Arkadaşlar, düşmanımızı tanımazsak bu savaşı kazanamayabiliriz. Düşünsene, bir savaş var ve sen savaşın komutanısın. Karşıda bir ordu var ve çok farklı stratejileri var. İşte önden gidenler, arkadan toplulardır. Çok farklı stratejileri var ve bunların stratejileri konusunda hiçbir şey bilmiyorsun. Bu mu kazanman için daha kolay? Yoksa, nasıl saldırıyorlar? Düşmanın saldırısı stratejisini bilsen mi daha iyi kazanma ihtimalin var? İşte bizim de şöyle bir problemimiz var? Şeytanı tanımıyoruz. Onun nasıl saldırdığını, senin gibi müslüman, namazında, abdestinde bir genci, bar sokaklarında, barmene nasıl çevirdiğini, senin gibi “ya bu çocuk zina yapar mı?” dediğimiz, müslüman, camiiden çıkmayan çocuğu nasıl zina yollarına götürdüğü, senin gibi “Ağabey Allah’ı nasıl inkar ediyor bunlar ya. Hiç mi kafaları çalışmıyor?” diyen çocukları alıp, bir gün “ne Allah’ı kardeşim ya!” dedirten şeytan, emin ol seni bırakmadı. Sanki seni böyle bırakmış gibi hissediyorsun değil mi? “Ağabey, ne şeytanı ya. İşte takılıyoruz. Benimle çok uğraştığını sanmıyorum” diyen aslında şeytanın, örümcek ağı gibi ağlarına yapışmıştır. Bekliyor seni kardeşim. Ömer, bir düşmanın var. Namus meselesi. Seni öldürmek isteyen, çok kabiliyetli bir adam. Sürekli seni takip ediyor. Arabaya biniyorsun, seni bir araba takip ediyor. Yürümeye başlıyorsun, sokağın arkasında birisi kıpırdanıyor. Sürekli, yıllarca böyle seni takip ediyor. Seni öldürmek istiyor. Kanlısınız. Rahat edebilir misin kardeşim? Değil mi? Sürekli böyle zinde olursun. Ne yapacak, ne edecek, ne zaman saldıracak? İşte, şeytan da kardeşim seni düşüreceği zamanı bekliyor. Uğraşıyor seninle. Bugün bu desiseleri öğrenince, sana saldırı yöntemlerini öğrenince, sen o konuda gardını alınca sana bir şey yapamamasını veya daha az bir şey yapabilmesini sağlayacağız. Tamam. Anladık değil mi? Neyi konuşacağımızı anladık beyler. Öncelikle şeytanın çok hilesi var. Mesela… Nereden yaklaşıyor size? Bir söyleyin bakalım. Atış serbest. “Vesvese veriyor.” Başka? “Korkularım var hocam” diyorsun. Başka? Ufak günahlar. Tamam. Abdest alırken soğuk su… Nasıl? Üşeniyor, evet. Güzel bir söz var sana. Facebook’tan paylaş bak çok beğeni alırsın. Sen aşkı sabah namazında soğuk suyla abdest alan gence sor. Evet. Bir kereden bir şey olmaz. Evet. “Sen oldun artık tamam” diyor. Bunu mu söylüyor sana ağabey? Ben sana söyleyeyim ağabey. Senin hiç olmuş bir tarafın yok. O öyle demiyor. Yani gülüyoruz, eğleniyoruz ama bazen gülmenin arkasında bile o var. Bilemiyorsun. Zaten insanın şeytana karşı galip gelme ihtimali yok. Eğer Allah’tan bir yardım gelmese… Peki ağabey, meselenin ciddiyetini anlamadık şu anda. Muhammed, bir gün ebedi cehenneme gireceksen, Allah muhafaza. Bunun sebebi, şeytanın seni kandırması olacak. Bir gün ebedi cennete girip, ebediyen orada mutlu bir şekilde yaşamanın sırrı da bu. Anlatabildim mi? Yani bu meseleyi çözdüğün zaman, sana karşı, saldırılara karşı gardını aldığın zaman, ebedi cenneti kazanabileceğin