Evet, moraller altüst. Neden? YKS sınavının tarihi değişti. 2.5 milyon genci ilgilendiren bir karar. Twitter kaynıyor, sosyal medya, Instagram kaynıyor. Çünkü şöyle bir şey oldu. Önce tarih değişti. 26 Temmuz’a ertelendi. Yaklaşık 1 ay ertelenince, böyle bir psikolojik olarak insanlar kendini ona göre ayarladı. Daha sonra işte geçen yapılan açıklamada da 27-28 Haziran tarihine tekrar geriye çekildi. Yani eski tarihi ile arasında 1 hafta var. 1 hafta sonrasına alınmış oldu ama tabii bu git gel böyle bir moral bozukluğu oldu. İnsan kendini böyle bir şeye göre hazırlayınca o olmayınca biraz garip bir duyguya girer ya. Mesela gazoz olsun şurada. Sen onun su olduğunu düşün. Ağzına şöyle bir götür. Böyle bir gazoz olduğunu anlayınca şöyle bir garip gelir ya, beklenmedik bir şey olduğu için. Şu anda ondan dolayı bayağı bir tepki var. Ha buna cevaben şöyle diyen birini de gördüm: Diyor ki: “Ya siz neden tepki veriyorsunuz buna? Nasıl olsa 1 ay var, sonra çalışırım, şimdi yatış. Ver Netflix’i, ver Spotify’ı. 1 ay sonra nasıl olsa sınav diye yatarsanız, bu iş olmaz.” Neden? “Ya kardeşim, senin 1 aylık çalışmana mı bağlı sınavı kazanıp kazanmaman? Sen hiç üniversiteye falan girme. Onu bitiremezsin.” diyor arkadaş. Ben öyle demiyorum çünkü bu işin bir de psikolojik bir yanı var yani. Gazoz olayındaki gibi. Her ne kadar 1 aylık çalışmayla kazanıp kazanmayacağın belli olmasa da insanın psikolojik olarak biraz düşmesi, biraz şaşırması, moralinin bozulması normal. Yani yazılan Tweet’lere baktığın zaman da bunu görürsün. Yani bu Corona olaylarından dolayı o kadar çok değişen şey var ki hayatımız altüst oldu. Sadece bu değil, birçok meselede bazı durumlar yaşıyoruz. Daha sonra tekrar açıklamalar geldi. Sınav süresinin biraz daha uzatıldığı çok stres yapılmaması amacıyla. Hani size anlatılmayan epey bir kısım var. Ondan muaf tutulacaksınız diye bir açıklama geldi. Barajla ilgili bir değişiklik yapıldı. Sınavın barajıyla alakalı. Bu hafifletici şeyler geldi ama tabii alev yine dinmiyor. “Neden böyle oluyor, böyle olmamalıydı, neden bize böyle dediniz?” diye isyanlar devam ediyor. Ya bunun doğru olup olmadığı tartışmasının bence bir faydası yok. Artık verilmiş bir karar var. Eğer o tartışmalara çok odaklanırsak yarıştan geri kalırız. Yani bir 1000 metre koşusuna girmişsin. 1000 metre koşusunda böyle “Ya 1100 metre yapalım, 900 metre yapalım.” Böyle bir tartışma dönerken, sen o yarışta koşarken eğer bu tartışmanın yapıldığı yere doğru gidip, “Ya bir dakika bunu bir konuşalım.” dersen, diğer yarışçılar da devam ederler ve senden daha ileriye geçerler. Bence bununla vakit kaybetmeye gerek yok. Olan olmuş artık. “Bundan sonrası için ne yapabiliriz, hani böyle bizi rahatlatacak bir takım şeyler var mı?” diyorsanız, 1-2 tane mesele var. Bunları öğrendiğinizde, psikolojinizde böyle bir rahatlama yaşayacağınızı düşünüyorum. Buna çok odaklanmayalım. “Ne oldu, ne bitti?” Bir de şöyle bir sıkıntı var: Şimdi sen hazırlanıyorsun. Eline bir mazeret geldi. Sınavda başarısız olma konusunda bir mazeret geldi. Bu bir açıdan iyi. Hani ailen, “Neden böyle oldu bu sınavda?” derse, “Ya baba görmüyor musun ya? Bak işte biz kendimizi buna göre hazırladık. Böyle oldu. Ne yapalım?” dediğinde eline bir koz geçti. Ama sen ailenle yarışmadığın için o kozu bir kenara