Günlerdir evin içindesin. Kendini bir nevi karantinaya aldın. Ve bunalıyorsun. Canın sıkılınca YouTube’a giriyorsun. Canının sıkıntısını geçirmek için ama canın yine sıkılıyor. “Sonra ne yapayım?” diyorsun, İnstagram’a giriyorsun. Yine sıkılıyor. Sonra YouTube’a giriyorsun bakıyorsun Corona dışında bir video yok. Hatta bu videoya tıklıyorsun, bu video da Corona hakkında. Nereyi açsanız, bunun dışında bir haber yok. Biz de dedik ki ne yapalım, ne edelim? Bu sıkıntılı süreçte paylaşmış olduğumuz bazı videoların altına gelen yorumları sizinle paylaşmak istedik. Onları beraber okuyalım. Hem devamında da böyle bazı duygusal tespitler var. Onları sizinle paylaşacağız. Belki böyle bir moral olur. Hem gündemi değiştiremiyoruz. Madem gündemin içinde başka bir yere sıçrayalım diye düşündüm. Başlayalım mı? – Başlayalım ağabey. Hadi buyur sen başla. Hakikaten ya. Bilmem hiç yaşadın mı? Ben ATM’den bir para çekecektim. İşte eldivenleri giyiyorum. Eldivenle de basmıyorum bankamatiğe. Çünkü bankamatik şu demek? Gelen geçen yani… Onda Corona yoksa hiçbir yerde yoktur. Yani öyle bir yer. Eldiveni giyiyorsun. İşte bir tane de karton kağıt gibi bir şey alıyorum. Onunla böyle düğmelere basıyorum. Sonra işte tekrar dönüyorum arabaya. İşte çıkartıyorum eldiveni, kolonyalıyorum kendimi. Eve girerken de ellerimi yıkıyorum. Ben mi paranoyak oldum yoksa sen de böyle misin? – Yok ağabey öyle. Yani en küçük şeye bile dikkat ediyorsun. Ya elleri tahriş olan kardeşler var ya. – Ben de var ağabey ya. Gitti mesela ellerim. Ne yapıyorsun kardeşim? Böyle spatulayla falan mı… – Ağabey yok normal sabunluyorum. Bi anda böyle… Kaç kere sabunluyorsun elini? – İşte fazla oluyor. Demek farkedemiyorsun ya onu. En ufak bir şeye dokunuyorsun, diyorsun ki tamam. Tedbir alalım. Devam ediyorsun yıkamaya. Bir de mübarek kardeşler var. Giriyorum içeri, “Ağabey, kolonya.” Döküyor böyle falan. Bir de öyle bir bakıyor ki gözüme, almayacak içeri yani. Sonra “Dezenfektan var içeride.” diyor. Oğlum tamam işte. Kolonya, dezenfektan… …Öleyim bari yani. – Yani bu da aslında değil mi? Tüm ülkelerde ezan sesleri. Namazlara mesela. İtalya’daydı galiba. Bazı insanlar namaza iştirak ediyor. Berlin’de gördüm, birçok yerde gördüm. Bildiğin ezan okunuyor. Yani bu şey değil, “Oo ağabey, Müslüman olmuşlar!” değil. Ama belki de birtakım şeylerin başlamasına sembolik olarak gösteren işaretler olarak yorumlanabilir. Yani oralarda böyle… Bir de Müslümanlar o kadar böyle mutlu oluyorlar, o kadar böyle moral olarak daha iyi noktaya geliyorlar ki. İnşâAllah birtakım şeylerin vesilesi olur. Evet sen oku. – Bu iyiymiş ya. Yani yeryüzü tutuşmaz da, belki şey olabilir ama… Hani geçen uçağa binen birisi yazmış. Nereden duydum hatırlamıyorum. “Uçağa bir girdim, her yer kolonya kokuyor.” diyor. Bir de havadasın ya yani.. Şöyle birisi çakmağı bir çaksa… Allah muhafaza. Kolonya da bütün Dünya’ya şu an tanıtılmış oldu farkında mısın? Geçen onun düşündüm. Ya büyüklerimizden gelen bu adap ne kadar güzelmiş ya dedim. Hani bir yere girdiğin zaman akrabalara