gibi, eğer adam akıllı savaşamasan da ebedi cehenneme gidebilirsin veya normal cehenneme gidip, sonra cennete giden müminlerden olabilirsin. Ama bu dersin önemi işte bu arkadaşlar. Başlıyoruz. Neymiş ağabey? Nereden kandırıyor? Ne anladık? Şeytanın bir hilesi neymiş? kendisine tabi olan insanları, (kendisinin yolundan giden insanları) ne yapıyormuş? Kendisini inkar ettiriyormuş. Ne gibi? “Ya ben şeytana inanmıyorum” olabilir veya “Ağabey, ne şeytanı ya oo. Siz de her şeye şeytan diyorsunuz. Gittik kahvede iki poker oynadık, iki üç tane çay ısmarladık arkadaşlarımıza. Hesap bize geldi. Buna da kumar, buna da şeytan, yok işte kıza baktın şeytan. Ağabey, şeytan meytan yok.” Haşa, böyle diyorlar. “Şeytan meytan yok ağabey. Biziz, biz kararlarımızı veriyoruz” gibi inkar ediyor. Şimdi bir dakika bak. Zokayı yutmak diye bir tabir var. Balıkçılar bilir. Burada var mı bilen? Zoka, oltanın kancasının büyük olanına deniyormuş. Zokayı yutmak tabiri de oradan geliyor. Hani balık ısırdı mı bitti. Değil mi? Oltayı. Zokayı yutuyorsun kardeş. Şu an ne yaptı şeytan? Bak bunu söyleyen bir adam hangi zokaya geldi? Lütfen yardımcı olun. “Ne şeytanı oğlum, siz de ya! Yaşıyoruz işte ya!” Şeytanı şu an kabullenmedi, inkar etti veya onunla uğraşmıyormuşsaydı. Belki bu kısımda biz de varız. Düşünün, beyin fırtınası. Ya arkadaşlar… Bak adam, rahat rahat yürüyemiyordu. Dikkat ediyordu, sürekli takip ediyor kanlısı. Şimdi ne oldu? Kimse sana bakmıyor kardeşim. Rahat et. Gardını almana gerek yok. Böyle gezebilirsin oldu. Sanki bizim modumuzu biraz tarif eder gibi değil mi? Tabii ki hiç kimse burada şeytan yoktur demiyor. Ayetle sabit. Anlatabildim mi? Dinden çıkar adam yani. Ama ne var. “Sanki bizimle mi takılacak ağabey ya? Baksana barlara, pavyonlara. On numara ortam var. Onu bırakıp gelip burada bizimle mi takılacak? Sohbet izliyoruz, çorap kokusu alıyoruz, mis gibi ağabey. Ne işi var adamın burada?” gibi geliyor değil mi? Kardeşim, asıl buradaki adamla uğraşır. Oradaki adam zaten ona hizmet ediyor. Salmış onu gidiyor. Anladın mı? Şeytan hesabına hizmet eden insanlar var. Biliyorsunuz değil mi bunları? “Gel kardeşim, takılalım ya. Aldım mezeleri, biraları buz gibi ooh.” Bak şimdi bu adam, insan. Ama artık şeytanın yapmış olduğu hizmete, kukla gibi bir şey olmuş. Yani şeytan onu yeryüzünde kullanıyor. Adam, günahların yayılması için çalışıyor. Yani zina yapmış. Seni, zina yaptığı kişiye teşvik ediyor affedersiniz. Ya yediğin pisliği, neden başkasına yedirme konusunda bu kadar ısrarcısın? Ve müslüman. Anlatabildim mi? Hani sebep olup kendi günahını yükleniyorsun bari de başkasının günahını niye yüklenmek istiyorsun, ona vesile olmak istiyorsun değil mi? Buram buram şeytan kokuyor yani böyle yaşanan olaylar. Demek ki kendisini inkar ettirmekteki sebebi, bizim gardımızı düşürtüp, kendi kendimize, böyle başıboş bir şekilde yaşıyormuşuz gibi bir imtihanın içinde olduğumuzu unutturuyor. Bakın arkadaşlar, çok ince yerlere gireceğiz. Lütfen çok