Avrupa kermes ve seminerlerimiz başlıyor. Ayrıntılı bilgi için bize WhatsApp numaramızdan ulaşabilirsiniz. İntihar edenin cenaze namazı kılınır mı? Ölüler bizi görüp duyabilirler mi? Her gün ölülerle yüz yüze gelmek nasıl bir duygu? Ya aslında sadece biz ölümle yüz yüze değiliz, bütün insanlar ölümle yüz yüze. Çünkü bizler yaşayanlar olarak, ölmüşlerin çocuklarıyız. Bir melaike, kişinin ruhunu alır ve ruhu o bedeni izlemeye başlar. Cenaze gömüldükten sonra kafasını tahtaya vurduğu doğru mu? Cenazeler neden akşam defnedilmez? Bugün, insanların hurafe olarak yapmış olduğu bir uygulama var. Çok kez buna şahit oluyoruz. Kabirde ilk gece neler yaşanır? Hiç şehit cenazesi yıkadınız mı? Ben, Tekin Aras. Yaklaşık 6 yıldır cenaze imamı olarak görev yapmaktayım. Birinci videoyu izleyenlerin merak ettiği soruları cevaplamak için tekrar buradayım. Ölüler neden yıkanır? Efendimiz (s.a.v), hac yapar iken bir Sahâbe-i Kirâm devesinden aşağıya düşer ve vefat eder. Orada, Efendimiz şöyle buyurur: “Kardeşinizi alın, su ile yıkayın. İhramda olduğu için zaten elbisesiyle kefenleyin ve ondan sonra defnedin.” buyurur. Bu da bizim için zaten yıkamanın emridir. Ölü yıkamanın hükmü de İslam dininde farz-ı kifayedir. Ölen kişinin gözünün açık gitmesinin dini yönden bir anlamı var mı? Dini yönden bir anlamı yoktur. Bu hurafedir aslında. Halk dilinde çok fazla, biz bununla karşı karşıya kalıyoruz. Gasilhaneye gelir insanlar. “Bir yüzünü görebilir miyiz?” derler bize. Yüzünü açarız. Açtığımız vakit, gözünün açık olduğunu gördükleri zaman “işte kızı gelecekti, kızını göremedi, oğlunu evlendiremedi” tarzında konuşmalar olur, söylemler olur. Bu tamamen din dışı, İslam dışı bir örf ve kültürdür. Tamamen, kişinin kaslarını ilgilendiren bir durumdur. Eğer ki kaslar, ilk vefat ettiği zaman sıcakken gözüne dokunulsa o göz kapanır. Dinen bir durum yoktur. Dini bir şey değil. Cenaze gömüldükten sonra kafasını tahtaya vurduğu doğru mu? Bu hikaye bize çok anlatılır ve soru olarak da bize çok soruyorlar. Ama ben bugüne kadar ne cenazelerin defnedildikten sonra mezarlarında böyle bir ses duydum ne de bu sesi duyan bir cenaze imamına denk geldim. İslami ve kitabi bir şey değil. Kişi öldüğünü ne zaman anlar? Ölüm hadisesi gerçekleştikten sonra bizim kitaplardan okuduğumuz durum şu şekilde ilerliyor: Bir melaike, kişinin ruhunu alır ve ruhu o bedeni izlemeye başlar. Efendimiz (s.a.v)’in Hadis-i Şerifinde şunu anlıyoruz: “Kişi öldüğü vakit kendini yıkayanı görür, taşıyanı görür, kefenleyeni görür ve kabre yatıranı görür.” Buradan anlıyoruz ki kişi hâlâ öldüğünü anlamamış. Etrafındaki insanların ne yaptığını merak eder, kabre kadar devam eder bu temaşayı hep izlemeye de devam eder. Kabre yatırılır. Bütün insanlarla beraber imam orada Fatiha’yı çektikten sonra insanlar ayrılmaya başlar. İnsanlar ayrılmaya başladığı vakit, o da onlarla beraber gitmek ister. Gitmek istediği zaman, kalkmaz ruh. Bedenle beraber hareket etmeyince o zaman der ki “Ha ölen benmişim.” der ve öldüğünü o zaman anlar. Kabirde ilk gece neler yaşanır? Kabrin ilk gecesi, kişi öldüğünü anladığı an başlar. Kişi öldüğünü anladığı vakit Cenab-ı Hak, Münker-Nekir meleklerini yollar ve Münker-Nekir melekleri ona soru sormaya başlar. Hepimizin bildiği üzere Men Rabbuke? (Rabbin kimdir?), Men Nebiyyuke? (Peygamberin kimdir?), Ma dinuke? (Dinin nedir?), Ma kıbletuke? (Kıblen neresidir?) diye sorular sorulur. Burada aslında bugün yaşayan insanların tamamı, bu soruları