“…gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn.” (Fâtiha, 7) Gazap ettiğin kullarının yoluna bizi sevk etme. “Maġdûbi” Gazap ettiğin kullar. Kim bu gazap ettiği kullar? Muhammed Aleyhisselam bu ayeti nasıl tefsir ediyor? Kur’an’ın her ayetini en önce Muhammed Aleyhisselam’la okuyacaksınız. Çünkü Kur’an-ı o kalbine indirmiştir. En iyi o bilir, en güzel o okur ve en iyi de o anlamıştır. Ve en iyi kim yaşamıştır kardeşler? Son Peygamber Sallallâhu aleyhi ve sellem. Şu hâlde “gayril magdûbi aleyhim” kim? Gazap ettiğin kullarının yolundan bizi uzak tut. Bizi onların yoluna iletme, diye biz dua ediyoruz Fâtiha’da. Kim bu “gayril magdûb”? “gayril magdûbi” Allah’ın gazap ettiği kullar Yahudiler’dir. Yahudilere Allah yüzlerce binlerce Peygamber gönderdi. Bunları katlettiler, öldürdüler. Sırf tebliğ ettiği için öldürülen iki tane Peygamber var. Baba ve oğul. Zekeriyya Aleyhisselam, Yahya Aleyhisselam. Parça parça yaptılar Yahudiler. “Bize bunları anlatma, biz Tevrat’ın tamamını biliyoruz.” “Ayetleri tefsir etme, size ihtiyacımız yok.” “Biz Tevrat’ın âlimiyiz. Sizin gibi sahte peygamberlere ihtiyacımız yok.” dediler. Ve sadece tebliğ vazifesi yapan Zekeriyya Aleyhisselam’ı ve Yahya Aleyhisselam’ı param parça yaptılar. Bakın iki parça falan değil. Yahya Aleyhisselam tefsirlerde, vücudunun her azası farklı bir ülkede diye geçer. Farklı bir ülkeye götürdüler. Yahudilerin şu peygamberlere olan düşmanlığına bakın. Sen Allah’ın gönderdiği elçilere böyle düşmanlık edersen Allah da sana bu kitapta lanet eder. Biz onlara lanet etik diyor, Yahudilere. Lanet ettik! Ahirette ne yapacağını hep beraber göreceğiz. Bu dünyada zaten iki defa soykırıma uğradılar. Sırf Allah lânet ettiği için. Bir de bunun ahiret boyutu var. Ahirette bu dünyada çektiklerinin çok daha büyüğünü çekecekler. Ya hocam akıllanmadılar mı bunlar? Akıllanmış olsa Filistin’deki Müslümanlara soykırım yapar mı? Bu adamlar Hitler denilen bir adamın soykırımdan kurtulmadılar mı? Az kaldılar. Sayıları şu anda dünyada çok azdır. Çok büyük soykırıma uğradıkları için. Önlerinde Hitler denen bir adam var. Katolik bir Hristiyan, Hitler. Alman ırkının dünyanın en gelişmiş, en üstün ırk olduğunu iddia etti. Ve bunun karşısında en zengin millet olan Yahudilerin zenginliklerini yok etmek ve ırkını sonlandırmak istedi. Altı milyon yedi milyon kadar Yahudi’yi katletti, soykırım yaptı. Bugün dünyada on, on beş milyon kadar Yahudi vardır. Yedi milyonunu Hitler katletti. Yarısını adam götürmüş ya! Bu yaptı. Şimdi, bu Yahudiler biraz akıllanmış olsa aynı soykırımın birebir aynısını Filistinlilere yapmıyorlar mı bugün? Yapıyorlar. Toprakları… Otuz sene önceki İsrail’e bakın şimdiki İsrail’e bakın. Filistin bu kadar, İsrail bu kadar. Şimdi tam tersi. Filistin’e şu kadar bir yer bıraktılar. Devamlı yayılma, devamlı işgal, devamlı öldürme. Faili meçhul, faili meçhul… Beş tane Filistinli kayıp, on tane Filistinli kayıp, her gün birileri yok oluyor. Soykırım yapıyorlar. Nüfusu azaltacaklar. O bölgenin, Kudüs’ün tamamına sahip olacaklar. Hesapları, planları bu. Allah bunlara gazap etmiştir. Ve biz her gün Fatiha’da diyoruz ki: “Allah’ım bu gazap ettiklerininden biz değiliz, biz onlardan değiliz, biz onlardan uzağız. Sen bizi onların yoluna