Avrupa kermes ve seminerlerimiz başlıyor. Ayrıntılı bilgi için bize WhatsApp numaramızdan ulaşabilirsiniz. Hastanede yaşadığınız en ilginç olay neydi? Personel geldi, “Hocam siz burada ameliyat yapıyorsunuz ama kapıyı kırmak üzere hasta sahipleri. Ne olur gelin sakinleştirin.” dedi. “Ben durduramıyorum.” Ben 5000 ameliyat yaptım, böyle bir şey görmedim. Elimde bıçak, dışarı koşuyorum. Üzerinde kan lekesi olan, bir de elinde bıçak olan bir doktor hastane kapısına doğru koşuyor. Herkes bana bakıyor. Bir hasta getirildi. Göz kapaklarının içindeki akları hariç her yeri yanmış. Giyinişinizden dolayı meslektaşlarınız tarafından garip karşılandınız mı? Birden hocalar eve baskına geldi Fenerbahçe’de. Kardeşimi evde buldular. Dediler “O örtüsünü çıkarırsa, 6 ay sonra doçentsin.” “Buradan git de sakalınla biz sizi görmeyelim de nerede duruyorsan dur.” dediler. Kamil Salih Selman. 61, İstanbul doğumluyum. 8 sene, Fransız Saint-Joseph lisesinde okudum. Orada bir, başıma gelen bir sağlık olayı vesilesiyle tıbba heveslendim. İstanbul Tıp Fakültesi’ni kazandım. Çok sevdiğim genel cerrah iktisadını, 6 sene yine Çapa Tıp Fakültesi’nde yaptım. 10 sene Haseki’de çalıştım. Hem tıp eğitimiyle beraber Arapça, Fıkıh, hafızlık, İlahiyat fakültesi derken, gençlere imanı sevdirmede Allahu Teala, tefsir hocası yaptı. Mevlam, hepimizi çalışanlardan eylesin. Doktor olmaya nasıl karar verdiniz? Ortaokulda sınıfımı başarıyla bitirdim. Yaz tatilinde top oynamaya gidiyorum. Bir baktım bir taraftan taşlar düşüyor. Acaba dedim bu taşlar nereden geliyor? Meğer bir arkadaşım, şaka olsun diye taş atıyormuş. Ben o taşların nereden geliyor diye bakmaya yöneldiğimde taş, havada olan taş gözüme isabet etti. Yani ben gözümü kapayamadım. Sonra bir baktım gözüm görmüyor. Hemen beni hastaneye götürdüler. Göz travmaya uğradığı için beni, karanlık bir odaya aldılar. Dediler, “Hareket etmeyeceksin, zıplamayacaksın, yani o göz bir daha hareket etmeyecek. Karanlıkta tedavi edeceğiz.” Hastane ortamında ilk defa etrafa bakıyorum. Gözü pansumanlı olanları, o bayan doktor açıyor. Hasta bakıyor gözü iyi görüyor, o doktora sarılıyor. “Ya Rabbim ne kadar güzel bir tablo tablo.” dedim. Yani göremeyen gözlere şifa ihsan ediyor Allahu Teala. On da birini vesile kılıyor. “Ne kadar güzel bir olay.” dedim. “Esasında ben top oynamıyorum diye üzülüyordum. Ama topta ancak bir gol sevinci olacaktı. İnsanların bu kadar sevineceği bir mesleği tanımayacaktım.” dedim. Beni tedavi eden doktora da söyledim. “Sen doktor olamazsın.” dedi. “Niye efendim olamam?” dedim. “Şimdi bir gözün çok zayıfladı.” dedi. “Yani ondaki hastalık çok zorlarsan, o tarafa da atlayabilir gözün parçalandığı için… Bu tehlikeli olur.” dedi. “Sen babanın dediği o marangoz mesleğinden ol.” dedi. Ama içime o sevgi tablosu düşmüştü. Yani insanların sağlığının açılması, gözünün açılması ve sarılma tablosu. Elime de hoca, günde 3 kere damlatılmak için damla verdi. Evde iyi ders çalışıyorum ki, tıbba gireyim diye ama gözüm kanlanıyor. Esasında günde 3 kere damlat diyor. Ben 10 dakikada bir damlatmaya başladım. Şimdi onu damlatıyorum, anneme diyorum ki “Gözüm iyi görüyor. Ben doktor olacağım.” Bu şekilde, saatte 3 kere damlatarak tıp fakültesini kazandım. Ondan sonra 6 sene tıp okudum. 