Bu kalbi güzel meclislerde bulundurmaya çalışırsak, hayır dua alırız inşallah. İnşallah. Ama bozuk meclislerde de bulundurursak, hiç farkına varmadan küfre girebiliriz. Allah muhafaza. Mesela, kalp arkadaşa meyleder. Arkadaş seni bir sohbet meclisine çağırdı. “Gel kardeşim! Oturacağına burada, gel bir sohbet mekanına gidelim. Seni götüreyim. Falanca yerde bir profesör var, sohbetine gidelim.” dedi. Sen de boş bulunmayayım, boş durmayayım dedin ve sohbete gittin. Sohbeti anlatan kişi, lafın arasında şöyle dedi: ”Mucize diye bir şey yoktur, Kur’an’da mucize yoktur, mucizelere inanmak zorunda değilsiniz. Bu uydurmadır. Hep hadislerde geçer, ayetlerde mucize yoktur.” dedi. Senin de ilmin olmadığı için ”Ya, bu adam koca profesör. Mucize yoktur diyorsa demek ki mucize yoktur.” dedin. Onun söylediği batıl şeye tasdik getirdin. “Tamam ya, mucize yokmuş demek ki.” dedin ve dille ikrar ettin. İslam’da mucize yoktur diyen adamın hükmü nedir? Küfürdür, dinden çıkmıştır! Elfaz-ı küfür derslerinde işlediğimiz konulardan bir tanesi nedir? Mucizeyi inkâr, küfürdür. Muhammed Esed gibi sapık mealcilerin kitaplarından dini öğrenmeye kalkanlar, mucizeyi inkâr ederler. Hâlbuki mucize ve keramet ayetlerle sabittir. Ama bu adamın kötü bir niyeti yoktu. Bu adam sohbete davet edildi. İlmi olmadığı için, ilmi olmayan adam küfre düşme konusunda çok kolaydır, çok savunmasızdır. Hemen düşebilir. Gözü görmeyen bir adamın çukurlu bir yerde yürümesi gibidir. Belediye çukurlar kazmış, bu adamın da gözü görmüyor. Bastonla yol bulmaya çalışıyor. Bu adam düşer. Düşer bu adam, ilmi yok çünkü. İlim nur demektir, gözlerin açılması demektir. Bu adam da davet edildi, davet edildiği yere gitti. Ama davet edildiği yer, ehl-i sünnet dışı sapık bir yerdi. Ve şöyle dedi: ”Mucize diye bir şey yoktur.” Ama Allah Kur’an’da böyle söylemiyor. Allah Teâlâ Kur’an’da bazı peygamberlere verdiği mucizelerden bahsediyor. Siz bu Kur’an’ı nasıl okuyorsunuz? Siz bu Kur’an’ın neresine bakıyorsunuz? Eğer niyetiniz hakikaten dini bozmak, reformist bir kafayla tahrif etmekse, açık açık söyleyin. “Biz yeni bir Kur’an yapmak istiyoruz.” deyin. Biz de bilelim dostu düşmanı. Ama siz diyorsunuz ki: “Bugüne kadar gelmiş olan Müslümanlar, dört mezhebe tabi olan Müslümanların tamamı yanlış bir Kur’an okudu. Yanlış bir inanışta, bunlar bozuk yolda. Biz bu dört mezhebi lav ediyoruz. Biz bu sahabeyi lav ediyoruz, sadece Kur’anla hükmetmeye başlayacağız.” diyorsunuz. Ve insanları Kur’an bize yeter deyip, aldatmaya çalışıyorsunuz. Şu sözümü kaydedin, aklınıza kaydedin. Bu ülkedeki en büyük sahtekârlar, Kur’an bana yeter diyenlerdir. Herhangi bir yere gittiniz. Birisinin ağzından şu söz çıktı: “Kur’an bize yeter.” Bu adam sahtekârdır. Bu adam en büyük sahtekârdır, yalancıdır bu adam. Çünkü Kur’an yetseydi, Allah peygamberler göndermezdi. “Yüz yirmi dört bin peygamber gönderdi.” diyor Efendimiz Aleyhisselam. Bu peygamberlerin ne işi var o zaman ya? Madem vahiyler, İncil, Tevrat, Kur’an bize yeterdi. Bu peygamberler niye geldi? Ne işi vardı bunların bizim yanımızda? Niye Allah bizim nefsimizden, bizi ikaz eden insanlar gönderdi? Ne gereği vardı? Cebrail gökten inerdi. Bir kanadından bir kitap uzatırdı bize: ”Ben Allah’ın meleğiyim. Hiçbir aracısız Allah Teâlâ size bu kitabı uzattı. Alın, okuyun. Namazı