-Hadisleri inkar etmeye ne zaman başladın ve bu süreç nasıl gelişti? Başlamaktan ziyade ben bunların içinde doğdum. Ehli sünnetin varlığından, hadislerin gerekliliğinden daha sonradan haberim oldu. -”Kur’an sana yetmez mi?” sorusuna nasıl cevap buldun? Kur’an sadece meal üzerinden anlaşılır mı? -Hadis inkarcılığı seni hangi seviyeye götürdü? Bir Allah’ın varlığını sorgulamaya başladım. İslamiyetin hak din olduğunu sorgulamaya başladım. Yani geceleri uyuyamazdım. Hani ağlayarak dua ettiğim zamanları hatırlıyorum sırf dinimi bırakmamak için. -Hadisleri kabul etmeyenler, hadislerin yanlış olduğunu insanlara nasıl anlatıyorlar? Adım Muhammed Savaş Çiftçi. Küçüklüğümden beri hadislerle alakalı sıkıntılı olan ortamlarda büyüdüm. Bu tarz hocaları takip ettim ve onların bulunduğu derneklere gittim. Daha sonradan fikrim değişti ve bunu anlatmak için şu an buradayım. -Hadisleri inkar etmeye ne zaman başladın ve bu süreç nasıl gelişti? Başlamaktan ziyade ben bunların içinde doğdum. Ailem bu görüşte değildi. Çok küçük yaşlarda yönlendirilmeyle bu topluluk içine girdim. Yani ilk gittiğim sohbet grubu, ilk gittiğim dernek, İslam’la alakalı ilk gittiğim ortamlar hep bu şekildeydi. Takip ettiğim hocalar, dinlediğim alimler, hep yani bu görüşteydi ve bu görüşü benimsedim. Ehli sünnetin varlığından, hadislerin gerekliliğinden daha sonra haberim oldu. Tüm Müslümanları bu görüşte zannediyordum. -Görüşlerinden dolayı tepki gördün mü? Görüşlerimden dolayı elbette tepki gördüm. Şöyle oldu: Çok küçük yaşlarda fikirlerimi çok sormazlardı. Yani beyan etmezdim ama yaşım biraz ilerleyince fikirlerimi artık anlatınca, ailemden biraz tepki gördüm bu hadisleri inkar etme konusunda. Daha sonradan ehli sünnete yönelince, hadislerin falan doğruluğunu kabul edince, ailemden değil ama benimle aynı görüşte olmayan insanlardan ne zaman ilk yanlarında fikrimi beyan etsem veya fikrim belli olsa evet tepki gördüm. -Hadis inkarcılığı seni hangi seviyeye götürdü? Ya ben, belli bir yaşa kadar öğrenmiş olduğum bir şey var ve ehli sünnetle ilk karşılaştığımda yani çok şaşırdım. Çünkü çok sağlam deliller sundular. Hadislerin doğru olması gerektiğini ayetlerle gösterdiler ve bu süre zarfında arada kaldım. Artık yani İslamiyet’i sorgulamaya başladım çünkü bugüne kadar öğrenmiş olduğum bir şey var. Belli bir yaşa kadar farklı bir şey öğrenmemişim ve bu fikirden dönmek beni çok zorladı. Bir Allah’ın varlığını sorgulamaya başladım. İslamiyet’in hak din olduğunu sorgulamaya başladım. Yani geceleri uyuyamazdım. Hani ağlayarak dua ettiğim zamanları hatırlıyorum sırf dinimi bırakmamak için. Bu da beni Ateizme sürükledi. -”Kur’an sana yetmez mi?” sorusuna nasıl cevap buldun? ”Kur’an bana yetmez mi?” sorusuna yine Kur’an’dan cevap buldum. Kur’an da birçok yerde, hatta 30’dan fazla ayette şunu söyler: Peygamberi örnek almayı, Peygambere benzemeyi ve Peygamberi dinlemeyi söyler. Mesela bunlardan bazıları; Nisa Sûresi 80. ayet: ”Peygambere itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.” Yine Haşr Sûresi 7. ayette: ”Peygamber size ne emretmişse onu alın, neyi yasaklamışsa ondan kaçının.” diye bahseder. Âl-i İmrân 31. ayette: ”Eğer Allah’ı seviyorsanız Peygambere ittiba edin ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” diye buyurur ve bunun gibi birçok ayet var. Ben de bu soruya Kur’andan cevap buldum. Hatta şunu da söyleyeyim bu soruyu soran, yani ”Kur’an bana yetmez mi?” denildiğinde en başta baktığı zaman, ”Kur’an bana yetmez.” dersen sıkıntılı bir şey çıkıyor ortaya ama içindeki ayetlerin çoğu, hadislere yönlendirdiği için ve ”Kur’an bana yeter.” diyen kişilerin, Kur’an’ı açıklamak için onlarca kitap yazdığını görünce Kur’an’ı en güzel açıklayan Peygamber Efendimizin hadislerini kabul etmek bana daha mantıklı geldi. -Peki mezhepleri