iletme!” diyoruz. Peşinden bir şey daha söylüyoruz. ”… ve lâd dâllîn.” (Fâtiha, 7) Ve sapıtanların yoluna bizi iletme. Sapıtanlar kim? Hristiyanlar. Allah, İsa Aleyhisselam’a indirdiği kitapta da, Musa Aleyhisselam’a indirdiği kitapta da tevhit akidesinde bahsetmedi mi? Tek ilah olduğundan bahsetmedi mi? Bahsetti. Ama Yahudiler dediler ki: “Üzeyir Allah’ın oğludur.” İlahı ikiye çıkarttılar. Hristiyanlar dediler ki: “İsa Allah’ın oğludur. Meryem Allah’ın karısıdır.” İlahı üçe çıkarttılar. Haşa ve kella. Ve biz Müslümanlar her gün Fâtiha’yı okurken diyoruz ki: “Allah’ım biz ne ‘İlah ikidir.’ diyen Yahudilere benzeriz, ne de ‘İlah sayısı üçtür.’ diyen Hristiyanlara benzeriz. Bizi onların yollarından uzak et, biz onlara inanmıyoruz. Biz onlara doğru gitmiyoruz. Bizim ayaklarımızı “sırâtel mustakîm”de daim kıl. İşte bu Fâtiha suresidir kardeşler. Bakın, tevhidi anlamak için bu Fâtiha’yı çok iyi idrak etmemiz lazımdır. Bir tane mesaj geldi geçen hafta paylaştım. Bir Alevi kardeşimden gelen mesaj, birebir kelimesi kelimesine okuyacağım. Tevhit ne demek anlayacaksınız. ‘Kahreden bir Alevi mesajı’ başlığıyla paylaştım. “Hocam, ben bir Alevi’yim. Yaklaşık üç aydır elhamdülillah hidayeti nasip etti Allah’ım.” Şükürler olsun kardeşim. “Okuldan memlekete dönünce ailem fark etti namazımdan.” Üniversiteye gitmiş kardeşim, orada sohbetleri falan dinleyip namaza başlamış. Okuldan eve dönünce ailesi bir bakıyor bu çocuk odaya geçiyor, namaz kılıyor. “Ailem fark etti namazımdan.” diyor. “Haşa ve kella. Hazreti Ali Allah’tır, başka kim o zaman dediler bana.” “Ali Allah’tır.” diyor. Bakın! Biz buna inanmıyoruz Allah’ım, biz bunu reddediyoruz. Alevilerin bir kısmı Nusayrilik’e çok yakındır. Nusayrilik ne demek? “Allah Ali’nin içine hulûl etmiştir. Ali Allah’tır.” Bu da bunlardan bir tanesi demek ki. Babası, annesi bu çocuğa demişler ki: “Ali Allah’tır. Ali değilse, Allah Ali değilse başka kim?” Yani illa Allah bir insan olmak zorunda mı? Bir insanın içine hulûl etmek zorunda mı? Şu sakat mantığa bakar mısınız? O zaman ne olacak “… leyse ke mislihî şey’un” (Şûrâ, 11) ayeti? “O yarattığı hiç bir şeye benzemez, dengi yoktur.” (Şûrâ, 11) Ne olacak o ayet? Neden başka kim o zaman diyor? Çünkü bu Kur’an’ı okumamış. Bu Alevi, bu Kur’an’ı okumamış. Okusaydı, Allah’ın benzeri hiçbir şey olmayacağını, hiçbir şeyin içine girmeyeceğini, hulûl etmeyeceğini bilirdi. Ama bilmiyor. Bilmediği gibi oğlunu da doğru yoldan sapık bir yola sevk etmeye çalışıyor. “Ali Allah’tır diyeceksin!” diyor. “Başka kim o zaman?” diyorlar. Anlatıyorum ama şunu söylüyorlar: “Biz yanlışsak bile, bizimle aynı gemide yanacaksın gerekirse.” Kafa kol. Yanlış mıyız biz? Yanlışız. Sende bu yanlışta bizimle aynı gemide batacaksın. Ya göz göre göre insan ateşe götürülür mü ya? Önünde büyük bir ateş yanıyorken “Oğlum biz buraya gidiyoruz, sen de gideceksin.” denir mi? Akıllı bir adamın işi mi bu? Ama diyor ki: “Biz böyle gelmişiz, böyle gideceğiz. Doğrular ve hakikatler güneş gibi karşımıza çıksa bile, Ali’nin Allah olduğuna iman etmek zorundayız.” diyor ve çocuğu bozmaya çalışıyorlar. “Annem ve babam ağlıyor.” Niye ağlıyor? Namaza başladığı için ağlıyor. Allah’ım sen bu insanlara hidayet nasip et Ya Rabbi! (Amin) Bak çocuk içki