“Hocam, Allah bizi niye imtihan ediyor?” İmtihan, bu dünyanın ve ahiretin gerçeğidir. Sınav olmadan başarı mümkün değil. Sen devlete memur olmak için bir gayrette bulunduğun zaman, memur olmak istediğin zaman devlet seni imtihan ediyor mu, etmiyor mu? Ayda iki bin lira vermek için ha! İki bin lira vermek için seni beş tane imtihana sokuyor, beş tane sınava sokuyor. Sonra bir de mülakatı var. Karşı karşıya alıyor seni, konuşmaya başlıyor. Devlet… İki bin lira, iki bin beş yüz lira için seni beş kere sınava sokuyor. Şimdi, daha dünya hayatında bile bir yerlere girmek isterken seni sınav ediyorlar. Bunun makul ve normal karşılıyorsun da Allah’ımız: “Ebedi bir hayata ben seni sokacağım, fakat evvelinde seni deneyeceğim. Buraya layık mısın, değil misin?” dediğinde niye sana makul gelmiyor, mantıklı gelmiyor? İki bin beş yüz lira maaş için çok makul ama ebedi hayat için; hastalığın olmayacağı, yaşlanmanın olmayacağı, güçsüzlüğün, bitkinliğin olmayacağı, istediği anda istediğin şeye sahip olacağın bir cennet hayatı için sınav etmesi makul gelmiyor. “Bana mantıklı gelmiyor. Ben sınav edilmek istemiyorum. Salsın beni çayıra.” Sınav edilmek istemiyorsan hayvan olacaksın! Felsefeciler gibi. Felsefeciler: “İnsan hayvandır.” diyor. Sen o akidede ol, felsefecilerin tarikatına gir. “Ben hayvanım, hiç teklifle mükellef değilim, istediğim gibi yaşarım. Kimse bana hesap soramaz!” de. Hakikaten öyle yaşarsın. Bu dünyada insanların çoğu şu anda ibadetsiz, namazsız, içki içiyor, zina ediyor, kumar oynuyor. Yaşamaya devam etmiyor mu? Bu insanlardan bir tanesinin başına şimşek çaktığını gördünüz mü? “Bu kulun namaz kılmadığı için başına şimşek geçirdim.” diye gökten bir nida gelsin böyle. Peşinden de şimşek çaksın. Adam paramparça olsun bir şimşekle. Böyle bir şey yok. Allah isteseydi bunu da yapabilirdi. İşlediğimiz her günahtan sonra ensemizden bir tane melek tokat da atabilirdi. Tuh! Şaak! Bir ses geliyor böyle. Bir günah işliyorsun mesela, dükkanın önünden bir yarı çıplak kız geçiyor ve kıza bakıyorsun. Başını o anda çevirmen lazım, gördüğün anda çevirmen lazım ama dalıyorsun, zayıfsın, düştün. Arka taraftan bir melek geldi, eline tükürdü. Tuh! Hani o şak sesi daha sert gelsin diye. Daha etkileyici olsun diye, daha tesirli olsun diye ensenden patlattı. Her işlediğin günahta ensenden bir tokat yesen yapar mısın o günahı? Bir, meleğin tokadından korkarsın. Bu ne tokadı? Osmanlı tokadı mı, pehlivan tokadı mı? Nedir bu? İkincisi, etrafındaki insanlar tokat duyduğu zaman senden geldiğini, anlarlar ki bu adam pis bir şey yapmış. Bu adam kötü bir şey yapmış, derler. Şimdi… İki tane arkadaş sandalyede oturuyor. Birisi gaz çıkartıyor. Fakat gaz çıkartmasının hemen akabinde sandalyeyi hareket ettiriyor. Cırt cırt, sandalyeyi hareket ettiriyor. Şimdi yanındaki de diyor ki: “Arkadaşım, tamam