kabul etmeden nasıl hareket ediyordun? Mezhepleri kabul etmeden yine mezheplerdeki olan hükümler gibi hareket ediyordum. Namaz, oruç, zekat gibi şeyleri geçmişten günümüze fiziki olarak ve uygulamalı olarak geldiği için, bunların sözlü ve yazılı olarak gelen şeylerden daha sağlam bir şekilde geldiğine inanıyordum. Yani şu an nasıl uygulanıyorsa, aynı şekilde uyguluyordum ehli sünnet nasıl uyguluyorsa. Yani sadece ismine mezhep denmiyordu ama aynı şeyler yapılıyordu. -Hadisleri kabul etmeyenler, hadislerin yanlış olduğunu insanlara nasıl anlatıyorlar? Genelde şöyle oluyor: Zahiren Kur’an’la çelişiyormuş gibi gözüken, görünürde Kur’an’la çelişiyormuş gibi, İslam’la çelişiyormuş gibi gözüken bir hadisi veya bir kıssayı anlatıp ”Bak bu hadis Kur’an’la çelişiyor (zahir manada yani görünür manada) veya bu Kur’an’a uymuyor.” diye gösterip hadislerin yanlış olduğunu söylüyorlardı. Buradan şunu anlamamız gerekir. Bazen görünür aldatabilir. Aslında Kur’an’la çelişiyormuş gibi görünen bir hadisin açıklamasını öğrenince aslında bunun Kur’an’la çelişmediğini ve Kur’an’a çok güzel bir şekilde uyduğunu da görürüz. Mesela ben sana aslan gibi çocuksun desem, sen aslan mı oluyorsun? Hayır bu bir benzetme sanatı. Hadislerde de bu birçok defa yapılmış. Mesela bir tane hadiste dünyanın öküz ve balık üzerinde olduğu söyleniyor. Aslında burada gerçek anlamda bir öküz ve bir balığın üzerinde olduğu değil mesele. O zamanki insanların bir kısmı geçimlerini balıktan, gemi ticaretinden falan sağlıyordu. Diğer kısmı da hayvancılık, çiftlikten sağladığı için Peygamber Efendimiz buna bu şekilde cevap vermiş. Hatta ayetlerde de bu vardır. Mesela Âl-i İmrân Sûresi 7. ayette bazı ayetlerin muhkem, bazı ayetlerin müteşabih olduğundan bahseder. Yani teşbih sanatı, benzetme sanatının kullanıldığından bahseder. Yani bu hadislerde de vardır. Mesela Fetih Sûresi 10. ayette Allah’ın eli olduğundan bahseder. ”Allah’ın eli onların elinin üstündedir.” diye bir ibare geçer. Bu müteşabihtir, benzetme sanatıdır. Aslında Allah’ın eli mecazi bir anlam. Allah’ın onların üstünde bir hükmü olduğunu, bir koruması olduğundan bahseder. Yani egemenliği olduğundan bahseder. Buradan bunu anlamalıyız. Bu hadislerde de bu şekilde. Birçok müteşabih hadis var. Zahir manada Kur’an’la çelişiyormuş gibi gözüküp, açıklaması yapıldığında Kur’an’la birebir uyduğu gözükür. -Kur’an sadece meal üzerinden anlaşılır mı? Aslında meal Kur’an değildir. Meal, Kur’an’ı çevirme çabasıdır bir nevi. Buna da en büyük delil ise 200’den fazla farklı mealin bulunması. Buna rağmen binlerce kelime Arapça’dan Türkçe’ye çevrilememiştir ve Arapça çok zengin bir dil. Türkçe’ye nazaran çok zengin bir dil. Mesela Arapça’da 1 milyondan fazla kelime bulunmasına rağmen, Türkçe de bu sayı 200 bini geçmemekte. Arapça’nın en üst seviyesi olan Kur’an’ı düşündüğümüzde, bunun manasını Türkçe’ye çevirmek elbette yani kolay değil ve gerçek manası çıkmayacaktır. Bu arada meal Kur’an’ın ta kendisiymiş gibi gösterilirken, tefsirde ise böyle bir iddia yoktur. Tefsir, Kur’an, hadis, icma, kıyas gibi şeylerle yazarın Kur’an’dan anladığı ve hadislerden yaptığı yorumlardır. -Peki hadislerin doğruluğundan nasıl emin oldun? Hadislerin doğruluğundan şöyle emin oldum. Bu biraz daha manevi olarak söylenmesi gerekir. Hadislerin bugüne kadar gelmesinde, korunmasında Allah’ın da bir dahili vardır. Bir de şu var. Kur’an-ı Kerim’i bu döneme kim getirdiyse, hadisleri de aynı kişiler getirdi. Yani aynı kişilerin eliyle geldi. Hadisler hakkında yanlış bilgi verme veya hadisleri değiştirme gibi bir plan yani öyle bir şey yapmaya kimsenin cesaret edeceğini sanmıyorum. Yapılsa dahi o zaman bu hadislerin hepsi ezberleniyordu. Eğer yanlış bir şey yapılsa, bu işe hayatına adamışlar, bu işe canlarını feda etmiş kişiler elbette