koy. Başarısız olursan yani onu öne sürersin. Hem bu da senin sınava girerken stresini azaltır. Çünkü başarısız olsan da üzerinde bir psikolojik baskı yapamayacaklar. Ama sen ailenle yarışmadığın için, gerçekten güzel bir kariyer elde etmek, sevdiğin bir işi yapmak istediğin için… Hani Konfüçyüs’ün bir sözü var: “Hayatınız boyunca çalışmak istemiyorsanız…” Ki istemiyoruz değil mi? “…sevdiğiniz işi yapın.” diyor. Çok güzel bir söz. Siz de sevdiğiniz işi yapmak istiyorsunuz, iyi bir puan almak istiyorsunuz. Ailenize sunacağınız sebebi bir kenara koyun ama senin ailenle bir işin yok. Bu konuda sınavı kazanmak… O zaman şu mazereti kafandan çıkar. Çünkü bu seni bayağı yavaşlatacak. “Ya işte başarılı olamayacağım.” “Neden?” “İşte sınavda böyle…” Ya boş ver ya. Hani sen 1000 metre koşusu yaparken, sağ ayağında bir aksama olsa ve 1 saniye sonra geçse onu mazeret edip yavaşlar mısın, hemen yarışa odaklanıp devam mı edersin? Yarışa odaklan kardeşim. Boş ver. Sen devam et. Onu bir mazeret olarak kafandan çıkart. Normal bir şeymiş gibi algıla ki, senin çalışmana ve motivasyonuna hiçbir etkisi olmasın. Kişisel gelişim kitaplarını hiç okudunuz mu bilmiyorum ama ben bir ara bayağı bir sarmıştım. Ve daha sonra hepsinin ortak bir noktada toplandığını gördüm. Hepsi şunu söylüyor: “Başaracağına inanmalısın, yapacağına inanmalısın, evet yapabilirsin. Evet bak bu yaptı. İşte bak Kentucky Fried Chicken’ın başınadaki o adam o kadar yapmış olduğu baharat karışımını insanlara sunmasına rağmen, insanlar kabul etmemesine rağmen tekrar denedi, tekrar denedi, tekrar denedi ve yaptı. Yapacağına inanıyordu. Steve Jobs şöyledi…” Hepsinin hikayeleri bu. Sana şunu yapmaya çalışıyor: Başaracağına inandırmaya çalışıyor. İlk başta baktığın zaman böyle biraz saçma geliyor. “Yaparsın koçum, hadi devam et, yaparsın sen.” Komik gibi geliyor olabilir. Ama ben üniversite sınavına hazırlanırken… İşte İngilizce mezunuyum ben. İngiliz Dili ve Edebiyatı okudum. Normal benim netler işte 75 net. 100 soru var İngilizce bölümünde. 75 net, 80 net filan böyle. Bunlar benim ortalamam. İyi de. İyi de yani bir öğrenciyim İngilizce konusunda. Ama böyle 100’lere yaklaşmak falan zordu, yapamıyorduk yani. Sonra benim sıçramamı sağlayan, beni yaklaşık 7-8 net ileriye fırlatan bir olay oldu. O da şu: Paragraf soruları vardı böyle. Baktığın zaman şevkini kırar böyle. Bunu okuyacaksın, bunu anlayacaksın, altta da böyle çeldirici şıklar var, doğrusunu seçeceksin falan. Şevkimi kırardı. Ben onları yaparken şöyle yapardım: Ya nasıl olsa yapamayacağım. Yani böyle korkak bir tavır. Hani böyle inanan, yaparım, sen kimsin? gibi değil de böyle nasıl olsa yapamayabilirim, yapamazsam da makul. Sonuçta zaten yapamıyordum gibi. O psikolojiyi bir attım, böyle bir inanç geldi bana. Ne yani paragraf sorusuymuş. Yaparım, girerim, bitiririm. Ne olacak? Anlarım ben bunu, yaparım falan dedim. Böyle bir inanç geldi içime. Bir özgüven mi dersin yoksa Allah’a güvenip, Allah’a tevekkül etmek mi dersin? Sen ne diyorsan de. İşte siz de şuna odaklanın: “Ben YKS’ye gireceğim ve çok iyi bir net yapacağım. Yapamazsam da zaten üzerimde şu an baskı oluşturacak bir şey kalmadı. Ben Allah’a tevekkül ediyorum. Ben Allah’ın bana vermiş olduğu bu yeteneklerle gireceğim ve bu sınavdan başarılı bir şekilde çıkacağım. Öne