kılın, orucu tutun.” derdi, olay biterdi. Allah böyle murad etmedi. Allah bizim gibi namaz kılacak bir varlık, bir insan gönderdi bize. Bize namazı tarif ederken biz baktık, o da namaz kılıyor. Bize içki içmemeyi tarif ederken, bizi ondan men ederken biz baktık, peygamber de içki içmiyor. Bize güzel konuşmayı, yumuşak konuşmayı anlatırken biz baktık, bizden çok daha yumuşak konuşuyor. Bize bizim nefsimizden bir insan gönderdi O. Allah’ın adeti böyledir. Bütün kavimlere peygamber göndermiştir. O zaman bize Kur’an yeter sözü nereden çıkıyor? Bu ne sapıklık? İşte bize Kur’an yeter dediğin zaman Kur’an’daki açık mucize ayetlerini de inkâr ediyorsun ve kâfir oluyorsun. Hocam delil getirir misin? Getiriyorum. Kamer suresinin ilk ayetinde, Allah Teâlâ bizim Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselam’ın bir mucizesinden bahseder. Nedir o? ”İkterabeti-ssâ’atu venşakka-lkamer.” (Kamer, 1) Vakit geldi. Zaman yaklaştı. İşaret etti ve ay ikiye bölündü. İşaret etti. Allah Allah? Kim işaret etti? Cebrail mi işareti? Allah’ımız mı işaret etti? Hayır! Müşrikler geldiler Efendimiz Aleyhisselam’ın yanına. ”Bize bir mucize gösterirsen sana iman edicez ya Muhammed” dediler. Sallallahu aleyhi ve sellem. Efendimiz Aleyhisselam ne dedi? “Ne istiyorsunuz, nasıl bir mucize istiyorsunuz?” “Şu ayı ikiye bölebilirsen, biz de sana iman ederiz.” Dünya’nın dışında bir yerden bir delil istediler ki, büyücüler dünya içinde herhangi bir şeyi, bir şey yapabilirler. Ama bunlar ne istedi? Dünyanın dışında bir cisme işaret yapabilir misin? Efendimiz Aleyhisselam, işaret parmağı ile ayın ortasını çizdi. Ve ay üç gün, üç gece boyunca ayrı kaldı. Ayrı! Dikkat buyurun, ayrı kaldı! Bu, Kamer suresinin ilk ayetidir. Peygamberimizin açık mucizesini Allah Teâlâ bu surenin başında zikretmiştir. Ancak bu olayı görmelerine rağmen bu müşrikler: ”Senin kadar büyük bir büyücüyü hayatımızda görmedik!” dediler. Ama bu sapıklar diyor ki: “Mucize yoktur.” Allah diyor ki: “İşaret etti, ayı ikiye böldü.” Bunlar diyor ki: “Yok öyle bir şey!” Küfürdür! Gittiğiniz yerlere dikkat edin. Başka bir peygamberden delil getireyim. Allah Teâlâ Kur’an’da Süleyman Aleyhisselam’ı anlatırken şöyle der: “Biz rüzgârı Süleyman’ın emrine verdik.” (Sebe, 12) Süleyman Aleyhisselam’ın en büyük mucizelerinden bir tanesi neydi? Rüzgâra hükmederdi. Ordularını taşısın diye büyükçe gemiler yaptırmıştı. Bir yerden bir yere seyahat edeceği zaman, ”Ey rüzgâr, gel ve bizi falanca beldeye götür.” derdi. Ayetle sabit, ”Bir aylık mesafeyi bir günde giderdi.” (Sebe, 12) diyor Mevla’mız. Bu bir mucizedir. Bir peygambere Allah’ımızın verdiği açık bir kuvvettir. Mucize! Mucize, acizde bırakan demektir kelime itibarıyla. Hâlbuki “Allah’ım sen bunu yap.” derdi. Kendisi hiç olaya müdahil olmadan Allah Teâlâ kudretiyle o işi yapardı. O zaman, Allah yapınca o işe mucize denmez. Allah’ın kudreti denir. Ama bu olaylar mucize diye zikredilir. Neden? Çünkü peygamberin elinden ya da dilinden, bir işaretle o olay ortaya çıkarsa, buna mucize deniyor. İşte, mucizeyi inkâr bu sebeple küfürdür. Nasıl iş, nasıl inkâr edersin? Nasıl yaparsın? Bismillahirrahmanirrahim Bir örnekte İsa Nebi’den vereyim. Bu konuyu atlayacağım. Allah’ımız Kur’an’da İsa peygamberden bahsederken, onun ağzından şöyle diyor: “Ben, Allah’ın izniyle körleri