Avrupa kermes ve seminerlerimiz başlıyor. Ayrıntılı bilgi için bize WhatsApp numaramızdan ulaşabilirsiniz. Bir tane hak din göndermek varken Allah, neden birden fazla din göndermiştir? Her döneme ayrı bir din gelmesi gerektiğini söylüyorsun. 1400 yıldır aynı dine tabiyiz. Yine bir din gelmesi gerekmez mi? Peki Kur’an’ın değiştirilmediğini nereden bileceğiz? Peki neden Kur’an Arapça geldi, başka bir dilde gelmedi? Yaratıcının zamandan ve mekandan münezzeh olduğunu nasıl anlarız? Ya buna dair bir ispatın var mı? Bir tane hak din göndermek varken Allah, neden birden fazla din göndermiştir? Öncelikle bu en mantıklı olanıdır zaten. Çünkü insanlık sürekli aynı şartlarda yaşam sürmemiştir. Farklı yaşam standartlarında gelişe gelişe günümüze kadar gelmiştir. Dolayısıyla önceki yaşam standartlarındaki insanlarla, günümüzü kıyas edemezsin. Şöyle düşün: Adem (a.s) zamanında savaşla ilgili ayetler, savaşla ilgili şeriatlar, şartlar geliyor. Ama ortalıkta savaş yok bir şey yok. Bu mantıksız olurdu. Ki biz bunu günümüzde eğitim sistemine de uyguluyoruz. İlkokulda çocuğun öğrenmesi gerekenler farklıdır, ortaokul farklıdır, lise farklıdır, üniversite farklıdır. Zaman geçtikçe çocuk kemale erer ve ona göre değişir. Aynen bunun gibi de insanlık elbette bir düzeyde başlamadı. Şu anki halimize gelene kadar çok farklı şartlardan geçti. En müsait bir şarta geldikten sonra da tek bir şeriat göndererek bu olayı sonlandırmıştır. Bunlarda bir beis, bir problem olacağını düşünmüyorum. Her döneme ayrı bir din gelmesi gerektiğini söylüyorsun. 1400 yıldır aynı dine tabiyiz. Yine bir din gelmesi gerekmez mi? Bu soru biraz şuna benziyor. Şu an yeryüzünde bir insan var ve muhatap olup faydalanabileceği en yüksek kitabı okuyor. Sen gidiyorsun, bu adama diyorsun ki “Ya sen anaokulunda şöyle dersler aldın, işte üniversitede böyle eğitim aldın. Şimdi neden en iyi kitaptan eğitim almana rağmen başka bir kitap aramıyorsun, yeni bir kitap gelmesi gerekmez miydi?” demek gibi bir şey. Çünkü neden? Kur’an-ı Kerim… Yani en son gelen şeriat. İnsanlığın alabileceği en faydalı, en kemaldeki bir ders iken zaten daha üstü yok ki, kişi gidip de onu arasın. Adam zaten şu an alabileceği en iyi dersi alıyor. Kemale ermiş en mükemmel dersi öğreniyor. Neden gidip de bundan daha iyisini arasın ki yok. En kemaldekinden bahsediyoruz. Dolayısıyla soru biraz mantıksız oluyor. Peki Kur’an’ın değiştirilmediğini nereden bileceğiz? Şöyle: Kur’an-ı Kerim’in günümüze ulaşana kadar nasıl geldiğini en detaylı ayrıntısına kadar biliyoruz. Vahiyler geldiğinde, hem kafirler hem müslümanlar, hepsi bu ayetleri biliyorlar ve direkt hafızalarında tutuyorlar. Çünkü o zamanlar kitabet yok, hitabet var. Yani her şeyi daha çok ezberleyip de aktarıyorlar ve bununla beraber gelen vahiylerin de hepsi, vahiy katipleri tarafından Efendimiz (a.s.m)’ın gözünün önünde yazılıyor. Hz. Ebubekir döneminde toplanıyor, Hz. Osman döneminde de çoğaltılmaya başlıyor ve şu an Topkapı müzesinde bir Kur’anı Kerim var ve biliyorsunuz, Hz. Osman dönemindeki Kur’an-ı Kerim’le aynısı olduğunu şu anda biz görebiliyoruz ve şu an yeryüzünde de hiçbir farklı Kur’an-ı Kerim’in bulunmaması, asla hiçbir şekilde değiştirilmediğini de kanaat görüyorum. Peki neden Kur’an