5 sene de, 36 saat uykusuzluklarla nöbet tuttum. Kırkından sonra da hafızlık yaptım. Şimdi esasında buraya baktığımız zaman, şimdiki gözüm daha da iyi görüyor. Gelen sıkıntıları biz, Allah’ın kaderinden bizi güzel yönlere yönlendirecek hadise olarak bakmamız lazım. Yani o olaya, “Gözüm yaralandı. İşte ben top oynayamadım.” diye baktırmadı Allahu Teala. Yarattığı insanların şifasını ve sırrı, bir mesleği sevdirdi. Rabbim her imtihandan, güzel olaylara vesile olabilecek, güzel kalbimize güzel şeyleri koymayı hepimize muvaffak eylesin. Dış görünüşünüzle alakalı, mesleğinizde yaşadığınız garip bir olay var mı? Cuma günü altıda tefsir sohbetine gidecektim. Hanım da kadın doğumcu. Bir kadın hastasında, ameliyatına gireceği hastasında yumurtalık kisti var. Ama film ve tahlillerle, Kanser mi, İyi huylu mu olduğu tam belirlenmemiş. Öyle ameliyatlarda o parçadan bir taneyi kesiyoruz. Kanserse, bu sefer yayılma… O bezeleri almak gerekiyor. Bunu da bir genel cerrah, o damarların etrafından, ana damarın etrafından almak lazım. Hanım onun için dedi “Bu sefer telefonunu kapatma.” dedi. “Hastayı hemen çağırabilirim.” dedi. Mevlam lütfetti, tam tefsiri bitirdiğimde aradı. Tabii hasta narkozda olduğu için ben çok hızlı girdim hastaneye. Asansörde dedim, yani cübbe takkeyi bir taraftan çıkarayım ki ameliyathaneye hızlı girerim. Şimdi, asansördekiler bana bakıyor tabii. Bir böyle cübbeyi çıkarıyorum, takkeyi çıkarıyorum. Şimdi onlara da anlatsam, ameliyata geç gireceğim. Ben hızla girdim ameliyata, bezeleri çıkardım. Bezeler temiz elhamdulillah ama personel geldi “Hocam siz burada ameliyat yapıyorsunuz ama kapıyı kırmak üzere hasta sahipleri. Ne olur gelin sakinleştirin ben durduramıyorum.” dedi. Ben 5000 ameliyat yaptım, böyle bir şey görmedim. “Her neyse” dedim, kapıya doğru gittim. Beni görünce böyle bir şaşırdılar. “İşte…” dedim, “Ya Müslüman, dua örtüsü olur.” “Ya size yakışır mı? Biz orada o ameliyatı yapıyoruz, niye kapıyı kırıyorsunuz?” dedim. “Hocam ne bilelim senin doktor olduğunu.” dedi. “Cübbeyi, takkeyi çıkarıp ameliyata hızla dalınca, içerideki hanım ölüyor, kelime-i şehadete hoca çağırdık zannettik.” dedi. Ondan sonra tabii beni tanıyınca, bundan sonra sohbete geldiler. Mevlam her vesile ile eski ecdadımızın kıyafetini, yaşantısını her meslekte olduğunu insanlara anlatanlardan eylesin bizi. Hastanede yaşadığınız en ilginç olay neydi? Bir gün Haseki’de, asistanlara ameliyat yaptırıyorum. Birden kapıda acil gelen hastalara bakmakla görevli olan asistan koşarak geldi. “Hocam” dedi, “Ambulanstan hastanenin kapısında, bir genci indirdiler ama zor nefes alıyor yani kafası…” Ölmekte olan hastaların kafası, böyle çenesi ileri geri gider. “Kalbinin de orada bıçak yarasından kan geliyor.” dedi. “Tabii o ameliyata siz bekleyin.” dedim. Elimde bıçak dışarı koşuyorum. Yani her yeri ameliyathane elbisesiyle ve üzerinde kan lekesi olan ve bir de elinde