Mevlana, Mesnevi’de bir mesele anlatır. Üç tane hayvandan bahseder. Bir aslan, bir kurt, bir tilki. Bunlar anlaşma yapıyorlar. Diyorlar ki: “Beraber ava çıkalım. Beraber gidelim, işi beraber halledelim. Bir elin nesi var, iki elin sesi var.” diyorlar. Aslan da kabul ediyor. Kurtla, tilkiyle ava çıkmayı kabul ediyor. Normalde bir aslan için kendisinden daha düşük seviyedeki varlıklarla, yaratıklarla ava çıkmak edepsizlik olsa da; “cemaatte rahmet vardır.” hadisine uyuyor aslan ve bunlarla beraber ava çıkıyor. Av içinde, gün içinde av ederken, av yaparken; bir öküz yakalıyorlar, bir keçi yakalıyorlar, bir de tavşan yakalıyorlar. Üç hayvan yakalıyorlar. Hayvanları ortaya koyuyorlar. Aslan şöyle diyor: “Kurt kardeş, haydi bakayım bize bir taksim yap bakalım, adaletini göster.” “Peki efendim.” diyor. “Bu öküz sizin şanınıza yakışır. En kuvvetli, en büyük olan budur. En çok et verecek olan budur. Bunu siz yersiniz.” diyor. “Bu keçi bana aittir. Orta sınıfım. Keçi de orta sınıftır avlar içinde. Bunu ben alacağım.” diyor. “Bu da tavşandır. Tavşanı da tilki kardeş alır.” diyor. Aslan şöyle diyor: “Sen ne dediğinin farkında mısın? Bu nasıl bir taksim? Böyle adalet olur mu? Benim varlığım dururken sen nasıl kendine pay çıkartırsın? Hemen gel buraya!” diyor. Kurt aslanın yanına gidiyor. Aslan kurda bir pençe atıyor. Kurt paramparça oluyor. Tilki başlıyor titremeye. “Tilki kardeş, bu kurt adalet sağlayamadı. Sen bir adaletli bir taksim yap bakayım.” diyor. Tilki diyor ki: “Sultanım, bu öküzü sabah kahvaltısında yersiniz. Bu keçiyi öğle yemeğinde afiyetle yersiniz. Bu tavşan da akşamleyin size çerez olur.” diyor. “Afiyetle bal şeker olup yersiniz.” diyor. Aslan şöyle diyor: “Pehh, arkadaş adalet timsalisin be. Bu ne güzel adalet ya. Adaletin kılıcını ortaya çıkarttın. Gökten bir yıldız gibi indin ey tilki kardeş.” diyor. “Hee, sen bana böyle bir adaletle gelirsen ben sana bu avların tamamını hediye ederim.” diyor. “Sen değil misin ki benim karşımda bir varlık ortaya koymadın. Sen değil misin ki benim karşımda yokluğunu ortaya koydun. Hiçbir pay talep etmedin. Ben de bütün payları sana verdim. Afiyet şeker olsun.” diyor tilki kardeşe. Tilki de keyifleniyor, zevkleniyor. Ama aslan ona şöyle diyor: “Sen bu taksimi nereden öğrendin?” Tilki de diyor ki: “Kurdun taksiminden öğrendim. Kurt böyle bir taksim yaptı. Onun yaptığı yanlış taksimden ben doğruyu öğrendim. Kurttan ibret aldım.” diyor. Müslüman, etrafında olup biten her şeyden ibret alması lazımdır. Müslüman boş bakmaz. Hep ibretle hareket eder. Bu hikayeden ne anladınız? Ben mi açayım siz, biz anladık mı diyorsunuz? Gerek var mı? Hocam sen, biz hazırı seviyoruz. Sen biliyorsun. Bismillah Sen bize bir açıver. Bu hikayenin iç yüzünü bize bir anlatıver. Mevlana’mız bize hikayeyi anlatırken muhakkak mesajı vardır. Hikayenin içinde her şeyi yerli yerine koymak lazım gelir. Bu hikayede ki aslan, kralı temsil eder. Yerin ve göğün sahibini temsil eder. Yaratıcıyı temsil eder. Bu hikayede ki kurt, bizden önceki ümmetleri, kavimleri temsil eder. Helak olmuş olan, yıkılmış olan kavimleri temsil eder. Bu hikayede ki tilki de Muhammed Aleyhisselam’ın ümmetini temsil eder