odaklanarak gidin. Evet. Üstad hazretleri burada… Özetle söyleceğim. Şeytanın ispatını yapıyor. Şeytanın varlığının ispatını yapıyor. Hani az önce söylediğim mesele gibi. Şöyle bir kendinize bakın arkadaşlar. Sizinle konuşan ve kötü şeyler yapmanızı söyleyen bir varlığı hissediyor musunuz, hissetmiyor musun? Değil mi? “Ya sonra kılarsın yatsıyı oğlum ya. Bak, teheccüd ile birleştirirsin. Vur kafayı. Ne olacak ya? Sünnet… Ya kılarsın. İkindinin sünneti… Ya oğlum filan…” Bak sürekli böyle bir gitgeller var kafanızda. Fark ettiniz mi? Hani böyle çizgi filmlerde vardır ya. Bir şeytan gelir, bir melek gelir. Biri işte kötülüğü söyler, biri… Onun gibi bir şey var bizde. Buna lümme-i melekiye ve lümme-i şeytaniye deniyor. Lümme-i melekiye, lümme-i şeytaniye. Bunlar tabiri caizse karakol. Yani lümme-i şeytaniye, şeytanın vesveselerinin sana giriş yaptığı yer. Lümme-i melekiye, hayırlı, güzel ilhamların sana giriş yaptığı yer. Peki siz kendinize baktığınızda, sizinle konuşan ve kötü şeyleri öneren bir varlığı hissetmiyor musunuz? Ergenlik çağında mesela kötü şeyler, kötü alışkanlıkların olmuş olabilir. Birdenbire aklına nasıl geliyor bu şeyler? “Hadi bunu yapmalıyım, hadi şuraya gitmeliyim.” Anlatabildim mi? Veya hayırlı, güzel şeyler. “Hadi bir camiye gidelim ya. Oğlum içimden geldi ya.” Bir dakika dur. İçimden geldi ne demek? Anlatabildim mi? Sürekli karakolda bir savaş var. Hayırlar, şerler geliyor. Peki seni kıymetli yapan şey ne biliyor musun? Şer tekiflerine, hayır. Hayır tekliflerine, evet demen. Senin bütün olayın bu. Sana gelecek teklifleri kabul veya red ediyor olman. Demek ki bizimle konuşan bir şeytanı hissediyorsak, ki zaten şeytanın varlığının bir delili de, şu dünya üzerindeki zulümlerdir değil mi? Düşünsene dünya savaşında, milyonlarca insanlar, masumlar, kadınlar öldürülmüş. Özellikle ikinci dünya savaşında. Milyonlarca diyorum ağabey, milyonlarca. Şu olaylara baktığın zaman, mesela Hitler… Buradaki en küçük kardeşimiz kim? Sen misin? Gel buraya. İsmin ne? – Yusuf. Yusuf. “Aşk beş vakittir” diyorsun. 5 vakit kılıyorsun. MaşâAllah ya çok güzel. Yusuf şimdi ne kadar masum değil mi? Kaç yaşındasın Yusuf? 10 yaşındasın, büyümek istiyorsun. 10 yaşında masum bir çocuk. Şimdi Yusuf gibi masum bir adamdı. Yanında birisi var. Adolf Hitler. Değil mi? Adolf Hitler bu yaştayken masumdu değil mi? Bak milyonlarca insanı öldürmüş bu ha. Ama böyle zorlanıyorsa… Ya nasıl o? Oğlum, masumdu. En azından hadi bunu kabul edemiyorsun, bebekken düşün. Anasının karnından doğdu. Ne oldu? Kebairle mi doğdu yani çocuk? Ne yaptı orada? Harama mı bakıyor böyle bebekken? Ne oluyor? Masumdu. Sonra canavara dönüştü. Ağabey nasıl dönüştü? Oturabilirsin. Şeytanı dinleye dinleye. Belli bir süre sonra ne oluyor biliyor musun? Belki günahlarını küçük görüyorsun kardeşim. Ama Efendimiz (a.s.m) diyor ki “Her bir günah, kalbi siyahlandıran bir noktadır. İmanın nurunu çıkarıncaya kadar katılaştırıyor.” Yani ufak gördüğün günahların, yarın öbür gün seni