“Hocam, benim adım Hüseyin. Müslüman demeye şahit lazım.” Öz eleştiri yapmış kardeş biraz, herhalde geçmişinden pişman. “Ancak sizin videolarınızdan ilham alarak inşaAllah ben de cennete girerim diye umut ediyorum. Size yazmamın sebebi öncelikle size hayranlığımı belirtmek ve daha sonra duanızı istemektir.” Kardeşim; Allah, kalbini İslam’a açsın. Âmin… Sana, dini yaşamayı kolaylaştırsın. Âmin, âmin… “Yazma şeklimden de anlayacağınız üzere okuma yazma ile aram pek iyi değildir. Sayenizde namaza başladım hocam. Bir de bu zikir olayını bana anlatırsanız sevinirim.” Bu kardeşimiz elhamdülillah en büyük adımı atmış. Namaz kılmak en zor olandır, namaza başlamış. Zikir olayı nedir peki? Manevi olarak daha kuvvetli olmak, vesveseyi azaltmak, şeytan ve iki ayaklı şeytanların tasallutunu azaltmak için Allahu Teala bize zikirler vermiştir. En kuvvetli zikir nedir? Zikir yapmak için, Allah’ı zikretmek için bir tarikata girmek zorunda değilsin. Biz de Nakşibendi dervişiyiz. Ama buraya gelen kardeşler tarikata girmemiş olsa bile, sadece ilim öğrenmek için geliyorum demiş olsa bile biz o adama zikri tavsiye ederiz. Ne yapacaksınız kardeşler? Tarikata girmeseniz bile Allah’ı zikretmeyi öğreneceksiniz. En kolay zikirler hangileridir? 1- “Allah” lafzı. Her gün 1000 defa Allah, Allah, Allah… Al cebine o ufak tespihi, işine gidiyorken Allah de, evine geliyorken Allah de. 1000 kere de, bunu yap, hayatındaki değişimi göreceksin. O zaman bak bana nasıl dua edeceğini biliyorum. “Allah senden bin kere razı olsun, hayatım değişti, dünyaya bakışım değişti ya.” diyeceksin bunu. Zihnî kapasitenin nasıl daha hızlı çalıştığını göreceksin. Kalbinin nasıl temizlendiğini fark edeceksin. Rüyaların değişecek, insanlara bakışın değişecek. Hanımınla ve çocuğunla muhabbetin değişecek. “Allah’ı zikir en büyüktür.” diyor Kur’an. (Ankebût Suresi 45. Ayet) “Kalpler ancak Allah’ı zikirle tatmin olur.” diyor Kur’an. (Ra’d Suresi 28. Ayet) Dinle beni. 1000 kere “Allah” zikri çekeceksin. Sonra 100 kere istiğfar çekeceksin: Sabah 50 defa, akşam 50 defa. Estağfirullah, tövbe ya Rabbi, estağfirullah, estağfirullah… Muhammed Aleyhisselam buyuruyor ki: “Ben bir peygamberim. Benim de kalbime bazen bulutlar gelir. Günde 100 defa istiğfar ederim.” (Müslim, Zikir, 42) O bir peygamberdir ya. Övgüler ve selam Efendim’e olsun. Âmin… Peygamber 100 defa istiğfar ediyorsa benim 1000 defa istiğfar etmem lazım ama zayıf dervişim, ben de 50 defa 100 defa istiğfar etmeye çalışıyorum. Allah, günahlarımı affetsin. Âmin, âmin… 1000 “Allah” lafzı, 100 “istiğfar”, 100 tane “lâ ilahe illallah” bir de 100 tane “salavat-ı şerife (Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali Muhammed” Bu dört tane tesbihatı unutmayın kardeşler. Gün içinde hepiniz yapabilirsiniz, illa bir tarikata girmek zorunda değilsiniz. Faydasını kesin olarak görürsünüz. Tarikat nedir? Hazır bir sistem, kurulmuş bir sistem, feyzi çok bol, sadıkların, salihlerin duası devamlı o dervişlerin üzerinde. Hangi tarikat dervişi, hangi mürid, o zikir dersini yaparsa yaptığı dersten hemen sonra bütün derviş kardeşlerine, dünyada kaç yüz bin tane derviş kardeşi varsa hepsinin amel defterine hediye ediyor. Oturduğun yerden yüz binlerce derviş, senin amel defterine yaptığı zikrin sevabını hediye ediyor. Bunlar büyük avantajlar. Kur’an, “Sadıklarla beraber olun.” diyor. (Tevbe 119) Kur’an, “Bana yönelen kimsenin yoluna uy.” diyor. (Lokman 15) Kur’an, “Allah’a toplu hâlde tövbe edin.” diyor. (Tevbe 36) Bunlar hep bizi topluluğa, cemaate teşvik eden ayetlerdir. Bundan dolayı tarikat büyük bir avantaj ama mecburi değil. Yani bir adam tarikata girmediği zaman, “Kesin cehennemliksin.” böyle bir şey yok. İmam Rabbani’nin sözünü hatırlayın: “Mahşer günü, Allah bize tarikattan sormayacak, şeriattan soracak.” Buradan, Kur’an’dan soracak bize. Tarikat, bir yardımcıdır, kolaylaştırıcıdır, Muhammed Aleyhisselam ve sahabilerinin yoludur ama azimet yoludur, zordur. Devamlı nefsinle mücadele hâlinde olman lazım. Devamlı kendini ilmî olarak mücehhez etmen, geliştirmen lazım. Kardeşimiz böyle diyor: “Yazma şeklimden de anlayacağınız üzere okuma yazma ile aram pek iyi değil, namaza başladım, bana bu zikir olayını tavsiye eder misin?” demiş kardeşim. Tavsiye ettim. “Ama bilmeniz gerek şey, bugüne kadar bu işlerle pek haşir neşir değildim. Yani ne yapmam gerektiğini ona göre yazın. Emeklemeden koşmaya çalışmayayım, teşekkür ederim hocam, inşaAllah yazdıklarımı anlarsınız.” Kardeşim, ben seni çok net bir şekilde anladım. Çünkü buna benzer yüzlerce mesaj geliyor bana. Güzel bir cümle kullanmış: “Emeklemeden koşmak istemiyorum.” diyor. “Ağır ağır gitmek istiyorum, sağlam adımlar atmak istiyorum.” diyor. Bu, bir kaplumbağa yürüyüşüdür. Tavşan yürüşü, sapık hocalardadır, mealcilerde. “Bırak hadisi, tefsiri, fıkhı, Muhammed’i ya, bırak onu. Al benim meal kitabımı, müçtehitsin. Sen de müçtehitsin, âlimsin sen.” Meal okumakla âlim olunur mu ya? Adı üstünde meal demek kısaltılması demektir, eksiltmek demektir. “Meal”in kelime karşılığı “eksiltmek”, Kur’an’ı eksiltmek demektir. Adama kendi mealini 50 TL’ye satıyor. Diyor ki:”Başka hiçbir kitap almana gerek yok.” Ama peşinden de tefsir kitabı yazıyor. Hani başka bir şeye gerek yoktu? Tefsiri bittiği zaman da diyecek ki sohbetinde: “Benim tefsirimi almazsanız Kur’an’ı anlayamazsınız.” Sahtekâr çakal. Kolpaçino. Allah, bu insanlara hidayet versin. Âmin…
Tebliğ et!