yani bizi. Efendiler, tilki bu olaydan sonra Allah’a çok dua etti. Niye dua etti? Elhamdülillah ki aslan ilk soruyu bana sormadı. Kurda sordu. Çünkü bana sorsaydı ben de aynı taksimi yapardım. Şimdi, aslanın yanında biz olsaydık ve bize adaletle taksim et deseydi. Aynı taksimi yapar mıydık yapmaz mıydık? Normali budur çünkü. Ama aslan böyle istemiyor. Aslan, Allah Teâlâ böyle istemiyor. Allah Teâlâ kendi varlığının yanında varlık istemiyor. “Ben bunun sahibiyim.” dememizi istemiyor. “Ben bunu çalıştım, kazandım.” dememizi istemiyor. Allah Teâlâ diyor ki: “Her şeyin sahibinin ben olduğumu söyleyeceksin, ey kul. Ben olduğumu söyleyeceksin. Bunu söylemediğin zaman, sana verdiğim bütün nimetleri alırım.” diyor. Allah böyle diyor. Ama kul, biraz bir şeyler kazandığı zaman kibirlenmeye başlıyor. “Ben yaptım.” diyor. Sen hiçbir şey yapmadın kardeşim. Allah sana verdi. Seni varlıkla imtihan ediyor. Tıpkı bazılarını yoklukla imtihan ettiği gibi. Allah sana beş çocuk nasip etti. Seni varlıkla imtihan ediyor. Tıpkı bazılarını yirmi yıldır evli olmasına rağmen çocuksuz bıraktığı gibi. Onları da öyle imtihan ettiği gibi. İmtihanları seçmeyi Allah kendisine adamıştır. Kimse imtihanı seçemez. “Beni buradan imtihan et Allah’ım, buradan imtihan etme.” diyemez. Seçimi Allah yapmıştır. Bu imtihanlar esnasında dilimizi, iki çenemiz arasındakini çok dikkatli bir şekilde koruyacağız inşa’Allah. Amin ya Muin Kendinizi düşünün. Kurtlardan bahsettik ya. Geçmiş kavimlerden bir tanesine gidelim. Kime gidelim? Semûd kavmine gidelim. Salih Aleyhisselam’ın kavmine. Salih Aleyhisselam’ın bulunduğu yerde Semûd kavminin içinde biz de bir genciz. Bir baktık; babalarımız puta tapıyor, zina ediyor, içki içiyor. Dağları oymuşlar, evler yapmışlar. Onları gördük. Onlar gibi biz de yaşıyoruz. Derken kırk yaşına gelmiş bir adam, bizimle beraber yaşamış, selamlaştığımız fakat kendisini tanımadığımız bir adam diyor ki: “Allah beni seçti. Allah beni size peygamber olarak gönderdi. Size emrediyorum, ondan başka hiçbir şeye tapmayın.” Sen şimdi bugüne kadar böyle bir şey duymamışsın. O kavmin içindesin. Putperestlerin oğullarından bir tanesisin sen. Kendini böyle hesap et. Şu anda kurt konumundasın. O kişi, sana böyle diyor. “Allah beni seçti. Bana mucizeler verdi.” Şimdi sen, o kişinin söylediği sözleri işitiyorsun ve kendi babalarının, atalarının, dedelerinin o kişiye yalancı demesini de işitiyorsun. Kendi ataların o kişiye diyor ki: “Madem seni seçti Allah, bize mucize göster.” O Peygamber olan Salih Aleyhisselam da diyor ki: “Ne mucizesi istersiniz?” Senin ataların da diyor ki: “Şu dağdan bir deve çıkart.” Dağdan deve çıkar mı? Taştan deve olur mu? Deve canlıdır, taş cansızdır. Nefes almaz, yemez, içmez. Sen diyorsun ki: “Taştan deve çıkart.” Bu normal bir şey mi? Allah’ın Peygamberi dedi ki: “Allah’ım, bunlar bunu istiyor. Sen kudretini göster.” Allah Teâlâ ona bir mucize olarak dağdan deve çıkarttı. Bir dişi deve. Ancak Allah Teâlâ bu mucize istemelerine karşılık olarak onları imtihan etti. Deve çok fazla su içen bir deve oldu. Normalden çok daha fazla su içiyor. Halk susuzluk çekmeye başlıyor. Şimdi sen de o kavmin içindesin, sınavdasın. Bu