buna itiraz edeceklerdi ve tarih bunu kaydedecek. Eğer siz tarihten gelmiş tüm kaynaklara şüpheyle bakarsanız siz o zaman bugün hariç ve gözlemlenmiş bir şey hariç tüm kaynakları iptal etmeniz lazım. Mantığa uymayan tüm kaynakları silmeniz lazım. Bir de şu mesele var: Hadislerin bu güne kadar nasıl geldiği. Kitaba bir hadis yazılacağı zaman, mesela bu hadisi kim söylemiş? En başta hadisi söyleyen kişinin kişiliğine bakılır? Bu insanın akli dengesi yerinde mi? Çevreden bilgiler alınır. Eğer güvenilir bir insan değilse o insanın verdiği hadis alınmaz ve bir insanın verdiği hadis direkt alınıp kitaba yazılmaz. Kitaba alınsa dahi zayıf hadis bölümüne geçer. Zayıf hadisin hükmü de sahih hadis hükmünden farklıdır. Mesela örnek veriyorum İstanbul’dan bir kişiden bir hadis duyduk. Bunu alıyor ve kitabına yazmıyor. İlk önce elinde bulunduruyor. Daha sonra farklı bir şehirden, farklı bir ülkeden… Bunlar hayatlarını bu işe adamış insanlar. Yani deve üzerinde ömürlerini geçirmiş insanlar. Yani 10 farklı yerden aynı hadisi duyduğu zaman ve bu hadisi onlara söyleyen kişilerin güvenilir insanlar, aklı başında, aklı selim insanlar olduğunu öğrendikten sonra bu hadis kitaba yazılıyor. Yani bu hadis öyle ”Oradan duydum, şuradan duydum, buradan duydum.” deyip de kitaba yazılmıyor. E bunları öğrendikten sonra hadislere karşı güvenim kat kat arttı ve hadislere inandım yani. -Ehli sünnete dönüş nasıl oldu? Ehli sünnete dönüş öyle birden bire olmadı. Yani çok uzun süre ben bu konularda yoğunlaştım. Farklı alimlerden, farklı kaynaklardan bilgiler aldım. Yaklaşık 3-4 yıl kadar bu dönüş süreci sürdü. Bu sürenin sonlarına doğru artık ehli sünnet inancını tamamen benimsemiştim ve diğer inançtan uzaklaşmıştım. Hadislere artık tamamıyla inanmıştım. Sadece birkaç yani hâlâ aklımda böyle ”Acaba?” şüpheler vardı, ta ki Risale-i Nur’ları okuyana kadar. Oradan birçok meselede yani aklımda artık şek ve şüphesiz bir şekilde ehli sünnet inancını benimsedim ve hadislerin doğru olduğuna adım gibi emin oldum. Nasıl başladığımı anlatayım. Yani bu serüven nasıl başladı onu söyleyeyim. Çalıştığım iş yerinde bir ağabey vardı, Ahmet diye bir ağabey vardı. Kendisinin sürekli gitmiş olduğu bir dernek vardı. Onun bir sohbetine beni davet etti. İşte o gün benim kırılma noktam oldu. Sohbete gittik. Sohbette konu hadisler hakkında, Peygamber Efendimizin mucizeleri hakkındaydı. Sohbet başladı ve çok şaşırdım. Yani ben tüm insanları, tüm Müslümanları bu görüşte sanarken yani farklı bir görüş olduğunu duydum ve orada şaşkınlığımı gizleyemedim. Hemen söyledim yani ”Hadisler neden böyle, bu konu niye böyle?” tarzında sorular sordum. Sağ olsun benimle ilgilenildi. Yani tohumu orada aldım. Orada başladı ve devam ettim. -Peki şu an da şüphe içinde olanlara ne söylemek istersin? Şu an da şüphe içinde olanlara, aslında şu açıdan baksalar bile hadislerin gerekliliğini anlayabilirler. Mesela Kur’an’da birçok mesele, teferruat mesele deyip bunlar belirtilmemiş. Mesela namazın nasıl kılındığı, zekat meselesi, haccın tam olarak nasıl yapılacağı Kur’an’da belirtilmez. Biz bunları hadislerden öğreniyoruz. Eğer hadisleri de aradan çıkartırsak, herkes kendi aklıyla bir hüküm çıkartır. Bu sefer ne olur? ”Bence, bence” dini ortaya çıkar. Herkes farklı hükümler söyler. Son olarak da Risale-i Nur’da geçen, beni çok etkileyen bir cümle var. Onu da söyleyeyim. Söyleyerek bitirelim. ”Aklın hilaf-ı hakikat gördüğü bir hadîsin inkârına kalkışma! Ya bir tefsiri ya bir tevili ya bir tabiri vardır. de, ilişme!” Ya bunu nasıl açıklayabiliriz? Mesela bir hadis karşına geldi. Bu hadisin manası aklına uymadı. Anlayamadın ama bunu direkt inkar etme. ”Belki bir yorumu, belki bir açıklaması vardır.” de araştırmalarına devam et. Elbette bu hadisin de açıklamasını da bulacaksın.
Tebliğ et!