çok daha büyük uçurumlara atıp, sefil günahkar bir adam, biraz daha ötesi, ateizme inanan bir insana çevirebiliyor değil mi? Garantiniz var mı böyle arkadaşlar? Hani asla ateist olmayacaksın diye Allah size bir garanti mi verdi? Oluyor. Yani günahlar, adamı o yola, o helakete doğru götürüyor diyebiliriz değil mi? Peki ağabey, bu adam bebekken masumdu. Nasıl milyonlarca insanın ölümünden sorumlu tutulan bir katile ve diktatöre dönüştü? Al, şeytanın varlığının ispatı. Bebekleri öldürmek ister misin? Çocukları öldürmek ister misin? Peki böyle bir tane bomba atsan, milyonlarca masum veya yüzbinlerce masum ölse, buna düğmeye basar mısın? Basmazsın değil mi kardeşim? Ama adam basıyor. Ne oluyor? Şeytan artık biraz atın dizginlerini ele geçirmeye başlıyor ve sözünü adamın üzerinde daha güçlü kılıyor. Peki o zaman şeytanın varlığı konusunda kafamızda daha net bir şeyler belirdi. Belki de şeytan diye bir şey yok diyerek, şeytan seni dinden çıkartmak istiyor. “Kendisini, kendisine tabi olanlara inkar ettirmek.” Arkadaşlar, çok insanı şeytan bu yol ve yöntemle kandırmış. Allah muhafaza etsin bizleri. Evet, yavaş yavaş bozuluyor insan. Şimdi beyler, şeytanın ikinci bir desisesi. Çok var da. Ben size ikincisini söylüyorum şu anda. Birincisi tamam mı? Neymiş ağabey? Kendisine tabi olanlara, kendisini inkar ettirmekmiş. Biz neye inanacağız? “Ağabey var ve beni bitirmek istiyor, beni perişan etmek istiyor. Asla gardımı düşürmeyeceğim” diyerek mücadeleyi terk etmeyeceğiz arkadaşlar. Eğer biraz şöyle hissediyorsanız, “ya ağabey çokta şey değil ya” filan gibi hissediyorsanız, merak etmeyin kardeşim. O oradadır. Şimdi, şeytanın en büyük bir desisesi diye devam ediyor. Ben şunu okuyacağım. Neymiş kardeşim? “İnsana kusurunu itiraf ettirmemektir.” Hepimizin kusurları, hataları var değil mi ağabey? Var mı günahsız böyle kardeşim dışında birisi? Değil mi? Hepimizin kusuru… İrfan, senin de var mı kusurların, hataların? Hepimizin var değil mi? İşte bunu sana itiraf ettirmemek istiyor. Neden? “Evet, şeytanı dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez.” diyor Arkadaşlar, hile bu. Kusurunu, hatanı sana itiraf ettirmek istemiyor veya unutturuyor. Mesela bugün kaç günaha girdin desem? Pek bir şey gelmiyor aklına mesela. Anladın? Onları böyle işte örtüyor. Peki hayatın boyunca ne kadar günaha girmişsindir sence? Büyük ve küçük toplasak desem? Say desem, üç tane dört taneden sonra tıkanıyor insan değil mi? Yani onu senin aleminde itibarsızlaştırmıyor. Ona güzel bir kılıf örüyor ki tövbe yolunu kapasın. Şimdi Ali ağabey, sen bir şeyin kusur olduğunu kabul etmesen, ben desem ki ya Ali ağabey, bak bu meselede doğru hareket etmiyorsun. Faize bulaşmışsın ağabey ya. Yakışıyor mu sana ya. Bir müslümana yakışır mı? diyorum. Şimdi şeytan geliyor, ona diyor ki “Kusuru, hatayı kabul etmeyeceğiz” diyor. “Ya Fatihciğim öyle diyorsun da bu zamanda faizsiz iş yapmak mümkün mü?” Bak, müçtehid kesildi. “Herkes faize bulaşmış kardeşim. Ben ne yapayım