deveyi gördün, bu mucizeyi gördün. Bir tarafta peygamber olduğunu söyleyen ve mucizeler fışkırtan bir adam var. Bir tarafta da alışagelmiş olduğun bir düzen var. Her şeye alışmışsın. İçki içmeye alışmışsın, zina etmeye alışmışsın. Bunları terk etmek zor. Bunlardan dönmek zor. O insan diyor ki: “Bunlar hepsi yasaktır. Allah’ın hükmünde yasaktır. Bana biat edeceksin.” diyor. Efendiler, bu sual bir anda sana geliveriyor. Hadi bakalım şimdi doğruyu seç. Biz o kavmin içinde değildik elhamdulillah. Biz bunları gördük, ibret aldık ama biz böyle bir suale muhatap olmadık elhamdulillah. Bir örnek daha vereyim. Kimi verdik? Semûd kavminden Salih Aleyhisselam’ı verdik. Yusuf Aleyhisselam’dan örnek vereyim. Yusuf’un kardeşi olduğunu düşünün. İmtihan üstüne imtihan. Yusuf’un kardeşleri Yusuf’a kin gütmedi mi? Düşmanlık beslemedi mi? Ona kuyu kazmadılar mı? Onu öldürmenin planlarına girmediler mi? Kardeşlerden bir tanesi insafa gelip, “yok onu öldürmeyelim, onu kuyuya atalım.” dediler mi demediler mi? Kur’an bunları anlatıyor bize. Sen de o kardeşlerden bir tanesisin. Görüyorsun ki baban Yakub, Yusuf’a karşı diğer bütün kardeşler gibi senden daha çok seviyor. Ona karşı daha çok sevgisi var. İbrahim Aleyhisselam’dan ona kalan peygamberlik gömleğini büyük ihtimalle Yusuf’a bırakacak. Senin kalbinde de haset duygusu var, çekememezlik var. Bunun doğru olmadığını biliyorsun ama gururuna yediremiyorsun. Gururuna yediremiyorsun. Hadi bakalım şimdi doğru kararı ver. On tane kardeşin diyor ki: “Öldüreceğiz.” Sen diyeceksin ki orada babayiğitlik yapacaksın, diyeceksin ki: “Hayır. Allah insan öldürmeyi yasak etmiştir. Allah Teâlâ birisine nimet vermişse bize bunu sevmek düşer. Bize boyun bükmek düşer. Allah’ım sen bilirsin demek düşer.” demen gerekiyor. Bunu diyemediler. Bunu diyemediler. İmtihanı kaybettiler. Bir örnek daha vereyim. İbret diyoruz ya. Ashâb-ı Sebt ne demek? Cumartesi Ashabı. İsrailoğulları’ndan bir ashab vardı. Bunlara cumartesi günü çalışmayı Allah Teâlâ yasak etti. Onları bir imtihanla imtihan etti. Çok iyi düşünün kendinizi. Allah Teâlâ bu kavme diyor ki Kur’an’da: “Size cumartesiyi tatil ettim. Cumartesi günü balık tutmak size yasaktır.” Bu kavim nasıl geçiniyor? Balık tutuyor. Allah Teâlâ diyor ki: “Cumartesi balık tutmayacaksınız. Diğer günlerin tamamında tutabilirsiniz.” Ashâb-ı Sebt… Onlar ne yapıyorlar? Cumartesi günü gelince balıkların miktarı çok fazla artıyor imtihanın sırrı gereği. Her gün normal balık geliyor. Cumartesi imtihanın sırrını arttırmak için Allah Teâlâ balıkların miktarını arttırıyor. Bunlar da ne yapıyor? Ya bu balıkları değerlendirelim. Biz yine Allah’ın sözünü çiğnemeyelim. Ne yapalım? Bir havuz yapalım. Denizin kenarında bir havuz yapalım. Balıkları öldürmeyelim. Denizden çıkartalım direk havuza atalım. Çok fazla balık geliyor ya. Stok yapalım balıkları. Hemen pazar günü balıkları toplamaya başlarız. Allah’a karşı hile yapıyorlar, sahtekârlık yapıyorlar. Sen de bu kavmin içindesin. Kendini hesap et. Keyfine gelir mi gelmez mi? İşine gelir mi gelmez mi? Bu fikir işine gelir mi gelmez mi? Buradaki insanların yüzde 60’ı esnaftır. Böyle bir mantalite işinize gelir mi