gördürürüm. Ben, Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim.” (Mâide, 110) Dikkat buyurun! Ayette Allah diriltir demiyor. “Ben ölüleri diriltirim.” diyor. Ama ”illa bi iznih” Allah’ın izniyle. Şimdi, olayı yapan, yaparım dediği için buna ne deniyor İslam’da? Mucize. Allah’ın seçtiği peygamberden sadır olduğundan dolayı, buna mucize deniyor. Bu mucizelerden herhangi bir tanesini inkâr eden yani hiçbir insan, hiçbir insanın gözlerini açmamıştır diyen kâfir olur. Ayetle sabit çünkü. Ben açarım, diyor! Açtı mı? Bütün tefsir kitaplarına bakın. İsa Aleyhisselam’ın körlerin nasıl gözlerini iyileştirdiğini görürsünüz. Yine ayette ne diyor? “Sen, eline bir çamur aldın. Çamura üfledin ve biz onu bir kuş ettik, dirilttik.” (Mâide, 110) Çamurdan kuş olur mu? Kardeşim biraz aralar mısın burayı? Çamurdan kuş olur mu efendiler? Çamurdan kuş şekli yapabilirsin, hadi uçur bakalım! Uçuramazsın! Çünkü sen ve ben sıradan insanlarız. Peygamberler Allah’tan yardım istediği anda anormal şeyler yaparlar. Tıpkı kim gibi? Musa Aleyhisselam’ın denizi ortadan ikiye yarması gibi. Ama siz bu olayı Muhammed Esed’in mealine baktığınız zaman, bu gibi sapık hocaların, sapık reformistlerin kitaplarını okuduğunuz zaman nasıl görürsünüz? “Musa Aleyhisselam Kızıldeniz’in oraya geldiği anda, asasını suya vurduğu yerde, hâlbuki orada fazla su yoktu, kara vardı. Gelgit, medcezir olayları çok fazla olduğundan dolayı sular çekilmişti zaten. Dolayısıyla bir mucize söz konusu değildir.” Dersiniz ve Allah’ın açık ayetlerini inkâr edersiniz. Neden? Çünkü siz sapık reformistlerin peşinden koşuyorsunuz. Siz ehl-i sünnet hizmetkârlarının peşinde değilsiniz. Ehli sünnet yolundan karış kadar ayrılan, cehenneme gitmekten kurtulamaz. İşte delil! Mucizeyi inkâr ediyor. Kerameti de inkâr ediyor. Ya hadi o bir tarafa. Kerameti inkâr etmesi ayrı bir sapıklık. Ama mucizeyi inkâr etmek açık küfürdür. Kerametten de Kur’an’da deliller vardır. Konum değil, meselem değil başka bir zaman girmem lazım. Efendiler! Çağrıldığınız yerlere dikkat edin. Çünkü kalp meyleder. Kalp meylettiği anda Allah’ımızın buğz edeceği bir ameli işlersek bir daha da geri dönemezsin. Siz görmüyor musunuz? Mahallenizde bazı arkadaşlarınız da sohbete gidiyor. Ve size şöyle diyorlar: “Yahudi ve Hristiyanlar da cennete gidecekmiş. Öyle değil mi?” Ya kardeşim! Bu nasıl sohbet? Sen nerede hizmet görüyorsun? Bin dört yüz yıldır bir tane İslam âlimi Yahudi ve Hristiyan’ı cennete sokamamış. Sen nasıl bunların cennete gireceğini söylüyorsun? Allah Teâlâ ayetlerinde onlara kâfir diye hitap ediyor. Sen kimi cennete sokmak gayretindesin? Allah’a akıl verme gayretinden ne zaman ayrılacaksın? Nasıl bir sapık mantıktasın ? Allah Teâlâ bunların kalbini çevirmiştir. İnşallah tekrar İslam’a geri döndürür. Çünkü bu sözü söyleyen, Allah’ın ayetlerinin tersini söylüyor demektir. Allah Teâlâ Kur’an’da herhangi bir şeye ak demişse, bir kul da buna kara derse ona kâfir denir. Söz onun sözüdür. Hüküm ona aittir. Allah sözünden dönmez. Allah’ın vaadi haktır, bunlar iki ayrı ayettir. Ahmet sözünden döner, İsmail sözünden döner. Münafıklık alametidir. Ama Allah sözünden dönmez! Allah Teâlâ yapacağımız işlerimizin neticesinde ayağımızı dini üzere sabit kılacağını vadetmişse, kılar. O sözünden dönmez. Allah bizi bozmasın.
Tebliğ et!