misiniz?” Görmeyecek misiniz? İmam Razi diyor ki: ”Üstteki ayette işitmeyecek misiniz demesinin sebebi: Ben, size bu kadar güzel örnekler veriyorum, kendi kudretimin dışında hiçbir sahte ilahın, sahte tanrının bu olayları sahiplenemeyeceğini beyan ediyorum.”… …”Siz işitmiyor musunuz hala? Beni dinlemeyecek misiniz?” ”Görmeyecek misiniz?” demesinin sebebi ne? Bedeniniz geceleyin yorgun ve bitkinken, kimseye tek kelime anlatacak mecaliniz yokken yatıyorsunuz; sabahleyin bir kalkıyorsunuz, ben sizi yenilemişim. Yepyeni bir şekilde sabaha kalkıyorsunuz, tekrar işe gidiyorsunuz. Ayaklarınız çalışıyor, kafanız zehir gibi. Dinlenmişsiniz! Tıpkı şarjı yüzde birdeyken yüzde yüze çıkmış olan cep telefonu gibi. Telefonu yüzde yüz de gördüğü zaman, nasıl bir tatmin duygusu yaşıyorsun? ”Oh, çok şükür yüzde yüz olmuş.” diyorsun değil mi? Bedende böyle. Dinlenmişsin, sabahleyin kalkıyorsun ve işe gidiyorsun. Bunu sana ben verdim, hala görmeyecek misin ya? Kendi kendine olmadı. Yatarken yediğin mandalinadan olmadı o, ben yaptım onu. Mandalinaya C vitaminini ben verdim. O, kırt kırt yediğin hıyar var ya hıyar, ona o lezzeti ben verdim. Ona, o vitaminleri ben verdim. Allah tesir vermese hiçbir faydası olmaz. Bak, insanlar yapıyor şimdi organik değil, GDO’lu; içine bazı mineraller katıyorlar, organik gibi olmuyor. Hıyarı bir doğruyorsun salataya; tat yok, lezzet yok. Efendim, fiyatı çok ucuzmuş. Ya fiyatı ucuz olsa ne olacak; lezzet yok. Bu, hıyar değil, başka bir şey bu. Hiç kimse, Allah’ın yaptığı gibi yapamıyor kardeşler. İşte, gece ve gündüz döngüsünü böyle döndüren Allah, bizim rızkımızı da böyle döndürüyor. Hani o, rızkı için tereddüt edenler var ya: ya, dükkan açacağım ama tereddüdüm var; acaba başarabilir miyim? Allah, bana verir mi? Kardeşim, bir bismillah de. Bir hamleni yap. Köşede küçük bir birikimin varsa bismillah de, ticarete gir. Muhammed aleyhisselamın nasihatini unutma. ”Rızkın onda dokuzu ticarettedir.” Onda biri memuriyettedir. Bak, onda dokuz neredeymiş kardeşler? Ticaret. Gir bu işe, bismillah de. Olmadı, yürütemedin; tekrar memuriyete geç. Birilerinin emri altında çalışmaya devam et ama bir hamle yap, bir çalışma yap. Allah’tan sakın ümidini kesme. O’nun için sadece bir ”ol” demeye bakar. Okuma yazma bilmeyen şu an da ülkemizde, üç kelimeyi yan yana getiremeyen ama trilyarlık olan zenginler var, biliyor musunuz? Üç kelimeyi yan yana getiremiyor adam. Trilyarlık. Allah, bir adama zenginlik vereceği zaman önce akıl verir. Zengin olmak için gereken fikirleri beynine boyuna ilham eder. O adam da o fikirleri yerine getirir ve Allah bol bol bereketle zenginlik verir. Onu zenginlikle sınayacak demektir. Ona veren Allah, sana vermez mi? Elbette verir. Ama sen bir müslüman olarak Allah’ın rızık dağıtışından şüphe ediyorsun. Duvarın içine girmiş örümceğin bile rızkını veren Allah, seni unutacak mı esnaf kardeşim? Kadir Mısıroğlu ağabeyin kitabında okudum. Yaşadığı bir olayı naklediyor. Anlatayım; ibret olsun. ”1973, 1974 yıllarında beni hapse attılar.” diyor Eskişehir’de. Biliyorsunuz, o dönemlerde köpekler salınır, taşlar bağlanır. Dönem, müslümanlara zulüm dönemleri. Timurtaş Hoca gibi, işte Necip Fazıl gibi, Kadir Mısıroğlu gibi daha sayamayacağım yüzlerce müslüman, münevver insan içeriye atılıyor yazdığı yazılardan ya da yaptığı sohbetlerden. Pkk’lı teröristler boyuna dışarıya salınıyor. İslam düşmanları boyuna dışarıya salınıyor. Taşlar bağlanıyor, köpekler salınıyor. Bu taşlardan bir tanesi kim? Kadir Mısıroğlu: tarihçi, mücahid, ehl-i sünnet abimiz. Allah, ondan razı olsun. Allah uzun ömürler versin inşallah. Amin. Bir hatıratını anlatıyor rızıktan bahsederken. Diyor ki: ”Eskişehir’de on iki kişilik bir koğuşa attılar beni.” ”Koğuş on iki kişilik olmasına rağmen psikolojik olarak azabım artsın diye, sıkıntım artsın diye koğuşun tamamını boşalttılar, ben tek başıma kaldım.” ”Yalnızlığın ne kadar zor bir şey olduğunu ben orada çok daha iyi anladım.” diyor. ”Hiç