alınmış, ileriye atılmış. Umurumda değil.” diye kendinizi böyle bir motive edin. Kendinize bir inanç… Bakın bütün kişisel gelişim kitaplarında, benim okuduklarımda hep aynı şey var. Bu kadar uzman aynı şeyi söylüyorsa, sen de sana o gelen kaybedebilirsin işte böyle bir ezik psikolojisi gibi bir şey gelirse onu direkt at, böyle bir özgüvenle gir sınava kardeşim. Bir de sabırla ilgili şöyle bir şey var: Psikolojimizin bozulma sebebi bu sabırsızlık olabiliyor. Sana bir sabır kuvveti verilmiş. Aha bak bu kadar. Bu başına gelebilecek her musibete karşı sana yetebilecek bir şey. Ayet-i kerime de de buyuruluyor. Euzu Billah. “لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا” diyor. Yani Bakara Sûresi’nin sonunda. Yani “Biz insana kaldırabileceğinden fazla yük yüklemeyiz.” diyor Cenab-ı Hak. “O zaman peki ağabey neden dayanamıyoruz?” Sabır kuvvetini yanlış yerlere dağıtıyorsun. Geçmişe götürüyorsun, orada biraz kullanıyorsun o gücü. Biraz, ne yaptın? Dağıttın. Şu an bu kadar kaldı. Biraz geleceğe götürüyorsun. Bu kadar kaldı. Ee bu musibete karşı, bu sabır kuvveti yetmiyor. “Yeter ya! Olmayacak ya!” diyorsun. Geçmişe götürmek ne demek? Şu demek: “İşte sınav tarihi değişti. Zaten ben… Üf ya. Canım da sıkkın. Geçen sene zaten psikolojik olarak çok sıkıntılar yaşadım. Moralim de iyi değil. Zaten bu sene takım da iyi gitmiyor. Futboldan yana yüzümüz de gülmedi. Babam da işte…” Bak bunları düşünmenin sana şu anda bir faydası yok. Ne oldu? Sabır gücün bitti şu anda. Gelecek endişesi. “Ne olacak? Bu sene kazanamazsam seneye bir daha gireceğim. Ya onuda kazanamazsam… 5 sene sonra ne olacak acaba? Ben o mesleğe girerken acaba o meslek hâlâ popüler bir meslek…” Bak geleceğe dağıtıyorsun sabır kuvvetini. Şu an bu kadar kaldı. Şu an böyle kaldı ne oldu biliyor musun? Sen bütün o sabır gücünü anlık olarak karşılaştığın olaylara sarf etmen gerekirken, şu kadarcık bir şeye anlık karşılaştığın olaylara sarf ettiğin zaman o kifayet etmiyor, yetmiyor. Ama sen sabır kuvvetini şu an ne yaptın? “Dağıtmayacağım!” dedin. “Geçmişe çok odaklanmayacağım. Geleceğe de olması gerektiği kadar düşünüp endişesiz bir şekilde, tevekküllü bir şekilde yaklaşacağım.” dedin. Bu sefer ne oldu? Karşına çıkan bütün engelleri vurdun geçtin, vurdun geçtin. Sabırsızlık göstermedin, moralini, motivasyonunu bozmadın. Bir hikaye var. “Vaktiyle iki adam, hem bellerine, hem başlarına ağır yükler yüklenip, büyük bir sefineye (gemiye) birer bilet alıp girdiler.” İki tane adam. Bellerinde, başlarında ağır yükler. “Birisi, girer girmez yükünü gemiye bırakıp…” Çünkü gemiye güveniyor. “…üstünde oturup nezaret eder (onun başında duruyor). Diğeri, hem ahmak, hem mağrur olduğundan, yükünü yere bırakmıyor.” Belinde ve başında taşımaya devam ediyor çünkü gemiye güvenmiyor. Ona denildi: “Ağır yükünü gemiye bırakıp rahat et.” O dedi: “Yok, ben bırakmayacağım. Belki zayi olur. Ben kuvvetliyim; malımı belimde ve başımda muhafaza edeceğim.” Yine ona denildi: “Bizi ve sizi kaldıran şu emniyetli sefine-i sultaniye daha kuvvetlidir, daha ziyade iyi muhafaza eder…” Hem senin yüklerin gittikçe ağırlaşacağı için… Bekledikçe ağırlaşır ya. Buna güç getiremeyeceksin diye uyarıyorlar. Sonra bunun hakikat kısmına geçiyor. Yani şu, tevekkülle ilgili bir mesele. Yani yapabildiğin şeyleri yaptıktan sonra