hemen böyle bir kolonya dökerler eline değil mi? Şöyle yaparsın. Biz hangi amaçla yapıyoruz? Böyle bir ferahlamak amacıyla yaparız genelde. Ama belki de büyüklerimizin bu özelliğini bilen birisi bunu piyasaya sürdüyse de hakikaten elini öperiz yani. İyi düşünmüş. – Yani aslında tüm şartlar, kendimi geliştirmek için yine oluştu şu anda. Ama bu sefer yine ne yapıyor? Geliştirmiyor galiba kendisini. Şimdi 3 ay sonra ortalık düzelince, okullar başlayınca İnşâAllah… Ne kadar süreceğini bilmiyoruz. Belki 1 ay sonra… Hayat normale döndü. O zaman şunu söyleyemeyeceksin: “Günde 100 sayfa kitap okuyayım.” diyemeyeceksin çünkü okul sana diyecek ki: “Bana da çalışman lazım.” İş yeri sana diyecek ki: “Maaş alacaksın. Çalışsana.” Ama şu anda yani elimizden kaçmaması gereken bir fırsat var. 3 ayda çok ciddi mânâda İslami ilimlere vâkıf olabilirsin. Kurân-ı Kerim okumayı bilmiyorsan, bu süreçte YouTube videolarıyla bunu öğrenebilirsin. Eğer Kurân-ı Kerim’i okumayı biliyorsan ama mânâsını öğrenmek istiyorsan, bir tefsir okumasına başlayabilirsin. Risale-i Nur’a başlayabilirsin. Hatta videonun bu bölümüne Kopgit’i de ekleyelim. Okumak isteyenler, oraya mesaj atıp yardım alabilirler. “Hangi kitapları sırasıyla okuyayım?” diye. Tabii güzel, hoş. Tabii bunu okuyunca hemen ne diyorlar Fatih? “Camiler de boşaldı Müslümanlar.” Biz Müslümanlar camilerin kıymetini bilmediğimiz için hata ettik evet. Biz bunun cezasını ödüyoruz. Camilerimize yeterince kıymet vermediğimizin cezasını ödüyoruz. Ama şunu da söylemek isterim ki, eğer bizim camilere gitmemiz konusunda böyle bir laf çakma gayretindeysen ki öyle insanlar var. Hatta bir şey yazmış: “Müslümanlar, siz zannediyor musunuz ki bu olaylar geldi başımıza, Allah’a yöneleceğiz, işte tövbe edeceğiz. Yok. Hiç öyle bir dünyamız yok. Bu olaydan hiçbir ders almadık.” gibi bir şey yazmış da. Yani şu olaylar bittiği zaman, düşünsenize aylar boyunca camiye gidememiş, Cuma’ya gidememiş, içinde artık birikmiş olan Müslüman’ların Cuma namazı sizce nasıl olacak? Ben eminim ki caminin içi de dışı da, hatta sokaklara, caddelere kadar, belki Taksim’in meydanına kadar her yer insanlarla dolacak. Ve insanlar hiç hissetmedikleri kadar yoğun bir duyguyla Cuma namazını kılacaklar. Ve eminim, camilerimiz eskisinden daha kalabalık ve daha maneviyatlı olacak. Hakikaten ya. Kilitlendi hayat yani. İnsanların ne bileyim bir kafeteryaya gidip çay, kahve içmek… Böyle bir şey yok artık. Hatta hafta sonu sahilde şöyle biraz yürüyeyim desen, yok. – Evet oda yok. 20 yaşın altındasın. Bakkala gideyim, ekmek alayım. Yok. – Ama aslında bu ağabey yine şeyi gösteriyor bak. Yani nimetin varlığını. Hani diyoruz ya acaba çok mu şer gibi? Her şerde yine bir hayır olduğu ortaya çıkabiliyor. Burada da yine birçok nimetin farkına vardık. Yani oksijenin dahi yine bir evet nimet varmış deyip sevinebiliyorsun. Hani pencereyi açıyorsun, hava varmış diyorsun veya işte sokağa bakıyorsun, çıkmak bir nimetmiş diyebiliyorsun. Güzel bir pencere aslında. Bak her şey zıddıyla bilinir. Hayatından bazı şeyler