içiyordu, kumar oynuyordu, Allah-u alem belki zina yapıyordu. Annesi, babası ağlamıyor. “Normal, gençler bunu yapar.” diyor. Ne zaman ki namaza başladı, Allah yoluna girdi ağlamaya başladı. “Ay bizim oğlumuz bozuldu. Namaza başladı bizim oğlumuz.” Şu cehalete bakın ya! Savaştığın şey ne farkında mısın? Namazla savaşıyorsun, Allah’ın emriyle savaşıyorsun. Sen bir pire kadar bile olamayacakken bir deveyle nasıl savaşırsın? Kaldı ki verdiğim misalde Allah ile kul, pire ve deve arasındaki fark gibi değildir. Mümkün değildir. Nasıl savaşacaksın Allah ile? Namaza karşı düşman. “Annem, babam ağlıyor. Babam yarına kadar zaman verdi yoksa git evden dedi.” Arkadaşlar, ya tevhit ya şirk. Bu kardeş şimdi ayrımda, yol ayrımına geldi, köşeye geldi. Ya tevhidi seçecek… Ne yaparsanız yapın, ben Allah’ın dininden vazgeçmem. Çünkü bana elleri, ayakları, gözleri, kulakları sen vermedin baba, anne. Allah verdi diyecek ve tevhide devam edecek. Bir, iki ay kavga, gürültü küfür yiyecek. Sonra alışacaklar. Allah yoluna bizim vesilemizle dönen yüzlerce Alevi kardeşimden aldığım mesajlar bu yönde. İki ay sürdü, benimki dört ay sürdü. “Benim ailem çok baskıcı, altı ay hakaret etmeye devam ettiler altı ay sonra şimdi süt limanız hocam.” “Hatta annem bile namaza başladı.” diyen bir sürü Alevi kardeşim var. Bu baskılar yıldırmak içindir. Bir kaç ay sürer, bazısında birkaç hafta sürer. Sen Allah’ın dininden taviz veremezsin. Bakın şimdi, babanın söylediği bir cümle var. Bunu da çok dikkatli dinleyin! “Yoksa evden git.” diyor. “Ya namazı terk et, Ali’nin ilahlığını kabul et ya da evden git.” diyor. “Namazlarım bazen ağlayarak geçiyor. Benim şirk koşacak bir şey yapmamı istiyorlar. Onu yaparsam namaz kılmama izin vereceklermiş.” Bak, Ali Allah’tır dersen evimde istediğin kadar otur, namaz kıl diyor. Şu cehalete bakın! Bir insanın ilahlığını kabul edersen sabahtan akşama kadar yeme, içme, devamlı namazı kıl. Allah senden o namazları kabul eder mi? Hizmetimin başında kâfirlerle alakalı ayetleri söyledim, onların iyiliklerine ne olacağına dair. Başka ayette, Furkan süresindeki ayette: ” Toz zerrelerine çeviririz.” (Furkan, 23) diyor. “Kâfirlerin yaptıkları iyilikleri toz zerrelerine çeviririz mahşer günü.” diyor. Rüzgâr bir eser, o zerreler havada uçar yok olur giderler. Ben şu kadar şey yapmıştım, bu kadar fakir fukaraya yardımda bulunmuştum, bu kadar güzel bir buluş yapmıştım. Toz zerreleri… Gölgeler ve toz… Gölgeler ve toz… Kâfirlerin iyiliği böyle işte. “Şirk koşarsam, Ali Allah’tır dersem namazıma izin verecekler hocam.” diyor. “Ben yapmak istemiyorum. Kalpten olmadan, içimden gelmeden onların istediğini yaparsam kâfir olur muyum?” Evet kardeşim, kâfir olursun. Ali Allah’tır diyebilmen için, İslam’ı reddedebilmen için bir tek şart var. Ölüm riski… Anan baban seni ölümle tehdit ederse, hakikaten o kadar zalimlerse, ölümle tehdit varsa o zaman tamam. İslam’a inanmıyorum diyebilirsin dil ile. Kalbin ile reddeceksin, ben Müslüman’ım diyeceksin ama. Tıpkı Ammar bin Yasir gibi. Allah Ondan razı olsun. (Amin) Ama böyle bir durum söz konusu değil. Sadece evden kovmakla tehdit ediyor. Ne olur iki gün git sokakta, yat arkadaşında yat? Üçüncü gün çağıracaklar mecbur. Evlat bakkaldan alınmıyor, mecbur çağıracak. Üçüncü