ve sorulacak soruların cevabını biliyor. Bir sınav gibi düşünürsek bu durumu… Bir insana sınavın sorularını versek ve o kişi bu sınavın cevaplarına, soruların cevaplarına hiç çalışmasa, sınava girdiği vakit, sadece soruları bilmesi, ona cevap verme yeteneği vermez. Aynı şekilde dünya dârında da soruları biliyoruz. Bugün dışarıda kimi çevirsek, “Rabbin kimdir?” desek, Allah diyebilir. “Peygamberin kimdir?” desek, Muhammed Mustafa (s.a.v) diyebilir. Ama o kabrin dehşetinde, o korku anında, bu suallere cevabı iyi bir şekilde verebilmek için, iyi bir şekilde yaşayabilmek lazım. Rabbim bizleri iyi yaşayanlardan eylesin. Her gün ölülerle yüz yüze gelmek nasıl bir duygu? Yani elbette psikolojik olarak insanı yıpratan bir duygu, zorlayan bir duygu. Ama daha önce de söylemiştim. Bu dini bir hizmet, bir ibadet. Bunun bilinciyle yapıyoruz bu işi ve bu açıdan baktığımız zaman, birçok insana göre çok şanslıyım. Çünkü daha çok ibret alabilme gözüyle bakabiliyorum ve daha çok ibretlik durumlarla karşı karşıyayım. Ölülerin durumlarından, az çok olsa haberdar oluyorsun. Yani ultra zengin insanlar geliyor. Normal şartlarda yanına oturmayacağı insanlarla, aynı taşta yıkanıyor. Çok fakir insanlar, belki hiçbir şekilde koruma ordusu olduğu için ulaşamayacağı insanlarla aynı kabristanlıkta yan yana yatıyor. Bunları gördüğüm için ölümle yüz yüze olmak, benim açımdan tetikleyen, doğrulayan bir kırbaç gibi olabiliyor. Benim açımdan iyi. Aslında sadece biz ölümle yüz yüze değiliz, bütün insanlar ölümle yüz yüze. Çünkü bizler yaşayanlar olarak, ölmüşlerin çocuklarıyız. Dedelerimiz öldü, babaannelerimiz, anneannelerimiz, babalarımız, annelerimiz… Hepimizin ailesinde ölmüş insanlar var. Hepimizin bu ibret nazarıyla bakıp, yakın zamanda bizim de bu hâl ile hâlleneceğimizi bilmesi ve ona göre iyi bir şekilde hazırlanması lazım. Efendimiz (s.a.v), Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Ölmezden evvel, kendinizi hesaba çekin.” Rabbim bizleri kendisini hesaba çekenlerden eylesin. İyi ameller, güzel ameller işleyerek huzuruna varan kullarından eylesin. İntihar edenin cenaze namazı kılınır mı? İntihar edenin cenaze namazına gelmeden önce, intihar durumunu bilmemiz lazım. Şimdi kişi eğer ki “Ben intihar ettiğimde bana hiçbir şey olmayacak ve ben günahkar olmayacağım.” düşüncesiyle bunu yapıp kendi canına kastederse yani imanıyla alakalı duruma şüphe düştüğü için, bu kişi imansız gitmiş olur. Alimler, bu şekilde değerlendiriyor. Bunun ibadeti yapılmaz ama bunu kendi zikredip, söyleyip anlattıysa… Diğer türlüsü ise alimler şöyle söyler: “Bir kişi yaşıyor iken eline bir iğne dahi batıramaz, akıllı bir insan.” Doğru mu? Sebebi nedir? Bir acı hissi vardır. “Ama eğer canına kıyacak kadar ileri seviyeye geldiyse meczuptur. Aklını yitirmiş durumdadır ya da akıl sağlığı çok iyi değildir.” düşüncesiyle, imanına bir zede gelmemiştir ve “İntihar edenin cenaze namazı kılınır, ibadeti normal bir şekilde yapılır.” denir. Ölüler bizi görüp duyabilirler mi? Efendimiz (s.a.v), yeni ölmüş insanların bedenlerinden ruh ayrıldığı vakit… Hadis-i Şerifinde de şöyle buyurur: “Kişi kendini taşıyanı, kendini yıkayanı, kendini tekfin edeni yani kefenleyeni ve kendini kabre (mezara) yatıranı görür.” buyurur. Yani bu bağlamda baktığımız zaman, ölüler bizi görebiliyorlar ama o an cenaze işiyle ilgilenen insanlardan bahsediyoruz. Duyabilir mi? Evet. Yine Peygamber Efendimiz’in Hadis-i Şeriflerinde… Bir kabristanlıktan