artık gereksiz sıkıntı, stres ve endişeyi bırakıp, “Allah’ım ben sana tevekkül ettim. Ben vazifemi yaptım. Ben istemiyordum sınavın böyle 1 ay önce ileriye sonra geriye alınmasını. Benim karşıma çıkan pozisyon bu. Ben de pozisyonu en iyi şekilde değerlendirerek, gecemi gündüzüme katarak çalıştım. Ben vazifemi yaptım Allah’ım. İstersen beni muvaffak (başarılı) edersin, benim için hayırlı değilse de beni muvaffak etmeyebilirsin.” diyerek o yükünü gemiye bırakan, gemiye güvenen yani gerçekte Allah’a güvenen, Allah’a dayanan kullardan olmak var, bir de böyle tevekkülsüzlük… “Aman ne olacak, aman ne bitecek.” deyip kendini telef etmek var. Hiçbir faydası yok ki. “Aman ne olacak, aman ne bitecek.” demenin hiçbir faydası var mı? Yok. Hatta sen bu yarışta bir avantaj elde etmek istiyorsan bu tartışmalara, bu polemiklere hiç girmeden… O sol taraftan hani devam eden var ya. Sen sağ tarafta gidip otoriterlerle konuşup, “Bu niye böyle oldu?” Twitter’da şunu, bunu yazarken… İşte bak sana bir avantaj söylüyorum. Bırak birileri vakit kaybederken sen yoluna devam et. Yani kardeşim, yükünü gemiye bırakacaksın. Bu saatten sonra yapman gerekenlerden sorumlusun. Başarılı olamazsan da kimse sana “Niye böyle oldu?” demez. Bu bir sınav. Bu biter, öteki başlar. Hani “Biri biter, öteki başlar.” diyor ya şarkıda. Yani hayat böyle devam ediyor. Sıkıntılar var, kederler var. Hani sanki şöyle gelebiliyor olabilir sana: “İşte en büyük problemim bu. Bunu çözdüğümde tamam, her şey bitiyor.” Öyle olmuyor. Bu bitecek, bir başkası başlayacak. Hayat böyle dalgalı bir deniz gibi. Bir fırtına geliyor, denizin ortasındasın. Bakıyorsun fırtına diniyor, “Ne kadar güzel diyorsun.” Ama hayatın tabiatı bu. İnişler ve çıkışlar. Yani bu sınavı geçeceksin ve inşâAllah hayat sınavında da bu tevekkül dersini anlarsan, bu Kur’ân hakikatleriyle hemhâl olursan, bütün o karşılaştığın musibetlere, sıkıntılara, gelen kötü haberlere karşı mukavemet edebilecek bir güç elde edebilirsin. Çünkü şu çok orijinal bir tespittir: Burada mesela Norveç’te yaşayan birisi, burada da Avusturya’da yaşayan birisi. İkisinin de hayat şartları, zenginlik seviyeleri, karşılaştıkları musibetler hemen hemen aynı. Ama birisi hayatından inanılmaz bir derecede, muzdarip bir şekilde depresyonla, depresyon haplarıyla, Prozac’larla yaşarken, ötekisi aynı hayatı yaşadığı halde çok mutlu olabiliyor. Peki bundaki belirleyici faktör ne? Bakış açısı, olayları değerlendiriş biçimi. İşte biz de Kur’ani bir bakış açısıyla hayatı yaşarsak, senin yaşadığın hayatı yaşayıp, hatta senin yaşadığın hayattan çok daha iyisini yaşayıp şu anda depresyon hastası olan insanlar var. Yani bakış açını düzeltemediğin zaman olaylar seni çok yoruyor, kalbini çok dağlıyor, psikolojini bozuyor… Psikoloji bozulduğu zaman insanda bir takım fiziksel rahatsızlıklara bile etki edebiliyor. Mesele stres yapanda reflü olur. Sadece psikolojik diyemezsin, fiziksel bir etkisi de var. Evet, vazifeni yap. Yapacağına, başaracağına inanarak gir. Dünyanın sadece bir sınavına giriyorsun. Ama hayatın boyunca çalışmakta istemiyorsun. O yüzden sevdiğin işi yapmak istiyorsun. Gir kardeşim, elinden geleni yap. Gerisine de asla karışma. “Rabbim ben Sana tevekkül ettim!” de. Ama sınav tarihine kadarda ipleri sıkı tut kardeşim. Allah’a emanetsin.
Tebliğ et!