bıçak olan bir doktor, hastane kapısına doğru koşuyor. Herkes bana bakıyor. O genci gördüm. Bir baktım derin, derinden çok nefes alıyor. Boyun damarları şişmiş. Kalp sesleri hemen hemen gelmiyor. Kalbe bıçak girince, kalbin içinde herkesin maddi kuvvetine göre içinde kan bulunur. Kalpte bir delik olduğu zaman, dışarı çıktığı zaman, kalbin içinde olması gereken kan dışına çıktı mı kalbi durduruyor. İşte dünya sevgisinin, kalbi maneviyatta durdurduğu gibi. O kanı üzerinden almazsanız, 2-3 dakika kalp çalışmazsa, 5’inci, 10. dakikada çalıştırdığın zaman, beyine 3 dakika kan gitmediği zaman bitkisel hayat gibi oluyor. İnsan yaşıyor ama artık kimseyle konuşamıyor. Bunu bildiğim için hemen bıçak üzerinden göğüs kafesini açtım ama göğüs kafesi kemikleri sağlam olduğu için, ameliyathanede normalde aletlerle açarız. o aletler orada yok. Polise “Sen iki elinle şu kaburgaya asıl.” dedim. Diğerine de oradan asıldı. Kalp ortaya çıktı. Elimlen o kanı alınca, kalp çalışmaya başladı ama o delikten polislere gidiyor kan. “Hocam bu kan bize geliyor.” dediler. Hemen elimi koydum. “İçeriden dikiş getirin.”dedim. İçeriden dikişi getirdiler. Ben, o kalbi Allah’ın izniyle orada diktim. Şimdi ertesi gün hastanede dolaşıyorum. Herkes diyor ki “Adam yolda kalp dikiyor.” Of bir kibirle dolaşıyorum diyorum. 3 gün böyle hastanede sağa sola gidiyorum. Herkes beni anıyor. Dördüncü gün, “Salih sen bu kadar kibirle yürüyorsun ama şu bi hastanedeki gencin yanına gitsen.” dedim. Tam gittim, “Hocam” dediler 10 dakika evvel kaçtı.” O zamanlar işte bu sağlık şeyleri yerleşmemiş. Yani sokakta da yapsak da bir fatura çıkmış. Bakmış genç hastaneye o parayı ödeyemeyecek, hastaneden kaçmış. O zaman onun kaçtığı yere oturdum. Daha soğumamış yer. “Ey Salih, çok istediğin doktorluğa geldin ama bu çocuk içki içmiş.” dedim. “İmandan haberi yok. Böyle bir toplumun içinde bıçaklanmış. Eğer gelseydin imanı anlatabilseydin bu yere yine gitmeyecekti.” dedim. “Ama sen ancak kendini doktor oldun zannetme. Sen bir kaportacı oldun.” dedim. “Nasıl çöken arabayı düzeltiyorlar, sen ancak dışından insanlara hitap edebiliyorsun.” dedim. Rabbim, ondan sonra 10 sene tefsir, 10 sene Arapça, 10 sene fıkıh ve hafızlık nasip etti. Hamd olsun Rabbime. İmana çağırabiliyorum. Bütün herkese bu yolu tavsiye ederim. Genelde cübbeye, sakala ve şalvara karşı ön yargı var. Hiç sünnet olan giyinişinizden dolayı hastaneden atıldınız mı? Bir gün işte Fenerbahçe’de, sporu seven bir hocayla koşuyoruz. Tam o sırada kız kardeşim oradan geçiyor. Kız kardeşime “nasılsın?” deyince, hoca da dedi ki “bu senin kız kardeşin mi?” “Evet” deyince, koşuya devam etti ama ayrı yönlerde. Yani onun örtülü olması, onun tamamen yönünün değişmesine vesile oldu. Bir zaman sonra da birden hocalar, eve baskına geldi Fenerbahçe’de. Dediler “senin evini görmek için geldik.” İşte eve girince “biz çok şaşırdık” dediler. “Hocam niye şaşırdınız?” dedim. “E duvarlar dualarlan dolu.” dediler. “E hocam niye şaşılacak şey var?” dedim. Dediler “Sen İngilizce’yle Fransızca’yı bizden daha iyi biliyorsun. Güreşçisin, güçlüsün. Yabancı