sesi hallettin.” Sübhanallah. “Tamam, sesi hallettin, sesi çözdün. Sandalyeden gıcırtı geldi. Kokuyu ne yapacaksın kardeşim ya? Kokuyu ne yapacaksın?” diyor. Tamam, günahı işledin, seni kimse görmedi. Ama bu arkadan gelen enseye gelen şaplak ne olacak? Ne olacak? Alamet var, işaret var ortada. İşte, bu Allah’ın dinidir. Allah’ın dinini yaşamak için elimizden gelen her şeyi yapmak zorundayız kardeşler. Etrafımızdaki insanlardan, salihlerden, sadıklardan, âlimlerden, ilim ehlinden yardım alacağız. Allah’ın verdiği imkanlar çok fazla. İbadetini yapmaya çalış, akın akın sana melekleri yardımcı gönderirim, diyor Allah Teâlâ Kur’an’da. Sırf o ayetin tefsirini yaptım, keyifle, zevkle. Akın akın sana yardımcı melekler gönderirim, diyor Allah. Bu Allah’ın vaadi. Etrafında Müslümanlar var, salihler var, sadıklar var. Yardım iste, bilgi iste, dua iste. Sonra, ibadet yapmak çok basit, çok kolay. Muhammed Aleyhisselam’dan bir hadis-i şerif söyleyeyim. Allah aşkına şu hadisi şerifi unutmayın! “Üç şeye bakmak ibadettir. Bir, ana babanın yüzüne bakmak. İki, Mushaf’a bakmak.” Mushaf kitap demektir, Kur’an. Bak şimdi! Şuraya bakıyor musunuz? Sadece bakıyorsunuz, okumuyorsunuz. Allah’ın kitabına sadece bakmak bile ibadettir. Okumasan bile Mushaf’a bakmak, ana babanın yüzüne bakmak… Karşısına geçtin, ananın karşısına geçtin. “Anacığım ne yaptın bu akşam yemekte?” “Oğlum mercimek çorbası yaptım, yanında bulgur var, ayran var, salatayı da koydum ortaya.” “Anneciğim çok teşekkür ederim. Elini öpebilir miyim?” dedin. Annen de mutlu oldu. Şöyle bir elini uzattı, öptün ve yüzüne şöyle bakmaya devam ettin. Annen de sana şu tepkiyi verebilir: “Oğlum hayırdır ya, bir şey mi oldu yani niye bakıyorsun böyle?” diyebilir. Sen hemen anneciğine… Anası olmayanlar bu sözümü çok normal karşılar. Biz anamızı kaybettiğimiz için dört beş sene önce. Anamız, babamız ahirete gitti. Annesi babası olmayanlar ancak beni anlar. Şu anda ananız babanız var. Hiç, hoca normal konuşuyor dersin. Gittiği zaman onlar, o zaman benim acımı anlarsın sen. Annenin yüzüne bakacaksın ve bu hadisi şerifi söyleyeceksin. “Anne, benim Peygamberim Muhammed Aleyhisselam buyurdu ki: ‘Ana babanın yüzüne bakmak ibadettir. Mushaf’a bakmak ibadettir. Üç, denize bakmak ibadettir.’ ” O başka bir hadisi şeriftir. Kâbe’ye bakmak başka bir hadisi şerifte ibadettir. Yine başka bir hadiste yeşile bakmak da tabiri geçer. Ağaçlara bakmak, yeşile bakmak ibadettir. Ama bu hadisi şerifte üç tanesini zikrediyor. Mushaf’a bakmayla, anne babanın yüzüne bakmayı yan yana koymuş ya! Allah’ın peygamberi yan yana koyuyor. Denize bakmayla bunları yan yana koyuyor. Bu kadar kolay bir din. Ama yaşamamak için, öğrenmemek için elinden gelen her şeyi yapıyorsun. Allah rızası için kardeşim bir hamle yap, bir aksiyon yap ya! Bir silkelen, bir kendine gel!
Tebliğ et!