Hazreti Ömer’in samimiyetinden bir not okuyayım. Bakın, Allah rızası için! İkinci halife, o Şiilerin beddua ettiği halifenin samimiyeti neymiş? Allah’a karşı nasıl bir samimi. Herkes kendini çek etsin. Emir-el Mü’minin şöyle diyor: “Bana bir bela gelirse üç türlü sevinirim.” Ya biz bela geldi mi aklımıza bin türlü şeytanlık geliyor, lanet okumak geliyor. “Ya nasıl benim başıma geldi?” diyorsun. Allah’ın dostu ne diyor, müçtehit ne diyor? “Bana bir bela gelirse üç türlü sevinirim: Bir, belayı Allah Teâlâ göndermiştir. Sevgili gönderdiği için tatlı olur.” Şimdi herhangi birimizin başına bir bela geldiği zaman bu kendi kendine mi olmuştur? Hayır! Ehl-i sünnet Müslümanları şöyle itikad eder: “Hayrı da yaratan Allah’tır, şerri de yaratan Allah’tır.” Mutezile fırkası denen, yetmiş iki sapık fırkadan bir fıkra vardır. Bunlar ne derler? “Allah sadece hayrı yaratır, şerri kul yaratır. Kul da yaratmaya muktedirdir.” Bu da sapıklardan bir tanesidir. Biz ne diyoruz Amentü’yü okurken? “…hayrihî ve şerrihi mina’llâhi teâlâ ve’l-ba’sü ba’de’l mevt…” “Hayrı da yaratan Allah’tır, şerri de yaratan Allah Teâlâ’dır. Ve öldükten sonra dirilmeyi de yaratan O’dur.” diyor muyuz, demiyor muyuz? İmanın şartı! Ama bunlar ne diyor? “Hayır! Hayrı Allah yaratır, şerri biz yaratırız. Şerri yaratan Allah olursa Allah şerli bir ilah olduğu anlamına gelir.” Kafasına göre sapık sapık hükümler söylüyor. Bu böyle değildir! Başımıza gelen herhangi bir sıkıntı, herhangi bir musibet, herhangi bir darlık anı, bunlar nereden geliyor? Allah’tan habersiz mümkün değil ortaya çıkmaz. Kesinlikle bu Allah’tan gelmiştir. Biz Müslümanlar böyle itikat ederiz. İşte Müslümanların en kafasındaki iki üç adamdan bir tanesi Ömer diyor ki: “Sevgili bana bunu yolladı, ben niye isyan edeyim ki? Sevgili bana bir şey yollamışsa benim derecemi yükseltmek istiyor, demektir. Bundan dolayı sevinirim.” Samimiyet! “İki, Allah Teâlâ’ya bundan daha büyük bela göndermediği için şükrederim.” Efendiler, karşılaştığımız belanın derecesi ne olursa olsun bilin ki bundan bir derece daha büyüğü var, daha beteri var. Bela derecen ne olursa olsun bil ki daha ötesi var. Şu hâlde bardağa dolu tarafından bakacaksın. Emir-el Mü’minin gibi. Ne diyeceksin? “Ya evet, bir aydan beri başım çok şiddetli ağrıyor. Hap, şu, bu doktor moktor geçiremiyor. Ama ben biliyorum ki baş ağrısından çok daha ters, çok daha sıkıntılı hastalıklar var. Allah bana ufağını verdi. Benim hamdetmem lazım. Daha beterini vermemesi için Rabb’ime yalvarmam lazım. İşte bu Ömer’in kafasıdır. Allah ondan razı olsun. (Amin) Bu samimiyettir. Bir ay kadar önce anacığımı götürdüm radyoterapiye. Baktım, bizim önümüzde bir adam var. Adam yüzüstü yatıyor. O da bizden önce radyoterapiye girecek. Yanında bir genç kardeşi var. “Kardeşim, hastamızın durumu nedir, niye yüzüstü yatıyor?” dedim. Çektim köşeye sessiz konuşuyorum. Abi, babam iki yıldan beri sırtı tamamen kanserli olduğu için; sırtı çürümüş, yanları çürümüş, iki yıldan beri yüzüstü yatıyor. İki yıldan beri ne sağına ne soluna dönüyor. Yemeklerini yüzüstü yiyor, def-i hacetini yüzüstü yapıyor.” Benim anam da orada. Hastalıkların en şiddetlilerinden, kanser tedavisi görüyor. Allah bütün hastalarımıza şifa versin. (Amin) Amin. Beterin beteri var mıymış? Var! Hocam, onun beteri var mı? Onun da beteri var. Her şeyde, karşılaştığımız her şeyde bir adım kötüsünü düşüneceğiz. Allah bana daha beterini verebilirdi, beni bununla sınıyor. Allah’ım sen bana sabır gücü ver. Allah’ın dilimden seni incitecek bir kelimenin çıkmasına müsaade etme. Dilimi kitle! Bu samimi Müslüman’ın işidir. İşte Ömer de bize bunu tavsiye ediyor. Radıyallahu anh. Üçüncü madde neymiş? Üç şeye sevinirim, diyor. Bismillâhirrahmânirrahîm. “Allahü Teâlâ, insanlara boş yere faydasız bir şey göndermez. Bir belaya karşılık, ahirette çok nimetler ihsan eder. Dünya belaları az, ahiretin nimetleri ise sonsuz olduğundan gelen belalara sevinirim.” Şimdi, şu zekâya, şu basirete bakar mısınız? Dünyada başıma ne bela gelirse gelsin biliyorum ki sonu var. Sonu var. Diyelim ki örneği uca götüreyim. Ölümcül bir hastalığa yakalandın. Akciğer kanseri… Bu bir beladır, bu bir imtihandır, musibettir. Sonucu ne? Bu hastalık da bitecek mi? Bitecek. Neyle bitecek? Ölümle beraber bu hastalık da bitecek. İmam diyor ki: “Ne kadar çok bela gelirse gelsin, bu kısa dünya hayatında gelecek. Kabirde bela gelmeyecek, mahşerde bela gelmeyecek, cennette bela yok. Bela, bu kısa dünya hayatında. Ben bu dünya hayatında belaya sabredersem Allah, sonu olmayan hayatta benim derecemi artıracak.” Bu, müthiş bir basirettir. Bu, derin bir ilimdir. Allah ondan razı olsun ki bize bu ilmi öğretmiştir. Âlimlerimizden de razı olsun ki bize bu ilmi aktarmıştır. Amin.
Tebliğ et!