yani? Ne yapayım? Yastığımın içine mi saklayayım parayı? Bankaya koymayayım mı?” Koy. “E peki bankaya paranı koyunca faizli sistemin içine girmiyor mu?” Ağabey, faizli kısmına koyma. “Öteki türlü daha…” Bak, savunma. Avukat oldu şu anda anladın mı? Halbuki faiz nedir? Haramdır. Doğru mu? Faizin haram olmadığını iddia eden bir adam, dinden çıkar. Şeytanın ne yapmaya çalıştığını anladınız mı? Bir dakika Ali ağabey, ne yapıyorsun? Bak şunu söyle: “Kardeşim faiz haramdır. Ben de bulaştım.” Şu an ne oldu biliyor musun Ali ağabey? Günahkar oldu. Ama Ali ağabey şunu söylediğinde dinden çıktı: “Kardeşim, faizin ben haram, günah olduğunu düşünmüyorum.” Dur. Ne yapıyorsun ağabey? Kur’an’da sarih olarak belirtilen bir hükmü reddettiğin için kendini ebedi cehenneme yolcu yaptın. Günahkarsan da biraz delikanlı olacaksın. Niye bakıyorsun karılara kızlara? “Ya ağabey onlar da öyle giyinmesin o zaman. Ben bunu günah olduğunu…” Dur! “Bu günahtır. Ben de nefsime uyuyorum.” de, kusuru kabul et, en azından şu pişmanlık haletin belki tövbe-i istiğfara dönüşür. Anlatabiliyor muyum? Şeytan, kabullendirmek istemiyor. Bir de şöyle bir şey var. Bak, inceyi yakala. Kabul etmezsen, tövbe eder misin? “Ben faizin günah olduğunu kabul etmiyorum ki tövbe edeyim.” Bak, günaha girdin, tak duruyor orada. Tövbe etsen, Allah affedecek. Ama etmiyorsun. “Ya ne günahı ya! Ohoo. Ahir zaman…” Bir de şey savunması var. “Ağabey, hiç yaşamayalım o zaman. İyi. Televizyon diyorsun, haramlar diyorsun, şarkı dinlerken işte sıkıntılı şarkılara dikkat et filan diyorsun. Ne yapacağız? Sordum sarı çiçeğe filan. Ohoo! Yaşamayalım ağabey. Ölelim ya. Kaz şu çukuru, ben gireyim içine öleyim, gideyim ağabey.” Savunma. Bu adam tövbe etmez. Tövbe etmezse günah ne olur ağabey orada? Durabilir, Allah silmeyebilir. Ama bir hatasını anlasa… “Ağabey ya hakikaten sohbete geliyorum dedim. Yolda iki tane kız vardı. Onunla kesiştim, günaha girdim. İstiğfar ediyorum ağabey. Pişmanım.” dese, Allah affedecek. Anlatabildim mi? İşte onu kapatıyor. Şimdi bir test yapalım mı sizinle birlikte? İstemeyen girmeyebilir bu teste. Ama ben girmenizi istiyorum. Yani rica ediyorum. Böyle bir 20 saniye bir boşuk yapacağız. 20 saniye bir boşluk vereceğim size. Telefonunuzu çıkartıp yazabilirsiniz, daha iyi olur. Ben çıkarmak istemiyorum diyorsanız, kendiniz de düşünebilirsiniz. Herkes, manevi noktada kusurlarını düşünecek, kusurlarını kabullenecek ve telefona yazacağız. Ben de burada yazacağım. Size göstermeyeceğim. Günahlarınızı başkasına göstermeyin, şahit tutmayın. Ama herkes şöyle bir yazsın. Çünkü ağabeyler, bak ince, çok çok ince bir nokta. Bu her yerde yazmıyor. Tövbe-i istiğfar ederken, “Allah’ım bütün günahlarımı affet” demekle… “Allah’ım, göz zinası yaptım, pişmanım. Allah’ım, yapmamam gereken bir meselede faize bulaştım.” diye günahları saya saya böyle pişman ola ola ettiğiniz istiğfarlar daha kuvvetli. Anlatabildim mi? “Bütün günahlarımı affet Allah’ım” dan ziyade. O yüzden o günahın ismini söyleyerek tövbe etmek diyorum ben buna. Ben şu an not defterimi açtım. 