“Neden beynimizin tamamını kullanamıyoruz? Biz ahiret için mi yaratıldık?” Sual bu. Aynı sual içinde iki tane sual tevcih etmiş kardeşimiz. “Hocam, bir sorum olacak. Allah Teâlâ neden beynimizin belirli ve de bariz olarak küçük bir yüzdesini kullandırtıyor bize bu âlemde?” Biliyorsunuz, bilimsel tespittir. İnsanoğlu, istisnasız bütün insanlar yüzde iki ile yüzde beş arası beyinlerini kullanabiliyorlar bu dünyada. Yüzde iki ile beş arası… Zaten altı ya da yedi olduğu zaman ona deha deniyor. Anormal bir insan. Allah Teâlâ sınırı biraz aştırınca, delilik ile dehalık arasında küçük bir fark var. Yüzde on olsa deli olur. Çünkü Allah’ın bir çok sırrına daha dünyadayken vâkıf olur. Ve kaldıramaz deli olur. Yüzde beş maksimum limit bu. Altı ya da yedi oldu mu da deha oluyor. Neden Allah Teâlâ bunu böyle yaptı? Neden dünyada beynimizin yüzde yüzünü kullanmamıza izin vermedi? “…Ahirette akla ihtiyacımız olacak mı? Esas olarak biz ahiret için mi yaratıldık?” Kardeşimiz aynı sual içinde üç tane farklı sual sormuş. Bismillâhirrahmânirrahîm Cevap: İnsan hem dünya hem de ahiret için yaratılmıştır. Ama asıl yurdu, sonsuzluk âlemi olan ahirettir. Ölümsüz olan bir ruha sahip olması da bunun en açık delilidir. Kardeşler! Şu anda İslam’ın en büyük düşmanı olan Ebu Cehil’in ruhu hayatta mıdır değil midir? Hayattadır! Allah’ın en büyük düşmanı olan Firavun’un ruhu şu anda hayatta mıdır değil midir? Hayattadır. Ruhlar ölümsüzdür. Bedenler ölür, parçalanır yok olur. Ruhlar kıyamete kadar bâkidir. Sonra kıyamette sûr’a üflendiği anda ruh da öldürülecek. Sonra tekrar diriltilecek ikinci sura üfürülmesiyle beraber. Sonra üzerlerine bir beden, et, kemik, kas giydirilecek. Göz, akıl, dil, kulak verecek Allah Tâalâ ve hesaba çekecek. Dolayısıyla ruhlar ölümsüzdür. Ruhun sahibi olan kâfir de olsa mü’min de olsa bu hakikat değişmez. Ne dedi Hz. Ömer Radiyallahu anh? “Ey Allah’ın Resulü, Ebu Cehil’i öldürdük, adamlarını öldürdük, kuyuya attık. Sen şimdi kuyuya attığımız insanlara mı sesleniyorsun? Onlar seni duyamaz ki.” “Ya Ömer yanlış biliyorsun. Onlar, şu anda beni sizin duyduğunuzdan daha iyi duyarlar.” Çünkü ruh konumuna geçtiğimiz anda görüşümüz daha keskin olacak, işitmemiz daha keskin olacak, latifeleri hissetmemiz daha keskin olacak. Hareketimiz çok daha hızlı olacak. Efendimiz Aleyhisselam böyle buyuruyor. Allah tarafından dünyada bize verilen nimetler, ahirette vereceklerinin küçük birer örnekleridir. Ne nimet veriyorsa Allah Teâlâ, ahirette vereceğinin küçük yüzde birlik bir örneğidir. Küçük bir örnek! Burada sahip olduğumuz her şeyimiz sınırlı, ahirettekiler ise sınırsız olacaktır. Rabbimiz burada sınırlı olanlarla, sınırsız olan nimetlere özlem duyalım ve daha çok çalışalım diye her verdiği şeye bir kısıtlama koymuştur. Bak aklını seviyorsun değil mi? Kafası biraz çalışan bir adam aklını sever. Yemek yemeyi seviyorsun, lezzet alıyorsun. Bakmayı, görmeyi seviyorsun. O rüzgârın kırk derecelik sıcakta, otuz beş kırk derecelik sıcağı gördüğünde o rüzgârın püfür püfür üzerine esmesini seviyorsun değil mi? Biraz rüzgâr çıkıyor, böyle bir serinleşiyor ya hava. Cennet gibi diyorsun. O çiçeklerin kokularını, o ağaçların, erguvanların kokularını almayı seviyorsun değil mi, hoşlanıyorsun bundan? Bunların tamamı küçük birer lezzet. Cennette alacağımızın