bir süreliğine senden alınınca, daha sonra sana tekrar geri verildiğinde hayatın daha keyifli oluyor. Şimdi de birçok yapamadığımız şeyden uzak kalınca… Mesela askerdeyken hani biz cam bardakta içmeye alışmışız ya, böyle demir bardakta veriyorlar ve şeker standart. Hani adam çayı tencerede yaparken şöyle boşaltıyor içine şekeri, şu anki çay bardağına üç şeker atmışsın gibi. Böyle içemiyorsun, cam bardağı özlüyorsun falan. Sonra böyle sivil hayata dönünce, en büyük hayalin şu: İşte “Sivilde ne yapacaksın?” Kardeşim, cam bardakta çay içeceğim ya falan. Ya düşünsenize beyler, pazartesi günü şafak bitiyor ve ben evde kahvaltı yapıyorum, menemen yiyorum. Ama bunu nasıl anlatıyorsun biliyor musun? Dünya’nın en büyük şeyiymiş gibi. Halbuki normal zamanda nedir? Menemen yaptın, çay içtin. Budur değil mi? Ama ne oldu? Senden Allah onları bir süreliğine bir alınca, geri verdiği zaman hayatın daha lezzetli oluyor. O zaman şöyle söyleyebiliriz: Bu musibetin içinde bir nimetiye ciheti de var. O da normalde sahip olduğumuz şeylerdeki kıymetini unuttuğumuz ve ülfet olan şeylerin lezzetini tekrar anlamamız için, Rabbim dilerse bize bunları geri verecek. Yani şu bir gerçek. Bu olaylar bittiği zaman, Dünya’nın bütün dengeleri değişmiş olacak. Bak geçen Wall Street’te çıkan bir haber, ‘Korkun!’ diye bir İngilizce başlık atmış . Altına da şunu yazmış: “Bu olaylar bittiğinde, 50 milyon Amerikan işsiz kalacak.” demiş. 2020’de yaşadıklarımıza bakıyorum. Şöyle genel bir tabloya baktığın zaman diyorsun ki Allah Dünya’nın içindekilerinin yapmış olduklarından memnun değil… …diye genel bir tablo çıkıyor insana. Öyle bir günahlar dönüyor ki, öyle zulümler oluyor ki… Yani memnun olmaması çok normal, razı olmaması çok normal. Kardeşlerim eğer bir şey yapmak istiyorsanız, “Ağabey ben doktor değilim. Laboratuvara gidip aşı mı bulayım, ne yapacağım?” diyorsanız, Size bir yol söyleyeyim. Biz şu anda hatim dağıtıyoruz, salavat dağıtıyoruz. Ve şöyle inanıyoruz: Allah isterse bu iş 1 salisede çözülür. Bir bilim adamına Allah doğru fikri ilham eder, aşısı bulunur. Bir bakmışsın her şey düzelivermiş veya virüs mutasyona uğramış. Zararsız bir hale… Anında bitebilir yani bu iş. Bilim adamları sabahtan akşama kadar çalışsalar, Allah istemezse olmaz. Ama bilim adamları fiili olarak çalışsalar, biz de laboratuvara giremediğimiz için manevi olarak onlara dualar etsek bulmaları için, çok güzel bir şey çıkar ortaya. Şu anda epey sayıda yani bu videoyu çektiğimiz zaman itibariyle 500’den fazla hatim dağıtılmış. Yaklaşık 15 milyon da salavat dağıtılmış. Daha da dağıtılıyor. İnşâAllah hedefimiz 30 milyon salavat dedik. Aynı zamanda 1000 tane de hatim okunmasını istiyoruz. Siz de okumak istiyorsanız, “Ben ne yapabilirim ağabey?” diyorsanız kardeşim, Kur’ân okuyabilirsin. Veya “Ağabey, Kur’ân okuyamıyorum.” diyorsan, öğrensen iyi olur tabii de, salavat alabilirsin. Bunun için de Sözler Köşkü WhatsApp hattına mesaj atıp “Ben şu kadar okuyacağım.” diyebilirsiniz. Peki, Allah’a emanet olun kardeşlerim. Görüşmek üzere.
Tebliğ et!