okulda çok güzel bir eğitim görmüşsün. Bu duaları yapanlar hiçbir eğitimi olmayan, çalışmadığı için Allah’tan boşa isteyen insanlardır. Halbuki sen, kuvvetinle elde eden bir insansın.” dediler. “Peki hocam şimdi ne yapacaksınız?” dedim. “İşte kardeşini evde arayacağız.” dediler. Kardeşimi evde buldular. Dediler “O örtüsünü çıkarırsa, 6 ay sonra doçentsin.” “E hocam burası Fenerbahçe, orası Çapa.” dedim. “Hiç Çapa’ya gelmiyor. Kardeşim zaten bi tesadüf üzerine bir hoca gördü yani deyin ki bana daha çok çalışayım.” “Yok çok çalışıyorsun. Ancak o örtüsünü çıkarırsa, seni doçent yapacağız.” dediler. Ben de örtüsünü çıkarmayınca beni oradan attılar. Yeni işinizden dolayı, meslektaşlarınız tarafından garip karşılandınız mı? Hanım evlenmede mehir olarak benden hac istemişti. Bize de nasip oldu hacca gitmek. Tabii hacda bir ay çalışınca orada sakalımızı bıraktık. Kabe-i şerifin orada sakal kesilmiyor. Bir ay büyüyen sakalla ben Haseki’ye döndüm. Tabii o zamanlar 2-3 günlük sakalı olanlar atılıyor. Şimdi diyorlar ki “Biz bunu atacağız.” Ben de dualar etmeye başladım. Rabbim beni bu işten nasıl çıkarır diye. O sırada safra kesesinden aşağı düşen taşlar, ERCP denilen bir yöntemle ameliyatsız, ağızdan alınabiliyor. Çapa’da da bu işlerin eğitimi başlamış. Ben de dedim ki Hasekideki’lere, “Yani siz beni burada istemiyorsanız ben gideyim Çapa’da, yerin iki kat altında yeni bir şey var onu öğreneyim.” “Aman buradan git de, sakalınla biz sizi görmeyelim de…” dediler, “Nerede duruyorsan dur. Nasılsa devlet görevi, orada dur.” Ben 2-3 ay bu işi öğrendim. Geldim tekrar Haseki’ye. Şimdi onlara sakalımı göstermeden nerede çalışayım? Haseki’de böyle merdiven altında, sarhoşları biraz ayılana kadar oturttuğumuz bir oda var. “Ben burada sakalımla gözükmem” dedim. “Sabah namazıyla girerim, akşama kadar bu işi yaparım.” “Al gözümüze gözükme de şu sakalla orada dur.” dediler. O zamanlar sevk sistemi var. Haseki’de, bu ERCP olduğu için ilk defa bir devlet hastanesinde bu oluyor. Ankara’dan sevk edilen hasta geliyor bana, Edirne’den sevk edilen hasta geliyor. Ben tabii ama hep gizliyim daha. Bu işler oluyor. Bir gün baş hekimlikten çağırıldım. “Eyvah bu sakalla baş hekim beni nasıl çağırır?” dedim. Gittim odasına. Yani Milletvekilleri gelmiş hastaları var. Hastanede bu iş böyle olduğu için çok sevinmişler. “İyi, oh, hoş geldin doktor bey, ay çok sevindik.” diyorlar. “Ama benim sakalımla ellerimi görmüyorlar. “Hıı” dedim, “Allahu Teala, وَجَعَلْنَا مِن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا.. bu ayetin tecellisiyle Allahu Teala o sünnet-i seniyyeyi yaşamak için o işi bana öğretti ve o işi o derecede öğretti ki, beni bu işe almak isteyenler bile o sakalı görmez oldular ve bunla ben kongrelere de gitmeye başladım. Hatta bununla ilgili çalışma yaptım. Bir Uluslararası kongreye katıldım. Ülkemde bütün eğitim mersislerinde imanın yayılması, imanın insanların önünden kesilmemesi için bu insanlarında imana gelmesine vesile olmasına hepimize nasip eylesin. İnancınızdan dolayı doktorlukta ne gibi zorluklar yaşadınız? İnsan