Hadis-i Şerifte: “Alimin âbide üstünlüğü, ayın yıldızlara olan üstünlüğü gibidir.” buyuruluyor. Bak, bak! Âbid ne demek? Çok ibadet eden kul. İbadette; İslam’ın beş şartının önüne ibadet koyan, yani nafileyi arttıran kula âbid denir. Şimdi bize âbid denir mi? Denmez! Beş vakit namazı kılıyoruz. Ramazan orucu geliyor, oruç tutuyoruz. Ama nafile katmıyoruz. Buna “avam” denir. Nafile katmıyor, ekleme yapmıyor. Namazın üstüne namaz koymuyor Efendimiz Aleyhisselam gibi. Bunu yapmadığın zaman sana âbid denmez. Âbid; nafile namaz kılan, ek namazlar kılan ve Allah’ın beni daha çok sevmesini istiyorum, Peygamberim Aleyhisselam’a daha çok benzemek istiyorum diyen adam demektir. Ancak Hadis-i Şerifte Efendimiz Aleyhisselam buyuruyor ki: “Alimin âbide üstünlüğü, ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir.” Çıplak bir gecede semaya bakın. Dolunayı göreceksiniz. Dolunayın yanındaki diğer yıldızları pek göremezsiniz. Neden? Çünkü büyük ışık var orada. Büyük ışık varken ufak ışıklar fayda vermez. Bunu bir temsille anlatayım. Burada kardeşimiz bütün ışıkları kapatsın, oradan da bir kardeşimiz mum getirsin. Mum burayı hafif bir şekilde aydınlatır. Ne zamana kadar? Kardeşimiz gidip de o ışıkların düğmesine basıncaya kadar. Düğmeye bastığı anda ve floresanlar çalıştığı anda mum artık kifayetsizdir. Floresan ışığının yanında mum ışığı geçersizdir, yetersizdir. Başka bir örnekle anlatmam gerekirse… Ay olduğu yerde duruyor. Ama gece görebiliyoruz, gündüz göremiyoruz. Neden? Ay gitmiyor buradan. Ay yine aynı yerde. Ama biz onu gündüz göremiyoruz. Sebebi ne? Çünkü büyük ışık küçük ışığı örter. Büyük ampul küçük mumu örter. Güneş çıktığı anda diğer yıldızların hükmü yoktur. Efendimiz Aleyhisselam Hadis-i Şerifte bize bunu anlatıyor. Âlim âbidden çok daha üstün. Neden? Çünkü âlim ışık saçar. Âlim insan kurtarır. Âbid sadece kendisini kurtarabilir. İlmi yoktur. Sahabeden bir tanesi, Ravza-i Mutahhara’da mescidin kapısında bir adam gördü. Çirkin mi çirkin bir adam. Adam kapıda duruyor. Mescidin içine girmiyor. Dedi ki: “Kardeşim sen niye içeri girmiyorsun?” Dedi ki: “Ben girmem, giremem.” Mescid bu, Allah’ın evi nasıl giremezsin? Kapıdaki adam şöyle der: “Ben şeytanım. Şu mescidin içinde, şuradaki âbide yaklaşacağım ve onun ibadetini bozacağım.” “Ee gir, yap!” “Gireceğim de orada uyuklayan, orada dinlenen bir âlim var. Âlimden korktuğum için giremiyorum.” Siyer kitaplarında geçen bir bilgidir. Âlim, ilim çok önemlidir. Dolayısıyla bu ilmi nerede elde edeceğiz? Hayır meclislerinde, hayır işitilen meclislerde elde edeceğiz. Hadisin sonunda Rasulullah Aleyhisselam bizi ikaz ediyor. Başta zikrettiğim hadiste. Doymayacak, diyor. Bak, doymaz demiyor. Doymayacak! Aranızda bizim sohbetlerimize on yıldan beri gelen insan var. Daha eski bizi tanıyanlar; on beş senedir, yirmi senedir bizim sohbetimizi dinleyen insanlar var. Bu adamlar niye hâlâ sohbete geliyor? On beş, yirmi senede hiç mi bir şey öğrenmedin sen? Bitmedi mi yani bu ilimler bitmedi mi? Bitmez! İslam ilimleri bir okyanus gibidir. Bizim hayatımız boyunca size öğretebileceğimiz bu okyanustan belki bir, iki damladır. Mübalağa etmiyorum! Belki bir, iki damladır. Hadisle teyit edeyim. Efendimiz Aleyhisselam en doğrusunu bilir. Sultanım Aleyhisselam, Musa ile Hızır kıssasını anlatır bize Hadis-i Şerifte: Musa Aleyhisselam, kendisinden daha âlim birisi var mı yok mu diye Allah Teâlâ’ya sorduğu anda Mevla’mız ona der ki: “Birisi var. Sen benim Rasulümsün ama senden daha âlim birisi var. Şu beldeye git, bir adamla tanışacaksın. O senden daha âlimdir. Ben ona senden daha fazla ilim verdim.” Allah Teâlâ bazı kullarına, bazı kullarından daha fazla nimet verir. Bu onun dünyada bize verdiği bir imtihandır. Musa Aleyhisselam gider ve Hızır Aleyhisselam ile tanışır. Hızır Aleyhisselam ona Hadis-i Şerifte geçen şöyle bir ifade de bulunur: “Ey Musa! Sen Allah’ın peygamberisin. Allah Teâlâ sana bazı ilimler verdi. Bana da bazı ilimler verdi. Benim bildiğim ilimleri sen bilemezsin. Senin bildiğin ilimleri ben bilemem. Ancak ben sana bir misal getireyim ki senin ve benim ilmimin toplamı, şu denizin tamamını görüyor musun ey Musa? Bu denizdeki bir damla gibidir.” İşte insanoğlunun ilmi Allah’ın ilminin yanında; anlatılacak, konuşulacak ilmin yanında ancak bu kadardır.
Tebliğ et!