gün vazgeçecek, geleceksin eve. Bağıracak, çağıracak, bir iki küfür edecek. Ama bir iki hafta içinde ya da bir iki ay içinde vazgeçecekler. Anlayacaklar ki bu adam yolu bulmuş, bu adam artık dönmez. Kessen dönmez, diyecekler ve seni rahat bırakacaklar. Ben askere gittiğimde bana dediler ki: “Askerde namaz kılamazsın.” O zaman solcular baştaydı. İslam düşmanları baştaydı. Namaz kılanlara çok ters bakılıyordu. Şimdiki kadar rahat değildi. İki gün, üç gün, beş gün namaz kıldığım dönemde arkamda devamlı cemaat geliyor. Sekiz kişi, on kişiye imamlık yapıyorum. Karakol komutanı dedi ki: “Namazları burada kılamazsın.” Askerliğin bitince on sekiz ay sonra git evinde istediğin kadar namaz kıl, kimse sana karışmaz. Ama askeriye içinde namaz yok. Hâlbuki askeriye içinde namaz kılmayı yasaklayan hiçbir şey yok. İnisiyatif kullanıyor. İslam düşmanlığı içinde gözümü korkutmaya çalışıyor. “Kılmaya devam edersen ceza yersin.” dedi bana. Ben dedim ki: “Komutanım, hayatım boyunca kıldım, hiç bırakmadım ve kılmaya da devam edeceğim.” “Sen bilirsin.” dedi. “Sonuçlarına katlanırsın.” “Ahiretteki sonuçlarından daha fazla korkuyorum komutanım.” dedim. Kılmazsam ahirette çok daha büyük sonuçlar var. Burada ne olur? İki tane ceza verir, on gün, on beş gün içerde yatırır? Onu da yapamaz, kanun yok çünkü. Sadece korkutmaya çalışıyor. “Peki sen git bakayım evladım.” dedi. Ne oldu sonra? Hiçbir şey yapmadı. Çünkü kanun da yok. Korkutmak için sert konuşabilirler. Dinden taviz vermeyeceksin. Senin Allah’ın var ya! Onun arkasında Ahmet varmış, Mehmet varmış, üst rütbeli komutanlar varmış, burada çok yıldızları varmış. Göklerdeki bütün yıldızların sahibi olan Allah senin arkanda. Korkma! Korkmadım, kılmaya devam ettim. Allah’ıma şükürler olsun bir tane namazım da kazaya kalmadı askeriyede. Acemi birliğinde kazaya kalıyordu ama usta birliğinde bir tane namazım kazaya kalmadı çok şükür. Hepsini kıldım. Acemi birliğinde otuz gün boyunca çok yoğun olduğu için sabah namazını kılıp çıkıyorduk. Yatsı namazına kadar devamlı dışarda… Bir sürü eğitimler, sürünmeler, bilmem neler, temizlik yapmalar falan namazların hiçbir tanesini kılamıyorduk. Yatsıda bir geliyorduk koğuşa, koğuşta öğle, ikindi, akşam kaza ediyorum. Peşinden de yatsıyı kılıyorum günü öyle kapatıyorduk. Allah günahlarımı affetsin. (Amin) Amin. Keyfi olarak yapmadığımız için… Allahu alem belki günah olarak da yazılmaz. Çünkü keyfi olarak bırakmadık. Şimdi giden askerlerden duyuyorum ki her şey çok rahat, istediğin zaman gidiyorsun namazını kılıyorsun. Tekrar geliyorsun, vazifeni yapmaya devam ediyorsun. Bizim zamanımızda çok zordu. Çok hakaret ediyorlardı, küfür ediyorlardı. Üç yüz kişilik bölük… Bizim bölük üç yüz kişiydi acemi birliğinde. İki kişi namaz kılıyorduk. Üç yüz tane genç adamdan, yirmi yaşında delikanlıdan, iki tane adam kılıyordu kardeşler. Şu durumun zorluğuna bakın ya! Nereden nereye. İşte kardeşler, bu kardeşimize Allah ayaklarını İslamiyet üzerinde sabit tutmayı nasip etsin. (Amin) İlmini, muhabbetini, aşkını bol bol arttırsın. (Amin) Şimdi ben bu mesajı yazdım, peşinden de birkaç soru yazdım. Soruları da okuyayım hem kapatacağım. “Sorularım var! Alevi vatandaşlara Allah’a bir insana şirk koşmayı kim öğretiyor?” Alevilerin