Bu insanlara tebliğ yaparken ne yapacağız? Zorlama yapmayacağız. Ayetin devamında Allah’ımız ne buyuruyor? “…efeente tukrihu-nnâse.” (Yûnus, 99) Hâl böyleyken insanları zorlayacak mısın? Bak! Ben dileseydim bütün hepsinin topyekûn bir şekilde iman etmesini isterdim ve yapardım bunu. Hâl böyleyken ben bunu dilemedim. Sınav etmek istedim ki Ebu Bekir’le, Ebu Cehil arasındaki fark ortaya çıksın diye. Herkesi cennete doldurmak benim için çok kolay. Hepsine de on dünya büyüklüğünde yer veririm. Bu çok basit benim için. Jüpiter’i yapan, Güneş’i yapan, Dünya’nın bin katı büyüklüğündeki Güneş’i yapan, yüz bin katı büyüklüğünde cenneti çok kolay yapar. Ama ben bunu dilemedim. Ben bunu dilemedikçe sen “efeente tukrihu” “ikrâh ettirmek, zorlamak” demektir Arapça’da. “…tukrihu-nnâse.” Sen insanları zorlayacak mısın hâl böyleyken? Sen yanındaki adam namaz kılmıyor diye “Sen kafirsin!” diyecek misin? “Sen ne pislik bir adamsın!” diyecek misin? Deme, bunu demeyeceksin! Bu senin vazifen değil. Senin yapman gereken tek şey: Namaz kılmamanın cezaları, namaz kılmamanın kötülükleri, belaları… Bir adamın başına namaz kılmadığı için ne belalar gelir, ne sıkıntılar gelir? Huzursuzluk, kalp kirliliği, kalbin katman üstüne siyah katman zift alması ve daha sonra inkârlara başlaması… Artık “Namaz kılamıyorum, günah işlediğimi biliyorum.” demez, artık “Ne namazı ya, ben namazın borç olduğuna inanmıyorum.” demeye başlar. Bak zift üstüne zift gelmiş. Allah’ın hükmünü reddedecek kadar… Kur’an’da yetmiş yerde farz kıldığı hükmü, emri reddedecek kadar zift üstüne zift gelmiş. Durum buraya kadar gidiyor. Hanımına küfretme! Hanımını aşağılama! Onu değiştireceksin diye ikrâh ettirme! “Hocam, ben hanımla evlendim. Başı açıktı. Şimdi başını örtsün diye her gün kavga ediyoruz.” Etme! “Niye insanları zorluyorsun?” diyor Muhammed Aleyhisselâm’a. Namaz kılacaksın diye zorlamayacaksın! Başını örteceksin diye zorlamayacaksın! Sohbete geleceksin diye zorlamayacaksın! Baskı yapmayacaksın! Ona sadece doğru olan şeyi anlat ve geri çekil! O düşünsün, o karar versin. Sen bir peygamber de değilsin. Kalplere hidâyet edecek bir durumunda yoktur. Muhammed Aleyhisselâm’a vermediği şeyi sana mı verecek? “Allah dilemedikçe hiç kimse hidâyet edemez.” (Yûnus, 100) diyor Kur’an. Şu hâlde hanımınla olan bazı anlaşmazlıklarda sakın ona bu baskıyı yapma! “Ben şimdi Allah yoluna girdim, namaza başladım. Sen de başını örtmüyorsun, ben seni boşamak zorundayım.” Hayır! Bir kadının başının açık olması boşanması için yeterli bir sebep değil. Bu kadın namussuzluk yapmıyor. Bu kadın sadece günahlardan bir tanesini işliyor. Başı açık olma günahı. Başı kapalı olup da namaz kılmama günahı… O ne olacak? Bu günah değil midir? Başı kapalı ve namaz kılıyor olup da gıybet yapma günahı… Altın günü yapıyoruz deyip üç saat gıybette kalma günahı ne olacak? O komşuyu eleştiriyor, bu komşu bunu almış, diyor. Şu komşu şöyle yapmış, diyor. Ne olacak bu? Bak bu da bunun günahı. Her insanın bazı zayıf noktaları vardır. Yumuşak karnı vardır her insanın. Bu vardır. Zaten günah işlemezsek insan değiliz demektir. Robotlaşmışız anlamına gelir. “Günah işlemeseydiniz, günah işleyip tövbe etmeseydiniz Allah sizi topluca helâk eder, yerinize günah işleyip kendisine tövbe eden kavimler yaratırdı.” Bu bir hadis-i şeriftir. Dolayısıyla bu hatalarımız olacak. Hanımında bir hata yaptı diye niye hemen çarpıyı atıyorsun üstüne? Üç tane çarpı atıyorsun ya! Hanımına baş örtüsünün nasıl bir emir olduğu konusunda âyetleri ve hadis-i şerifleri bildireceksin. Muhammed Aleyhisselâm ve sâhâbilerinin hayat hikayelerini ortaya koyacaksın, delilleri