Günümüz şartlarında özellikle gençlerde bir alışkanlık var ki; kalbimize rahmet gelmiyor. Rahmeti bizden uzak ediyor. Nedir o alışkanlık? Müzik! Müzik alışkanlığı, müzik hastası olmuşuz. Tramvaya biniyor, akıllı telefonu açıyor, kulağa takıyor. Güya sadece kendisi dinliyor. Bütün tramvay şu sesi duyuyor: “Duptıs, duptıs…” Açma sesini bari, mübarek ya. Tamam kaptırmışsın kendini. İslam’da müzik neden haram kılınmıştır? Neden caiz değildir? Çünkü müzikte uyuşturucu kabiliyeti vardır. İslam’da bütün uyuşturucular yasaklanmıştır. Müzik de uyuşturuculardan bir tanesidir. Bir kul, müzik dinlemeye başladığı anda; şeytan onun beynine bir tane USB takar. Hani biz nasıl bilgisayarda herhangi bir dosyayı bilgisayarımıza aktaracağımız zaman USB takıyoruz. O dosyayı koplayalıp, yapıştırıyoruz. Şeytan da bizim beynimize USB takar. USB’yi beynimize taktıktan sonra ne olur? O müzik parçası dönmeye başlar. Döner, döner… Sonra kapatıyorsun ve işine devam ediyorsun. Ama işinde o parça hala dönmeye devam ediyor. Çünkü sen Allah’ın razı olmadığı bir şey dinledin. Şeytan boyuna sürekli çalıştırıyor, sürekli devam diyor. Boyna aynı müziği döndürüyor. “Yaptığına şantaj derler, böyle aşka montaj derler.” Söz, söz bu… Adam oturmuş, düşünmüş düşünmüş… “Ya ciddi bir söz yazmam lazım, derin olması lazım.” Düşünmüş, düşünmüş bunu yazmış. “Hocam, bir hikmeti olabilir mi acaba?” Ya kardeşim, ne hikmeti olacak bunun. Gerçi günümüzü yansıyor. Şimdi şantaj, montaj havalarda dolaşıyor. Adam belki bu günü görmüş diyeceğim ama haram iş, müzik. Boş muhabbet. Kafasında devamlı bunlar döner, dolanır. Ne yapacaksın? Bunu dinlemeyeceksin! Boş kelam dinlemeyeceksin! Müzikte ölçü nedir? Ölçü; sana kadını mı hatırlatıyor, sana şehveti mi hatırlatıyor, sana öfkeyi mi hatırlatıyor? Orayı parçala, burayı kır. Bunu öldürürüm, bunu keserim. Bunu biçerim, kafatasçıyım, ırkçıyım… Müzik sana bunu hatırlatıyorsa; bu müzik caiz değil! Haramdır! Adam yazmış: “Alıştım kaderin zulmüne artık.” Yazmış… Kadere giydiriyor. Yani bu kader öyle bir şey ki; “Bu zalim bir kader, ben artık alıştım” diyor. “Bu kaderin zulmüne alıştım” diyor. Bu kelimenin açılımı şudur: “Alıştım Allah’ın zulmüne artık” Bu adam, bu şarkıyı söylemekle dikkat edin kulağında o kulaklık var, şarkı dönüyor. Bu başlarda söylemiyor ama birkaç dinleyişten sonra müziğin ritmiyle beraber çok kolay bir şekilde hafızaya giriyor. Sonra USB’de o şarkı dönmeye başlıyor. “Alıştım kaderin zulmüne artık…” “Fermuarları getir, alıştım kaderin zulmüne…” Boyna dönüyor. Dilden bu kelime çıkıyor mu, çıkmıyor mu? İster istemez bu kelime çıkıyor. Çıktığı anda elfaz-ı küfür oluyor. Kişi dinden çıkıyor… Alıştım kaderin zulmüne, alıştım ben bu Allah’ın bana yaptığı zulümlere demektir. Yani Allah’a zalim demiş oluyorsun, ey cahil kul! O şarkı sözlerine biraz dikkat et, Allah aşkına! Dikkat et! Salihlerle beraber olmayan bir kalp; boş şeylerle beraber olur. Boş şeylerle beraber olursan; işte böyle olur. Saçma sapan kelimeler