gelmez mi? Gelir. Ama burada isyan edeceksin. Burada karşı koyacaksın. “Allah Teâlâ bizi bundan dolayı helak edebilir.” diyeceksin. Karşı koyamadılar. Keyiflerine geldiği gibi yaptılar. Bu planı uygulamaya koydular. Sonra Allah Teâlâ ne buyuruyor? “Biz onları maymuna çevirdik.” Kur’an’da maymuna çevrilmiş tek kavim olarak kimi anlatır Mevla’mız? Ashâb-ı Sebt. Maymuna çevirdiği kavim. “İsa Aleyhisselam’ın kavminin bir kısmını da domuza çevirdik.” diyor. Domuza çeviriyor Allah Teâlâ sureti. Onlar başka kötülükler yaptı. Konumuzla alakalı değil. Efendiler, Mü’min ibret alır. Mü’min izan sahibidir, ibret alır. Ve Allah Teâlâ’ya her gün dua eder. Şunun için dua eder: “Çok şükür ki Allah Teâlâ bizi Salih Aleyhisselam’ın kavminde yaratmadı. Bizi Nuh Aleyhisselam zamanında yaratmadı. Çünkü çoğunluk cehenneme gitti. Bizi Ashâb-ı Sebt zamanında yaratmadı. Bütün bu örnekler gözümüzün önüne Kur’an ile beraber konuldu. Bizi Muhammed Aleyhisselam’ın zamanında yaratmadı. Bizi onun ümmeti olarak yarattı.” Bak şimdi, Efendimiz Aleyhisselam’ın zamanında yaratsa da imtihan miktarı çok yüksek. Çünkü ilk çıkışı göreceksin. Hiç bir kuvveti olmayan bir adam alışılagelmiş düzeni yıkmaya çalışıyor. Putlara tapmayı engellemeye çalışıyor. Bir kadının on tane kocası var. Bu sistemi bozmaya çalışıyor. Bir erkeğin on tane karısı var. O adam gelip diyor ki: “En çok dört tane hanıma kadar alabilirsiniz. Allah Teâlâ bunu sınırlamıştır. On hanım almak haramdır.” diyor. Bütün sistemleri yıkmaya çalışıyor. Sisteminizde kızları gömmek var. Küçük kız çocuklarını gömüyorsunuz. Böyle görmüşsünüz babanızdan. Ama bu adam size diyor ki: “Yasaktır.” İnsan öldürmek yasaktır. Kız çocuğu nerede kaldı? Siz de o anda imtihan olacaksınız. Ve ona biat edenler, ona iman edenler çeşitli işkencelere maruz kalıyor. Çok ağır imtihan efendiler, çok ağır imtihan. Aranızdan bazıları şöyle der, boş bulunduğu zamanda: “Keşke Allah bizi Efendimiz Aleyhisselam zamanında yaratsaydı.” Bu, boş bir sözdür. Allah Teâlâ bizi ne zaman yaratacağını çok iyi bilmiştir. Her şeyi merkezinde yaratmıştır. Biz belki o zaman doğsaydık Ebu Cehil’in safında olurduk. Neden? Çünkü işkence miktarı çok fazla. İşkence miktarı çok fazla, dayanamazsın. Üç yıl boyunca ambargo altında kaldılar. Yemek yiyemediler. Ağaçların kovuklarını topladılar. Ağaçlarla beslenmeye, kovuklarla beslenmeye çalıştılar. Üç yıl… Üç hafta dayanamazsın be. Ne Müslümanlık kalır ne bir şey. Dolayısıyla Allah Teâlâ herkese gücünün yeteceği kadar yük yükler. Bizim dünyaya geldiğimiz zaman doğru olan zamandır. Bunu böyle bilmek lazımdır. Geçmiş kavimlerden ibret almak ve Allah Teâlâ’ya bol bol hamd etmek lazım gelir. Elhamdulillah ki ilk soruyu bize sormadı, Salih’in kavmine sordu. Nuh’un kavmine sordu. Lut’un kavmine sordu. Elhamdulillah bize sormadı. Allah Teâlâ ayaklarımızı dini üzere sabit kılsın. (Amin) Kalbimize iman nurunu nakşetsin. (Amin) Bu meclisteki ilimlerin bize faydası olduğu gibi bizim dilimizin de etrafımızdaki insanlara faydası olmasını nasip etsin. (Amin) Hayatımız boyunca bir tane insanı, en azından bir tane insanı İslam’a sevk etmeyi bize nasip etsin inşa’Allah. (Amin) Amin ya Muin.
Tebliğ et!