geçerken, oradaki insanlara seslenip, “Cenab-ı Hak’kın vadettiklerini hak buldunuz mu? Ben, Cenab-ı Hak’kın vadettiği ne varsa ise hak buldum.” der. Hz. Ömer (r.a), “Ya Resulallah, ölüler sizi duyar mı?” dediği vakit, “Emin olun ki siz onlardan daha iyi işitici, daha iyi duyucu değilsiniz.” der. Onların bizi duyduğunu biliriz. Yalnız, cevap verebilme durumu yoktur. Ölen kişinin arkasından ağlamak günah mıdır? Ölen kişinin arkasından ağlamayı biraz açıklayalım, şöyle: Kişi öldüğü vakit… İşte, annesi öldü, babası, ağabeysi, kardeşi, evladı yakını… Ağlayabilir. Çünkü Efendimiz (s.a.v), oğlu İbrahim vefat ettiği vakit gözlerinden yaş akar. Sahâbe-i Kirâm, Efendimize dönerek “Ya Resulallah, gözünüzden yaş akıyor.” Onu gösterme babıyla Efendimize yönelirler. Efendimiz de onlara, “Kalp hüzünlenir, göz yaşarır. Lakin dilden isyan hâsıl olmaz.” “Ölümü sana hiç yakıştıramadım, sen bunu hak etmedin, ölmemeliydin, bizi bırakıp nasıl gittin?” gibi isyan durumunda konuşma olursa, o zaman sözü söyleyen kişi sıkıntıya girebilir. Üzüldüğü için ağlamakta bir beis yoktur. Yeter ki isyan olmasın ve kişinin kendisini harap eder şekilde, parçalar şekilde, sağına soluna vurur şekilde ağlamaması gerek. Yıkadığın kişiyi rüyanda gördün mü? Gördüğüm oldu. Çok kez görüyorum. Yani insan yapmış olduğu işi gündüz ya da yaparken, psikolojisi sonuçta o işe yöneliyor ve uyuduğun zaman da rüyana girmiş oluyor. Bunu genelde annem tabii merak ettiği için soruyor bana. Acaba korkuyor muyum, etkileniyor muyum? diye. Gördüğüm çok oluyor yani. Ama korkutucu bir şey değil. Cenazeler neden akşam defnedilmez? Cenazeler, akşam defnedilir aslında. Yani İslami olarak cenazenin akşam defnedilmesi ile alakalı bir yasaklama yoktur. Lakin şöyle bir durum var: Efendimiz (s.a.v) Asr-ı Saadet devrinde, bir gün bir Sahâbe-i Kirâm defnedilmek üzere sahabenin omuzunda giderken, Efendimizin ayak ucunda kefeninin açıldığını görür ve gece vakti olduğu için, sahabeye şöyle söyler: “Bundan sonra hizmetlerinizi, gündüz vakti yapın.” der. Böyle bir uyarısı vardır. Cenazeler, akşam defnedilir. Yalnız, Türkiye’nin şartlarında gece vakti defnedildiği vakit, defnedilenin, fail-i meçhul bir cinayet mi olduğu belli olup olmadığı için, Büyükşehir Belediyesi’nin ve savcılığın yasaklamasıyla, cenazeler defnedilmez. Dinen bir sıkıntısı yoktur. Yeter ki resmi makamlardan izin alınsın. Hiç şehit cenazesi yıkadınız mı? Bu soru, birinci videodan sonra çok soruldu bize aslında. Şehit cenazelerinin hizmeti şu şekilde oluyor: Emniyetin ve ordunun, şehitlerle ilgili özel bir hizmet alanı vardır. Şehitlerin bütün hizmetlerini onlar yapar. Biz sadece namaz kıldırma esnasında bulunuruz. Diğer hizmetleri, ordumuz ve emniyetimiz yapar. Ancak şunu söyleyelim: Hüküm olarak, şehitlerin cenazesi yıkanmaz. Üzerinde olan elbisesiyle beraber kefenlenir ve namazı kılınıp defnedilir. Sadece üzerinde var ise botları tarzında, ağır, kaba olan eşyaları alınır. Bunu bilmiş olalım. Yeni doğan bir bebeğin cenazesi yıkanır mı? Hanefi mezhebine göre, yeni doğan hükmü şu şekildedir: Bebek doğduğu vakit ses verdiyse ya da yaşadığına dalalet edecek bir harekette bulunduysa, o normal yetişkin gibi yıkanır, kefenlenir ve namazı kılınır. Ama anne karnında ölen ve doğduğu zaman ya da alındığı vakit yaşam emaresi vermeyen cenazelerin ibadetleri bu şekilde devam etmez. Mezarlıkta, ölülerin sesini duydunuz mu? Ben bugüne kadar, mezarlıkta ölü sesi duymadım. Mezarlıkta ya da cenazelerin kabirlerinden