söylersin. Peynir ekmek gibi elfaz-ı küfür zikredersin ve dinden çıkarsın. Sonra, namaz vakti geldi mi? Geldi. Namaza durursun. “Allah-u ekber” dersin, “Yaptığına şantaj derler, böyle aşka montaj derler.” Beyinde dönüyor o. Şimdi Elhamdulillahı okuyor ama beyinde USB var. O şarkı dönüyor orda. Müzikte bir hareket ettirme kabiliyeti vardır, bedeni hareket ettirir. Seste öyle bir güç vardır, Allah Teala vermiştir. Mesela; Kur’an okuyan bir adamı dinlediğiniz zaman sallanmaya başlarsınız. İlahi söyleyen bir adamı dinlerseniz sallanmaya başlarsınız. Zikreden insanları duyduğunuz zaman… İlahi ile beraber zikir de yapılıyorsa o ilahide, zikirli ilahiyse hemen ritim tutmaya başlarsınız. Eğer bir rap parçası dinliyorsanız şöyle yaparsınız… Dikkat et, bak bu elinde değil o adamın, o adam bilerek yapmıyor. Beden, ritimle beraber sallanmaya başlıyor. Bu sallanma fiili müzik ile oluyorsa; caiz değildir! Bu sallanma fiili bir Kur’an’la oluyorsa, bir ilahiyle oluyorsa; işte bu keyiftir, bu caizdir, bu çok güzeldir. Bizim derviş kardeşler yıllar önce, Ramazan’da Kur’an okuyoruz. Kuran-ı Kerimleri almışlar akşam vakti, hatim okuyoruz, hatimleri bitirdik. Kur’an’ları almışlar arabaya koymuşlar. Eve giderken gecenin 12’sinde, açmışlar zikirli ilahileri, takkeler de bembeyaz kafada. Zikirli ilahiyi orda okurken adam: “Allah, Allah…” diyor. Bunların kafalarda boyna dolanıyor. Elde direksiyon var ama kafalar dolanıyor. Karşı taraftan polis çevirme yapıyor. O dönemde tabi solcuların başta olduğu dönem. Arkadaki, o Kur’anları yanında tutan diyor ki: “Ya kardeş, çevirme var!” diyor. Şoförün yanındaki diyor ki: “Kardeş, takkeleri indirin!” Takkeleri indiriyorlar. Arkadaki diyor ki: “Ya Kur’an’ları ne yapayım?” Şoför diyor ki: “Koltuğun altına koy!” Korkuyorlar… Anlatmak istediğim şey, müziğin bir ritmi vardır. İlahinin de bir ritmi vardır. Sallanmak mı istiyorsun? Metallica ile sallanma, Michael Jackson ile sallanma! Öbür tarafta sallarlar seni. Sen ilahi ile sallan, sen zikirle sallan kardeşim. Bak, rabıta yaptığın zaman mesela, ölümü düşünüyorsun. Ölüm ile beraber oluyorsun, kabre giriyorsun. Azrail karşına geliyor. Ölümü düşünmek bir tefekkürdür, bir ibadettir. Kalp temizlenmeye başlıyor. Sonra rabıta-ı şerife geçiyorsun. Üstadına tefekkür ediyorsun. Ondan sonra beden yavaş yavaş sallanmaya başlıyor. Neden? Ona benzeme iştiyakı, ona benzeme isteği husule geliyor. Bu karşımda sevmek istediğim insan, beraber olmak istediğim insan, yolunda yürüdüğüm insan, hayal ettiğim insan; benden daha çok İslam’a hizmet etti. Sahabi ve Tâbîn’i benden daha iyi taklit etti ve benden daha çok insanın İslam’ı yaşamasına vesile oldu. Eğer ben bu adamı taklit edersem, kalbimde bu salihin sevgisi husule gelirse; İslam’ı yaşamak benim için çok daha kolay bir hale gelecek. Ve aynı onun gibi birçok insana vesile olabileceğim. İşte, tefekkür budur! Düşünce budur! Bu husule geldiği zaman insan keyiflenir, muhabbet alır ve sallanmaya başlar.
Tebliğ et!