yüzde biri belki de, belki binde biri. Mâlûmât Allah’a aittir. Neden verdi Allah Teâlâ bu kısıtlıları? Bu dünyada, geçici olan bir yerde Allah bu kadar güzel ve kısıtlı yapabiliyorsa, bu geçici olanda bile bu kadar güzel yaratabiliyorsa acaba kalıcı olan yerde bize ne verecek? Bunu düşünmemiz için verdi. Şayet Allah sınırsız olan nimetleri cennette vermek yerine bu dünyada bahşetseydi, hiç kimse cenneti arzulamaz ve ahiret için çalışmazdı. Örnek, Firavun. Örnek, Karun. Örnek, Nemrut. Cennet için çalışıyor mu bunlar? Çalışmıyor. Örnek, Yahudiler. Bunlar cennet için çalışıyor mu? Çalışmıyor! Sadece dünya için çalışıyor. Neden? Dünyada zenginlik bunlarda, faiz bunlara helal, tefecilik bunlara helal, kan içmek bunlara helal, masumları öldürmek, sivilleri öldürmek bunlara helal. Tevrat’ta bir emir var: “Öldürmeyeceksin.” Tevrat’taki en meşhur on emirden bir tanesidir bu. “Öldürmeyeceksin.” diyor Allah, Yahudi’lere. Yahudiler bu emri biliyor mu, inanıyor mu? İnanıyor! Ama bu emri nasıl alıyorlar? Aynen bizim mealci hocalar gibi takla attırıyorlar ayete. Buradaki Allah’ın öldürmeyeceksin emri Yahudileri öldürmeyeceksin demektir! Yahudilerin dışında bütün ırkları öldürmek bize helaldir, diyorlar ve ayete takla attırıyorlar. İşte bu kavim, dünyayı cennet yapmış olan bir kavim. Dolayısıyla ahirette, cennetten nasibi var mıdır? Allah ve Resulüne iman etmeyen insanlara ahiretten, cennetten nasip yoktur. Eğer Allah lütfeder de bizi cennetine alırsa ahirette sadece beynimizi değil bütün hassalarımızı maksimum düzeyde kullanacağız inşallah. Biliyorsunuz oraya gitme ibadetlerle değil. İbadetler bize verdiği nimetlerin ödemesi. Küçük bir ödeme, küçük bir karşılık. İyi niyet göstergesi. Cennete gitme olayı tamamen Allah’ın rahmetine dayalı. Onun emirlerini tutarsak, ibadetleri yerine getirir, haramlardan sakınmaya çalışırsak lütfeder. Lütfeder ve vaadini gerçekleştirir, bizi cennetine koyar. Yoksa kimse namazına güvenip de cennete gireceğini falan düşünmesin! Böyle bir şey yoktur. Ayetle bitirdim suali. “İnanıp yararlı işler yapanlara altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele.” (Bakara, 25) İnanıp, yararlı işler yapanlara! “…Onlarda ki herhangi bir meyveden rızıklandırıldıklarında, ‘Bu daha öncede rızıklandığımız şeydir.’ derler. Ve o rızık birbirinin benzeri olmak üzere kendilerine sunulacak.” (Bakara, 25) Ne görüyorsan orada Allah sana verecek. Diyeceksin ki: “Bu bizim oradaki kavundu ya, bak aynısı kavunun aynısı.” Sadece isim benzerliği var, görüntü benzerliği var. Yediğin zaman aynısı olmadığını anlayacaksın. “…Orada çok temiz zevceler de onların. Hem de onlar orada ebedî olarak kalacaklardır.” (Bakara, 25) İşte ana yurdumuz neresi? Ahiret! Peki ana yurdumuz ahiret diye Allah bize dünyayı tamamen koyuverin diyor mu? Demiyor! Toprağına sahip çıkacaksın. “Vatan sevgisi imandandır.” sözü hadislerden alınmıştır. Kim vatanını korumak için, kim toprağını sınırını korumak için nöbet tutar da nöbette öldürülürse İslam’da bunun hükmü nedir kardeşler? Şehadet, şehitliktir! İşte bu gibi hadislerden dolayı “Vatan sevgisi imandandır.” sözünü âlimlerimiz kitaplarında zikretmişlerdir. Sevgin var mı, vatanını seviyor musun? Sende iman var. Vatanı sevmiyorsun. Vatansız Vehhabi, Seleficiler gibi olursun. Vatansız Pkk’ciler, Marksistler