tabii çok sevdiği mesleği ilerletmek istiyor. ERCP konusunda da dünyanın en iyi Fransızı Türkiye’ye geleceğini haber aldık. Yani Türkiye’de yapılamayan vakaları o dünyanın en iyisi burda yapıp, bu alanda ilerlemek isteyenlere öğretecek. Tabii hemen firmalar da bana haber verdi bunun geleceğini. Ben de Çapa’ya, 10 sene eğitim gördüğüm yere gittim. Tabii bu işlem ışınların altında oluyor. Vücuda zarar vermemesi için kurşun yeleklerin giyilmesi lazım. O kurşu yeleği giymek için elimi uzattığımda, işte biraz evvel bahsettiğim o koşuda yönünü değiştiren hoca, “Sana burada yelek yok.” dedi. “Bu yelekler sayılı sen giyemezsin.” dedi. Şimdi içeride de işlem başladı. Dünyanın en iyisi gelmiş, benim mesleğimde, benim için önemli olan şeyleri anlatacak, öğretecek. “Ya Rabbim” dedim, “Bu ışınları yaratan da sensin, fayda veren de sensin. Benim bu ilmi alacağım, ben içeri gireceğim. Koruyan da sensin.” dedim, girdim içeri. Şimdi Fransız, İngilizce de iyi biliyor. İngilizce anlatıyor. O hoca da, İngilizce’yi iyi bilmeyenler için tercüme ediyor. Bir ara bir yerde tekledi. Hemen ben araya girdim. Fransız olduğunu bildiğim için “Fransızca devam edeyim.” dedim. Fransız o zaman hemen bir geri döndü. Dedi “Sen iyi Fransızca biliyorsun.” “Tabii ben, Saint-Joseph lisesi… Sizin lisenizde okudum.” dedim. “Oo güzel konuşuyorsun ama sen o yelekten niye giymiyorsun?” dedi. Dedim “Bu giydirmedi.” O zaman hoca döndü. “Madem burada duracaksın, konuşacaksın benim yeleğimi al sen giy.” dedi. Rabbim, iman yolunda gidenlere illa o yolu açıyor ve o ilmi almak nasip etti. Mevlam bu devrin de maddi manevi silahlarıyla silahlanıp, iman noktasında zarar almadan imanı ve ilmi çalışmayı herkese ulaştıranlardan eylesin. Tedavisi mümkün olmayan bir hastayla karşılaştınız mı? Bir keresinde Kereste fabrikasında nöbet tutan bir hasta getirildi. İşte orada aşırı dercede alkol olunca, eskiden bu ışıldaklar yok. Gaz lambalarıyla aydınlatılıyor. O gaz lambasını devirince, tabii malzeme de kereste olunca çok büyük bir yangın çıkıyor. Yani, göz kapaklarının içindeki akları hariç, her yeri yanmış. Onu getirdiler. Tabii büyük visit oldu. Bütün hocalar, doçentler, profesörler öğrencilerin geldiği visitte. Ben de işte baş hoca. Çok disiplinli ve çok iyi bir hoca. Yani bütün öğeleri yanan miktarını her şeyini anlattım. “Sen aç da bir görelim Salih yani hastayı.” dedi. Açınca, yani o senelerce tecrübesine rağmen, hani gözlerini böyle götürünce, kafaya kapatınca. Birden de ben de yeni İslamı görmüşüm, hem vesileyle insanlara imanı anlatacağım ya. Birden aklıma “Hocam hepimiz dikkatli olmalıyız.” dedim. “Allah’a inanmazsak, Allah’ın dediklerini yapmazsak Allah cehennemde böyle yakacak.” dedim. Bi oradakiler böyle bir savruldu. Cumaya giden bir doçent dedi ki, “Oğlum diyecek yer buldun şimdi bu burada denilir mi?” dedi. Tabii visitten sonra o baş hoca beni odasına çağırdı. “Eyvah” dedim, “Yani bu sefer ben yandım herhalde.” dedim. Şimdi hoca da çok sinirli ve çok büyük bir hoca. Kalktı ayağa. Ortaya doğru geldi. “Eyvah” dedim. “Herhalde ortada da