20 saniye bir boşluk vereceğiz. Telefonları çıkartalım. Herkes, delikanlı gibi kusurlarını yazsın. “Kalkmıyorum. Teheccüde kalkmayarak eşeklik yapıyorum.” Yazabilirsin Bilal. Başka? “Ağabey, İslam şu an büyük yaralar alıyor ve ben bir mücadelenin içinde değilim.” Bu tarz şeyleri de yazabilrsin. Evet, 3-2-1 ben başladım ağabey. Evet ağabeyler, eğer yazdıysanız, kusurlarınızı görebildiyseniz bahtiyarsınız. Ama eğer “Kardeşim, ben 10 tane bile aklıma gelmedi veya yazamadım” diyorsanız, tehlike büyük. Göstermeme olayı girmiş anladın mı? Şeytanın fark ettirmeme olayı girmiş. Yani mesela geçmişe yönelik şöyle bir düşündüğünüzde, hatalarınızı günahlarınızı düşündüğünüzde ne kadar çok şey var. Muhammed, iftira ettin mi hiç? Sen de var mı? İftira ettin mi insanlara? “Şimdi hatırlamıyorum.” Yani İyi. Ahirette söylersin. Böyle bir günahı var… “Valla çok unutkanım ya. Bilemedim şimdi” filan. İftira ettin mi insanlara? “Yok.” Peki acaba şu iftiraya girerse burada masum insan kalır mı? Lisedesin, takılıyorsun, bir kız geçiyor. Erkekler kendi arasında kıza bakıyor. Sen de bakıyorsun, diyorsun ki “Bu kız var ya kesin bilmem nedir.” Hani birçok erkekle çıkıyordur manasında kelimeleri düşünün. Bir dakika. Şimdi ağızdan o kelime çıktı. Eğer o doğruysa zaten gıybetin kralını yaptın. Eğer doğru değilse o bilgi, o kız öyle birisi değilse iftiraya girdin ve zina ile ilgili bir iftiraya girdin. Biz, etrafımızda olup bitenlerle ilgili yorum yapmayı çok severiz değil mi? Böyle oturalım böyle 3 kişi, çayları koyalım böyle dükkanın önünde. Şöyle oturup şöyle bakıyorsun. Gelenle ilgili yorumunu belirtiyorsun. Bence şu şöyle, bence bu böyle. “Elbiseye bak. Bunlar şöyle, bunlar böyle…” Değil mi? Sürekli konuşuyorsun. Ağabey, verdiğin bilgiler doğruysa ayvayı yedin, gıybet. Eğer verdiğin bilgiler doğru değilse, daha büyük bir ayvayı yedin. Hem iftira, hem gıybet. Yani bizim o kadar böyle… Afedersin, şey olmuşuz ki bu konuda duyarsız olmuşuz ki. Artık günahlarımızı bile fark edemez hale gelmişiz. Harama bakmak mı dersin, Ramazan’da bile bile bir orucunu tutmamışsın mesela. Belki de orucuna başlamışsın, niyet etmişsin, orucunu bozmuşsun. Belki faiz yemişsin. Belki zekatını vermemişsin. Belki hayatının bir bölümünde, namazı terk etmişsin. Yalan yere şahitlik etmiş olabilir misin? Ergenlik çağında, anne-babaya isyan ettin mi? “Anne yeter ya! Yeter yeter!” Dedin mi? Onlara eziyet ettin mi? İçkiye mi bulaştın? Kul hakkına mı bulaştın? Yalan söylemedin sen hiç değil mi hayatında? Riyakarlığa mı bulaştın yoksa? Sen hiç küfür etmedin zaten değil mi sövmek tarzında? veya birine söz verip durmama, hayatında hiç… Ohoo. Fatih ağabey, yaşamayalım mı ya? Ağabeyler, deliler gibi istiğfar etmemizi bekleyen, duran günahlarımız var. Bunları söylemek için burada yapıyorum. Yoksa alayım karşıma… Fırça atayım. Ben zaten ermişim gibi bir durumda olmadığımı biliyorsunuz. Eren adam kot pantolon