Arapça geldi, başka bir dilde gelmedi? Yani ben bu soruyu biraz hani neden sorulduğunu merak ediyorum. Yani Türkçe de gelse neden Türkçe geldi, Çince de gelse neden Çince geldi? diye bu soruları hep böyle türetecektik. İlla ki bir dilin tercih edilmesi gerekiyordu. Yani bir de bu Kur’an’ın doğruluğu ile alakalı değil ki. Yani Kur’an-ı hak yapar ya da hak dil batıldır, bunu böyle anlayamayız. Hani neden Arapça geldi? Bunun elbette hikmetleri var. Mesela İsa (a.s) zamanında tıp, revaçtaydı. Tıp revaçtayken öyle bir mucize getirdi ki bütün tıp alanındaki insanlar bile “Bunu biz yapamayız. Bu her şeyin fevkindedir.” deyip peygamberliğe bir delil oldu. E şimdi Efendimiz (a.s.m) zamanında da belagat, edebiyat revaçta. İnsanlar şairlerini, bizim Osmanlı padişahlarımız gibi el üstünde tutuyorlar. Böyle bir zamanda da Kur’an- Kerim, onların bu kadar edebiyatta ileride olmasına rağmen öyle bir şekilde nazil oluyor, iniyor ki insanlar anlıyorlar. “Biz ne kadar edebiyatta ileri olursak olalım, bu Kur’an’a yetişemeyiz.” Hatta Kur’an’ın meydan okuması vardır. Eğer diyorsanız ki “Bunu bir insan yazmıştır…” mealinde, “…O zaman bir surenin, bir ayetin benzerini getirin.” demesine rağmen, edebiyatta o kadar ileri seviyedeki insanlar, bunun benzerini getirmeyi bırak, savaşmayı tercih etmişler. Basit bir şey yazmak yerine savaşmayı tercih etmişler. Hatta şu an Kur’an-ı Kerim’in, 350 bin tefsir yazılmasının sebebi de bu. O kadar derin manalar var ve her asıra bakabiliyor ki 350 bin tefsir yazılmış. Bazıları şey zannediyor, anlaşılmadığından dolayı 350 bin tefsir. Hayır. çok zengin olduğundan dolayı, manaları çok olduğundan dolayı 350 bin tefsir. Bir denize dalıp binlerce cevher çıkarman, o denizdeki cevherlerin kısıtlığını ya da anlaşılamadığını göstermez. Ne kadar zengin olduğunu gösterir ve Kur’an-ı Kerim hakkında 350 bin tefsir gelmiş, yazılmış. Ne kadar derin manalı olduğunu, aslında bizim için bir delil oluyor. Yani bu biraz uzun sürdü. 1 dakikayı geçmiştir. Yani aslında kısa sürede konuşulacak bir konu değildi ama cevap oturmuştur umarım. Yaratıcının zamandan ve mekandan münezzeh olduğunu nasıl anlarız? Ya buna dair bir ispatın var mı? Şöyle: Kainata hiçbir dine bağlı olmadan, tamamen objektif bir akılla bakacak olursak, kim tasarruf ediyorsa yani kim filleri gerçekleştiriyorsa, zamandan ve mekandan münezzeh olması şarttır. Çünkü neden? Bir şey zamanla ve mekanla kayıt altındaysa, aynı anda farklı yerlerde bulunup farklı bir işlem gerçekleştiremez. Mesela bir balık hem Atlantik Okyanusu’nda hem Pasifik Okyanusu’nda aynı anda yüzme fiilini gerçekleştiremez. Neden? Zaman ve mekan onu kayıt altına almıştır. Ya da sen şu an hem burada bir kitap yazıp hem de Eskişehir’de aynı anda farklı bir kitap yazamazsın. Çünkü niye? Zamanla ve mekanla kayıt altındayız. Ama bakıyoruz bir ilah varsa bile hem şu an senin vücudundan tasarruf ediyor hem benim vücudumdan tasarruf ediyor hem bir bebeği büyütürken aynı zamanda balığı da büyütüyor, bitkileri de büyütüyor ve bunların hepsi birbiriyle bağlantılı fiiller. Elbette zamandan ve mekandan münezzeh olmasaydı, aynı anda farklı yerlerde bir fiil gerçekleştiremezdi. Demek ki Kur’an-ı Kerim’in bahsettiği gibi biri de olması lazım.
Tebliğ et!