bir ses duyduğuna şahit olan kimseyle de hiç karşılaşmadım. Kefenlendikten sonra cenazenin yüzünü açmak veya dokunmak abdestini bozar mı? Genel bir bilgi vereyim. Cenazenin abdesti asla bozulmaz. Ama bizim halk arasında bilmiş olduğumuz ve çok doğruymuş gibi inanmış olarak yaşamış olduğumuz bir şey var. “Cenazenin yüzü kefenlendikten sonra açılırsa haramdır veya cenazenin üzerine ağlamayın, cenazeye dokunursak cenazenin abdesti bozulur” gibi hurafe bilgiler var. Bunlar kesinlikle yanlış. Cenazenin abdesti bozulmaz. Lakin açıp bakmamak daha evladır. Ama uzun süredir annesini, babasını görmemiş bir insanın, son kez annesinin, babasının yüzüne bakması, o kişinin abdestini bozmaz. Mezara su dökmek doğru mudur? Bugün insanların hurafe olarak yapmış olduğu bir uygulama var. Çok kez buna şahit oluyoruz. Özellikle suyu, torunlarından birinin dökmesi gerekir ve ayak ucundan başlayıp başında bitirmesi gerekir. Eğer başında bitmese de, o damacana artık o su kabı ne ise başının ucuna doğru oyuk yapılır ve orada kalır. Suyun orada akması gerekir diye yanlış bir inanç var. Bu İslami bir şey değildir. Efendimizin emri şu şekilde: Bitki var ise sulanır. Tozutma duruma var ise de o toprak sulanır ki tozutmasın. Kadınlar, kabir ziyareti yapabilir mi? Kadınların hangi halde olursa olsunlar, kabir ziyaretini yasaklayan herhangi bir şey yoktur. Hiçbir dini dayanak, hiçbir kitapta böyle bir şey yazmamıştır. Ancak İslam dininin ilk devrinde, Peygamber Efendimiz (s.a.v), kabir ziyaretini kısa bir dönem yasaklamıştır. Yasaklamasının sebebi de şudur. O da kadınlara değil, genel olarak yasaklamıştır. Müşrikler, şu söyleme girmesinler diye: “Muhammed (s.a.v), bize putlara tapmayı yasaklayıp, kendi insanlarına gidip ölüleri ziyaret ettiriyor” kavramı, olgusu çıkmasın diye ilk devirde sadece kısa bir süre kabir ziyaretini yasaklamıştır. Ama ondan sonraki devirlerde, “Kabirleri ziyaret edebilirsiniz. Kabirlerde sizin için ibret vardır.” buyurmuştur Efendimiz (s.a.v). Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Şunu bilmeliyiz: Ölüm, korkulacak bir şey değil. Korkutucu bir şey de değil. Mevlana hazretleri, ölümle alakalı şunu söyler: “Ölüm, düğün gecesidir. Dosta kavuşmaktır.” Bunu söylemesinin sebebi, Rabbi’ne kavuşacağı için, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e kavuşacağı için ve imanlı bir şekilde yaşadığı için, neye kavuşacağını, nereye gideceğini iyi bildiği için böyle korkusuzca söylemiştir. Bugün insanların korkma sebebi, imani ve itikadi olarak, ibadetler olarak hazır olmadığımız için korku oluyor. Bizler, dünyanın geçici hayatı için uzun sürelerce hep kendimiz çalışırız, hem çocuklarımız çalışsın ve okusun, dünyada iyi yaşasın diye mücadele ederiz. Ama biz gasilhanede çok kez şunu görürüz. Kendisine mal bırakan anne-babasını, iyi makam, iyi mevki bırakan annesini, babasını yıkamaya girmeyen çok insan, tabutuna el atmayan çok insan gördük. Çok insanı gördük ki o cenaze esnasında mal mülk için kavga eden, malı mülkü orada paylaşmaya çalışan çok insan gördük. Benim buradan insanlara söyleyeceğim şey şu: Önce bunu kendimize söylüyoruz tabii. Sadaka-i cariye dediğimiz, geride hayırlı bir evlat bırakmak, emin olun ki onlara mal bırakmaktan çok daha iyidir. Rabbim bizlere hayırlı ömürler ve hayırlı ölümler nasip eylesin. Geride de hayır dua eden, İslam’a, vatana, millete hayırlı olacak evlatlar yetiştirebilmeyi cümlemize ve cümle ümmet-i Muhammed’e nasip eylesin.
Tebliğ et!