anlaşamadığın bir adam bile olsa, yanında bir adam olması, bir kaç kelime yapsan bile seni rahatlatıyor; deşarj oluyorsun.” diyor. İslamiyette yalnızlık iyidir fakat bir yere kadar. Abartısı, psikolojiyi bozar. Ruhbaniyet, İslamiyette yoktur, Hristiyanlıkta vardır. Kişi belli bir dönem insanların arasında çıkar, ibadetlerini yapar, ondan sonra tekrar insanların arasına girmelidir. Yoksa mantalitesini zorlar, psikolojisini zorlar. Allah, bizi birbirimize muhtaç yaratmıştır çünkü. Kadir abi diyor ki: ”Bir gün yine koğuşta tek başımayım, volta atıyorum.” ”Bir taraftan bir tarafa yürüyorum; elimde tespih var, Allah’ı zikrediyorum, tespih çekiyorum.” ”Bir anda gözüm duvardaki bir deliğe ilişti, küçük bir delik.” ”Baktım deliğin ucuna, örümcek yuva yapmış, ağını örmüş.” ”Camın oradan da, mazgalların oradan bir tane kelebek: rengarenk, güzel, bahar havasından bir kelebek içeriye girdi.” Hop gitti, koğuşun içinde bir tur attı; gitti, örümceğin ağına kanadını verdi. Örümcek bir hamle yaptı; o kanadını bağladı, bu kanadını bağladı sonra yuvaya bağladı. Kelebeğin hareket alanı gittikçe kısıtlandı. Ben de dedim: ”Bir hayıra gireyim, bir sevap işleyeyim; elimdeki kibrit kutusundan bir tane kibrit çıkarttım, kelebeğin kanatlarındaki örümcek ağlarını teker teker temizledim.” ”Kelebek kurtuldu örümcekten.” ”Aldım kelebeği narin ve yavaş bir şekilde, mazgalın oraya bıraktım.” ”Mazgalın yanına bıraktım.” ”Kelebek dışarıya çıktı, birkaç dakika yürümeye devam ettim; bir baktım: tekrar içeriye girdi.” ”Yine gitti, gitti, örümceğin yuvasına bağlandı. ”İnat ettim.” ”Bir daha gittim, kelebeğin kanatlarındaki ağları bir daha çıkarttım…” ”…ve kendi kedime dedim ki: Ya sen ne kadar ahmak bir kelebeksin ya!” ”Şu bahar havasında, dışarıda rüzgar esiyor; güller, çiçekler farklı farklı reyhanlar saçıyor, güneş parıl parıl.” ”1- Şu mükemmel havada senin bu hapishane hücresinde ne işin var? ”2- Konacak başka bir yer bulamadın mı? Gittin örümceğin yuvasına kanat attın.” ”Ahmak mısın sen dedim?” diyor. ”Gitti kelebek örümceğin yuvasına, ben bir daha aldım elimdeki kibrit tanesini, tekrar kelebeğin kanatlarından ağları çıkarttım; kelebeği bu sefer aldım, mazgalın arka tarafına attım.” ”Gitsin, bir daha gelmesin diye arka tarafı attım.” diyor. ”Kelebek on dakika, on beş dakika sonra uçtu, uçtu, tekrar mazgaldan içeriye girdi, tekrardan gitti, örümceğin yuvasına kendisini verdi.” ”Anladım ki: bu, ilahi bir takdirdir. Allahu Tealanın, örümceğe verdiği bir rızıktır.” ”Benim uğraşmam, benim çabalamam hep boşunadır.” Esnaf kardeşim nerede dükkan açarsan aç. Bazıları, sana ihanet edecek; bazıları, senin kuyunu kazacak, arkandan iş çevirecek, diyecek ki mal aldığın yerlere: ”Bu adama bir daha mal verme, ben orada mal satıyorum.” diyecek. Planlar çevirecek. İşinin iyi gitmesinden hoşlanmayacak bir sürü esnaflar olacak etrafında. Müslümanın müslümana hasedi vakidir(çoktur). Kafirin hasedi ise müslümanın hasedinden çok daha fazladır. Bunlar olacak. Senin aklına hemen bu olay gelsin. Taşın içindeki karıncayı doyuran Allah, seni mi doyurmayacak? Taşın içindeki örümceğe üç defa kelebek gönderen Allah; rızık için kelebek gönderiyor, renkli kelebek. Fanteziye bak. Seni mi doyurmayacak o Allah? Bunu düşüneceksin müslüman kardeşim. İşte bu, Allah’ın kudretidir. Gece ve gündüz döngüsünü böyle yaratır. Bizim rızkımızı da her gün böyle verir. Efendimiz aleyhisselamın bir hadisiyle bu konuyu teyit edeceğim. ”Eğer kuşlar gibi Allah’a tevekkül etseydiniz; gerçek manada Allah’a tevekkül etseydiniz, Allah tıpkı kuşlar gibi, tıpkı kuşları her gün doyurduğu gibi sizi de doyururdu.” Ama siz tevekkül etmiyorsunuz. Tevekkül demek: Allah’ı kendine vekil tayin etmek demektir. Allah’ım, ben çalışıyorum, ben gayret gösteriyorum; seni, kendime vekil tayin ettim, benim rızkımı sen ver demektir. Siz samimi bir şekilde, sağlam bir şekilde Allah’a tevekkül etmiyorsunuz. Allah, bize idrak nasip etsin. Amin.
Tebliğ et!