gibi olursun. Adamın vatanı yok. Dolayısıyla burayı parçalamak istiyor. Vatanına göz koymuş, el koymak istiyor. Göz koyduğu yere el de koymak istiyor. Ama seni elde edebilmesi için bir tek yöntem var. Batılıların bin yıldır yaptığı yöntem! Böl, parçala, zayıf düşür, yut! Zayıf düşürmeden parçalamadan yutmak yok. Bir ekmeği alıp da direkt ağzınıza atamazsınız. Bu çizgi film değil, bu gerçek hayat. Bir ekmeği yiyebilmek için önce bölmeniz lazım sonra böldüğünüz parçaları da minik parçalara bölmeniz lazım. İşte ümmeti başındaki halifeyi almak suretiyle böldüler. Parçalara ayırdılar. Şimdi o parçaları da parçalara ayırmak zorundalar ki bizi tamamen bir soykırımla yok edebilsinler. Zalim Yahudilere desteği kim verdi? Dünyadaki en büyük zalim, Amerika! Yahudi’nin hizmetkârı, Yahudi’nin fino köpeği. Yahudi ne diyorsa onu yapmak zorunda hisseden Amerika. Amarika… Kararı kim aldı? Bütün Birleşmiş Milletler oylamada karşı çıktı. Adam tek başına yanındaki iki üç ülkeyle beraber dedi ki, ben bunu yapıyorum. Ben zalimlerin lideriyim, ne dersem o olur. Bu yüzyılın Firavun’u da Karun’u, Nemrut’u da benim dedi ve kararı aldı. Başkente taşıdı elçiliğini. Bütün olaylar ondan sonra patlak verdi. Bu ölüler, bu çocuklar, bu kadınların katledilmesi falan hep bu olaydan sonra oldu. Şimdi zalim burada kim? Yahudi! Diğer zalim kim? Amerika. Destekledi çünkü, işbirlikçi. Peki, kâfirin zaten işi bozmaktır. “Onlara yeryüzünde fesat çıkartmayın denildiğinde onlar der ki biz ıslah ediyoruz.” (Bakara, 11) Şimdi gidin bu Yahudilerle, Amerikalılara deyin niye bunu yapıyorsun? “Islah ediyoruz.” derler. Kur’an onların durumundan bahsediyor. Bunların durumu böyleyken, bütün hayat felsefeleri İslam’ı yok etmek, Müslümanlara soykırım yapmak üzerine kuruluyken biz ne yapacağız? Biz ya sesiz kalacağız hiçbir şey demeyeceğiz, hiçbir tepki ortaya koymayacağız. Ya da gerçek bir mü’min duruşuyla hareket edeceğiz ve tepkimizi ortaya koyacağız. Bütün sosyal medya alanlarında, gerekirse elçiliklerin kapısına dayanarak, gerekirse mitinglere çıkarak ve gerekirse bütün Yahudi mamullerini boykot ederek karşı koyacağız. En son durum ne? En son durum savaştır. Şu anda ümmet o kadar kuvvetli değildir. Ama bıçak kemiğe dayanırsa, bize diş gösterirlerse, ilk kanı onlar dökerse, toprağımıza göz koyup da istila etmek isterlerse üçüncü dünya savaşı o zaman çıkar. O zaman çıkar! Artık günah da bizden gitmiş olur. Biz çıkartmadık. Siz kaşındınız. Siz soykırım yapmak istediniz. Hitler; Alman Hristiyan’ı, Katolik bir Hristiyan’dır. Alman Hristiyan’ı Hitler Yahudilere soykırım yaparken bütün dünya çıtını çıkartmadı. En sonunda diğer ülkelere saldırıya başladığı anda birleştiler, Hitler’i bitirdiler. Aynı soykırımı şu anda Müslümanlara yapmaktan utanmaz mısınız? Hitler’in Yahudilere yaptığı soykırımın aynısını, siz şu anda Müslümanlara yapıyorsunuz. Yahudiler! Allah onların başına Hitler’i musallat etti. Şimdi Müslümanların başına da Yahudileri musallat etti. Müslümanlar toprağını muhafaza için mücadele ediyor. Yahudiler de her geçen gün katletmeye devam ediyor. Allah Teâlâ diyor ki: “Sakın kendinizden emin olmayın. Bu ateş sadece zalimlere dokunmayacak. Zalimlerin karşısında sessiz duranlara, tavır koymayanlara da dokunacak.” (Enfal, 25) Kardeşler Allah bizi onlardan etmesin.
Tebliğ et!