giymez bir defa değil mi? Bunları söylemeliyiz, bunları konuşmalıyız. Şeytanın birinci desisesi neydi? İkinci desisesi neydi? Efendim? Kendini kabul ettirmemek, yokmuş gibi zannettirmek. İkincisi? Kusurlarını kabullendirmemek. Tâ ki istiğfara gitmesin, tövbe etmesin diye biz ne yapacağız? Delikanlı olacağız. Bütün günahlarımızdan dolayı tövbe istiğfar edeceğiz. Allah’ın böyle bir makbul bir kuluymuş gibi bir havada değil de, Allah’ın, acz içinde çok müflis, hatalarla dolu, günahlarla dolu bir vaziyette olacağız. Böyle gurukarane değil de, Allah’a iltica edercesine bir modda olacağız. Bakın büyük zatlara, evliya zatlara. Böyle bir şey içindeler, bir acz içindeler değil mi? Şimdi arkadaşlar, daha bunun gibi çok desiseler var. Yani gardımızı almazsak, oradan gol yiyebiliriz. Mesela ne bileyim. Aparkat diye bir şey var. Yanlış mı söyledim? Bizim zamanımızda Street Fighter vardı. Tiger Aparkat filan. Aduket filan vardı. İşte, Aparkat diye bir şey var mesela. Sen böyle duruyorsun. Buradan da gelebilir oğlum bak. Bak çeneye yiyince zaten şuur gidiyor. Bilmiyorsun. Böyle duruyorsun. Alttan bir vurdu ağabey, tamam nevrin döndü. Ama biliyorsun onu, şöyle yapıyorsun filan. Bak, oradan gol yemiyorsun. Şu anda şeytanın size yaklaşık demeyeyim 100’den fazla hile ve desisesinden 2 tanesini anlattık. İster 98’i için gardınızı alın, isterseniz “Kardeşim, ben dayak yiye yiye öğrenmek istiyorum. Tehlikeye girmek istiyorum.” Siz bilirsiniz. Hani bizim size, “Ağabey sohbetleri dinliyorsunuz eyvallah da. Asıl kitap okumanız lazım.” diyerek, kendimizi değil de, kitap okumaya teşvik etmemizin sebebi bu. Yani bu kuran tefsiri, Risale-i Nur eserlerinde bunlar anlatılıyor işte. Bütün alabileceğin gardlar anlatılıyor. Veriyor bir ayeti kerimeyi, tefsir ediyor. Veriyor bir hadisi şerifi, tefsir ediyor. Bazen bir konu hakkında yüzden fazla ayeti ve hadis-i şerifi birleştirerek sana tefsirini yapıyor ki gardını alasın diye. Ama sen rahatsın. Çok sıkıntı yok gibi, takılıyoruz gibi. Belki de tamamen şeytanın oyununun içinde böyle gelmiş gidiyorsun. Cevabı sana kalmış. Bu ilim meclislerinin amacı da bu. Eğer bu dersleri, bu 98 mevsusu gibi mevzulara daha derinden incelemek istiyorsanız arkadaşlar, şu arkada mütaala odası var, görüyor musunuz? Orada bir masa var. Hafta içi, hafta sonu sürekli burada mütaalalı dersler var. 20’den fazla ders var. Bunlara katılabiliyorsunuz. Burada herhangi bir ücret, şu bu hiçbir şey yok, onu biliyorsunuz. Çayımızı, kahvemizi, ikramlarımızı alıyoruz, birlikte oturuyoruz. 8 kişi, 10 kişi beyin fırtınası, mütaala yapıyoruz. Eğer bunlara katılmak istiyorsanız da girişte bir pano var. Kontenjanlı bir ders var. Orada boş gördüğünüz bir derse isminizi yazabilirsiniz. Boşsa isminizi yazıyorsunuz yani. Dolana kadar isminizi yazabilirsiniz problem yok. Evet durumlar, böyle ağabeyler. İnşâAllah bu derslere girdiğiniz zaman, kitap okumaya da başlıyorsunuz. Kendinizi çok güzel geliştireceksiniz inşâAllah. El-Fatiha.
Tebliğ et!