birçoğu bizim gibi iman eder, tek Allah vardır der. Hazreti Ali, Efendimizin, son peygamberin sahabilerinden bir tanesidir. Allah’ın selamı onların üstüne olsun, der. Birçoğu böyle bizim gibidir. Ama bir kısmı da onun peygamber olduğunu yahut da ilah olduğunu kabul eder. Bu açık şirktir. Bu bilgiyi bunlara kim öğretiyor, kim veriyor? Sorum bu. “Bu namaz ve İslam düşmanlığını kimler empoze ediyor?” Herhangi bir Alevi kardeşim sohbetlerimi seyredip namaza başlayınca, oruca başlayınca ya da tesettüre girince hemen ailesinden bir mahalle baskısı görüyor. Neden bu namaza, oruca, başörtüsüne düşmanlık, neden? Bunları size kim öğretti? Namaza, oruca düşmanlığı size kim öğretti? Sorum çok basit. “Üç, bu Alevi dedeleri ne iş yapar?” Bunların dedeleri var. Yani yaşlı insanlar, hürmet edilen, saygı duyulan ve dini öğretmesi gereken insanlar. Bu Alevi dedeleri namaz düşmanlığı mı öğretiyor, tesettür düşmanlığı, oruç düşmanlığı, İslam düşmanlığı mı öğretiyor? Bu adamların işi ne? Bir tane genç kardeşim de gelip bana demedi ki: “Ya hocam, Alevi dedemiz var, aynı senin anlattığın şeyleri anlatıyor. On dört asırlık İslam’dan bahsediyor.” Bir tane adam demedi ya! Hangi Alevi dedesine gitseler Aişe’ye küfür, Ömer’e küfür, Ebubekir’e küfür, Osman’a küfür… Küfürden başka bir şey öğretmez misiniz siz bu insanlara ya? Niye küfür ediyorsunuz Allah’ın dostlarına? Neden? “Son sorum, Allah’ın dinine küfür ve hakaretten başka insanlara ne öğretiyorlar?” Allah rızası için İslam’ı öğretin bu insanlara. Bu adamlar, bu Alevi kardeşlerimiz sohbetlerimiz vesilesiyle meclisimize geliyor. “Gusül abdestini bana tarif eder misin?” diyor, köşeye çekiyorum. “Biz bugüne kadar böyle bir şey duymadık.” diyor. Bilmiyorum, diyor. Otuz yaşına gelmiş adam ya! Otuz yaşına gelmiş. Ve soruyorum, “Müslüman mısın?” diyorum. “Evet hocam, ben Müslüman’ım.” diyor. Otuz yaşına gelmiş gusül abdesti almamış. Bu Alevi dedeleri bir kere öğretmediler mi bu adama gusül abdesti nasıl alınır? Peygamber ve sahabileri, İmam Ali gusül abdesti böyle alırdı. İnsan bir öğretir be! Ne iş yaparsınız kardeşim siz ya? Allah Ali’siz Alevilere, ülkemizdeki Ali’siz Alevilere hidayet nasip etsin. (Amin) Ali’siz alevi olur mu? İşte bizim ülkemiz böyle garip bir ülke. Hem Alevi’yim diyor ama Hazreti Ali’ye düşman. Yok Ali’nin gittiği yol bizim yolumuz değil. Biz onu çok seviyoruz. Ama yolu bizim yolumuz değil. Oğlum bu nasıl iş ya? Seviyorsan ona benzemen lazım. Sevginin ölçüsü var. Sevginin delilinin ortaya konması gerekiyor. Muhammed Aleyhisselam’ı seviyorum diyorsan onun gibi yaşaman gerekiyor. Onun gibi namaz kılacaksın, oruç tutacaksın, zikredeceksin, sadaka vereceksin, zekat vereceksin, hac yapacaksın, umre yapacaksın. Eğer Muhammed Aleyhisselam’ı sevdiğini iddia ediyorsan. İmam Ali’yi sevdiğini iddia ediyorsan onun gibi abdest alacaksın, onun gibi namaz kılacaksın. Onun gibi Allah yolunda cihat edeceksin. İslam ilimlerini onun gibi dağıtacaksın insanlara. İmam Ali dediğiniz zaman aklınıza ilk ne geliyor? İlim. Sahabe içindeki en âlim adam. Allah ondan razı olsun. (Amin) Rabb’imiz Teâlâ cennete ellerini öpmeyi bize nasip etsin. (Amin) Amin ya Muin. Aranan hazinenin yolunu gösterdim sana. Belki sen kavuşursun biz varamadıksa da.
Tebliğ et!