ortaya koyacaksın. O konu hakkındaki hocaların vaazlarını izleteceksin, karışmayacaksın! Baskı yapmayacaksın, sıkmayacaksın! Muhammed Aleyhisselâm’ın hâdisini unutma! “Sizin en hâyırlınız, hanımlarına karşı en iyi davrananlarınızdır. Hanımlarınıza karşı en iyi davrananız da benim. Benden daha iyi kimse hanımlarına davranmaz!” Ahlak numunesi peygamber. Övgüler ve selâm Efendim’in üstüne olsun. Aişe anamıza diyor ki Muhammed Aleyhisselâm: “Ey Aişe! Ben senin öfkeli olduğun hâlle, öfkeli olmadığın, sinirli olmadığın ânı çok iyi bilirim.” Aişe anamız şaşırıyor. “Nasıl bilirsin ey Allah’ın Resulü? Bana söyler misin?” diyor. “Sen, öfkeli olduğun zaman İbrahim’in Râbb’ine yemin olsun diye duâ edersin.” diyor. İbrahim’in Râbb’ine yemin olsun! Araplar çok söze, böyle ciddi sözlere böyle başlarlar. “Yemin olsun. O Allah’a yemin olsun” diye başlarlar. “Öfkeli olduğun zaman bana, sen nasıl söze başlıyorsun? İbrahim’in Râbb’ine yemin olsun. Bana öfkeli olmadığın zaman da söze şöyle başlarsın: Muhammed’in Râbb’ine yemin olsun.” Bakın bu peygamber kârısıdır. Allah ondan râzı olsun. (Amin) Annemize, inşallah sofrasında oturmayı, yemek yemeyi bize nâsip eder Mevlâ’mız. (Amin) İnşallah. Efendimizin hanımları arasında en âlimesidir. Aişe anamız iki bin yedi yüzden fazla hâdis rivâyet etmiştir. Müçtehiddir. Fıkıhta da müçtehiddir. “Ben senin öfkeli olduğun zamanı bilirim.” diyor. Şimdi bir koca, karısı kocasına öfkeli olduğu zaman ne yapar? Şşşt! Sabırlı biriyim, anlayışlıyım ve şiddeti çok az kullanırım hatun. Şiddeti çok az kullanırım. Ama sabrımı zorlama istersen. Senin Müslümanlığın bu kadar. Yani çok az kullanırım ne demek? Bazı yerlerde kullanabilirim, dikkatli ol! Müslüman bir erkek hanımına el kaldırır mı? Bak Allah’ın Peygamberi’ne! “Senin bana öfkeli olduğun zamanlar da var, ben gülüp geçiyorum.” diyor. Umursamıyor. Senin bunu yapman lâzım. Kadın.. Kadın su gibidir, erkek ateş gibidir. Erkek bir alev aldı mı sağa sola doğru alevleri fışkırtır, dağıtır. Çok çabuk öfkelenir. Çok çabuk alevler yükselir. Kadın, o su olan kadın var ya hemen o alevleri etraftan böyle suyu dökerek söndürmek zorundadır. Kadının vâzifesi bu. “Kadınlar sizlere örtüdür, sizler eşlerinize örtüsünüz.” (Bakara, 187) Bu âyettir. Kadın da erkeğinin ne olucak? Örtüsü olucak. Hemen suyuyla onu teskin edecek, rahatlatacak. Erkekte ateşiyle o suyu ısıtmaya çalışacak. İslâm ilimlerini hanımına öğretecek. Hanımı, o ilimleri öğrenip o ateşle bir ısınmaya başladığı zaman… Su bir ısınır, geç ısınır ama ısındığı zaman da soğumak bilmez. O, kaynamış olan çaydanlığı bir saat boyunca eline alamıyorsun değil mi? Soğumak bilmez o su. Kadın da İslam’a bir ısındı mı o erkeği, kocasını geçer. Kendisine takva pozu yapan kocasından daha fazla namaz kılar, daha çok sohbet seyreder. Bizi takip eden kadınların büyük çoğunluğu kocasının hidâyetine vesile olmuştur, çocuklarının hidâyetine vesile olmuştur. Teşvik ediyor. “Bak şöyle bir hoca buldum, şunu izler misin?” diyor. Adam namaz kılıyordu, karısı kılmıyordu ve açıktı. Şimdi karısı kapandı ve namaza başladı. Nâfile de kılıyor, zikir de yapıyor. Ve her gün sohbetlerimizi seyrediyor. Şimdi adamı teşvik ediyor. “Bak, şöyle bir hoca buldum, ilimde kendini geliştir.” Ev huylarının, ev geçiminin daha iyi olması için kocasına sohbetleri seyrettiriyor. Kadınlar da uyanık kardeşim. Uyanık! O ateşin ısıttığı suyla ne olur? Haşlanmış suyla yemek yapılır, haşlanmış suyla çay yapılır, haşlanmış suyla sportif faaliyetler yapılabilir. Her şey olabilir. Kardeşler! İşte su, işte ateş… “Kadınlar size örtüdürler, siz kadınlarınıza örtüsünüz.” (Bakara, 187)
Tebliğ et!