yanacağız.” Kütüphanesinden bir iki kitap çıkardı. “Evladım senin gibi hastalarım oldu, beni irşad etmek isteyen ama bu ilim koşuşturmacasında ben bunları okumadım. Bunları okuyup bana imanı anlatır mısın?” dedi. Allahu Teala bir yanıktan, iman derslerime gittiğim için, bir profesöre de iman dersleri çıkardı. Mevlam, her olaydan imana gidiş vesileleri arayanlardan bizi eylesin. Sizden etkilenip İslam’a yönelen hastalarınız oldu mu? Ameliyat edip de 3 ay sonra bana bir kontrole gelen hasta oldu. Bir baktım bir kasa şeftaliyle geldi. “Hocam bu şeftalinin hikayesi çok ilginç.” dedi. “Ne oldu?” dedim. “Ertesi gün ameliyat olacağım gece tabii korkudan uyuyamadım.” dedi. “Camdan dışarı bakıyorum, sen sabah acilde nöbetçisin.” dedi, “o pansuman odasını açtın. Pansuman bezlerinin arkasında gizli gizli o seccadeyi serdin namaz kıldın. Oturdum, düşündüm.” dedi. “Yani bu adam bu kadar uykusuzluktan, bu kadar koşturmanın arasında o farz ibadet için koşturdu, burada namaz kılıyor. Sen burada” dedi, “bütün vaktin var, ibadet yapmaya vaktin var. Ama camdan boş vakit geçiriyosun. Ya Rabbim” dedi, “bu guatr ameliyatını sağ sağlim atlatırsam, sağlığıma bir şey olmazsa, ben de bu vesileyle namaz kılacağım.” diye söz verdim. “Rabbim de nasip etti. Şimdi 5 vakit kılıyorum. Sen bu zorlukta bu işi yaptığın için bana vesile oldun. Bu şeftaliyi de afiyetle ye.” dedi. Ben de servise dağıttım. Tabii meslek meşgalesi içinde evvela Allah’a bağlılığımızı, imanımızı, namazla, alnımızın akıyla kılmayı ve bundan da güzel örnekler vermeyi hepimize nasip eylesin. Hayatınızda ne değişti de hafız olma kararı aldınız? Bir gün oğlanı… Kur’an okumaya da gittim. Yani ameliyattan çıktım yorgunum. Dedim “Onu bi dinleyeyim de Kur’an kursunda dinlenirim.” dedim. Tabii oğlan dinlenmeye kaçmış, topa kaçmış. Hoca dedi “Ya sizin oğlan topa kaçtı ama siz çok heveslisiniz, bi şu rahleye oturur musunuz?” dedi. “Peki” dedim, “yani programlanmadım, esasında işlerim var ama oturayım.” dedim. O geçti, aynen 5. sınıftaki hocam gibi. “Hocam çok güzel okuyorsun, çok iyi yapıyorsun.” Halbuki ne Ayn çıkıyor ne Sâd. Yani o günün hesabıyla 5-10 dakikada belki 20-30 yanlışla okuduğum bir sayfa olacaktı. “Ama hocam çok güzel okuyorsun. Hocam ne kadar heveslisiniz.” diye devamlı beni böyle bir teşvik ediyor. Tabii Kur’an’a oturmak güzel bir şey ama tabii dizlerimin üzerine hiç oturmamışım. Dizlerim ağırıyor, kafam ağırıyor. Diyorum “Bi telefon çalsa da şu gençten kurtulsam.” Ama Allahu Teala bana sevdirdi. 15 senede o Kur’an’ı hem meali, hem tefsiri, hem orijinalini ezberletti bana. Hamd olsun Rabbime. Hafızlık sürecinizden bahseder misiniz? Bir gün işte hanımın bi akrabası sünnetini evde yapmamı istedi. Biz de gittik, evde sünneti yaptım. Onların adetiymiş, yani sünnetten sonra Yasin-i Şerif okunurmuş. 6 tane de erkeğiz. Herkese birer sayfa. Bana da 4. sayfa önüme kondu. İlk bir iki sayfa okunurken, ben kara kara düşünmeye başladım. Ben Kur’an okumayı bilmiyordum. Yani bütün cerrahi kitapları ezbere bilen, ameliyatları ezbere yapan, İngilizce, Fransızca’yı ana dili gibi konuşan bir insan Kur’an okumayı bilmiyor. Ama mahçup olmamam lazımdı. Şimdi, uyanığım ya. En azından Yasin’in faydasını bildiğim için ezberlemiştim. Dedim “hiç” dedim, “sayfaya bakar gibi yaparsın, Türkçesini okursun. Bu ayıbını kimseye göstermezsin.” Sayfanın yarısına kadar, Allahu Teala ezberden okuttu. Fakat ortasında unuttum. Şimdi herkes bakıyor. En son kayınpeder dedi “oğlum” dedi, “kalbine mi bir şey oldu, gözüne mi bir şey oldu? Niye okumuyorsun?” O gün hiç ameliyatta terlemediğim kadar terledim. “Ya Rabbim” dedim, “nasıl mahçubum sana.” Esasında bunu insanlardan gizliyordum, bugün insanlara da çıktı. Mevlam ondan sonra, bu iç acısıyla ezberlemeyi nasip etti. Şimdi Yasin’i ezberledikten sonra da bi komşuya gittik. Acilen çağırdılar, annesi zor durumda. Gittik tedavisini yaptık. Teyze yaşamını yitirdi. Bütün bizim müdahalelerimize rağmen. Tabii vefat edince ben bu sefer Yasin’i ezberlemişim ya. Ezbere okumaya başladım. Şimdi içeride bir kavga var. İçeride diyorlar ki “doktor geldi.” Diğeri de diyor ki “doktor gelse niye Yasin okusun? Yasin okuyorsa doktor niye olsun?” Baktım tartışma alevlendi. Çıktım şimdi. Dedim “bak ben doktorum. Tabii koştum, geldim, bütün müdahaleleri yaptım. O sırada bir doktorluk görevimdi. Ama şimdi vefat etti Yasin okuyorum.” “Allah Allah” dediler, “Nasıl oluyor?” E dedim “ikisi de her insanda olması gerekir.” Bu kadar yoğun işinizin arasında nasıl hafız oldunuz, buna nasıl zaman ayırdınız? Bu Allahu Teala’nın bir lütufuydu. Tabii mesleğim, bundan vazgeçemem. Evliliğim var, çocuklarım var. Müminun Sûresi’nde: “O müminler ki malayaniden vazgeçerler. Ben hayatımdan, ben Allah’ın verdiği kabiliyetlerle ilgili, mesleğimle ilgili, ailemle ilgili bir görevleri kaldırmadım. Sadece malayaniyi kaldırdım. Allahu Teala gönlünüze yer açtığınız zaman, malayaniyi terk ettiğiniz zaman vaktinizi bereketlendiriyor. Bu açıyla baktığım zaman geçmiş hayatıma, 3 tane daha hafızlık hayatıma rahat rahat sığardı. Ben vaktimi boşa geçirmişim. Bütün ümmete tavsiyem şu ki: Allahu Teala, gönlünüzde ibadetlerle ilgili bir şeye sizi heveslendirdi mi buna vakit yetişmeyecek diye düşünmeyin. Malayanileri kaldırmayla beraber Allahu Teala hayatınıza bereket verecek. Hatta keşfedeceksiniz. Birçok daha güzel ameli yapacağınıza siz kendiniz de inanacaksınız. Mevlam bütün ömrünüzü yolundan geçirmeyi nasip eylesin. Doktor Salih Selman ile Hafız Salih Selman arasındaki fark nedir? Yani çok büyük bir fark oldu. Her şeye yani ameliyatlara bakışıma kadar… Yani bugün baktığın zaman 5000 ameliyatın, 2000 ameliyatını yapmazdım. Yani Allah’ın yarattığı vücutta, bir gastrit için insanı çocuktan bile mahrum edecek ilaçları kullanmazdım. Şimdi bizim eğitimimizde eğitim 2 türle alınıyor. Hem maddi hem akşam hissetsinler, hem mikroskobik belirti, hem manevi alana belirti, Fatihlerin hocası böyleydi, şimdi ilmi tek yönle aldığını gördüm. Bu yönden tek bakışla yanlış gittiğimi gördüm. Mevlam tüm ümmete, Kur’an bakış açısıyla beraber mesleğinde Allah’ın sevdiği amelleri, Allah’ın sevdiği işleri yapmayı hepimize nasip eylesin.
Tebliğ et!